İç Göç ve Sokakta Çalışan Çocuklar Üzerine Bir Deneme

 

Sokakta çalışan çocuklar ülkemizin, özellikle büyük kentlerinin, bir süredir ayrılmaz bir parçasıdır. Çocukların sokakta çalışması olgusu yeni bir şey değildir elbette. Olgunun dünü de olsa, dünü ile bugünü arasında önemli ayrım noktaları olduğunu belirtmek gerekir.(1) Bu noktalardan ilki, sokakta çalışan çocukların sayısal olarak görece artması; ikincisi ise, çalış(tırıl)ma nedenleridir.(2) Çocukların sokakta çalış(tırıl)masının arkasında yatan en önemli neden, mülksüzleşmiş ve kente göç etmiş ailelerin kentte tutunabilme çabasıdır. Dolayısıyla sokakta çalışan çocuklar ile göç ve mülksüzleşme arasında nedensel bir ilişki olduğunu teslim etmek gerekir. Kentlerde her gün -yadırgayarak da olsa- görmeye alıştığımız bu olgunun arkasında bir dizi karmaşık neden yatmaktadır. K. Marx (1990: 715), gerçek göründüğü gibi olsaydı bilime gerek kalmazdı der. Görünenden daha fazlası olduğu varsayımından hareketle bilimin önemli kuralı olan “neden” sorusuyla bu olguyu anlamaya çalışıyoruz. Bu bağlamda, sokakta çocukların çalıştırılmasıyla göç arasındaki ilişkiye ve göçün nedenlerine bakmak gerekmektedir.

Çocuklar neden sokaklarda çalıştırılmaktadır?

Bir: Az gelişmiş ülkelerin dünya ekonomisiyle bütünleşme çabası mevcut toplumsal yapılarda öylesine bir kopuş yaratmıştır ki önceki yaşam tarzları geçersiz hale gelmiş ve yaşamak için göç etmek insanlar için tek çare olarak ortada durmaktadır. Daha açık ifade etmek gerekirse, “ihracata dayalı kalkınma” modelinin yüceltilmesiyle, Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren devletin destekleyici ve korumacı politikalarıyla geliştirilen tarım ve hayvancılık sektörü mevcut yapısı ile piyasanın insafına terk edilmiştir. Uygulamaya konulan bahsi geçen ekonomi politikaları kırsalın çözülmesinde, köy hane halkının yoksullaşmasında, köylülüğün hızla mülksüzleşmesinde ve kentlere plansız ve düzensiz göç etmelerinde etkili olmuştur. Dolayısıyla, köylü topluluklarını kurbanlaştıran bu gelişmeler ile kentsel emekçi sınıfının yoksullaşması ve çocukların sokakta çalışması arasında sıkı bir ilişki olduğu açıktır.

İki: Kentlerde ortaya çıkan sokakta çalışan çocuk olgusunun arkasında yatan bir başka neden de 1990’larla birlikte Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinden büyük kentlere yönelen kitlesel zorunlu göçlerdir. 1980’lerle birlikte uygulamaya konulan yeni liberal yapısal uyum politikalarına 1990’larda zorunlu göç politikalarının eşlik etmesi kırsal hane emeğinin çözülmesine ivme kazandırmıştır. Kısacası, yeni liberal politikalar ve zorunlu göç uygulamaları zorunlu ve plansız iç göç olgusunu birlikte beslemiştir. Hane emeğinin metalaşmasına, hane üyelerinin proleterleşmesine neden olan bu birliktelik, hanenin ve aynı zamanda hane üyesi çocuğun da “kaderini” belirlemektedir. Zorunlu göç olgusu nedeniyle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan Güney ve Batı bölgelerimize hızlı ve kitlesel nüfus hareketliliği yaşanmıştır. Zorunlu göç konusunda Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü tarafından gerçekleştirilen ve sonuçları 2006 yılında kamuoyuna duyurulan “Türkiye’de Göç ve Yerinden Edilmiş Nüfus Araştırmaları”na göre yerlerinden güvenlik nedenleriyle göç edenlerin sayısal büyüklüğünün 953.680 ile 1.201.200 arasında olabileceği tahmin edilmektedir.(3) Kentle doğrudan hiç bir ilişkisi olmayan köylü kitlesi kentlere adeta savrulmuşlardır. 1980 ve 1990’larda yaşanan iç göçü plansız ve herhangi bir hazırlık yapmadan yapılmış olması dolayısıyla daha öncekilerden -umut içeren göçlerden- ayırmak gerekir. Kentin gereklerine ve beklentilerine uygun bilgi ve beceriyi edinememiş “eğitimsiz göçmenler” geldikleri kentlerde işsizlik, yoksulluk gibi bir takım sosyal risklerle karşı karşıya kalmışlardır(4).

Göç yazınını bilen bilir, göç olgusu kendi içinde umudu barındırır, umuda yolculuktur. Ama bugünün dünyasında tüm kavramların, olguların anlam yitimine uğraması gibi göç olgusu da eski umut içeren çağrışımlarından sıyrılmış, anlam kaymasına uğramış ve bir savrulmanın adı olmuştur göç edenler için. Milyonlarla ifade edilen insanın kısa sayılabilecek bir süre içerisinde mülksüzleştirilerek kentlere savrulması, emek ücretleri üzerinde baskı oluşturmuş göçün sonuçlarını sermayenin hanesine artı olarak yazmıştır. Diğer taraftan kentlerde yeni liberal esintiden payına düşeni almış kentler hiç kimse için “taşı toprağı altın” olan yer değildir artık. “Yeni kentlilerin” varış noktalarında kentsel iş gücü piyasası farklılaşmış; gelenlerin niteliğine uymayan “kentsel işler” çalışabilir hane reislerini soğuramadığı için düzensiz ve düşük ücretli işlerde çalışmak zorunda bırakmıştır. Emeğiyle geçimini sağlayacak olan ve sanayinin “yedek emek ordusu” olacak bu kesim sigortalı, düzenli, sendikalı çalışma anlamında formel istihdam olanağına sahip olamadığı; konut gibi olanaklardan da yararlanamadığı durumunda işçi sınıfının diğer kesimlerine göre yoksulluğu daha sarsıcı yaşamaktadırlar.

Dolayısıyla, “çocuklar neden sokaklarda çalıştırılmaktadır?” sorusuna ilk bakışta, “birbiriyle eklemlenerek gelişen iki tip göç sonucu mülksüzleşmiş hayatların yaşadığı şiddetli yoksullukla baş etmek için çalıştırılmaktadır” yanıtı verilebilir. Peki ama örneğin şiddetli yoksullukla baş etmek için neden hane üyelerinden örneğin kadın, yetişkin kız çocukları değil de çocuklar çalıştırılmaktadır? Sorusu sorulamaz mı? Bu soru da önemlidir. “Yeni kentliler” açısından toprağa dayalı maddi koşullar göçle birlikte ortadan kalmış olsa da, tarım toplumunun mantığı/“feodal mantık” kendisini kentsel alana taşımış ve görüldüğü kadarıyla en azından belirli bir süre yaşatacaktır. Mersin’de yaptığım alan araştırması pilot çalışmasından edindiğim izlenimden yola çıkarak ifade etmek isterim ki, kadına biçilmiş toplumsal rollerin faturası pratikte hane üyesi çocuğa çıkarılmaktadır. Kadın evi temizlemek, yemek yapmak, çocuk doğurmak gibi işlerle meşgul olmak zorunda olduğu için dışarıda çalışmak, ailenin geçimini sağlamak hanenin reisi ile birlikte çocuğa düşmektedir. Zira, sokakta çalışan çocuğun hikayesi kapitalist sistemin doğasından feodal değerlerin hane içinde sürdürülmesine kadar bir dizi ekonomi-politik ve sosyal sorun alanının deşifre edilmesiyle doğru anlaşılabilir. Bu kısacık yazının böyle bir iddiası olmasa da, en azından bu noktadan bakılması durumunda insanlara pek çok şey görebileceklerine dair mesaj vermeyi amaçlamaktadır. Çocuklar okula gidebilsin, oyun da oynayabilsin… bugünden bakıldığında “başka bir dünya” en çok da onların hakkı.

Dipnotlar

(1) Dünün sokakta çalışan çocuklarını bugünden ayıran farklılıklar üzerine bir deneme yazısı için bakınız: (Fişek, 2000)

(2) Bu yazının yazarı da çocukluğunda simit, su satmış ayakkabı boyamıştır. O dönemde sokakta çalışan çocuklar genellikle okulda harcamak üzere harçlık biriktirmek amacıyla çalışırdı. Bugün ise ailenin geçimini sağlamak gibi devasa bir sorumluluk taşımaktadırlar.

(3) Bazı sivil toplum örgütleri ve insan hakları örgütleri bu sayının üç dört milyon civarında olduğunu iddia etmektedirler (Aker vd, 2006).

(4) “Umut içeren göçmenler”, hazırlıklı ve bir hedefe kilitlenmiş; dolayısıyla, bedel ödemeye hazırdırlar. Bu bağlamda, plansız ve zorunlu olan göçten farklı olarak “umut”, planlı göçe zorunlu olarak içkindir.

Kaynakça

AKER vd. (ty), Türkiye’de Yerinden Edilme Sorunu: Tespitler ve Çözüm Önerileri, http://www.tesev.org.tr/eng/events/TESEV_IDP_Report.pdf, Ulaşım Tarihi: 06.05.2009.

ALTUNTAŞ Betül (2003), “Yoksulluk, Zorunlu Göç ve Sokakta Çalışan Çocuklar” Türkiye İnan Hareketleri Konferansı 2002 Bildirileri, ÜrgüpGöreme15-17 Kasım 2002, Ankara (23-36).

FİŞEK Gürhan (2000), “Sokakta Görülen Çocuk ve Kadına Bakış Açısı” Çalışma Ortamı, Eylül-Ekim Sayı:52, ISSN 13002-3519, Ankara (3).

KAYGALAK Sevilay, “Yeni Kentsel Yoksulluk, Göç ve Yoksulluğun Mekansal Yoğunlaşması: Mersin Demirtaş Mahallesi Örneği”, Praksis (2) 2001, (124-172).

KENDİR Hülya (2002), “Türkiye’de Tarım Sektörü Yönetiminde Devletin “Küçülen Rolü” ve Yapısal Uyum Politikaları”, (Der. Ahmet Alpay Dikmen), Küreselleşme, Emek Süreçleri ve Yapısal Uyum içinde, 7. Sosyal Bilimler Kongresi, Ankara (217-269).

MARX Karl (1990), Kapital Cilt III, (Çev. Allattin Bilgi), Sol Yayınları, İstanbul.

PEKER Mümtaz (1999), “Türkiye’de İç Göçün Değişen Yapısı”, (Ed. Oya Baydar) 75 Yılda Köyden Şehirlere içinde, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul (295-304).

Türkiye Göç ve Yerinden Olmuş Nüfus Araştırması, Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü, Yayın No: NEE-HÜ.06.01. Ankara 2006.

 

* Tunceli Üniversitesi, Öğretim Görevlisi

 

(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz.)

 

Tags: , , , ,

Arşivler