“Başını sert bir yere vurmadan öğrenemez” derler. Bu ne öngörüsüzlüktür !
“Körlük” diyemeyeceğim; çünkü bu yığın içerisinde yer alan insanların gözleri görmektedir. Ancak dikkatlerini günübirlik çıkarlar ve olgular üzerinde yoğunlaştırmışlardır. Bu insanlara göz göre göre sert bir cisme tosladıkları için “aptal” da diyemeyiz. Çünkü çıkar sağlamakta ve olayları yönlendirmekte ustadırlar. Bütün hünerlerini ve beklentilerini “sert bir cisimle çarpışana kadar” geçecek süre ile tanımlamaktadırlar : “Ondan sonrası … tufan”.
Bu aslında bir savaş dönemi psikozudur. Yarın yaşayıp, yaşamayacağı, yarın elindekini avucundakini yitirip/ yitirmeyeceğini bilmeyen insanın davranış biçimi : “Bugüne bakalım; yarına … ”.
Bu günübirlik yaşantı kültürü, “başkasını düşünmemeyi”, “tek başınalığı”, “popülizme açıklığı” ve “hayallerden yoksunluğu” getirir. Kişi örgütsüzdür ve ancak en yakın çevresi ile dayanışma gösterir; ama sıkışırsa, onlardan da vazgeçer.
Her toplumda böyle kişiler bulunabilir deyip, avunabilirsiniz. Ama böyle insanların sayısı arttıkça, demokrasi adına, bu yaşam biçimlerini bir devlet politikası haline getirdikleri zaman olan oluyor. Yarınını düşünmeyen, iki adım sonra başına gelecekleri öngöremeyen devletler, kolayca güdülebilmekte ve kullanılabilmektedir. Yarınını düşünmeyen kişi, kendine etmekte ve “kendim ettim kendim buldum” diye ağlamaktadır.
En zor olan günübirlik yaşayanlar ile öngörülü olanın yan yana yaşamasıdır. Günübirlik yaşayanlar, tüketmeyi bilir; tüketebildiği sürece de susar ve boyun eğer. Üretim sürecine de bu gözle bakar; üretim süreci onun için tüketebilmesini sağlayan bir kaynaktır. Yalnızca emekli olmak için gün sayar; üretmeden tüketeceği günleri bekler.
Buna karşın, öngörü sahibi olanlar için “üretim”in farklı bir anlamı vardır. Sosyal bir varlık olduğunu fark edebilmek, dünyada yaşadığına ilişkin bir iz bırakabilmek için çabalar. Çevresindekilerin, kimliğini fark etmesi için kendisini geliştirir ve bu kimliği sonsuza taşımaya çalışır.
İşte bu iki yaşam felsefesini bir iş yerinin çatısı altında, yan yana koyduğunuz zaman zorluklar başlamıştır.
En zor olan, günübirlik yaşayanlara işçi sağlığını iş güvenliğini öğretmektir. Buna karşın öngörülü olanlar, olası sağlık güvenlik tehlikelerini hem geçmiş deneyimleri öğrenerek, hem de aklını kullanarak öngörebilirler. Bunu günübirlik yaşayanlara anlatmak, önlemleri aldırabilmek için göbekleri çatlar. Ama boşuna, “zor” ögesi kalktıktan sonra, ne sağlığı düşünen kalır ne de güvenlik kaygısı içinde olan.
Bunun en belirgin kanıtlarından biri “teftiş fırçası” deyişidir. İş yerlerinde yalnızca müfettiş gelirse kaygısıyla (bir ZOR etmeni), hazırda tutulan, ama kullanılmayan önlemlere “teftiş fırçası” denir. Sözgelimi, göze çapak kaçmasını, kıvılcım sıçramasını, kaynak ışınlarının gözü etkilemesini önleyen koruyucu gözlükler, iş yerinde, duvara asılı, öyle dururlar. Kullanan olmaz. Tozlanır, pislenir; temizleyen olmaz.
Müfettiş sorduğunda : “Var mı?”, “Var” denir. Ama göstermelik önlem, tehlikelere karşı işçileri korumaz. Günlük yaşayan işçiler-işverenler, herkesi kandırdıklarını sanırlar; oysa asıl zararları kendilerine dokunur. Öngörülü olanlar bu zararları önceden görürler; ya gözlüklerini kullanırlar; ya da bu umursamaz ortamda kullanacak temiz gözlük bulamazlar.
Günlük yaşayanların çokluğu ve önlemleri umursamazlıkları, hem işveren davranışlarını ve hem de önlemlerin kalitesini etkiler. Öngörülü olanlar, bu işten de zararlı çıkarlar. İşin kötüsü, günlük yaşayanların tersine; öngörülü olanlar, ne yitirdiklerini bildikleri çin çok huzursuz ve mutsuzdurlar.
Seçim sizin ! Hiçbir şeyin değişmeyeceği, karabasanı ile yaşamak ya da “Böyle Gelmiş Böyle Gitmez” diyen Aziz Nesin’in bu kitabındaki inancı paylaşmak.
*Prof. Dr. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fak. Öğr. Üyesi Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı Genel Yönetmeni