Genç Kız Evi’nde Düşler Gerçek Oldu

 

Her taraf kar-buz. Yalnız Ankara değil, bütün Türkiye soğukla, karla boğuşuyor. Genç kız evimizde de iki soba birden yanıyor. Ne kömür ne odun dayanıyor tabii. Boztepe’deki gecekonduların bacalarından duman ancak akşam üstü çıkıyor. Para yetişmiyor ki, kömüre oduna. Bir anne, “Gözü kör olsun yoksulluğun” diyor. Sonra ekliyor: “İyi ki siz varsınız. Çocuklar burada hem ısınıyor, hem derslerini rahat rahat yapıyorlar”.

Bize sorarsanız, kızlarımız bütün zorlukları yenmeye kararlı. Başarmanın, öz güvenin, dayanışmanın, birlikte bir şeyler kotarmanın, birbirlerine el vermenin, güzelliğini, keyfini çıkarıyorlar. O yüzden de, kar, buz onları yıldırmıyor. Dışarısı hala eksilerde; kar durmadan yağıyor; yollar kapalı. Ama genç kız evimizin kapısı yine açık. Sobalarımız yine yanıyor. Yine karne zamanı; yine heyecan içindeyiz. Kızlarımız soğuktan kıpkırmızı olmuş ellerindeki karneleri, takdir-teşekkür belgelerini havada sallayarak, gözleri pırıl pırıl, çığlık çığlığa geldiler, yine karşımıza. Dokuz yıldır hiç değişmedi bu mutluluk tablosu.

Derken “çat kapı” daha önceki yıllarda meslek liselerine, Anadolu liselerine uğurladığımız kızlarımız tek tek geldiler. Onların da karneleri iyiydi. Onlar da başarılıydı. Mini mini dörtler, beşler, altılar, yediler, bu yıl son sınıftaki sekizler ve bundan dokuz yıl önce mini mini dörtler dediğimiz liseli kızlarımız. Sevgi yumağı oluşturdular yine.

Sohbetin koyulaştığı bir sırada Jale teyzeleri, ablalara “Başarılarınızın nedenlerini, deneyimlerinizi bizimle paylaşır mısınız?” diye sordu. Öyle ya, Boztepe’deki kızlarımız artık kendi rol modellerini yaratmışlardı. İlk sözü Hande aldı. Hande her dönem takdirli karneyle gelirdi. Şimdi dokuzuncu sınıf öğrencisi. Ama bu yıl takdir ve teşekkür alamamış. “Bunun nedenlerini biliyorum. Burada öğrendiğim sistemli çalışmayı sürdüremedim” diye başladı sözlerine. Nerede yanlışlıklar yaptığını küçüklere tek tek anlattı. “Genç kız evindeyken daha düzenli çalışıyordum. Bilmediklerimi teyzelerime, ablalarıma danışıyordum. Ama asıl önemlisi onlarla birlikte olmak, her konuda destek almak ve yeni yeni şeyler görmek ve öğrenmek. Ben buna dünyayı tanımak diyorum. Göreceksiniz sonunda yine takdir getireceğim.” dedi.

Sevilay, “Ben de konuşmak istiyorum. Dördüncü sınıfta buraya geldim. Ama ben ve üç arkadaşımın dersleri çok çok kötüydü. Öteki arkadaşlarıma nasıl yetişeceğimizi bilemiyorduk. Ama bize güvendiler. Bizi ayrı çalıştırdılar. Sistemli çalışmayı öğrettiler. Kendimize güvenmeyi öğrettiler. Hep sevgiyle yaklaştılar. Bugün sekizinci sınıftayım. Derslerim çok iyi.” dedi.

Kübra, “Sevilay haklı. Ders çalışmanın zevkine vardık. Haberleri dinleyip, anladıklarımızı özet olarak yazma ödevimiz vardı. Bu beni de arkadaşlarımı da sıkmıştı. Ama sonra, çocuk hakları, insan hakları, sağlık hakkı, kadın hakları, eğitim hakkı derken, bilmenin ve öğrenmenin bize kattıklarının farkına varmaya başladık. Bu haklara sahip çıkmazsak neleri yitireceğimizi anladık.”

Hatice, düzenli çalışmanın ve konuları bıkmadan tekrarlanmanın yararlarını anlattı.

Sonra Aylin söz aldı. Coşkuyla genç kız evine geldiği günü anlatmaya başladı. Oya teyzeyle annem konuşurken ben de tahtaya resim yapmaya başladım. Oya teyze resmimi görünce, hemen içeri gitti. Elinde pastel boyalar ve kocaman bir resim defteriyle geldi. ‘Çok güzel resim yapmışsın, bundan sonra her yaptığın resmi bana getir.’ dedi. Meslek lisesinin grafik bölümünü seçmemin temel nedeni, bence bu destekti.” diye başladığı konuşmasına devam ederken, beraberinde getirdiği çizimleri küçük kızlara gösterdi. “Burada olduğum dört yıl boyunca, zaman zaman bocaladığım oldu. Öyle çok şey öğrendim ki, bu bilgileri nerelerde kullanacağımı bilmiyordum. Bu yıl grafik-tasarım ve fotoğraf konusunda Türkiye çapında bir yarışma açıldı. Burada bize kazandırılan en önemli şeylerden biri de öz güvendi. “Neden Olmasın?” dedim. Bir fotoğraf karesiyle bu yarışmaya katılmaya karar verdim. İşte o zaman bunca yıldır bize verilen bilgiler bana çok yardımcı oldu. “ dedi. Fotoğrafı nasıl çektiğini, nasıl bastırdığını; Ankara’nın çeşitli semtlerine nasıl ulaştığını, fotoğrafını son anda teslim edebildiğini; Türkiye çapındaki yarışmada 28. olduğunu övünçle bir solukta anlattı. Sonra da aldığı armağanı çıkarttı. Küçük bir tripottu bu. Küçük kızlarımızın şaşkın ve hayran bakışlarını görmezden gelerek, tripotu kuruverdi oracıkta. Ne işe yaradıklarını anlattı onlara. Heyecan daha bitmemişti. Aylin, “Mehmet Aslan Güven Jüri Özel Ödülü”nü de kazanmıştı. Bu ne ilginç bir kesişmeydi. Vakfımızın sekiz yıldır sürdürdüğü “Çalışan Çocuklar Fotoğraf Yarışması”nın seçici kurul üyesi olan Mehmet Aslan Güven, bu kez, yine bizimle ve Boztepe’deki genç kızlarımızla birlikteydi.

Mini mini dörtler, beşler, altılar, yediler, sekizler, içlerinden yetişen, örnek ablalarını gururla seyrettiler.  “Onlar yaptıysa bizler de yaparız” dedi biri. Öteki kızlarımız da onayladı onu.

Boztepe’nin kızları artık şehre tepeden bakmıyorlar. Şehrin ulaşılmaz olmadığının farkındalar.  Çalışacaklar, başaracaklar, zincirlerini kıracaklar. Tıpkı ablaları gibi. “Böyle gelmiş, böyle gider” diyenlere kızlarımız kararlılıklarıyla, “Böyle gelmiş böyle gitmez” demek istiyorlar. Kızlarımız, karne göstermeye gelmişlerdi. Ama üç saati birlikte geçirdik.

LİSELİ GENÇLER İLE ÇALIŞAN ÇOCUKLAR TANIŞIYOR

Her taraf karanlık. Gazetelere özellikle de boyalı olanlarına bakıyorsunuz, insanlara, insan ilişkilerine ilişkin umut verici haber yok. Herkes kendi çıkarında. Herkes “hep bana” diyor; herkes üç kuruşluk çıkarı için ötekini çiğniyor.  “Üzüm üzüme baka baka kararır” diyorsunuz ve korkuya kapılıyorsunuz.

Derken bu karanlık tablo içerisinde, içinizi aydınlatan, yüreğinizi ısıtan genç yüzler beliriyor. Yalnızca kendi dünyasında yaşamayan, bir başkasının acısını, sesini duyan, yanlışları, sorunları gören, “onların üstesinden nasıl gelirim?” diye düşünen gençler. Gün gelecek bu gençler, kabına sığmayacak, taşacak ve dünyayı değiştirmeye çalışacak. Bayrak el değiştirecek.

Yağmur Sarar. Henüz 16 yaşında.. İstanbul’da Eyüboğlu Eğitim Kurumlarında okuyor. Okulda, “sosyal sorumluluk projesi” olarak “çocuk işçiliğini” konu olarak seçiyor ve çoğunluğu, Vakfımızın düzenlediği, “Çalışan Çocuklar Fotoğraf Yarışmalarında Sergileme Kazanmış” fotoğraflardan bir video filmi hazırlıyor. Bunu hem arkadaşlarıyla, hem de internet ortamında bizlerle paylaşıyor:

http://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=27-wVjhdqn8

Yaren Pehlivan. Daha henüz 13 yaşında. Okulunda, “çocuk işçilik” ve “Vakfımız” ile ilgili hazırladığı sunumu, arkadaşları ve öğretmenleri ile paylaşıyor. Ayrıca Vakfımızın düzenlediği, yarışmalardan seçtiği fotoğraf ve karikatürlerden oluşturduğu sergiyle, sunumunu bütünleştiriyor Daha önce Türkiye’deki çeşitli üniversitelerde sergilenen bu fotoğraflar, bu kez Ankara’da, Tevfik Fikret Lisesi’nde liseli gençlerle buluştu.

Yaren’i dinleyen ve sergiyi gezen, Aynur, etkinliği “çok bilgilendirici ve ders verici” olarak niteliyor ve “çalışan çocuklar için büyük bir yardım” diyor. Doğru. Çalışan çocuklar, sabahtan akşam karanlığına kadar çalıştıkları için, “gözden de gönülden de uzaklar”. Onların dili sizler olacaksınız.

Deniz diyor ki: “Kesinlikle mükemmel bir sunumdu. Birçok kişi, bu vakıfla ilgili yeterli bilgiye sahip olmadığından, çok yararlı olduğunu düşünüyorum. Ayrıca, çok da başarılı bir sunumdu. Böylesine değerli bir sunumu izleyip, bu kadar önemli bir konuda bilgi sahibi olduğumuz için hepimiz çok mutlu olduk.”

Öğretmenlerinden Alperi Yavaş “Öz güveni ve iletişimde kullandığı etkili dili dolayısıyla gurur duyduğunu söylüyor ve böylesine önemli bir konuda duyarlılığının sürmesini dileğinde bulunuyor. Yine öğretmenlerinden Berna Sungur, herkese ders verecek bir söz söylüyor: “Özenli bir çalışma sonucu hazırlamış olduğun … sunumun çok başarılıydı. Toplumsal konulara senin gibi duyarlı öğrencilerimin sayısının artmasını diliyorum”.

En küçük gönüllümüz Yaren, bakın ne diyor? “Okulumuzda birçok sunum yapılıyor ve hepsi bizler için çok yararlı, eğitici, öğretici sunumlar. Bu sunumlara bende katkı sağladım. Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı’nı arkadaşlarıma tanıttım. Aslında biz çocuklar birçok şeyin farkındayız; ama, bence tam olarak bilmiyoruz. Bunları öğrenebilmemiz için de bizlere önder olacak kişiler ya da gruplar gerekli. Benim yaşıtlarıma tanıttığım Vakfın da bu gerekçe altında çok yararlı olduğuna inanıyorum. 7 yıldır bu kuruluş yararına bir şeyler yapıyor olmama karşın, her seferinde yeni bir şeyler öğreniyor ve paylaşıyorum. Boztepe’deki yaşamı, oradaki yaşıtlarımı tanıyorum. Onlarla her beraber olduğumda da, insanlığıma yeni şeyler kattığıma inanıyorum. Biliyorum onlar bizler kadar şanslı değiller, belki de bu yüzden ömrümün sonuna kadar onlara yardım etmek için çabalayacağım. Eminim ki, bu sunumu yaparak arkadaşlarıma da pek çok şey kattım. Sunumumdan sonra herkes beni kutladı, teşekkür etti; şimdi ben de bu sunumu, arkadaşlarımla paylaşabilmemde bana yardımcı olan öğretmenlerime ve vakıf gönüllülerine teşekkür etmek istiyorum.”

Biz de hem Ankara Tevfik Fikret Lisesi müdür ve öğretmenlerine ve hem de İstanbul Eyüboğlu Eğitim Kurumları yönetici ve öğretmenlerine, böyle duyarlı öğrencilere destek oldukları için teşekkür ediyoruz.

Yaren, “… Öğreniyor ve paylaşıyorum” diyor. İşte kilit sözcük, “öğrenmek ve paylaşmak”. Gençler bunu yaptıkça, bizler de elimizdeki, yüreğimizdeki, bilgi dağarcığımızdaki her şeyi onlara aktarmaya hazırız. Çünkü biliyoruz ki, aydınlığı, bayrağı onlar taşıyacaklar.

(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz.)

Tags: , , , ,

Arşivler