İş Sağlığı Güvenliği Haberleri

 

20-24 Ekim Avrupa İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası

20-24 Ekim 2008 arasında kutlanan Avrupa İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası’nın bu yılki hedefi iş kazaları ve meslek hastalıklarıyla karşılaşma oranını azaltmak. Avrupa İş Sağlığı ve Güvenliği Ajansı (EUOSHA) tarafından organize edilen kampanyalarda sağlık ve güvenlik risklerinin doğru değerlendirilmesinin önemi üzerinde duruldu. EUOSHA risk değerlendirilmesi konusunda pratik yöntemlerin anlatıldığı yeni bir rapor da yayınladı.

EU-OSHA’nın Genel Yönetmeni Jukka Takala, her yıl Avrupa’da 5.720 emekçinin iş kazaları nedeniyle öldüğünü ve 159.500 insanın ise meslek hastalıkları nedeniyle hayatını kaybettiğini söyledi. Bu rakamlar göz önünde bulundurulduğunda her 3,5 dakikada bir insan işe bağlı nedenlerle yaşamını yitirmekte ve her 4,5 saniyede bir iş kazası meydana gelmekte ve kurbanını en az 3 gün süreyle işinden alıkoymaktadır. Bu durumun, kabul edilemez olduğunu söyleyen Takala, konuyla ilgili işçilerin, işverenlerin, sendikaların ortak çalışması gerektiğini vurguladı.

Doğu Afrika Ülkelerinde Gençlerin İstihdam ve İş Sağlığı Güvenliği Sorunları

Kenya, Tanzanya ve Uganda başta olmak üzere Doğu Afrika Ülkelerinin tamamında nüfusun önemli bir bölümünü gençler oluşturuyor. HIV/AIDS gibi hastalıklar, fakirlik, siyasi istikrarsızlık, savaşlar, çatışmalar, küresel sömürü, yetersiz beslenme ve yetersiz sağlık hizmetleri nedeniyle doğumda yaşam süresi beklentisi son derece düşük.

Yukarıdaki tablodan da görülebileceği gibi Doğu Afrika Ülkelerinde toplam nüfusun %76,9’u, 0-24 yaş aralığında yer almaktadır. Bu denli genç bir nüfusa sahip olan bölge ülkeleri, bu büyük orduya iş imkanları sunabilecek iktisadi kalkınma hızlarına hiçbir zaman erişememektedir. Siyasal istikrarsızlık, iktisadi ve teknolojik açıdan bağımlılık, doğal kaynakların sömürüldüğü tarıma dayalı bir ekonomiyi beraberinde getirmektedir. Uganda’nın kişi başına düşen geliri 332 USD, Kenya’nın 322 USD ve Tanzanya’nın 183 USD’dir.

Çocuk İşçiliğin de yoğun olarak görüldüğü bu ülkelerde, Kenya’da 5-14 yaş arasındaki çocukların %15,4’ü, Tanzanya’da %35,4’ü ve ve Uganda’da %33,4’ü çalışmaktadır. Geleneksel olarak yürütülen tarımsal faaliyetler ancak az sayıda genç için istihdam imkanları yaratabilmekte ve her geçen yıl milyonlarca genç, iş bulmak ve daha iyi imkanlar içinde yaşamak için Nairobi, Mombasa, Dar er Salaam, Arusha, Kampala ve Entebbe gibi büyül şehirlere göç etmektedir. Büyük umutlarla şehirlere gelen gençlerin büyük bir kısmı, hayalini kurduğu iş imkanlarını bulamamaktadır. Burada bazı önemli yapısal sorunların varlığı, bu gençlerin ‘düzgün’ iş bulabilmelerini engellemektedir. Herşeyden önce bu gençlerin önemli bir kısmı kendilerine insan onuruna yaraşır bir gelir elde etmek için gereken vasıflara sahip değildir. Bir meslek sahibi olmayan ve eğitimden yoksun bu gençler, sefalet ücretleri denebilecek, günlük 5-10 USD karşılığında, hiçbir güvencesi olmayan ve kendilerine hiçbir gelecek vaad etmeyen işlerde çalışmaya mahkum olmaktadırlar.

Çalışmalarında kanuni bir sakınca bulunmayan ve 15 yaşına erişen gençlerin iş bulmaları durumunda karşılaştıkları önemli tehlikeler vardır. Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin, 18 yaşına erişinceye kadar herkesi çocuk olarak kabul ediyor olması ve ILO’nun çocuk işçiliği konusundaki tavizsiz tutumu, bazen yanlış anlaşılmalara da neden olmaktadır. ILO 15 ve üzeri yaştaki çocukların, olduğu gibi çalışma yaşamından soyutlanmalarından yana değildir. Sadece gelecekte kendilerine insan onuruna yaraşır bir hayat sunacak eğitim imkanlarından yoksun bırakılmamalarını ve bedensel açıdan sömürülmemelerini bir ön şart olarak getirir.

Afrikalı genç işçiler, tarımsal alanlarda pestisit, madenlerde cıva ve küçük imalathanelerde tiner gibi çözücülere yoğun olarak sunuk kalmaktadırlar. Bütün bu kimyasallar, genç işçilerin sağlıkları için büyük tehlikeler arz etmektedir. Erişkin işçilerle karşılaştırıldığında genç işçiler, daha geniş bir cilt alanına sahiptirler, daha derin nefes alırlar ve gelişmekte olan sinir sistemleri vardır. Genç işçiler, iş yetiştirmek amacıyla yapılan hızlı üretimden, iş stresinden, daha kıdemliler tarafından yapılan sözlü ve fiziksel şiddetten ve HIV gibi hastalıklardan son derece olumsuz bir şekilde etkilenmektedirler. Ancak yeterince tecrübeye sahip olmamaları, toy olmaları ve çalıştıkları işlerini kaybetmek konusunda duydukları korku onların sorunlarını yüksek sesle dile getirmelerini engellemektedir. Genç işçilerin büyük bir çoğunluğu bu nedenlerle kendi haklarını aramak konusunda onlara yardımcı olacak ve yol gösterecek sendikalara da üye olmaya çekinmekte ve bu onların hiçbir iş güvencesi olmadan çok düşük ücretlerle çalışmalarına sebebiyet vermektedir

Avrupa İş Sağlığı ve Güvenliği Ajansı’nın kullandığı ‘Safe Start’ yani güvenli başlangıç programına benzer bir bilinçlendirme uygulaması, genç işçileri bilgilendirmek bakımından önemlidir. Çeşitli dökümanların dağıtılması, işçi, işveren ve sendika yetkililerinin genel olarak tehlikeleri ve bununla birlikte işçilerin ulusal ve uluslararası mevzuattan kaynaklanan yasal haklarını gençlere öğretmesi, bilinçlendirme sürecine ciddi katkılar yapacaktır. HIV nedeniyle evin ekmeğini çok genç yaşta getirmek zorunda kalan bu insanlar, başka çareleri olmadığından her türlü zorluğa göğüs germekte ve en tehlikeli işleri yapmaktadırlar.

Lübnan: Göçmen Ev İşçilerinin Ölümü

2007 yılının Ocak ayından beri, 95 göçmen kadın ev hizmetçisi hayatını kaybetti. Bunlardan 40’ı, büyükelçiliklerin yaptığı açıklamalara göre intihar sonucu meydana geldi. 24 tanesi ise, yüksek katlı binalardan kaçmaya çalışırken düşme sonucu oluştu. İşin ilginç tarafı ise sadece 14 kadının sağlık veya hastalık sebebiyle yaşamını yitirmiş olması.

Büyükelçilik yetkilileri ve ev işçilerinin arkadaşları ile yapılan görüşmeler sonucunda; zorla hapsetmenin, fazla çalışmaya maruz kalmanın, işverlerin tacizlerinin ve finansal baskıların bu kadınları intihara veya ölmek pahasına evden kaçmaya mahkum ettiği anlaşılıyor. Filipinler Büyükelçiliğinde çalışan bir yetkilinin verdiği bilgiye göre, ölen kadınlardan biri mücevher çalmakla suçlanmış ve işverenleri tarafından eve hapsedilmiş ve sonunda kadın intihar etmiş

Bunların dışında diğer önemli bir konu ise, bu kadınların asgari ücret ugulaması dışında bulunuyor olmaları. Sarada Phuyal adında Nepal’li bir kadın, 17 Mart’ta kendini astı. Human Rights Watch adlı kuruluş muhabirleri Sarada ile aynı evde çalışan diğer bir Nepal’li kadınla konuştu. Sarada’nın kocasının, sürekli olarak daha fazla para göndermesi konusunda kadına baskı yaptığını ifade eden iş arkadaşı, bu paranın kocasının sağlık harcamalarına gittiğini belirtti. Sarada’nın, çocuklarının eğitimi için çalıştığını ancak paranın tamamının kocasının hastalığına gidiyor olmasına çok üzüldüğünü söyledi.

Lübnan hükumeti, bu kadınların mutluluğunu garanti edemeyebilir ama en azından onlara emeklerinin karşılığı olan ücretin verilmesini, onların özgürce aileleri ve arkadaşları ile iletişim kurabilmelerini ve insan onuruna yaraşır koşullarda çalışabilmelerini güvence altına alabilir.

2006 yılında Kahire Üniversitesinden Dr. Ray Jureidini tarafından 600 ev işçisi üzerinde yapılan bir alan araştırması, kadınların %31’inin evden dışarı çıkma izninin olmadığı gerçeğini ortaya koymuştu.

İşte bu nedenle 2007 yılında 24 kadın, evin balkonundan veya penceresinden kaçmaya çalışırken aşağıya düşerek hayatını kaybetti. 8 kadın ise, ağır şekilde yaralandı. Bu kadınları, hayatlarını kaybetmek uğruna kaçmaya iten neden ise, işverenlerinin insanlık dışı uygulamaları ve hapsedilmeleri.

Polis kayıtlarına bakıldığı zaman, bu düşmelerin birer intihar girişimi olarak kayıt edilmeleri, hukuki açıdan ceza doğurabilecek bazı girişimlerin yapılmasına engel oluyor. Oysa bunların hemen hepsi, bir esir gibi tutuldukları evlerden hayatlarını kurtarmak amacıyla kaçarken yaşamlarını kaybediyorlar. Kaçmaya çalışırken düşen ve kurtulan Kamala Nagari adlı bir kadın, 2 gün süreyle aç ve susuz bir odaya hapsedildiğini ve sonunda beşinci katta bulunan evin penceresinden çıkarak kablolara tutunup aşağıya sarktığını ve bu sırada kablonun koparak aşağıya düşmesine neden olduğunu belirtti.

Fransa’da Ölümlü İş Kazaları Sayısı Artıyor.

Fransız Çalışma Bakanı Xavier Bertrand 2006 yılına ait iş kazaları ve 2005 yılına ait meslek hastalıkları verilerini açıkladı. Son 5 yıldır ilk defa önemli yaralanmaların olduğu iş kazalarının %10.3 oranında azaldığını belirten Fransız Bakan, ölümlü iş kazalarının sayısının ise %13.3 arttığını ifade etti. 2006 yılında 537 kişinin geçirdiği iş kazasının sonucunda meydana gelen travmalar nedeniyle yaşamını kaybettiği Fransa’da, inşaat sektörü en tehlikeli iş kolu olmaya devam ediyor. Teşhis edilen meslek hastalıkları sayısı, 2005 yılında %10’un üzerinde artarak 52.979’a yükseldi. Yumuşak doku hastalıkları ve rahatsızlıkları, teşhis edilen meslek hastalıkları içerisinde %71 ile en çok görülme oranına sahip. Asbestosa sunuk kalmak nedeniyle görülen meslek hastalıkları ise, %14.5 ile ikinci sırada yer alıyor.

ILO’nun verileri göz önüne alındığında, her yıl dünyada 2.2 milyon insan hayatını iş kazaları veya meslek hastalıkları nedeniyle kaybediyor. Amerika’da 103000, Avrupa’da ise 132000 kişi. Bu, günde yaklaşık 7000 kişinin, yaşayabilecekken erken bir zamanda dünyadan göç etmesi anlamına geliyor. Bu durumun yarattığı gelir kaybı, verimlilik düşüşü ve tazminat masrafları milyarlarca dolar ediyor. Ancak arkalarında gözü yaşlı bıraktıkları sevdiklerinin yaşadığı acıları parayla ölçmek mümkün mü?

***

‘Düzgün İş’ (Decent Work) kavramını, 1999 yılında yapılan 87. ILO Konferansında ilk kez ILO Genel Direktörü(Müdürü) Juan Somavia dile getirmiştir. Düzgün iş kavramı, aslında bütün insanların çalışma yaşamlarına ilişkin bazı temel özlemleri bir araya getirmektedir. İş bulmak konusunda fırsat eşitliği, gelir dağılımından hakça pay, aile yaşamında huzur ve kişisel gelişimi için olanaklar, adaletsizlik ve cinsiyet ayrımcılığının olmadığı bir ortam, düzgün iş kavramının kapsadığı olgulardır.

ILO, bütün insanlara düzgün iş sağlanabilmesi için, 4 tane temel hedefin hayata geçirilmesi gerektiğini belirtmiştir. Bunlar;

– iş yerinde temel ilkeler ve haklar ile uluslararası çalışma standartları,

– istihdam ve gelir elde etme fırsatlarında eşitlik,

– herkes için sosyal koruma ve sosyal güvenlik,

– sosyal diyalog ve ‘tripartism’ yani devlet, işçi ve işveren uzlaşmasıdır

***

* Yukarıda aktarılan konular aşağıda yer alan kaynaklardan derlenmiştir.

www.ilo.org

http://www.hrw.org/pub/2008/women/Lebanon.MDW.Annex.082608.pdf

http://hesa.etui-rehs.org/uk/

http://www.ttl.fi/Internet/English/Information/Electronic+journals/

 

ILO Konferansı 2008: Adil Bir Küreselleşme İçin Sosyal Adalet

ILO’nun (Uluslararası Çalışma Örgütü) her yıl düzenlediği konferans, bu yıl 97. kez toplandı. Hükümetlerin 2 delege, işçi ve işveren temsilcilerinin 1’er delegeyle katıldığı ve her delegenin eşit oy hakkına sahip olduğu konferans, 28 Mayıs-13 Haziran 2008 tarihleri arasında yapıldı.

Bu yıl ILO Konferansı’nda çok önemli bir bildiri yayınlandı. Bu yeni bildirinin adı: Adil Bir Küreselleşme İçin Sosyal Adalet.

Küreselleşme, bütün insanları etkilemektedir. Sermaye ve mal piyasalarında yaşanan serbestlik, ekonomik büyüme ile birlikte büyük sorunları da beraberinde getirmiştir. Elde edilen gelir, sayıca az ayrıcalıklı bir sınıf tarafından paylaşılmakta ve arta kalan insanların yaşam ve çalışma koşulları günden güne kötüleşmektedir.

Bu gelişmelerin ışığında, 1998 yılında İş yerinde Temel İlkeler ve Haklar Bildirgesi’ni yayınlamıştır. 1999 yılında ise, Düzgün İş gündemini ve yapılması gerekenleri ortaya koymuştur.

ILO bu yeni bildirgenin, 1944 yılında ilkeleri bütün taraflarca kabul edilmiş olan Philedelphia Bidirgesi’nin en önemli takipçilerinden birisi olduğunu söylüyor. İnsan emeğinin kutsal olduğunu ve sıradan bir mal gibi alınıp satılamayacağını açıkça ortaya koyan bir anlayışın üzerine kurulmuş olan çağdaş istihdam anlayışının, bugün yaşanan gelişmelere ışık tuttuğunu söyleyen Juan Somavia, bu yeni bildirgenin sosyal adalet kavramını vurguladığını belirtiyor.

Düzgün İş kavramı ile ortaya konulmuş olan hedeflere ulaşmak konusunda bu yeni bildirge, bir yol gösterici olma niteliğinde. İstihdam konusunun ekonomi politikalarının merkezine konulması gerektiğini vurgulayan bildirge, küreselleşmenin yaratmış olduğu eşitsizliklerdeki büyümenin giderilebilmesi için, uluslararası kuruluşların, devletlerin, sendikaların ve işverenlerin üzerlerine düşen görevi eksiksiz yerine getirmesi gerektiğinin altını önemle çiziyor.

Karoshi: Fazla Çalışmaktan Ölmek

Karoshi, Japonca fazla çalışmaktan ölmek anlamına gelen bir kelime. 2002 yılında ise İngiliz diline resmi olarak adapte edilmiş ve kullanılmaya başlanmış. Böyle bir kelimenin sıkça kullanılıyor olması, son yıllarda rekabet koşullarının emekçileri ne hale getirdiğinin en önemli kanıtı.

Karojisatsu ise, fazla çalışma nedeniyle intihar etmek anlamına geliyor. Japonya’da 1998 yılından beri bu sayı, 30.000’i geçmiş durumda. 1998 yılında, bilindiği gibi aynı ülkede işsizlik oranı, 2.Dünya Savaşı’ndan beri görülen en yüksek seviyelere gelmişti.

Dünya Sağlık Örgütü, Japonya’da 100.000 kişi başına görülen intihar oranının, ABD’dekinin 2 katı olduğunu söylüyor. Japon emniyetinin verdiği bilgiye göre, geçen yıl intihar eden insan sayısı 32.155 ve bunlardan en az 5.000 tanesi ağır çalışma koşullarının yarattığı depresyondan kaynaklanıyor

ILO’nun 2004 yılında yayınladığı bir raporda, Japonya’da haftada 50 saatten fazla çalışanların oranı, %28,1. Aynı oran Avrupa Birliğine üye olan ülkelerde %10’un altında. 1980 yılında ücretli izin kullanan çalışanların oranı, % 61 iken 2004 yılında bu oran %47’e düştü.

Japonya, ILO’nun 132 sayılı Ücretli Tatil ve 1 sayılı Çalışma Saatleri konusundaki sözleşmelerini, şu ana kadar onaylamış değil.

1999 yılında yaşanan ve 2005 yılında mahkemenin verdiği karar nedeniyle bugün de güncelliğini koruyan bir olay, Karoshi konusunu bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. 1999 yılında Kumahaya kentinde Nikon fabrikasında çalışan 23 yaşındaki genç işçi Yuji Uendan, evinde intihar etti ve öldü. Günlük yapacağı işleri yazdığı küçük beyaz tahtasında ise, ‘KAROSHİ’ yazıyordu.

Uendan, 16 ay boyunca gündüz ve gece vardiyalar halinde çalıştığı fabrikada, sarı ışıklı bir oda içinde baştan aşağı kendini tozdan koruyan beyaz bir iş elbisesi giyiyordu. Ayda 250 saati ve günde 11 saati geçen çalışma süreleri son 2 hafta iyice ağırlaşmış ve 15 gün boyunca 1 gün bile ara vermeden çalışmıştı. Son aylarda 13 kilo kaybeden genç işçi, karın ağrılarından, uykusuzluktan ve uyuşmalardan şikayetçiydi.

Ölümü üzerine şirkete dava açan annesi, oğlunun aşırı çalıştırılarak ölüme itildiğini iddia etmişti. Nikon değil, bir taşeron firma tarafından istihdam edildiği gözüken Uendan ile ilgili kararını mahkeme, 2005 yılında verdi. Ve buna göre ilk defa, bir taşeron firmayla birlikte ana firma da cezaya çarptırıldı. Kağıt üzerinde geçici işçi olarak görülen milyonlarca emekçi, aslında tam zamanlı olarak çalıştırılıyor. Bu karara itiraz eden firmalar, böyle bir kararın emsal teşkil etmesinden son derece korkuyorlar.

18.Dünya İş Sağlığı Güvenliği Kongresi Başladı

Bu yıl 18.’si düzenlenen konferans için 100 ülkeden 4.000’i aşkın yetkili, Güney Kore’nin başkenti Seul’de toplandı. ILO’nun (Uluslararası Çalışma Örgütü) yayınladığı son raporun gündemi oluşturduğu kongre, 29 Haziran- 2 Temmuz 2008 tarihleri arasında gerçekleşiyor.

ILO’nun son raporu, ‘‘Kazaların ve Ölümlerin Ötesinde: ILO’nun Sağlıklı ve Güvenli İşleri Sağlamak Konusundaki Rolü’’ (Beyond Deaths and Injuries: The ILO’s Role in Promoting Healthy and Safe Jobs) başlığını taşıyor.

ILO’nun kendi verilerini kullandığı çalışma, ölümlü ve ölümsüz iş kazalarında artış beklendiğini ortaya koyuyor. Meslek hastalıkları nedeniyle yaşanan ölümlerde ise, küçük de olsa bir azalma bekleniyor. 2001 ve 2003 yılları arasında iş kazaları ve meslek hastalıkları nedeniyle yaşanan ölümler, 238 milyondan 231 milyona düşmüştür. Az da olsa bu yaşanan gerileme, 70 bin kişinin hayatı demektir

Özellikle kalkınmakta olan ülkelerde yaşanan hızlı sanayileşme, kazaların sayısını arttırmaktadır. Bu ülkelerde özellikle, güvenlik konusunda bir kültür oluşmamış olması ve kanuni yaptırımların uygulanmıyor olması, ölümlü kazaların sayısını yükseltmektedir.

2006 yılında gerçekleştirilen ILO’nun 95. Uluslararası Konferansı’nda, Genel Kurul’da oylanarak kabul edilen 187 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliğini Destekleme Çerçeve Sözleşmesi, dünyadaki bütün ülkeler için son derece önemli bir yol göstericidir. Düzgün İş ve İşyerinde Temel Haklar ve İlkeler Bildirgesini takiben uygulanmaya başlanan ILO’nun SAFEWORK projesi, aynı sözleşme için bir temel teşkil etmektedir

ILO’nun tahminlerine göre, her yıl 2 milyon çalışan, iş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu hayatını kaybetmektedir. Bu durumun yarattığı ekonomik kayıp, yaklaşık dünyada çalışan bütün insanların yarattığı mal ve hizmetlerin, para değerine karşılık gelen miktarın, %4’üne eşittir. Bunun dışında yararttığı ve parayla ölçülmesi mümkün olmayan kayıpların bedelini ise bu kişilerin yakınları hergün ödemektedir.

Tersane İşçileri ABD ve Filipinler’de de Ölüyor. Ama ?

Ülkemizde son yıl en çok konuşulan konuların başında geliyor tersane ölümleri. Taşeronlaşmanın yarattığı olumsuz koşullar ve iş sağlığı ve güvenliği konusundaki duyarsızlık onlarca işçinin hayatını kaybetmesine yol açtı.

Gemi yapım ve onarım sektörü dünyadaki en tehlikeli iş kollarından biri. Bunlara bir de maliyetleri düşürmek için uygulanan taşeron sistemi ve aşırı çalışma yükü eklenince sonuç felaket oluyor.

Bender Shipbuilding and Repair Co. adlı gemi yapım ve tamirat şirketinde çalışan 24 yaşındaki Dimitri Hicks, ABD’nin Alabama Eyaleti Mobile bölgesinde, hayatını kaybetti.

Ağır ve büyük olan metal parçalarını, gemilere yerleştirmek amacıyla kullanılan vinçlerin operatörü olan Hicks, büyük bir talihsizlik yaşadı. Ray üstünde yerden yukarıda hareket eden vinci uzaktan kumandan ile kullanan Hicks, ağır metal kafasına düştüğü için değil, sallanmaya başlayarak kendine çarpıp duvara sıkıştırdığı için yaşamını kaybetti.

ABD Çalışma Bakanlığına bağlı İş Sağlığı Güvenliği Kurumu (OSHA), kazayla ilgili hemen bir inceleme başlatacağını açıkladı. Bölgedeki teftiş ekiplerinin başkanı Clyde Payne, kaza ile ilgili daha fazla açıklama yapmayacağını ancak bu tür kapsamlı soruşturmaların oldukça zaman alabildiğini ifade etti.

Hanjin Heavy Industries and Construction Phillipines Inc., Filipinler’de Subic Bay adlı bölgede faaliyet gösteren ve değeri 1.6 milyar ABD dolarını bulan projeleri yapan büyük bir gemi yapım şirketi. 2006 yılından beri Filipinler’de gemi imal eden firma, aslında Güney Kore merkezli.

Mario Atrero adlı, 52 yaşındaki Filipinli işçinin geçen hafta ölümünden sonra, iki yıl içinde hayatını kaybeden işçi sayısı 12’ye çıktı. Daha vahim olan ise, son dokuz gün içinde ölümlerin üç tanesinin gerçekleşmiş olması.

Bundan önceki kazalarda ölen işçilerin taşeron firmalarda çalışıyor olması, Hanjin firmasının doğrudan sorumlu tutulamamasına neden oluyordu ancak son kazada ölen Atrero, Hanjin firmasının bir çalışanı.

Gelişmeler üzerine, 20 Haziran sabahı saat sabah 6’da bölgesel yönetim, firmanın faaliyetlerini durdurdu. Armand Arreza adlı bölgesel resmi yetkili, bu firmanın güvenlik ve sağlık açısından önemli bir tehdit oluşturduğunu dile getirdi.

Dünyanın neresinde olursa olsun, taşeronlaşmanın artığı, sağlık ve güvenlik önlemlerinin alınmadığı tersanelerde ölümlü iş kazaları yaşanıyor. Ancak Filipinler’de yaşanan olaylar sonucunda tersanenin çalışmalarının durdurulması ve ABD’de OSHA’nın olaya hemen müdahale etmesi önemli gelişmeler olarak göze çarpıyor.

* Yukarıda aktarılan konular aşağıda yer alan kaynaklardan derlenmiştir.

www.ilo.org

www.al.com/news/press-register/metro.ssf?/base/news/1213866923186180.xml&coll=3

newsinfo.inquirer.net/breakingnews/regions/view/20080624-144527/Hanjin-failed-to-warn-workers-on-restricted-areas—-SBMA

http://hesa.etui-rehs.org/uk/

* Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Vakfı Gönüllüsü

(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz.)

 

Tags: , , , ,

Arşivler