Hukuka “Alandan” Bakmak: İş Hukukçuları İçin Bir Yöntem Önerisi

 

Hukuk, ilk bakışta yasalar, resmi kurallar olarak görünür. Gündelik dilde kullanımı da bu yöndedir. Hukuk deyince aklımıza davranışları ve gündelik hayatı düzenleyen “resmi kurallar” gelmesi ve bu kuralların Sosyoloji, Psikoloji, Etik ve Siyaset felsefesi tartışmalarından “arındırılarak”, kendine özgü bir metodoloji ile ele alınması gerektiğine (Kelsen, 2009, s. 1) dair kabuller, esasında hukuku bilim olarak gören düşünürlerin başarısıdır. Burada norm denilen, bireylerin kendilerini takip etmek zorunda hissettikleri enformel ya da resmi olmayan toplumsal kurallardır. Bu kurallara uyma zorunluluğu, bunların bir ödev ve yükümlülük olarak içselleştirilmesinden ya da herhangi bir yaptırım endişesi ve korkusundan da kaynaklanabilir. Hukuk ise toplumsal hayat üzerindeki örgütlü kamusal kontrolün bir ifadesi olarak, toplumun organizasyonu ve düzeniyle yakından ilgili bir toplumsal normdur (Yüksel, 2012, s. 6). Hukuk dediğimiz toplumsal normların kökeninde, hukukun sosyal bir gerçeklik ve toplumla birlikte var olması yatar. Dolayısıyla hukuk ve onun hukuki, akademik, profesyonel ve kurumsal görünümleri doğası gereği toplumsaldır. Bu çalışmada, İş Hukukunun sosyolojik açıdan nasıl ele alınabileceği, hukukun, onu ve hukuki kurumları üreten ve yeniden üreten insanların pratiklerinin ampirik araştırmaya konu edilerek ele alınmasının mevzuat ile uygulamanın arasındaki farkı ne şekilde ortaya koyabileceği işsizlik sigortası örneği üzerinden tartışılmaya çalışılmaktadır.

Sosyal Bir Olgu Olarak Hukuk

Hukuku sosyolojik olarak ele aldığımızda pek çok biçimi olduğunu görürüz. Örneğin, politika yapıcıların elinde düzenlemenin resmi bir aracıdır. Kendine özgü toplumsal biçimi, kimliği ve dili ile normatif bir sistemdir ve kurallar, doktrinler ve kararlar bütünüdür. Avukatlar, hakimler ve hukuk teknikerlerinin çalıştığı bir alandır. Akademik bir biçimdir. Aynı zamanda hukuk eğitimi bağlamında bir öğrenme, öğretme ve eğitme biçimidir (Banakar, 2009, s. 59). Öte yandan, hukuk toplumdaki farklı gruplar tarafından farklı şekilde anlaşılabilir ve deneyimlenebilir; adaletin bir kaynağı olarak; baskı aracı olarak; marjinal grupların hakları için mücadele edecekleri bir alan olarak; toplumsal cinsiyet, sınıf ve ırksal şiddeti uygulayan ideoloji olarak vb.. (Banakar, 2009, s. 59). Hukukun bu çok yönlülüğü ve toplumsal hayatta farklı tekabülleri nedeniyle, sosyolojik olarak, hukukun karakteri hakkında genellemeler yapmak mümkün değildir. Hukuk bilimi ile gerilim noktalarından biri budur. Hukuku ampirik bir araştırmanın konusu yapmanın pek çok yöntemi olsa da (Banakar, 2000, 2005), ampirik araştırmalar arasında en dikkat çekici iki tanesi, sosyolojik araştırmanın iki ideal tipine dayanan bir ayrımla, “yukarıdan aşağıya” (top-down) ve “aşağıdan yukarı” (bottom-up) yaklaşımlardır. Yukarıdan aşağıya yaklaşımda devlet eliyle konulmuş kurallar bir veri seti olarak başlangıç noktasını oluşturur ve yasaların toplumsal gruplar üzerindeki etkilerine odaklanma söz konusudur (Banakar, 2014, s. 50). Aşağıdan yukarı yaklaşımda ise hukuk ve hukukilik kavramlarının özetle insanların anlam dünyalarındaki karşılığına odaklanma temelinde bir kavrayış vardır (Banakar, 2014, ss. 51-52).

Bu çalışmada hukuksal bir olgu olarak işsizlik sigortası ele alınmıştır. Araştırma yöntemi açısından da yukarıdan aşağıya, devlet eliyle konulmuş yasalarla yasaların uygulanması arasındaki farka odaklanan bir yaklaşım tercih edilmiştir.(1) Bu farkın hukuk sosyolojisinde karşılığı “boşluk problemi”dir (gap problem). Kısaca uygulamadaki hukukla kitaplardaki hukuk arasındaki farkı vurgulayan boşluk problemi “yasaların vaat ya da iddia ettikleriyle, somut etkileri arasındaki ‘uyuşmazlık’ ya da ‘ayrılma’” olarak tanımlanabilir (Nelken, 1981, s. 41). Öte yandan, 1960’ların sonu ve 1970’lerin başında, ‘hukuk ve toplum hareketi’nin (Law and Society Movement) de ortaya çıkışıyla bağlantılı olarak, ‘boşluk çalışmaları’, hukuk sosyolojisi çalışmalarında oldukça önemli yer tutmuş ve kitaplardaki hukukla gündelik hayattaki hukukun tutarsızlığı pek çok araştırmaya konu olmuştur (Gould & Barclay, 2012, s. 330). Çalışmada, bu bağlamda, işsizlik sigortasına dair yasal düzenlemelerin pratikte nasıl işleyebileceği tartışılmaktadır. Ayrıca vurgulanmak istenen bir diğer nokta, İş Hukukunun, bir mevzuat demeti olması ötesinde, çalışma ilişkilerinden doğması ve çalışma ilişkilerini belirleme/ düzenleme saiki nedenleriyle, sosyo-hukuki bir çalışmaya konu edilmesi gerekliliğidir.

İşsizlik Sigortası: Teori ve Pratik

İşsizlik sigortası örneği üzerinden yapılan değerlendirmeler, 2005-2011 yılları arasındaki avukatlık pratiğine, gözlemlere ve görüşmelere, ayrıca Ağustos 2017’de alınan arabuluculuk eğitimi ve o süreçte yapılan görüşmelere dayanmaktadır. Hukuka, onu deneyimlerin bakış açısından da bakılabilmesi, gerçek hayatla etkileşim kurulabilmesi açısından hem önemli hem de gereklidir. Böylece yasa metinleri gündelik hayatta karşılığını bulur. Politika üretilmesi bağlamında işlevsiz yasalardan ya da amacından tam tersi sonucu doğuran düzenlemelerden uzaklaşmak olanaklı hale gelir.

İşsizlik sigortası, genel bir iş güvencesi sisteminin parçası olarak düşünülebilir. İşe iade kurumu da bu sistemin parçalarından biridir. İş güvencesi, iş akdinin sona erdiği durumlarda korunma hakkı olarak uluslararası alanda karşılık bulan bir düzenlemeler demetidir ve Türkiye’deki serüveni uzun solukludur (Taşkent, 1996). İşe iade kurumunun 4857 Sayılı İş Kanunu ile yasalaşmasından(2) birkaç yıl önce 4447 Sayılı yasa(3) ile düzenlenen işsizlik sigortası tartışmaları ve çabaları da uzun bir tarihe sahiptir (Dilik, 2000, ss. 1-2) ve yasada koşulla rının tanımlandığı şekliyle prim ödeme gün sayısının tamamlanmasından öte anlamlar içermektedir. Yasada işsizlik sigortası “bir işyerinde çalışırken, çalışma istek, yetenek, sağlık ve yeterliliğinde olmasına rağmen, herhangi bir kasıt ve kusuru olmaksızın işini kaybeden sigortalılara işsiz kalmaları nedeniyle uğradıkları gelir kaybını belli süre ve ölçüde karşılayan, sigortacılık tekniği ile faaliyet gösteren zorunlu sigorta” türü olarak tanımlanmıştır. “Teorik” olarak bütüncül bir çerçeve sunan bir sistem içinde, işsizlik sigortası işçiler açısından önemli bir avantajdır. Bir işçi işini kaybettiğinde işsizlik sigortasına başvurur ve prim ödeme gün sayısıyla orantılı olarak en son ücretinin bir kısmını alır. Aynı anda öncelikle zorunlu arabuluculuğa başvurmalıdır.(4) Sonrasında İş Yasası’na göre koşulları varsa işe iade davası açabilir. Bu davanın Yargıtay dahil sonuçlanmasının öngörüldüğü süre ile işsizlik sigortası süresi neredeyse örtüşür. İşçi davanın sonucuna göre eski işine geri döner ya da tazminatlarını alır. Bu sırada kurumun çeşitli eğitimlerine katılır, başka bir iş arayabilir. Amaçlanan işçi açısından boşta geçen sürenin maaş ve sigorta olarak finanse edilmesi, böylece temel ihtiyaçlarını karşılayamaz duruma gelmesinden korunmasıdır. “Teorik” olarak durum budur. Ancak hukuk dediğimiz, sadece kurallardan oluşmaz, kuralların yorumlanması ve uygulanması farklı toplumsal bağlamlarda gerçekleşir. İşte sosyolojik olarak analiz birimi, kurallardan ziyade bu toplumsal bağlamlardır (Banakar, 2009).

Bu teorinin pratiğine bakıldığında bambaşka bir manzara çıkabilir. Çalışmanın hemen her sürecine bir şekilde hakim olan işveren, işten çıkarılma sürecine de hakimdir. İşçi işten çıkarıldığını öğrenir ve arabulucuya gider, anlaşma sağlanamaması halinde işe iade davası açabilir ve işsizlik sigortasına başvurur. Burada şartları sağlamakla sınanır. İşsizlik sigortasının kapsamı 4447 Sayılı Yasada belirlenmiştir. Yasanın 47, 48 ve 49. maddelerinde işsizlik sigortasından yararlanabilmek için sigortalı olmak ve sigorta kapsamında primlerin ödenmiş olması gerekir. Kapsamın bu şekilde belirlenmesi, 2017 resmi TÜİK Ocak 2018 İşgücü İstatistiklerine göre istihdamın %32,5’ini oluşturan kayıtdışı çalışanların otomatik olarak sistem dışında kalmasına sebep olmaktadır(5). İşverenin sigorta primlerini eksik yatırması, günlük girişçıkışlar yapılması ise sigortalı çalışan işçileri de kapsam dışında bırakmaktadır. Pek çok işyerinde sigorta primlerinin ödenmesinde aksamalar yaşanabilmektedir.

İşsizlik sigortasından yararlanma koşullarından biri ise iş sözleşmesinin yasada belirtilen şekillerde sona ermiş olmasıdır. Yasada sayılanlar arasında yer alan “işçinin kusuru yokken işten çıkarılmış olması ya da haklı bir nedenle işten ayrılmış olması” koşulu, işsizlik sigortasının alınmasında işçi açısından sıkıntı yaratabilmektedir. İŞKUR burada SGK işten çıkış kodlarını esas almaktadır. İşçi ve işveren arasındaki iş sözleşmesi herhangi bir sebeple sona ermiş olsa da, işveren işten çıkarma gerekçesini örneğin “ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı hareket” olarak bildirmiş olabilir. Bu noktada işverenin sigorta sistemine yaptığı beyan esas alındığından, işçinin işsizlik sigortası almasına engel olan durumun aksini dava yoluyla ispat etmesi gerekir. Bu sırada işçi koşulları varsa işe iade davasını ya da tazminat davasını açar. Yoksa boştadır ve hemen iş bulması gerekir. Diyelim ki davayı açtı, davalar genellikle öngörülen sürede bitmez, çoğu durumda örneğin yasadışı grev gibi bir sebeple iş sözleşmesinin feshedildiğini ispatlamak mahkemede yıllar alabilir. Durum ispatlandığında işçi yeniden işsizlik sigortası için başvursa 5 yıllık zamanaşımı geçmiş olabilir ve hiçbir hak talep edemez.(6) İşe iade davası yıllar sürebilir, bir kişinin işsizliğinin yıllar sürmesi de beklenemez. Tabi ki yine teorik olarak. Yoksa işsizlik yıllar sürebilir, sürebilmektedir de..

İşsizlik fonundan yararlananların sayıları işsizlik rakamlarıyla(7) karşılaştırıldığında, yasanın uygulamada nasıl zayıf kaldığı görülebilir. İşkur verilerine göre 2016 yılında işsizlik sigortasına başvuran sayısı 1.520.282 kişidir. İşsizlik fonundan aldığı ödenek kesilenlerin sayısı 219.380, maaşı bitenlerin sayısı 233.143’tür. Halihazırda 347.324 kişi, başvuranların neredeyse beşte biri işsizlik sigortasından faydalanmaktadır (T.C. Çalışma Bakanlığı Türkiye İş Kurumu, s. 205). Sadece bu rakamlar bile, yasanın mevcut haliyle pek çok işsizi kapsamadığını göstermektedir. Öte yandan işsizlik fonunda biriken paranın dağıtılamaması, fonun farklı yerlerde kullanılması için kaynak olarak görülmesine sebep olmuştur (Çelik, 2017).

İşsizlik sigortasının neden yaygınlaşamadığı konusunda yapılan ve örneğin işsizlik sigortasının fiili kapsamının düşük olduğunun, atipik çalışanlar ile işsizlik tehlikesi yüksek grupların işsizlik sigortasından yararlanma koşullarının yüksek olduğunun tespit edildiği çalışmalar ilgi çekicidir (Kumaş & Karadeniz, 2017) ve sahipleri de genellikle çalışma ekonomistleridir. İşsizlik ödeneğinin aktüeryal açıdan incelenmesi, çalışma ilişkilerine etkileri ve benzeri konularda da çalışmalar yapılmıştır. Öte yandan hukukçuların bu konuda görece çekinik davrandıkları söylenebilir. Nasıl ki işsizlik sigortasına sadece bir aktüerya hesabı olarak bakılamayacaksa, salt bir yasal düzenleme olarak görülüp yasa maddelerinin açıklanması yoluna gidilemez. Üstelik işsizlik sigortasını bir iş güvencesi sisteminin parçası olarak ele aldığımızda, hukukçuların bu konuda daha fazla şey söylemeleri mümkündür. Akademik bir disiplin olarak hukukun “black-letter”(8) denilen yaklaşımlarla çalışılması usulüne (Salter & Mason, 2007, ss. 44-118), zaman içinde hukuki realistlerin ya da sosyolojik akımların meydan okuması söz konusu olsa da, bu meydan okumalar, hukuk ortodoksisinin “akademik yalnızlığı”nı yenememişlerdir (Frazer, 2009, ss. 2-3). İş Hukukunda ise, durum biraz daha karmaşıklaşmaktadır. Çalışma ilişkileri ve hukuk arasında var olan zorunlu bağ nedeniyle, disiplinler arası bir yaklaşım, yasaların ele alınması konusunda benimsenebilir. Hukukun araştırma konusu yapılmasında baskın yöntemin doktriner olması, akademik İş Hukukçularının, devletin birtakım müdahalelerini eleştirmelerini, neden belirli müdahale biçimlerinin seçildiği konusunda öngörülerde bulunmalarını, düzenlemeler hakkında eleştirel yorumlar yapmalarını engellemez. Ama çoğu, hukukun nasıl kullanıldığı konusuna ilgi göstermekte çekimserdir. Bu sadece yasaların hedeflerine ulaşması anlamında değil, aynı zamanda insanların bunlarla nasıl yaşadıkları, bunlara nasıl katkıda bulundukları; ve hukukun çalışma ilişkilerini, emek piyasasını ve onun performans, rekabet gibi çıktılarını nasıl etkilediği, bu süreçlerle nasıl etkileşim içinde olduğunun ele alınması anlamındadır (Dickens, Hall, & Wood, 2005, s. 32).

Sonuç

Bir yandan, çalışma ilişkilerinden doğru hukuka bakıldığında, normatif anlamda hukukun hali hazırda çalışmaya dair pek çok olguyu ıskalayabildiği görülür. Çok boyutlu bir değişimde, bir dönemin “koruyucu paradigmasının” etkisinin zayıflaması ve hukukun koruyucu gücünün azalması da söz konusudur. Çalışma ilişkilerindeki derin dönüşümle sadece farklı çalışma tiplerinin güçlenmesine, güvencesizliğin yaygınlaşmasına değil, aynı zamanda hukukta bilinen anlamıyla işçi, işveren, iş sözleşmesi ve benzeri kavramların anlamlarının değişimine (Fudge, 2006) tanık oluyoruz. Araştırma konusu açısından hukuk ile çalışma ilişkileri arasında kurulacak bağ, resmi hukuk kurallarının çalışılmasının ötesinde, istihdam ilişkilerinin ve işyerinin pratiklerini ve kurallarını, bir anlamda hukuk normlarının sosyal gerçekliğini kapsayabilecektir. Burada iş hukukunun ampirik araştırmalar ile kendisine veri sağlaması söz konusudur. Bir yaklaşıma göre davalar ve düzenlemelerin kendisi de “veri” olarak görülebilir. Esasında Türkiye’de de olguları Yargıtay kararları sınırında tartışmak yaygındır. Ancak burada kastedilen nicel ve nitel verileri araştırmasına dayanak yapan, yasaların etkilerini ölçmeyi amaçlayan bir yaklaşımdır (Ludlow & Blackham, 2015).

İş Hukukunu sosyolojik bir açıdan ele almak ve onu ampirik araştırma konusu yapmak için haklar (hukukun hakların farkındalığındaki düzeyi, insanların hak sahipliği düzeylerini nasıl tanımladıkları vb), sözleşmelerin biçimleri (hukuki aktörlerin iş sözleşmelerinin biçimine katkısı vb), ayrımcılık, ırk/ cinsiyet/yaş, iş sözleşmesinin feshi, toplu sözleşmeler, uyuşmazlık çözümleri gibi konu başlıkları önerilmektedir (Frazer, 2009, ss. 20-21). Mevcut düzenlemelerin muhatapları tarafından nasıl algılandıkları, ne düzeyde sahiplenildiği, yasaların çalışma hayatlarını, yaşamlarını düzenlediği insanlar için ne anlam ifade ettiği, ne şekilde kullanıldığının tespitine yönelik ampirik çalışmalar, hukukçular açısından kitaplarda yazan metinlerin somutlaştığı gerçek hayat pratikleriyle temas etmeleri, insana değen politikalar üretilirken hakkında karar verilen kişi ve konuların farkında olmaları ve yasa yapım süreçlerine katkı sunarken işlevli, gerçek çözümler sunabilmeleri için fırsat olarak görülebilir.

Kaynakça

Banakar, R. (2000). Reflections on the Methodological Issues of the Sociology of Law. Journal of Law and Society, 27(2), 273-295.

Banakar, R. (2005). Theory and Method in Socio-legal Research. Hart Publishing.

Banakar, R. (2009). Law Through Sociology’s Looking Glass: Conflict and Competition in Sociological Studies of Law (SSRN Scholarly Paper No. ID 1327025). Rochester, NY: Social Science Research Network.

Banakar, R. (2014). Normativity in Legal Sociology: Methodological Reflections on Law and Regulation in Late Modernity (2015 baskı). New York, NY: Springer

Çelik, A. (2017, Şubat 2). İşsize cimri, patrona cömert İşsizlik Fonu. BirGün. https://www.birgun.net/haber-detay/ issize-cimri-patrona-comert-issizlikfonu-147473.html

Dertli, N. (2018). SGK İş Kazası İstatistikleri, Alternatif Veri Kaynakları ve Bilgi Açığı. Çalışma Ortamı Dergisi, (155), 4-5.

Dickens, L., Hall, M., & Wood, S. (2005). Review of Research into the Impact of Employment Relations Legislation. London: Employment Market Analysis and Research Department of Trade and Industry

Dilik, S. (2000). Türkiye’de İşsizlik Sigortası’nın Kuruluşu Yönünden 25.08.1999 Gün ve 4447 Sayılı Kanun’un Eleştirisi. Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2(1), 1-16.

Ewick, P., & Silbey, S. S. (1998). The Common Place of Law: Stories from Everyday Life. Chicago: University Of Chicago Press.

Frazer, A. (2009). Industrial Relations and the Sociological Study of Labour Law. Labour & Industry: a journal of the social and economic relations of work, 19(3), 73-96. https://doi.org/10.1080/10 301763.2009.10669385

Fudge, J. (2006). The Legal Boundaries of the Employer, Precarious Workers, and Labour Protection. G. Davidov & B. Langille (Ed.), Boundaries and Frontiers of Labour Law: Goals and Means in the Regulation of Work içinde (ss. 295-315). Oxford ; Portland, Or: Hart Publishing.

Gould, J. B., & Barclay, S. (2012). Mind the Gap: The Place of Gap Studies in Sociolegal Scholarship. Annual Review of Law and Social Science, 8(1), 323-335. https://doi.org/10.1146/annurevlawsocsci-102811-173833

Kelsen, H. (2009). Pure Theory of Law. Clark, N.J: The Lawbook Exchange, Ltd.

Kumaş, H., & Karadeniz, O. (2017). Türkiye’de İşsizlik Sigortası Ödeneği’nden Yararlanan İşsiz Sayısının Düşük Olma Nedenleri: AB Ülkeleri İle Bir Karşılaştırmalı Bir Analiz. Sosyoekonomi, 25(33), 195-220.

Ludlow, A., & Blackham, A. (2015). New Frontiers in Empirical Labour Law Research. Bloomsbury Publishing.

Marshall, A.-M., & Barclay, S. (2003). In Their Own Words: How Ordinary People Construct the Legal World. Law & Social Inquiry, 28(3), 617-628. https://doi. org/10.1111/j.1747-4469.2003.tb00209.x

Nelken, D. (1981). Gap Problem in the Sociology of Law: A Theoretical Review, The. Windsor Yearbook of Access to Justice, 1, 35.

Salter, M., & Mason, J. (2007). Writing Law Dissertations: An Introduction and Guide to the Conduct of Legal Research (2. baskı). Harlow, England ; New York: Trans-Atlantic Publications, Inc

Süzek, S. (2018). İş Hukuku Genel Esaslar – Bireysel İş Hukuku. İstanbul: Beta Yayınları.

Taşkent, S. (1996). İş Güvencesi. Içinde Türkiye Sendikacılık Ansiklopedisi Cilt (ss. 84-85). İstanbul: Kültür Bakanlığı ve Tarih Vakfı Ortak Yayını.

T.C. Çalışma Bakanlığı Türkiye İş Kurumu. İşkur 2016 İstatistik Yıllığı.

Yüksel, M. (2012). Toplum, Sosyoloji ve Hukuk. Hukuk Sosyolojisi içinde (ss. 2-29). Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayını.

* Dr. Öğretim Görevlisi, Uluslararası Final Üniversitesi, Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi

(1) İnsanların yasaları ve hukuku nasıl deneyimlediği, hukuka dair bilinçlerinin nasıl oluştuğuna dair sosyo-hukuki çalışmalar literatürü oldukça geniştir. Bu konuyla ilgili olarak bkz. (Ewick & Silbey, 1998; Marshall & Barclay, 2003).

(2) 4857 Sayılı İş Yasası 22.03.2003 tarihinde kabul edilmiş ve 10.06.2003 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu yasayla birlikte iş güvencesi sisteminin önemli bir parçası olarak işe iade kurumu yasallaşmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz. (Süzek, 2018).

(3) 4447 Sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu 25.08.1999 tarihinde kabul edilmiş ve 08.09.1999 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

(4) İş uyuşmazlıklarında zorunlu arabuluculuk, 25.10.2017 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş olan 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu ile düzenlenmiş ve dava şartı haline getirilmiştir. Bu yasayla birlikte, 01.01.2018 tarihinden sonra iş uyuşmazlıklarından kaynaklanan davaların açılabilmesi için arabuluculuk aşamasının tüketilmesi zorunlu hale gelmiştir.

(5) TÜİK Ocak 2018 İşgücü İstatistikleri.

(6) Bu bilgi, Av. Mehmet Ümit Erdem ile yapılan görüşmede üzerine konuşulan dava dosyalarından alınmıştır.

(7) Resmi verilerin gerçeği yansıtması konusu da şüphelidir. Ayrıca rakamların ayrıntılarına da ulaşılamamaktadır. İş kazalarında ölümlerle ilgili resmi veriler hakkında bir değerlendirme için bkz. (Dertli, 2018)

(8) Hukuku araştırma konusu yaparken, ana amacı çok sayıda teknik hukuk kuralını derlemek, organize etmek ve betimleyici bir şekilde sergilemek ve yorumlamak olan, hukuk araştırmalarında bir yöntem.

Tags: , , ,

Arşivler