Genç Kız Evi ve Kentlileşmek Üzerine Notlar: “Benim Kentim! Çok Şey İstemiyorum”

 

Fişek Enstitüsü’nün Genç Kız Evi projesi kapsamında, genç kızlara nasıl bir kentte yaşamak istedikleri ve kentli olmanın anlamı sorulmuş, genç kızlardan bunlara ilişkin çarpıcı yanıtlar alınmıştır.3 Yanıtlar etraflıca değerlendirilmiş (Yaşar, 2008) olmasına karşın, bu sayıda kentlileşememe perspektifi çerçevesinde konuya tekrar dikkat çekilmesinin yerinde olacağı kanısına varılmıştır.

Genç kızlar, kendilerine yöneltilen sorulara genelde kompozisyon biçiminde yanıt vermişler, bazı kızlar ise kentli olmanın ne demek olduğunu kısa maddeler biçiminde özetlemişlerdir. Kızların verdikleri yanıtlar, kentli kültürü ve kentleşme yazınındaki çeşitli açıklamalar paralelinde tartışılmaya değerdir.

Bilindiği gibi, kentleşme yazınında kent sözcüğü ve uygarlık çeşitli dillerde aynı kökten türetilmiştir (Keleş, 2005: 10; Çizgen, 1994: 8) Kentli olmak medenilik, kibarlık ve görgü ile eşleştirilen özellikler olarak tanımlanmıştır. Geniş anlamda kentleşme ise “sanayileşme ve ekonomik gelişmeye koşut olarak kent sayısının artması ve bugünkü kentlerin büyümesi sonucunu doğuran, toplum yapısında artan oranda örgütleşme, işbölümü ve uzmanlaşma yaratan, insan davranış ve ilişkilerinde kentlere özgü değişikliklere yol açan bir nüfus birikim süreci” (Keleş, 2004: 22) olarak tanımlanır.

Keleş’e göre (2005:12) Türkiye’deki sorun insanların kentlileşemeden kentleşmelerindedir. Bu bağlamda, kentlerdeki yarı kentli vatandaşları kentlileştirebilmek için eğitime öncelik verilmesi gerektiği önemle vurgulanmaktadır. Genç Kız Evi, tam da bu noktada, genç kızların eğitimi konusunda attığı somut adımlar nedeniyle örnek bir projedir. Özellikle de kendini kentli olarak tanımlayan ve kentli kültüre sahip insanların, toplumsal sorumluluğun anlamını düşündürtmesi bakımından da önemlidir.

Genç kızların sorulara verdikleri yanıtları temel alarak ve kızların kendi cümleleriyle kentlileşme, kentlilik, kentlileşememe ve kent kültürü kavramlarına ilişkin, Genç Kız Evi’nin bundan sonraki çalışmalarına katkıda bulunması amacıyla, tartışma düzlemi oluşturmayı uygun bulduk.

Kız çocuklarının yanıtları topluca değerlendirildiğinde bazı saptamalar yapılabilir. Kızlar, sorulara yanıt verirken kendi evinin ve çevresinin sorunlarını bir şekilde dile getirmektedir. Örneğin, evin içinde aile fertlerinden birine bir şekilde şiddet uygulanıyorsa o genç kızın hayalindeki kent, çocukların dayak yemediği bir yer olarak karşımıza çıkıyor. Başka bir genç kızın kenti, babalarının kızlarını okutmamaya son verdiği ve tarlalarda çocukların çalışmadığı bir yerken, bir diğeri babaların alkol almadığı ve çocuklarını dövmediği bir mekânı kent olarak tanımlamaktadır.

Kent, başka türlü yaşamanın mümkün olduğunu gösteren ve bu anlamda geleceğe dair özlemleri, beklentileri ve istekleri taşıyan bir tür umut mekânı olabilmektedir. Aynı zamanda bazı kızların gözünde kent yanlışları düzelten, özellikle insan unsuru anlamında idealize edilmiş bir yeri tanımlamaktadır. Bu anlamda, kızlardan biri, kentli olmayı, “kışın botu olmayan arkadaşlarımıza yardım etmeliyiz. Ve ona hiç giyilmemiş bir bot vereceğiz” şeklinde tanımlayabilmektedir. Yine bir başka kız çocuğunun yazdıkları kentte sahip olduklarından dolayı ne kadar şanslı olduğunu, bu anlamda mutluluğunu yansıtması bakımından önemli olsa da, kızların yaşadıkları yer olan Boztepe düşünüldüğünde kentin en kırsal yerinin bile bazen köye tercih edilebildiğini de görmek bakımından önemlidir: “…Ben görünmez biri olmak isterdim. Çünkü köylere herhangi bir yere istediklerini duyup, gece kalkardım. Onların istedikleri yere parklar, hastaneler, marketler, sağlık ocakları ve okul yapardım. Sabah uyandıklarında, güzel bir çevre görsünler isterdim. Bu istediklerinin nasıl yapıldığını anlamasa bile, sevinmelerini çok isterdim. Kentli olduğum için seviniyorum….”

Bu iki kız çocuğunun yazdıkları içinde bir başka önemli öğe daha dikkati çekmektedir. O da kentte yaşıyor olmanın ekonomik bedelidir. Bilindiği gibi, gecekondu bölgelerinde yaşamın ekonomik zorluğu çok yönlüdür.4 İşsizlik, pahalılık ve çocuk olmak kızların yanıtlarında kentin nimetlerinden faydalanamamanın ağırlığının ve tahribatının çocuklar üzerindeki etkisini anlatmaktadır. Kimi çocukların yazdıklarının içinden babalarının, ağabeylerinin işsiz olduğunu, kimilerinin de ailelerin diğer kardeşlerinin eğitim alma şansına sahip olamadığını çıkarmak zor değildir.

Bunun yanında, kızların çoğunun ekonomik anlamda gelişmişlikle kent yaşamını özdeşleştirdiği de görülmektedir. Bu durumu en çarpıcı ifade edenlerden biri “biraz da kent demek, parası olmak demek; giysilerimizin örgüden değil de kumaştan olması demek; ekmeğimizi kendimiz yapmamamız demek…” diyerek bu gerçeği ortaya koymuştur. Bu durum, bir başka ifadeyle, kentli olmanın kente ait tüketim kalıplarını kullanmak anlamına geldiği şeklindedir. Kızlar, kentli olmakla, örneğin, güzel giyinmeyi, marketten alışveriş yapmayı, sinemaya gitmeyi; kursa gitmeyi; gazete okumayı özdeşleştirmişlerdir. Bu çerçevede, doğal olarak, çocukların çoğunun dilek ve beklentilerinin öncelikle ailelerinin daha sonra da yakın çevrelerinin (komşu, akraba vs.) sosyo-ekonomik koşullarının iyileştirilmesi, söz konusu tüketim gücüne erişmeleri isteği olarak karşımıza çıkmaktadır.

Ayrıca kızlar, kentin onlara sunduğu hizmetleri de sorgulamakta ve daha da iyileştirilmesini istemektedirler. Kız çocukları, genelde, soba yakılmayan sağlıklı bir konut; çevre kirliliği olmayan ağaçlandırılmış temiz bir çevre, tertemiz ve ferah havası olan bir yerleşme5 , planlı yapılaşma ve atıklardan arındırılmış bir kent talep etmektedirler. Kızların bu talepleri kentte sunulan hizmetlerin niteliğini göstermekte, bir başka deyişle kendi oturdukları yerde “kentsel” hizmetlerin durumunu ortaya koymaktadır.

Sekizinci sınıfa giden öğrencilerden biri, kente ilişkin hizmetlerin temel düzeyde karşılandığı bir kenti tanımlayarak aslında “çok şey istemiyorum” diyebilmiştir. Aynı genç kızın, son cümleleri istediklerinin minimum da olsa gerçekleşemeyeceğine dair umutsuzluğu taşıması bakımından üzücüdür.

Gecekondu’nun köyden kente göçün ülkenin toplumsal, ekonomik gelişme düzeylerinin dolaysız ürünü olduğunu biliyoruz. (Keleş, 2004: 546) Boztepe gibi daha pek çok örnekte, gecekonduda yaşayanların ne kentle bütünleşebildiği, ne de geldiği kırsal alan ve kentle uyum içinde olduğu söylenebilir. Ancak bu uyumun da, zamanla ve uygulanan çeşitli kentsel dönüşüm politikalarıyla birlikte değiştiği bilinmektedir. Daha önceden gecekondu olan yerlerin daha sonra burjuvalaştığı artık Türkiye’nin de gerçeklerinden biridir.

Boztepe’nin kentin merkezine çok yakın olması, burayı kent yapmakta mıdır? Bu bağlamda kent ile kırın, kentin içindeki kırsalın tanımlanması önemlidir. Bu tanımlandıktan sonra sadece kentli olmak sadece mekâna bağlı olmayan bir öğe olarak karşımıza çıkmaktadır. Kentin neresinde yaşandığı, kentin imkânlarından ne derece faydalanıldığı ve kentli kültürüne ne derece sahip olunup olunmadığı bir yerin kentleştiğinin göstergelerinden biri olarak değerlendirilebilir.

Son olarak, kızlardan biri kentli insanı “güzel giyinen ve süslenen”, diğeri “gülümsediğinde dişlerinde temiz bir gülüş” olan olarak tanımlamıştır. Kısaca, kentli insanın medeni insan olduğu varsayımı bir kez daha ortaya çıkmaktadır.

Tertipli-düzenli, yardımlaşmanın, hoşgörünün, sevginin ve saygının olduğu bir çevre ve kent isteyen kızlar aslında gerçekten çok şey istemiyorlar. Sizce bir kentin temiz olmasını, belli bir çevre düzeninin olmasını, kirliliğin olmamasını, insan haklarına saygı gösterilmesini istemek çok şey mi istemektir? Annesi için “iyi komşular”, kardeşi için “iyi arkadaşlar” isteyecek kadar ince düşünceli kızların daha yaşanası bir yaşamı düşlemesinden daha doğal bir şey olabilir mi?

Genç kızların yanıtları ışığında yanıtlanması gereken pek çok soru var. Bu anlamda, sorun, kentlileşmek mi kentlileşememek mi? Kentlileşmek bazı sorunların çözümünü kolaylaştırır mı? Kentlilerin, aydınların kentin sorunlarına duyarsız olmasının tüm bu konularda hiç mi payı yok?

Dipnotlar

1 Bu kısa yazının hazırlanmasındaki katkılarından dolayı Dr. Bülent Duru’ya teşekkürlerimi sunarım

2 Genç kızlardan birinin bu çarpıcı ifadesini başlığa taşımayı uygun buldum: “Benim kentim! Çok şey istemiyorum”.

3 Genç Kız Evi, Ankara’nın Çankaya İlçesi’nin Boztepe Mahallesinde yer almaktadır.

4 Köy kent farklılaşması ve gecekondu sorununu İstanbul ekseninde değerlendiren yetkin bir çalışma için bkz (Türkdoğan, 2006).

5 Bu türden bir yerleşme bir kız çocuğu tarafından bol oksijenli olarak tanımlanmıştır.

Kaynakça

Çizgen, Nevval, “Açıkoturum: Kent Kültürü Nedir?”, Varlık, Sayı 1036, 1994, s.8-13.

Keleş, Ruşen, “Kent ve Kent Kültürü Üzerine”, Mülkiye, Cilt XXIX, Sayı 246, 2005, s.9-18.

Keleş, Ruşen, Kentleşme Politikası, 8. Baskı, İmge, Ankara, 2004. Oskay, Ünsal, “Kent ve Kentlilik Üzerine”, Varlık, Sayı 1036, 1994, s.2-7. Türkdoğan, Orhan, İstanbul Gecekondu Kimliği, IQ kültür Sanat Yayıncılık,

İstanbul, 2006. Yaşar, Gülbiye Yenimahalleli, “Boztepe’nin Genç Kızları Kentle Tanışıyor”,

Ankara, 2008. http://www.fisek.org.tr/proje_genckizevi.php#yazi2.

* Araştırmacı, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Araştırma Görevlisi ve Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı Gönüllüsü.

 

 

Tags: , ,

Arşivler