1.BÖLÜM : GİRİŞ
Sanayileşme ve teknolojinin her geçen gün yaşamımızı sarıp sarmaladığı günümüzde, temel girdisi kumaş olan tekstil sektörü de bundan payına düşeni almaktadır. Her ne kadar hala emek-yoğun bir sanayi dalı olsa da; kumaşın son ürün haline gelene kadar geçirdiği her evrede çeşitli makine, ekipman veya kimyasal kullanımı söz konusudur. Diğer sektörlerde olduğu gibi tekstil sektöründe de iş kazaları ve meslek hastalıklarında ki artış gözleri 30 Haziran 2012 tarihli 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununa ve bu kanunun uygulamalarına çevirmiştir. Ancak ülkemizin iş sağlığı ve güvenliği karnesi hiçte iç açıcı değildir.
2013 yılı SGK verilerine göre ülkemizde 191.289 işçi iş kazasına uğramış ve ne yazık ki bu işçilerimizden 1.360’ı yaşamını yitirmiştir. Kazaya uğrayan işçilerin 13.273’ü tekstil ve giyim eşyaları imalatı sektörlerinde yer almakta olup; bu işçilerimizin uğradıkları kazaların 26’sı ölümle sonuçlanmıştır. Bu sayılar iş sağlığı ve güvenliği açısından tekstil ve giyim eşyaları imalatı sektörleri üzerinde de titizlikle durulması gerektiğini gözler önüne sermektedir.
2013 yılı iş kazaları verileri bu yönde iken 2014 yılı çok daha vahim kazaların yaşandığı ve iş kazalarının iş cinayetleri olarak hafızalarımıza kazındığı bir yıl olmuştur. Soma’da maden faciası, Torunlar İnşaat’ta asansör kazası, Ermenek maden faciası, tarım işçilerinin doldurulduğu otobüslerin yaptığı kazalarda yaşanan toplu ölümler uzun süre toplumsal belleğimizden silinmeyecek olaylar olarak tarihe geçti. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin derlemesine göre; 2014 yılında hayatını kaybeden işçi sayısı en az 1800 (1).
Bu araştırmada hazır giyim sektöründe faaliyet gösteren bir tekstil fabrikasında 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun uygulamaya geçmesiyle birlikte meydana gelen değişiklikler veya değişmesi arzu edildiği halde hiçbir değişiklik olmayan iş güvenliği uygulamaları ile çalışanların iş güvenliğine yönelik tutum ve davranışlarında oluşması beklenen değişikliklerin araştırılması amaçlanmıştır. Kanunun işçilere yansıması, onlar tarafından belirlenen eksiklikler ve işveren açısından kanunun uygulamadaki zorlukları değerlendirilmiştir.
TÜRKİYE TEKSTİL VE HAZIR GİYİM SEKTÖRÜNE GENEL BİR BAKIŞ
Tekstil ve hazır giyim sanayi, başlangıçta hammadde ve emek yoğun bir sektör iken, sanayileşmenin artışı ile teknoloji ve sermaye yoğun bir sektör haline gelmiştir. Ülkemiz GSYH’ sinin %10’luk bir kısmına karşılık gelen sektör, sağladığı büyük istihdam olanakları uluslararası ticaretteki ağırlığı ve ekonomik kalkınma sürecinde oynadığı önemli rol nedeniyle geçmişte olduğu gibi günümüzde de önemini koruyan ve vazgeçilemeyen bir ekonomik faaliyet dalıdır.
Tekstil ve hazır giyim üretimi emek yoğun ancak küçük bir sermaye ile kurulabilen bir iş alanı olması nedeniyle yeni girişimciler tarafından tercih edilen bir faaliyet alanıdır. Bugün tekstil ve hazır giyim sanayi gelişmekte olan ülkelerde ekonominin ana istihdam yaratıcısı (2) olması nedeniyle de bu sektörde iş sağlığı ve güvenliği uygulamaları önemli hale gelmektedir.
HAZIR GİYİMDE BELLİ BAŞLI SÜREÇLER VE TEHLİKE KAYNAKLARI
Genel olarak hemen hemen her hazır giyim işletmesinde benzer üretim aşamaları olmakla birlikte araştırmaya konu olan fabrikada kumaş aşağıdaki üretim aşamalarından geçerek giyime hazır bir son ürün haline gelmektedir.
Bütün bu aşamalarda işçiler, çeşitli tehlikeler ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Özellikle eğitimsizlik, deneyimsizlik, makine bakımlarının zamanında ve yeterli bir şekilde yapılmaması, makine koruyucularının olmaması veya çıkartılması gibi nedenlerle iş kazaları meydana gelmektedir. Tekstil sektörü makineleri daha çok iğne ile çalışan sistemler olduğu için; kazalarda genelde iğnenin kırılarak işçinin parmağını delmesi veya sıçraması halinde göze zarar verme şeklinde gerçekleşmektedir. Ancak her zaman bu kadar şanslı olunmamaktan hızar ve kesim motoru ile yapılan işlerde özellikle kişisel koruyucu donanım kullanımına uyulmuyorsa, uzuv kayıpları kaçınılmaz olmaktadır.
Kumaş tozlarının ve artıklarının çok olduğu, kimyasalların güvenli kullanımı ve depolanmasına dikkat edilmediği işletmelerde, elektrik, sigara izmariti ya da dikkatsiz ateş kullanımı gibi nedenlerle yangın çıkmaktadır. Yangın söndürücülerin yeterli olmaması, acil çıkış kapılarının yönetmeliklere uygun tesis edilmemesi ise yangına bağlı maddi hasarları ve can kayıplarını artıran bir etmen olmaktadır. Tüm bunların yanında, kullanılan kompresörlerin ve buhar kazanlarının bakım ve fenni muayenelerinin yaptırılmaması da, patlama riski doğurmaktadır. Yine ütü kaynaklı yanıklar da, dikkat edilmesi gereken kazalar arasındadır. Bu tür kazaların yanında, termal konfor koşullarının uygunsuzluğu, makineler ve havalandırma sistemlerinin neden olduğu yoğun gürültü gibi fiziksel stres kaynakları da çalışanların verimini düşürmekte yorgunluğa ve strese yol açmaktadırlar. Bütün bu sayılanların yanında tekstil çalışanlarının en çok yakındığı konuların başında sırt, bel, omuz ağrıları, el, kol, dirseklerde ağrı, yanma, boyun düzleşmesi, iskelet –kas sistemi sorunları, ayak ve bacaklarda ağrı ve göz sorunlara yol açan çalışma koşulları bulunmaktadır.
2.BÖLÜM : ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE DEĞERLENDİRME MATERYAL VE YÖNTEM
Araştırmanın uygulanabilmesi için İstanbul ili Ümraniye ilçesinde 300 çalışanı ile 1413.04 faaliyet kodu ile üretim yapmakta bulunan tekstil fabrikası seçilmiştir. Araştırmanın uygulanmasında yöntem olarak anket çalışmasına yer verilmiştir. Araştırmada örneklemi oluşturan mavi yakalı işletme çalışanlarına anketler, yüz yüze görüşme yöntemi ile, araştırmacı tarafından uygulanmıştır.
Ankette çalışanlara aşağıdaki konuları içeren sorular sorulmuştur:
• Çalışanların yaşları ve cinsiyetleri
• Eğitim düzeyleri
• Görev süreleri
• Son bir yıl içinde ve çalıştıkları süre boyunca İSG eğitimi alıp almadıkları
• Görevlerinden dolayı karşılaştıkları risk faktörleri
• İş kazası geçirip geçirmedikleri
• İş yerinde kazaların önlenmesine yönelik herhangi bir önlem alınıp alınmadığı
• İş güvenliği uzmanı ve iş yeri hekimi istihdamından haberdar olup olmadıkları
• İş güvenliği uzmanı ve iş yeri hekimi çalıştırmanın iş kazalarını önlemede yeterli olup olmadığı
• Yeni (6331 sayılı iş güvenliği yasası) yasanın çalışma ortamının sorunlarını çözüp çözemeyeceği
• Ne tür kişisel koruyucu donanımlar kullandıkları
• İş yerinde çalışan temsilcisi görevlendirilip görevlendirilmediği.
BULGULARIN DEĞERLENDİRİLMESİ
Örneklem grubu cinsiyet değişkeni temel alınarak incelendiğinde, çalışanların %58’inin erkek, %42’sinin kadın olduğu gözlenmektedir.
Çalışanların %14’ünün 18-25 yaş arası, %14’ünün 26-29 yaş arası, %29’ unun 30-35 yaş arası, %26’ sının 36-45 yaş arası ve %17’ sinin de 45 yaş üzeri olduğu saptanmıştır. Buna bakılarak çalışanların büyük çoğunluğunu genç ve orta yaşlıların oluşturduğu söylenebilir.
Anket verilerine göre çalışanların %55’ inin ilkokul, %25’ inin ortaokul ve %20’ sinin de lise mezunu olduğu belirlenmiştir. Buna dayanarak işletme çalışanlarının eğitim düzeyinin düşük olduğu söylenebilir.
Çalışanların %10’ unun 1 yıldan daha kısa bir süredir, %12’ sinin 1-3 yıl süreyle, %9’ unun 3-5 yıl süreyle, %23’ ünün 5-10 yıl süreyle ve %46’ sının ise 10 yıldan daha uzun bir süredir tekstil sektöründe çalıştıkları gözlemlenmiştir.
Çalışanların %81’ i çalışma ortamını iş güvenliği açısından uygun olarak değerlendirmektedir. Ancak “Çalıştığınız Bölümde Olası Yaralanma/İş Kazalarını önlemek üzere herhangi bir çalışma var mı?” şeklindeki soruyu ise çalışanların %51 i “hayır yok”, %29 u ise “yeterli değil” diyerek yanıtlamıştır; yani neredeyse aynı oranda çalışan işletmeyi hem güvenli bulmakta hem de iş güvenliği ile ilgili önlemlerin alınmadığını alınanların ise yetersiz olduğunu düşünmektedir. Buradan hareketle çalışanların %89 oranında iş güvenliği eğitimi almış olmasına karşılık iş güvenliği kültürü, kuralları ve tanımları ile ilgili olarak net bir bakış açısına sahip olmadıkları söylenebilir.
Sonuçlar incelendiğinde İSG Kanunu sonrası çalışanlardan %74’ünün İSG eğitimi almış olduğu ancak yasadan önce bu oranın %31 olduğu görülmüştür.
Anket verilerine göre çalışanların %18 i iş kazası geçirdiğini, %19’ u bir iş kazasına tanık olduğunu belirtmiştir. Bu da iş kazaları açısından tekstil ve hazır giyim sektörünün hiç de iç açıcı durumda olmadığını göstermektedir.
Çalışanların sadece %37’ si iş güvenliği uzmanı ve iş yeri hekimi istihdamının iş kazaları ve meslek hastalıklarını önleyebileceğini düşünürken; %63 gibi büyük oranda çalışan ise önleyemeyeceğini veya yeterli olmadığını düşünmektedir. Yine aynı şekilde 6331 sayılı yeni yasanın çalışma ortamının sorunlarını çözme noktasında yeterli olduğunu düşünenlerin oranı %38 olarak saptanmıştır.
Anket verilerine göre çalışanların %83’ü işletmede çalışan temsilcisi seçiminden veya görevlendirmesinden haberdar değildir. Bu da çalışan temsilcisi görevlendirilmesinin sadece bir çeşit yasak savma olarak algılandığını ve bunun kağıt üzerinde bir atamadan ibaret olduğu izlenimini uyandırmaktadır. Oysa çalışan temsilcisinin yönetmelikte belirtildiği gibi seçimle olması ve sağlıklı işleyen bir mekanizmaya dönüşmesi halinde iş sağlığı ve güvenliğini tehlikeye sokan durumların belirlenmesinde ve çözümünde son derece etkili olabilmektedir.
Çalışanlardan hiç de azımsanmayacak %16’lık bir kesim ise iş güvenliği uzmanı istihdamından haberdar değildir. Bir işletmede, iş güvenliği uzmanı istihdamından çalışanların neredeyse beşte birinin haberdar olmaması, burada iş güvenliği ile ilgili aksayan yönlerin olduğunu ve gerçekte iş güvenliği uzmanı istihdamı ile ilgili işletmenin bakış açısında birtakım sorunlar olduğunu akla getirmektedir.
Yapılan ankete göre çalışanlar; makine koruyucu veya kişisel koruyucu kullanılmamasını; fiziksel çevre koşullarının yetersiz oluşunu ve makine bakımlarının zamanında yapılmamasını çalışma ortamını iş güvenliği açısından olumsuz yönde etkileyen faktörler olarak belirtmektedirler.
Çalışanlar, işletmenin iş güvenliğine uygun olmama nedenleri arasında, %56 oranında fiziksel çevre etmenlerini (gürültü, aydınlatma ve havalandırma), %9 oranında makine koruyucularının olmaması ve kişisel koruyucuların kullanılmamasını ve %5 oranında da makine bakımlarının zamanında yapılmaması ve yetersiz bakımı belirtmektedirler. Bu veriler, firmada yaptırılan ortam ölçümleri (Gürültü, Toz, VOC, Termal Konfor Ölçümleri) ile de uyuşmaktadır. Yaptırılan ölçüm sonuçlarına göre, gürültü düzeyi, hava akım hızı, sıcaklık düzeyleri ve ortamda bulunmasına izin verilen tozlar ve VOC’ler sınır değerlerin üzerinde bulunmuştur.
Anket verileri incelendiğinde, çalışanların kullandıkları kişisel koruyucu donanımlarda da farklılıklar olduğu gözlemlenmektedir. Çalışanlar, %36 oranında toz maskesi, %8 oranında göz koruyucu, %1 oranlarında da kulaklık ve gaz maskesi kullandıklarını belirtirken; %47 oranıyla daha büyük bir kesim hiç kişisel koruyucu donanım kullanmadığını belirtmiştir.
3.BÖLÜM : SONUÇ
Araştırma kapsamında elde edilen veriler değerlendirilerek; araştırma için seçilen işletme üzerinden, 6331 sayılı İSG Kanununun uygulamaya girmesiyle birlikte meydana gelen değişiklikler, iyileştirmeler veya kanunda yer almasına karşılık göz ardı edilen konular, kanun öncesi ve sonrası dikkate alınarak değerlendirilmiş ve eksiklikler ile ilgili öneriler sunulmuştur.
Araştırma kapsamında ele alınan işletmede, firma bünyesinde görev yapan iş güvenliği uzmanı tarafından hazırlanan iş güvenliği risk değerlendirme raporu incelendiğinde; toplam 40 adet risk belirlendiği bunlardan 7 tanesinin yüksek dereceli, 22 tanesinin orta dereceli ve 11 tanesinin de düşük dereceli risk olduğu görülmektedir. Bu çalışmanın yapıldığı dönemde, görüşlerine başvurulan iş güvenliği uzmanı risk değerlendirme raporunun işverene sunulmasının üzerinden 1 yıl geçmesine karşın, hala giderilmeyen risklerin 20‘ye yakın olduğunu belirtmiştir.
Bulgular kısmında belirtildiği gibi, işletmede iş sağlığı ve güvenliğine yönelik ortam ölçümleri yaptırılmış ve bazı faktörler sınır değerlerin üzerinde bulunmuştur. Sınır değerlerin üzerinde çıkan olgular için, işveren, ne yazık ki kalıcı önlemler almak yerine kişisel koruyucu donanımlar ile geçici çözümleri tercih etmiştir. Bu yapılırken bile, ucuz olduğu sanılan -ama yanılınan- yol tercih edilmiştir. Aslında yapılanın çalışanların sağlığını korumaya yönelik değil, yalnızca göstermelik ve yasak savar bir niyetle yapıldığı görülmüştür. Kullanım süreleri, işletmedeki ortam göz önüne alındığında en fazla iki gün (toplam 16 saatlik çalışma süresi) olması gerektiği halde işveren vekili tarafından bu maskeler en az bir hafta boyunca kullandırılmaya çalışılmış; yenisi ile değiştirilmek istendiğinde ise, çalışanlara psikolojik baskı uygulanmıştır. Bu ve bunun gibi olaylar 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu uygulamalarının işveren tarafından tam olarak benimsenmediği algısını güçlendirmektedir.
Anket sonuçlarında 6331 Sayılı İSG Kanunu sonrası İSG eğitimlerinin %74 oranında tamamlanmış gözükmesi sevindiricidir. İşe giriş çıkışlar açısından, çok hareketli bir sektör olan tekstil ve hazır giyim sektöründe işçilerin, “Çalışanların İSG Eğitimlerine Dair Yönetmelik “gereğince yılda en az 12 saatlik bir İSG eğitimi almaları ve işe başlarken de yapacakları işle ilgili riskler hakkında bilgilendirilmeleri gerekmekteyse de, ne yazık ki uygulamamaktadır. Eğitimi verecek olan iş güvenliği uzmanı, daha eğitime başlamadan, işverence eğitim sürelerinin kısaltılması, eğitim katılım föylerinin imzalanmasının yeterli olduğu, zaten eğitim düzeyi düşük olan çalışanların anlatılanları anlamayacağı gibi söylemlerle, psikolojik olarak yıpratılmaya çalışılmaktadır. Bu yapılırken, eğitimlerle iş sağlığı ve güvenliği uygulama süreçlerine çalışanların katılımlarının sağlandığı göz ardı edilmektedir.
6331 ayılı Kanun, Risklerden Korunma İlkeleri (5. Madde d ve f fıkralarında) başlığı altında, işverene teknik gelişmelere uyum sağlamak ve teknoloji, iş organizasyonu, çalışma koşulları, sosyal ilişkiler ve çalışma ortamı ile ilgili faktörlerin etkilerini kapsayan tutarlı ve genel bir önleme politikası geliştirmek yükümlülüğünü getirmiştir. Böylelikle yasal çerçeve işveren açısından çok daha genişletilmiş olmakta mevzuat değişikliği yapılmasa bile, işveren, faaliyet alanı ile ilgili yenilikleri izlemek zorunda bırakılmaktadır.
Son söz olarak, iş sağlığı ve güvenliğinin ayaklarını devlet, işveren ve çalışanların oluşturduğu bir sacayağı olduğu akıldan çıkarılmamalı ve bu sacayağının dengede durabilmesi için herkes üzerine düşen görevi yerine getirmelidir. Her ne kadar bu konuda mevzuatta bazı hükümler ve yönetmelikler bulunsa da, güvencesiz, yeterince eğitilmemiş işçilerin katılımı ve sacayağının birini oluşturmasının zorluğu da göz önünde bulundurulmalıdır. Bununla birlikte çalışanların iş sağlığı ve güvenliği uygulamalarına katılımının yasa zoruyla olmaktan çok gönüllü ve davranışsal boyuta taşınması ile yasal haklarını öğrenmeleri ve sahiplenmeleri yönünde daha fazla çalışmanın yapılmasının gerektiği düşünülmektedir.
Dipnot
1) İş Güvenliği Dergisi Ekim Kasım Aralık 2014 Sy:8.
2) Gelb, B.A., (2007), Textile and Apparel Trade Issues.
Kaynakça
Tezcan, E., Hazır Giyim Sektöründe İş Sağlığı ve Güvenliği Tehlikeleri, Makine ve Mühendis Dergisi, Cilt:49, Sayı: 584
Durdu, A., (), İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Düzenlemeleri ile İlgili İş görenlerin Tutumlarını Belirlemeye Yönelik Bir Araştırma, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü
Uslu, V., (2014), İşletmelerde İş Güvenliği Performansı ve İş Güvenliği Kültürü Algılamaları Arasındaki İlişki: Eskişehir İli Metal Sektöründe Bir Araştırma, Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dengizler, E., (2002), Konfeksiyon Sektöründe İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği, Yüksek Lisans Tezi, Ege Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü
Yeşil, A., (2001), Hazır Giyim işletmelerinde İş Güvenliğini Sağlayabilme Durumu Üzerine Bir Araştırma, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü
Gelb, B.A., (2007), Textile and Apparel Trade Issues
Süzek, S., (2014), İş Hukuku, Beta Basım, İstanbul
Demircioğlu, M. Ve Centel, T., (2002), İş Hukuku, Beta Basım, İstanbul
Arslan, K., (2008), Küresel Rekabet Baskısı Altında Tekstil Ve Hazır Giyim Sektörünün Dönüşüm Stratejileri Ve Yeni Yol Haritası, Müsiad Araştırma Raporları
Etki, E., (2013), Tekstil Sektörü Raporu, T.C. Doğu Marmara Kalkınma Ajansı Düzce Yatırım Destek Ofisi Sektörel Raporlar Serisi V
Doğanay, D., (2014), İş Sağlığı ve Güvenliği Kültürünün Önemi, İş Güvenliği Dergisi Sayı 33
İş Güvenliği Dergisi Ekim Kasım Aralık 2014 Sy:8
Türkiye İstatistik Kurumu Veri Tabanı
SGK veri Tabanı 2013 Yılı istatistikleri
* Fizik Mühendisi, Aydın Üniversitesi İş Sağlığı ve Güvenliği Yüksek Lisans Öğrencisi.
İstanbul’da bir ilçe belediyesinde iş güvenliği uzmanı.