Teknoloji marifeti ile hekim-hasta ilişkisi körler-sağırlar diyaloguna dönüştü.
Hasta, zamanla kan, idrar tahlili ile nümerik bir değere ya da radyolojik incelemelerle sanal bir hayale dönüşünce hekimler insanla uğraştıklarını unuttular. Objektif olmak, hata yapmamak için hastanın değil, hastayı inceleyen teknolojik cihazın dediğini makbul saydılar. Bu durum, hekimi teknolojiyi kullanan bir konuma ulaştırmak yerine, teknolojinin hekimi kullandığı bir sürece evrildi.
Hekimlikte siyah-beyaz konular işin en kolay tarafıdır. Örneğin kanayan bir hastaya kanamayı arttıran bir ilaç vermemek ya da şekeri düşen bir hastaya şeker vermek mutlak doğrudur, hakikattir, tartışması yoktur!
Ama ya araftaki durumlar…
Hastaların iyi ihtimalle yarısı araftadır. O nedenle hekimlik, özünde bir kanaattir. Oysa hastalar, hekimlerden her geçen gün daha fazla oranda kesin, objektif ve tek doğru yaklaşım talep ediyorlar.
Ne dersiniz teknoloji, hekimlik uygulamalarını objektif bir kesinliğe kavuşturabilir mi?
Tıbbi cihazlar ve mesleki bilgisizlik
Tıp pratiğine teknoloji dahil oldukça hekimlerin temel becerilerinin yitip gittiğini fark etmek gerekiyor.
Öyle ya hekimler, stetoskop öncesi zamanlarda hastalarını doğrudan kulaklarıyla muayene ederek tanı koyarlardı. Ya da midenin hemen çıkışının tıkalı olmasını “çalkantı sesi” duyarak tanımaya çalışırlardı.
İkinci Paylaşım Savaşı’nın mirası olan modem ultrasonografiler olmadığı dönemlerde gebelik ve doğum, ağırlıkla kadın doğum uzmanlarının ellerinin maharetine bağlıydı.
Geleneksel Uzak Asya tıbbının temelini ise hemen tümüyle hekimin çıplak gözüyle edindiği izlenim, farklı hastalıklara özgü nabız farklılığını elle tespit ya da en fazla idrarın dilde bıraktığı tat oluşturuyordu.
Kuşkusuz bu teknolojik “imkânsızlıklar”, hekimliği, hastanın çok iyi dinlendiği ve gözlendiği bir temele oturturken hekimi de çok iyi bir kulağa, ele, dokunmaya, tada ve iç görüye ulaştırıyordu.
Kaçınılmaz olan oldu ve teknolojik gelişmeler tıbba uygulandı.
Çok da iyi oldu!
Kinaye yapmadan ifade edelim ki çok iyi oldu. Bu gelişmeler sayesinde milyonlarca insanın hayatı kurtuldu, sakatlıklar önlendi.
Stetoskop icat oldu, hekimlik bozuldu!
Ama diyalektiğin yasası da işledi ve bu kazanımlar birtakım kayıplara neden oldu.
Örneğin stetoskobun keşfedildiği dönemlerde hastaların stetoskop muayenesinden hoşlanmadıklarını, çünkü bu tıbbi aleti ağırlıkla ameliyat öncesinde cerrahların kullandığını ve hekimlerin cerrahlarla karıştırılmamak için stetoskoba ellerini asla uzatmadıklarını biliyoruz (Neil Postman, Teknopoli, 2004).
Geçen 200 yıllık dönemde cerrahlar ellerindeki stetoskopları atarken, hastalar da ameliyat olmayı adeta ister hale geldiler. Baksanıza son 15 yılda Türkiye’de yaşayan her 10 kişiden birisi ameliyat olmuş durumda ve bu hız düşmezse gelecek on yılda neşterle tanışmamış kimse kalmayacak memlekette.
Öte yandan hasta ile hekim arasına giren sadece stetoskop olsaydı keşke! Grafiler, ultrasonlar, kan tetkikleri, idrar incelemeleri, solunum testleri, damar içi cihazlar… ve daha pek çok nesne bugün itibarıyla hekim ile hasta arasında! Ve araya giren her nesne, hekim ile hastanın arasını daha da açmakta!
Sağlık metalaştı
Görelim ki, dün hastasının göğsüne kulağını dayayan hekim, istemese de hastasına temas etmek zorundaydı. Ve bu zorunluluk, onun hastasını görmesini, duymasını, koklamasını sağlıyordu.
Oysa stetoskop, hasta ile hekimin fiziksel temasını kesti. Yine de hekimler, kullandıkları stetoskop hortumunun öteki ucunda kanlı, canlı ve gerçek bir hastanın olduğunun farkındaydılar.
Günümüzde ise hasta ya bir tetkik sonucu ya da akıllı bilgisayar cihazlarının fotoğrafını çektikleri görsel bir imaj.
Hasta, zamanla kan, idrar, solunum tahlili ile nümerik bir değere ya da radyolojik incelemelerle sanal bir hayale dönüşünce hekimler de insanla uğraştıklarını unuttular. Objektif olmak ve hata yapmamak için hastanın değil, hastayı inceleyen teknolojik cihazın dediğini makbul saydılar.
Kuşkusuz bu durum hekimi, teknolojiyi akılcı kullanan bir konuma ulaştırmak yerine, teknolojinin hekimi kullandığı bir sürece evrildi.
Hekim, mesleğine yabancılaştı.
Sağlık, daha da metalaştı.
Hastalar da gözlerinin içine bakmasını bekledikleri hekimlerin tetkik sonuçlarından başlarını kaldırmadıklarını görerek onlara öfkelendiler. Ama bir yandan da hekimlerden kesin, objektif ve hatasız sonuçlar talep etmeye devam ettiler.
Ne dersiniz, bu körler-sağırlar diyaloğuna yapay zeka çözüm olur mu?
Haftaya… (osmanelbek@gmail.com)
Kaynak: Cumhuriyet PAZAR ,19 Ağustos 2018