“Yeryüzünde ne varsa onu yapan emektir Emek doğruluk demek çalışkanlık demektir.
İnsana verilen emek, öyle bir çırpıda kendini göstermiyor. Yıllar istiyor. İğneyle kuyu kazar gibi, oya işler gibi, bıkmadan usanmadan emek vereceksin. On yıldır Ankara’da bir gecekondu mahallesi olan Boztepe’de Genç Kız Evi’nde1 kızlarımıza verdiğimiz emeklerin hiç de boşuna olmadığını gösteren kanıtlar bir değil, beş değil.
Üç eylül günü bütün çocuklarla sözleşmiştik : Yaz tatilinin ardından genç kız evinde buluşacaktık. Bütün çocuklar oradaydı. Hatta liseye başlayıp da Genç Kız Evi’nden “mezun” ettiklerimiz de gelmişti. İğne atsan yere düşmezdi. Genç Kız Evi’nde oturacak yer kalmamıştı.
Buluşmanın sevinci bir bulut gibi hepimizi sarmıştı. Hele liseye başlayan, hatta bitiren “büyük kızlarımız”ın övünülecek başarıları, göğsümüzü kıvançla kabartıyordu. Onlar anlattıkça, Genç Kız Evi’nin “mini mini”leri hayranlıkla ve özenerek dinliyorlardı büyük kızları. “Bir gün biz de sizler gibi olabilir miyiz?” diye soran miniklere, büyük kızlarımız, hep bir ağızdan yanıt veriyordu : “Tabii. Ama emek vermeniz koşuluyla.”
Onlar çok emek vermişlerdi :
Aylin, Ayşe, Çiğdem, Fatma, Hande, Hatice, İrem, Neslihan, Sevilay, Seyide, Tuğba ve daha birçokları. Bugüne değin Genç kız evine sürekli devam eden genç kız sayısı 200’e yaklaşıyor. Hiç kuşkusuz bunlar arasında sivrilen, daha başarılı olanlar var. Ama tümü yaşamlarında fark yarattılar; çünkü onlar emek verdi; gönüllülerimiz emek verdi; kız anneleri emek verdi. Hele o kız anneleri. Çoğu 13-15 yaşlarında gelin edilen, küçücük yaşta çocukları kucağına verilen anneler… Kızlarının kendileri gibi olmaması için az emek vermediler. Onların başarılı olmaları için kendilerini duvardan duvara vurdular. Yağmurun altında ya da hava karardığı için, kızlarını, Genç Kız Evi’nden çıkışını beklediler. Zor günlerinde onları yüreklendirdiler. Kızlarıyla birlikte, Genç Kız Evi’nde onlar da çocukluklarını yaşadılar. Kent gezilerine, tiyatroya, pikniğe kızlarıyla birlikte gelen anneler, kızlarından daha çok teşekkür ediyorlardı; biz bugüne kadar bunları yaşamadık diye.
Genç Kız Evi, bir umut projesidir. Büyük kentlere gelip yoksulluğu yenmek isteyenlere, bu umutlarını gerçekleştirmeleri için destek olunmuştur. Türkiye’nin dört bir yanında göçle, Ankara’nın Boztepe’sine gelmiş, “yoksulluğu yenme umudu” ile dolu genç kızlar düşünün. Destek yok, ailede eğitilmiş insan yok, olanak yok. Ailelerinin onları eğitim basamaklarında nereye kadar taşıyabileceğini bilemiyorlar. Onun için çoğu, Genç Kız Evi’nde kendilerine sunulan desteği ve olanakları sonuna kadar kullanmaya çalışıyorlar.
Tuğba, arkadaşlarının şaşkın bakışları arasında ilköğretimde okurken öğrenci temsilciliğine adaylığını koymuş; en yüksek ikinci oyu alarak, Öğrenci Temsilci Yardımcısı olmuştu. Şimdi Anıttepe Anadolu Lisesi’nde okuyor. İrem, Neslihan, Sevilay da Anadolu Lisesi’nde okuyorlar. Aylin, Genç Kız Evi’ne geldiği ilk gün, tahtaya çizdiği güzel desenlerle dikkatimizi çekmişti; şimdi meslek lisesinde “grafik” üzerine eğitim görüyor. Ayşe, yine meslek lisesinde bilgisayar üzerine eğitim görüyor. Fatma muhasebe öğreniyor. Çiğdem ve Hatice, Sağlık Meslek Lisesi’nden anestezi teknisyeni olarak çıkacaklar. Hatice doktor olmak istiyordu; ama o kadar uzun ve zorlu bir eğitime ailesi destek olamazdı. Şimdi o hayalini erteledi; yaşamını kazanmaya başladıktan sonra bir kez daha şansını deneyecek.
Cansu, genç kız evinin ilk “mezun”lardandı. Bütün düşü havacı bir subay olmaktı. Ama “ayrımcılığın” askeri liselere kadar indiğini ancak başvurduğunda öğrendi. Harbokullarına kız öğrenci alınıyordu, ama askeri liselere alınmıyordu. Bu engeli aşamadı ve boynunu büküp liseye devam etti. O artık liseyi bitirdi. Üniversiteye giriş kurslarına gitmesine de yardımcı olmuştuk. Sınavlarda başarılı oldu ve Gıda Mühendisliği’nde okumaya hak kazandı. Boztepe’den çıkan ilk kadın mühendis o olacak.
Her şeyin başı emek.
Seni utandırmayacak ama yüceltecek olan emek.
Düşlerinin anahtarı.
Aileler çok kıvanç duyuyor bu başarılı kızlarımızla. Kızlar kadar aileleri de emek veriyor. Onlar başardıkça, aile daha bir inatla “eğitim”e sarılıyor. Boztepe’nin babalarındaki değişim inanılmaz. On yıl önce, umursamaz, kızlarının okuyabileceğini de aklına getirmeyen babalar ayakta. Genç Kız Evi’nin kapısını çalıyor, kızlarıyla ilgili bilgi alıyor, onlar için en iyisini yapmaya çalışıyor. “Ben bilirim” deyip yönlendirmeye kalkmıyor; kızlarının isteklerini destekliyor; verdikleri emeğe saygı duyuyor ve kendi emeğini de katıyor. On yıl önce, bir sokak öteye gitmesine izin verilmeyen kızlar, şimdi Ankara’nın uzak semtlerindeki liselerde okuyorlar. Hatta Konya’ya okumaya gideni bile var.
Anneler, toplumun çilekeş ve hep ikincil rol verilmiş “emek”tarları. Kızlarının okuması ve konumlarının yükselmesi için çırpınıyor. Bugün sınırlı olanaklarla bir yerlere gelen kızlarımızın, ileride doğacak kızları, bayrağı çok daha ileri götürecekler.
Bu bir bayrak yarışı ise, eğitilme olanağını yakalamış bu “şanslı” kızların bir görevi de, bu “şans” ile daha çok kızı buluşturmak. Genç Kız Evi, işte bu buluşturmanın bir modeli. Biz “toplumsal sorumluluğumuz”dan ötürü, bunca emek veriyoruz. Genç kızlar ellerine geçirdikleri bu eşsiz fırsatı boşa harcamamak için emek veriyorlar.
“Gel emeği övelim, türküler söyleyelim İnsanı insan yapan kutsal emek diyelim.”
Şu anda lisede okumakta olan büyümüş genç kızlarımızdan Fatma’nın anlattıklarını kulak verelim. Fatma, Türkçe’yi zor konuşurken, kendini o kadar geliştirdi ki, öyküler yazmaya başladı. Her yazdığı bizi derinden etkilerdi. Onun ileride başarılı bir yazar olmasını umuyoruz. Bakın Fatma Ertan neler yazıyor:
Başarı Uzaklarda Değildir.
Liseye ilk başladığımda, iki duyguyu bir arada yaşadım. Biri mutluluk diğeri hüzün… Mutluydum, çünkü yeni bir yaşama, yeni bir arkadaş ortamına, yeni olaylara ve yeni başarılara bir adım atıyordum. Fakat hüzün daha ağır basıyordu. Çünkü arkadaşlarımdan, çocukluğumu yaşadığım Vakfım’dan* ayrılıyordum. Oysa Vakfımdaki teyzelerim ve ablalarım sayesinde bugünlere gelmiştim. Bütün başarılarımı Vakfım sayesinde kazanmıştım. Liseye başladığımda ilk aklıma gelen düşünce, benim için yapılan bütün bu emekleri boşa çıkarmamak ve ileride ulusuma, devletime bir yararımın dokunması düşüncesiydi. Liseye başlamamda, Vakıftaki ablalarımın ve teyzelerimin katkılarını unutamam. Bana her konuda yardım ettikleri için, onlara bir ömür boyu minnettar olacağım. Onlarla tanışmasaydım, onlar bizler için ellerinden geleni yapmasalardı, belki de buralara gelemeyecektik. Onlar sayesinde her birimi, eğitimimize devam ettik ve başarılı olmak için elimizden geleni yaptık. Ben ve arkadaşlarım, Fişek Enstitüsü’nü bir vakıf olarak değil de, ailemiz olarak gördük. Onlar sayesinde şimdi meslek lisesi 3.sınıf öğrencisi oldum ve ileride “tıp muhasebesi” okumak istiyorum.
Hırs, kararlılık, azim ve güven … Başarılı olmak için bu dört maddeyi uygulamak gerekir. Ben de bunları kendimde bulmak için elimden geleni yapıyorum ve ileride üniversiteyi kazandığımda Vakfımdaki bütün abla ve teyzelerimi gururlandıracağım. Okuyacağım ki, kızların isterlerse neler yapabileceğini, nerelere gidebileceğini, kızlara inanmayan bütün herkese göstereceğim.
Bence kızlar, sizler de önünüzde ne kadar sorun olursa olsun, hayallerinizi ve isteklerinizi gerçekleştirin. Unutmayın ki, her şey kendine güvenmek ile başlıyor.