“Günümüzdeki Çıraklık Sistemini Mesleki Eğitim Olarak Nitelendiremeyiz”

Doç. Dr. Taner Akpınar:

“Günümüzdeki çıraklık sistemini mesleki eğitim olarak nitelendiremeyiz”

Çıraklık uygulamasına nasıl yaklaşıp buna karşı nasıl bir tavır alınmalı?

Kavramsal olarak bakarsak, çıraklık bir mesleki eğitim süreci ve çırak da mesleki eğitim gören öğrenci anlamına gelmektedir. Bu bağlamda, çocukların mesleki bilgi öğrenip becerilerini geliştirmesinde bir sakınca yoktur. Buna karşılık, kavramın her zaman gerçekliği yansıttığı düşünmek hata olur. Kavramlar gerçekliği ortaya koyduğu gibi, olduğundan başka türlü de gösterebilir. Çıraklık kavramı da, çocukların mesleki eğitim adı altında işçi olarak çalıştırılıp sömürüldükleri durumu gözlerden kaçırabilmektedir. Bu durumda çıraklık uygulamasına karşı çıkmak gerekiyor.

Günümüz çıraklık sistemine bakarsak, kavram gerçekliği yansıtıyor mu, yoksa gözlerden kaçırıyor mu?

Günümüz çıraklık sistemini hiçbir şekilde bir mesleki eğitim süreci olarak göremeyiz. İster çıraklık sistemini düzenleyen 3308 sayılı Yasa’ya isterse bu Yasa’ya göre yürütülmekte olan çıkraklık uygulamasına bakalım, var olan çırak sistemini kelimenin gerçek anlamıyla bir mesleki eğitim süreci olarak nitelendiremeyiz. Sözü edilen Yasa, mesleki eğitimin detaylarını düzenleyen bir mesleki eğitim yasası olmaktan çok, çırakların çalışma koşullarının detaylarını düzenleyen bir iş yasasıdır. Örneğin, bu Yasa’ya göre, çıraklar haftada yalnızca bir gün teorik dersleri görmek için okula gitmeli, diğer günlerde ise iş yerlerinde kalmalıdırlar. Çırakların iş yerlerinde geçirdirkleri süreler uygulamalı eğitim olarak kabul edilmekte, bu eğitimin nasıl yapılması gerektiğine ilişkin ne bir müfredat, ne bir ders programı ne de pedagojik bir yaklaşım belirlenmemektedir. Dolayısıyla, çıraklar bütünüyle işverenlere/ustalara teslim edilmiş durumdadır. İş yerlerinde işlerin yoğun olduğu zamanlarda teorik dersler askıya alınıp, sonradan işler hafiflediğinde bloklaştırılmış olarak da yapılabilmektedir. Yasa’ya göre, çıraklara asgari ücretin yüzde 30’u gibi çok düşük bir ücret ödenmektedir.

Sahaya çıkıp çıraklık sisteminin uygulamasını yerinde görüp, gözlemleyip, incelediğimizde de, çırakların iş yerlerinde günlük on saatten fazla kaldıklarına, bu süre boyunca uygulamalı eğitim almaktan çok çalıştıklarına, çoğu kez teorik eğitim için okula gönderilmediklerine ve teorik eğitime gitmenin ise bütünüyle bir formaliteden ibaret olduğuna tanıklık etmekteyiz.

 

Tarihsel süreçte mesleki eğitim niteliğini taşıyan çıraklık uygulaması/uygulamaları var mı?

Günümüz çıraklık sistemi 1977’den beri bu nitelikte, başka bir ifade ile, devletin yasa ile, mesleki eğitim adı altında, çocukları ucuz işgücü olarak işletmelerin hizmetine sunduğu sistem. Bunu başka türlü görmek olanaklı değil. Buna karşın, geçmişte, mesleki eğitim nitelendirmesini hak eden, ideal bir çıraklık uygulaması da var. Bu, Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin (KİT) bünyesinde faaliyette bulunmuş olan Çırak Okulları’nda yapılan çıraklık eğitimidir. 1930’ların sonlarından itibaren, devlete ait işletmelerin nitelikli işgücü gereksinimini karşılamak üzere, bazı işletmelerin bünyesinde çırak okulu açılmıştır. Bu okullarda yürütülen çıraklık eğitimi kavram ve gerçekliğin örtüştüğü bir mesleki eğitim sürecidir.

Çırak Okulları’na ilkokul mezunu olanlar kabul edilmektedir. Bu okullarda dört yıl boyunca eğitim verilmektedir. Öğrenciler, ilk iki yıl boyunca okullarda genel ve uygulamalı eğitim verilmektedir. Uygulamalı eğitim okullarda bu amaçla oluşturulmuş uygulama birimlerinde yapılmaktadır. Sonraki iki yılda ise uzmanlık alanlarına göre iş yerlerinde çıraklık yapmaya başlamaktadırlar. Bu dönemde, çırakların gece çalışması, fazla mesai yapması, ağır ve tehlikeli işlere verilmesi yasaktır. Dört yılın sonunda, mezun olanlar KİT’lerde çalışmaya başlamaktadırlar.

Çıraklar ilk iki yıl boyunca cep harçlığı verilmekte, son iki yılda çıraklık sözleşmesi yapılmakta ve sözleşmede belirlenen ücreti almaktadırlar. Ayrıca, işçi olarak çalışmaya başladıklarında çıraklık süresi kıdemlerine de eklenmektedir. Okullarda spor ve sinema salonları, kütüphane ve müzeler bulunuyor. Çırak okulu öğrencileri buralarda düzenli spor yapmakta, film seyredip dünya klasiklerini okumaktadırlar. Giyim, gıda, barınma, kırtasiye, sağlık gereksinimleri de çırak okulunun bağlı olduğu kurum tarafından karşılanmaktadır.

 

Milli Eğitim Bakanlığı, son zamanlarda, çıraklık uygulamasını ısrarla gündemde tutuyor ve var olan uygulamayı bir başarı hikayesi olarak sunuyor. Buna ne demeli?

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) çıraklık sistemine övgüler dizip, 2022 yılı sonunda da çırak sayısını 1 milyona çıkarmayı hedefliyor. Bu hedef gerçekleşir mi bilinmez. Bilinen o ki, çıraklık sistemine görece yoğun bir ilgi olduğu, bunu sahada gözlemliyoruz. Bu ilginin kaynağında iki temel neden var. Çırakların sigorta primleri devlet tarafından karşılanıyor. 2022 yılından itibaren, beş yıl boyunca, yasa gereği çıraklara ödenmesi gereken ücret de devlet tarafından karşılanacak. Bu nedenle işverenler tarafından çıraklara yoğun bir talep olmaya başladı. Diğer taraftan, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik koşullarda, yoksul kesimler de çocuklarını çıraklık sistemine yönlendirmeye başladı. Aslında çıraklık sistemine geçmişten beri yoksul kesimlerin çocukları gidiyor ve bu çocuklar çıraklıktan kazandıkları para ile ailelerinin geçimine katkıda bulunuyorlar. Son zamanlarda yoksulluğun daha da derinleşip yaygınlaşmasıyla, çıraklık sitemine yönelişte bir artış var. İşte MEB’in anlattığı başarı hikayesinin anlatılmayan kısmı. Çırakların sayısı yıllık 400 bin civarında seyrediyor ve her yılın Ağustos ayında, bu sayı neredeyse yarıya düşüyor. Bu, çıraklık sürecini tamamlayanların ve yarıda bırakanların çıraklıktan ayrılmasından kaynaklı bir düşüş. Bunlardan kaçının süreci tamamlamadan ayrıldığına ve kaçının tamamladığına ilişkin verilere sahip değiliz. MEB, bu verilerle birlikte, çıraklığı tamamlamadan ayrılanların ayrılma nedenlerine ve süreci tamamlayanların akıbetine ilişkin bilgi verirse, ortada bir başarı olup olmadığını daha doğru değerlendirebiliriz.

Son söz olarak ne söylenmeli?

En başa geri dönerek var olan çıraklık eğitimine karşı çıkmak gerektiğini bir kez daha vurgulamak gerekiyor. Bu karşı çıkış iki temel nedene dayandırılmalı. Birincisi, var olan uygulamanın bir mesleki eğitimi süreci olmaktan çok, bu şekilde kamufle edilmiş bir çocuk işçilik biçimi olmasıdır ki, buraya kadar söylediklerimizin özünü sorunun bu boyutu oluşturuyor. İkincisi ise, sorunun sınıfsal karakterine ilişkindir. Çırak çocuklar ya da çıraklık adı altında çalıştırılan çocuk işçiler, işçi sınıfına mensup ailelerin çocukları. İşçi sınıfının en yoksul kesimleri bir geçim stratejisi olarak çocuklarını çıraklığa yönlendiriyorlar. Dolayısıyla, çırak çocuklar, bilgi, beceri, zeka düzeyi, vb. ölçütlerin belirleyici olduğu bir süreçten değil, sınıfsal koşulların belirleyici olduğu bir süreçten geçip çırak olmaktadırlar.

Var olan çıraklık sistemini bu iki nedenle yeniden inşa etmemiz gerekiyor. Bunu yaparken KİT’lerin Çırak Okulları deneyimini yol gösterici bir örnek olarak hatırlamakta yarar var.

Arşivler