İşyeri İntiharları

 

Türkiye’de henüz, örneğin Fransa’daki France Télécom[1] veya Rénault şirketlerinde ‘yeniden yapılandırma’ ve ‘verimlilikleştirme’ reformlarından sonra yaşanan zincirleme intiharlarından sonra, intihar eden çalışanların yakınlarının hukuk yolunu kat ederek ‘çalışma koşullarına bağlı olduğunu’ tescil ettirdiği resmi bir ‘iş kazası sayılan intihar’ bulunmuyor. 5510 No’lu Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 22’in maddesi c bendine ve pek çok Yargıtay içtihadına dayanarak ‘işyerinde veya işyeri eklerinde’ gerçekleşen tüm intiharlar otomatik olarak iş kazası olarak tanınıyor. Fakat biz İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği aylık iş cinayeti raporlarında da,  İş Cinayetleri Almanağı’nda bu tanımın ötesine gidiyoruz. Elimizdeki kısıtlı bilgi ile işyeri sınırları içinde, iş ve işsiz bırakılma (şekilleri) ile ilişkili ve iş organizasyonu kaynaklı olduğuna dair emareler gördüğümüz intiharları, Türkiye’de gecikmiş bir tartışmayı, yani çalışma ve psiko-sosyal riskler arasındaki ilişkiyi tartışmaya açabilmek için iş cinayetleri kapsamında gösteriyoruz ve tartışmaya açıyoruz.

İş Organizasyonu Kaynaklı Psiko-sosyal Şiddet ve İşyeri İntiharları

İşverenin çalışana sistematik ve organize zulmü haline gelen ‘iş organizasyonu kaynaklı psiko-sosyal şiddet’ derken, performans stresine tabi bırakılmak, Ceza Hukuku’nda da tanımlanmış olan insanlık onuruna saldırıya ve sistematik aşağılanmaya maruz bırakılmış olmak, işin yoğunlaştırılması / uzatılması, vasıfsızlaştırılması süreçleri içerisinde özsaygısını kaybetmek, vasıflarının veya iş beklentisinin altında bir işe atanmak, rotasyon ile ceza olarak işyeri değiştirilmek, biyolojik ve psikolojik sınır eşiğinde zihin ve beden bütünlüğünü yeniden üretemeden çalışmaya maruz bırakılmak gibi çalışma hayatında olan herkesin bildiği, ama telaffuz etmek için kelimelerini bulamadığı baskılar bütününden bahsediyoruz. 60 saate yaklaşan ortalama haftalık çalışma süresi, ancak azınlığın faydalanabildiği insanca yıllık izin süreleri, OECD ortalaması içinde en düşük gözüken hastalık izinleri, her geçen gün daha da hukuk içine çekilen, devlet-destekli, fiili ve yapısal güvencesiz çalışma sözleşmeleri (taşeronluk, sözleşmelilik, ‘kendi hesabına çalışma’ veya ‘eser sözleşmesi’ kisvesi altında güvencesizlik, kiralık işçilik, kaçak işçilik…), yapısal işsizlik, yaşanamaz kentler, yoğun gündelik trafik altında her manada ömrü tüketen işyerlerine ulaşım sistemleri, genel siyasi şiddet ortamının işyeri ortamına yansımaları, borç kıskacı altında kabul edilen alta doğru koşu gibi çalışma koşulları bir insanı yaşamını kazanmaya çalışırken kendi yaşamına son verecek bir kerteye getirecek kadar yoğun boğucu bir ortam yaratıyorlar.

Mobing İşyerindeki Bireysel Bir Anlaşmazlık Değil Emeğin Disipline Edilme Aracı

Etrafımızda neredeyse patlama yaşayan ‘mobbing’ (bullying, psikolojik taciz) kavramı ve mobbing davaları bu dondurucu buzdağının sadece ucuna işaret ediyor. Fakat Borçlar Hukuku kapsamında işyerindeki bireyler arasında bir anlaşmazlık olarak ele alındığından, sistematik mobbingin esasında bir emeğin -can ve sağlık pahasına-disiplinizasyonu aracı olduğunun ve yeni şirket yönetişim sistemlerinin bir parçası olduğu gerçeğinin üzerini örtüyor. Dillere dolanan ‘mobbing’ kavramı bireylerin tek başına kaldığı ama esasında kolektif olarak maruz kalınan, etkileri bireyselleştirilen bir duruma işaret ediyor. Plaza Eylem Platformu (@plazaeylem) beyaz yakalı plaza çalışanlarınadayatılan şık kıyafet ve davranış kodlarının yaydığı parıltıyı yok eden intiharları, kuruluşundan beri örgütlenme çalışmasının bir parçası olarak ele alıyor.

Bunlara ek olarak Türkiye’ye 2018’de de sistematik olacak kadar sık rastladığımız ‘ataması yapılmayan öğretmen (bkz: Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformu @ayop_turkiye) veya doktor olmaya, Kanun Hükmünde Kanun ek listelerine sokularak bir gecede işini kaybedip, siyasi rejimin dilini kullanmak gerekirse ‘sivil ölüme mahkum edilme’ haline, masumlaştırmak için adına ‘Arşiv Araştırması’ denilen güvenlik soruşturmalarına takılan doktor veya taşeron işçisi olmaya, icrada dosyası bulunan insan sayısının 7 milyona dayandığı ülkemizde borç kıskacında debelenerek #Geçinemiyorum çığlığı olarak atılan çiftçi ve işyeri intiharlarının önemine de değinmek gerekiyor. 1 Ocak 2018’de yayınlanan ‘KHK intiharları’ raporunda en az 43 khk’ya maruz bırakılan memurun intihar edildiği ifade edildi.[2] Yakınları tutuklu/ihraç/açıkta olduğu için intihar eden akrabalar, aile üyeleri ise bu tabloda gösteremediğimiz, ama gene devletin işveren olduğu kamu sektöründeki otoriter emek rejiminin sonucunda ve önce adalete olan inançlarını daha sonra ise hayatlarını yitirmiştir. Tüketiciler Birliği’nin 2009’da yayınladığı ‘Kredi Kartı Borcu İntiharları’ raporu da çalışma koşulları ve intihar arasındaki ilişki açısından yakından incelenmeyi hak ediyor.

 

Asker ve Polis İntiharları

Toplumun genel olarak militerleşmesi ile artan polis ve asker intiharları arasında da önemli bağlar vardır. 2018’de işyeri intiharları içerisinde, khk kaynaklı polis ve asker intiharları öne çıkmıştır. Esasında bu sorun OHAL öncesi dönemde de ‘polis intiharları’ ve ‘asker intiharları’ olarak öne çıkmış, hatta meslek grubu içinden bunların kaydını tutan oluşumlar hayata geçirilmiştir. Milli Savunma Bakanlığı 2002-2012 yılları arasında Türk Silahlı Kuvvetlerinde 983 askerin intihar ettiği yönündeki açıklamasından sonra geçen altı yılda bir veri paylaşmamıştır. Asker Hakları Örgütlenmesi Türkiye’de her 4-5 günde bir asker intiharı yaşandığını, 2015 yılında tespit edilen 31 intihar vakası olduğunu, sadece 2016’da 6 erin canına kıydığını belirledi. Asker intiharları ile mecburi hizmetini yaparken / çalışırken kötü muameleye maruz bırakılmak arasında doğrudan bir ilişki olduğunu varsaymamak için hiç bir nedenimiz yok. Askerdeki ölümleri takip etmek için Şüpheli Ölümler ve Mağdurları Derneği gibi bir aile oluşumun hayata geçirilmiş olması, burada da çalışma ile iş cinayeti arasında görünmez kılınan bir bağ olduğunu kanıtlar nitelikte.

 

Polis intiharlarının kaydını resmi kurumlardan bağımsız tutan Emniyet-Sen’in raporuna göre, 1996 – 2016 yılları arasında Türkiye’de her 10 günde bir polisin intihar ettiğini açıklamıştı. Rapor, 1996’den bu yana 650’den fazla polisin intihar ettiğini, bunun en az üçte biri kadar ise intihar girişimi olduğunu belirterek, polis intiharlarının en çok mesleğin ilk dört yılında yaşandığını ortaya koymuştu. Kolluk kuvvetlerinde intiharları belgeleyen bu sivil çalışmalar şu anda bir rapor çalışması ile kamuoyuna çıkmıyorlar: Çalışma hayatında OHAL’in etkilerinden biri, varolan çalışma şiddetinin izlerinin daha çabuk silinmesi  oluyor.

İşyeri İntiharlarının Çoğu Kaydedilemiyor

İşyerinde çalışanın intihar ederek kendine yönelik uyguladığı şiddetin ayna yüzü ise, müşterileşen öğrencilerin üniversitelerde öğretim elemanlarına, müşterileşen hastaların sağlık kurumlarında sağlık personeline, işyerlerinde çalışanların birbirine karşı uyguladığı şiddettir ve toplam iş cinayetleri içinde oranı artmaktadır. Çalışanların kendilerine yönelttikleri şiddet ile birbirlerine yönelttikleri şiddet arasındaki ilişki de çalışılmaya muhtaçtır.

 

İşyeri kaynaklı, kapitalist çalışma ilişkilerinin insan psikolojisine ve onuruna saldırısı kaynaklı pek çok intihar, bireysel bir hezeyanmış, irrasyonel bir bireysel hastalıkmış gibi bu listelere giremeden kayboluyor. Bu yüzden işyerleri dahilinde intihar eyleminin gerçekleştiği durumlar dışında da, tüm sessiz, kayda geçmeden canını alan çalışanların da sesini, haber kaynaklarından çalışma kaynaklı durumu teyit edebildiğimiz ölçüde  iş cinayetleri listemize alıyoruz. İş Cinayetleri Almanakları ve iş cinayeti raporları içinde yayınladığımız bu liste her sene yüze yakın hayat hikayesinibarındırırken, yüzlercesinin de saklı kaldığı bir sistematik iş kaynaklı şiddetin izleğini gösteriyor. Sadece İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinin raporlarına göre 2013-2018 arasında en az 360 çalışan intihar ederek yaşamını yitirdi. İşyeri intiharları konusunu işçi sağlığı iş güvenliği mücadelesinin önemli bir alanı olarak tartışmaya açmak, örgütlenmeleri, kolektif bilinci teşvik etmek istiyoruz.

[1] Nilgün Güngör, ‘France Telecom intiharları. Zaman aşımsız bir dava’, http://www.guvenlicalisma.org/20044-france-telecom-intiharlari-zamanasimsiz-bir-dava-nilgun-gungor, 17 Haziran 2019; ‘Fransa’nın dev telekomünikasyon şirketi 39 çalışanının intiharına sebebiyet vermekle suçlanıyor2, 8 Temmuz 2019, Betül Başak, https://medyascope.tv/2019/07/08/fransanin-dev-telekomunikasyon-sirketi-39-calisaninin-intiharina-sebebiyet-vermekle-suclaniyor/

[2]Sinan Ok, ‘OHAL öldürmeye devam ediyor’, bianet, 10 Ocak 2018

Tags: , , , ,

Arşivler