Gelenekler ve Cehalet, Küresel Sömürü İle El ele

 

Korunmasız ve güçsüz insanları sömürmek kolaydır. Bu nedenle, çocuklar ve kadınlar her zaman büyük bir tehlike altında bulunmaktadır. Coğrafyalar değişmekte, kültürler değişmekte, çağdaşlık düzeyleri değişmekte ve sömürünün şekli değişmekte ama bir şey var ki bu hiç değişmemekte: bedel ödeyenler…… Her toplumda ne yazık ki korunmaya en muhtaç olanlar, gerçekte en az korunanlar olarak karşımıza çıkmakta.

Küresel krizin en çok mağdur ettikleri, ne dünyanın en büyük yatırım bankalarının hissedarları, ne de onların çalışanları. Görüldüğü kadarıyla yine en çok etkilenenler çocuklar. Çocuk fuhuşu, bu sayıda yer alan haberlerden de anlaşılacağı gibi artışta. Bolivya’da şeker kamışı tarlalarında çalışan çocukların da durumu hiç iç açıcı değil. Çağdışı törelerin ve geleneklerin kızların yaşamlarını kararttığı tek ülke Zimbabve değil. Dogmalar tarafından akılları esir alınmış insanlar, karanlıkta bocamalaya devam ediyor.

Küresel Krizin Bir Faturası: Artan Çocuk Fuhuşu

Çocukların ticari açıdan cinsel sömürüsü, hükumetlerin çocukları korumak konusundaki yetersizliklerinden ötürü, Güneydoğu Asya’da büyük bir patlama yaşıyor.

ECPAT (End Child Prostitution, Child Pornography and Trafficking of Children for Sexual Purposes-Çocuk Fuhuşunu, Pornosunu ve Kaçırılarak Cinsel Sömürüsünü Engelleme Derneği) yöneticisi Carmen Madrinan, son yaşanan küresel ekonomik krizin daha fazla sayıda çocuk ve gencin cinsel açıdan sömürülmesini kolaylaştırdığını belirtiyor.

Yetişkinlerin çocuklar ve gençlerle çarpık cinsel ilişki kurmak konusundaki talepleri ve aç gözlülükleri, Madrinan’a göre bir an önce bitmek zorunda. Suçluluğu yaratan temel etkenlerden bir tanesi de, suçluluk konusunda takınılan çekimser tavır.

ECPAT tarafından hazırlanan yakın tarihli bir rapora göre, yoksulluktaki artış, sosyal hizmetler için ayrılan bütçelerdeki azalma ve göçün yöneldiği ülkelerdeki sınırlayıcı göç yasaları, çocukların savunmasızlıklarını artıran ve incinebilmelerini kolay hale getiren etkenlerden bazıları olarak ortaya çıkıyor.

Hane halklarının geçim konusunda yaşadıkları sıkıntıların giderek içinden çıkılmaz bir görüntü alması, çocukların okul yaşamlarını terk etmelerine ve aile bütçesine katkıda bulunabilmek için geçimlerini sağlayabilecekleri bir iş aramalarına neden olmaktadır. Bu durum da, onların sömürülebilmesine olanak sağlayabilmektedir.

Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) kestirimlerine göre, seks turizmi Endonezya, Malezya, Filipinler ve Tayland’ın ulusal gelirlerinin %2-14’ünü oluşturmaktadır.

UNICEF, her yıl 1,8 milyon çocuğun (çoğunluğu kızlar olma üzere hiç de azımsanmayacak miktarda erkek çocuk) milyarlarca dolarlık seks ticaretinin öznesi haline geldiğini tahmin ediyor.

Tayland’da yüzlerce fabrika ve işletme, küresel mali kriz nedeniyle kapatıldı. Bu durum, milyonlarca Tai ve göçmen çalışanın işsiz kalmasına neden oldu.

Her ay işsiz sayısı 100.000 kişi artıyor ve bu gidişle sene sonunda toplam işsiz kalan insan sayısının 1,5 milyonu geçeceği düşünülüyor. Sosyal açıdan büyük bir travma yaratması beklenen bu durum karşısında gençlerin, cinsel sömürü ağlarına yakalanmasının daha kolay hale geleceği tahmin ediliyor.

ECPAT proje yöneticisi Giorgio Berardi’ye göre birçok turist, “çaresiz bir insan”dan cinsellik satın almanın ne kadar ucuz olduğunu öğreniyor ve yaşanan bu küresel kriz ortamında, gariban kimselere yardım ettiği düşüncesiyle kendini kandırıyor.

UNICEF’in araştırmaları, Mekong bölgesinde çalışan seks işçilerinin %35’inin, 12-17 yaş aralığında olduğunu gösteriyor.

UNODC’un, Küresel İnsan Kaçakçılığı Raporu, kaçırılanların %80’inin seks kölesi olarak kullanıldığını ortaya koyuyor. Kaçırılan kadınların satılması karşılığında büyük gelirler elde eden tacirler, bu iş küresel olarak büyüdükçe dönen paradan daha büyük bir pay alıyorlar.

Obama yönetimi, 2009 yılının Haziran ayında içlerinde Kamboçya ve Filipinler’in de bulunduğu 40’ı aşkın ülkeyi, insan kaçakçılığı konusunda yeterince önlem almadığı gerekçesiyle, yakın izlemeye aldığını açıkladı. İnsan ticaretini engellemek konusunda önlem almayan ülkelere, yaptırım uygulanacağı duyuruldu. Ama uçaklarla akın akın bu “zevk” pazarından, zevk “satın” almaya gidenlerin fişlenip, ülkelerinde yakın izlemeye alınması konusunda kimse adım atmıyor.

Şeker Kamışı ve Çocuk İşçiler: Bolivya Örneği

Bolivya’da yoksulluk nedeniyle ailelerin bütün bireyleri çalışmak zorunda. Güneş doğarken, maşetlerle kamışları baltalayan birçok küçük çocuğun silüetini görmek olası.

10 yaşındaki Fiser, Bolivya’nın çocuk işçilerinden yalnızca biri. Okulunu bu yıl çalışmak için bırakmış. Elleri nasırlarla dolu Fiser’in vücudunun açık yerleri, saatlerce şeker kamışı hasat ettiği için kara renkli yapışkan bir tozla kaplı.

Bolivya, kağıt üzerinde çocuk işçiliğin yasak olduğu ülkelerden. Ancak tahminlere göre, ülkede yaşayan çocukların ve gençlerin üçte biri çocuk işçi. Bu yaklaşık 320.000 gibi büyük bir sayıya karşılık geliyor.

Fiser gibi çocuklar, gün doğmadan çalışmaya başlıyor ve gün battığında paydos diyor. Ve günlük 5 USD para kazanıyor. 6 ay boyunca aralıksız çalışmanın karşılığında ancak, karnının yarısını doyuruyor.

Ciro, 13 yaşında ve burada çalışan çocukların sıradan temsilcilerinden birisi. Kendinden küçük 6 kardeşine bakabilmek için, bu tarlalarda çalışmak zorunda. Durum böyle olmasa, daha rahat ve hafif bir işte çalışacağını söylüyor. Ciro, çoğu günler sabah 4’te kalkıyor ve akşam 6’ya kadar çalışıyor. Bazen, gece 11’e kadar işin sürdüğünden yakınıyor.

Yakın bir zamana kadar çiftçiler, şeker kamışı ekmeyi bırakmışlardı. Çünkü soya, pirinç ve koka gibi devletin taban fiyatlardan satın alma garantisi sunduğu ekinler revaçtaydı. Ancak son zamanlarda, 30 yıldır görülmeyen yüksek fiyatlar nedeniyle yeniden şeker kamışına dönüş başladı.

Şeker kamışının diğerlerinden farklı bir avantajı var: Nisan ayından kasım ayına kadar süren uzun hasat nedeniyle sağladığı gelir.

Güneydoğu Bolivya’da, Bermejo bölgesi de, fakirliğin hüküm sürdüğü yerlerden biri. Ağır hasat işleri, hala elle yapılıyor. Yaşları 7 ve 17 arasında değişen çocuklar, ekinleri tutuşturuyor ve daha sonra kamışları baltalıyor. Ardından başları kesilen kamışlar çatıldıktan sonra taşıma için yükleniyor.

Luis, kamış tarlalarında çalışmaya 3 yıl önce başlamış. Kamışlar ağır olduğu ve gün boyunca eğilerek kesip biçtiği için, belinin çok kötü ağrıdığını söylüyor. Çalışmak istemiyor, ama başka seçeneği yok.

Şeker kamışı hasatıyla uğraşanların %60’ı, yoksul köylerden gelen göçmenler. Tenteden bozma çadırların veya çamur evden farkı olmayan yerlerin içinde yaşıyorlar.

Bu insanlar hijyenik olmayan yerlerde, kendilerine ait özel hiçbir alan olmadan yaşıyorlar. Yerel bir söyleyiş durumu çok güzel özetliyor: ‘‘Kamış şekerden ama hayat acılı’’.

Yoksulluğun böylesine yoğun olarak görüldüğü bir ülkede, çocuk işçiliğin varlığı pek şaşırtıcı görünmüyor. Hemen her sektörde çalışan çocuklar var. Ancak, özellikle şeker kamışı tarlalarında çalışan çocukların içinde bulunduğu durum, içler acısı.

Şeker kamışı işçileri sendikası lideri Anastasio Rueda, bazen tarla sahiplerinin çocuklara kötü davrandıklarını, ayrıca tarlalarda birçok iş kazasının görüldüğünü belirtiyor. Ancak çoğu zaman, çocuklar çalışmak istemese de aileleri onları zorluyor.

Zimbabve: Bakire Bağışı veya ‘Kuripa Ngozi’

Ailelerinin yanından alınarak evlendirilen ve erkeklerle cinsel ilişkiye girmeye zorlanan ve Shona dini adetlerine göre ruhları yatıştırmak için kullanılan 5 genç kız acı bir gerçekle karşı karşıya.

Manicaland bölgesinden gelen kızlar, okullarını bırakmak durumunda kalarak zorla evlendirildiler, genç yaşta eş ve anne olmanın yükünü omuzlarına aldılar ve sebze satıcısı olarak fakir bir yaşamın içinde kalmaya mahkum oldular.

1999 yılında Felicitas Nyakama, Nesta Maromo, Juliet Muranganwa, Precious Maboreke and Perseverance Ndarangwa, yaşları 7 ve 15 arasında değişen 5 kız çocuktu. Gibson Kupemba’nın ailesine, Kupemba’nın öldürülmesi nedeniyle ödenmesi gereken para yerine, bu 5 kız verildi. Kızların ailesi, insan bedeninin bazı parçalarından yapılan geleneksel bir ilacı hazırlamak için Kupemba’yı öldürmüştü.

Geleneklere göre, insan katleden bir aile, ölünün ruhunu bazen 6 gibi çok ufak yaştaki bakire kızlarla dinginleştirmek ve yatıştırmak zorunda. Töreye göre, yaşı ne olursa olsun bakire kız, ölünün ailesinin yanında yaşamakla yükümlü. Ergenliğe ulaştıktan sonra kız, ailenin erkeklerinden biriyle evlendiriliyor.

Kupemba’nın erkek torunu, dedesinin kendisine rüyasında göründüğünü ve ölümüne neden olan her aileden birer bakire kız verilirse ruhunun sakinleşeceğini söylediğini iddia etti. Kızların kendilerini sunmaya zorlanmadığını ancak ailelerini şeytani bir ruhtan korumanın ise, kendi tercihleri olduğunu dile getirdi.

28 yaşındaki torun Kupemba, kızların 22 inek kafasının eşliğinde kendi istekleriyle geldiklerini ve ailesinin şeytani ruhların yatışması için kızların ailelerinden 12 bakire kız daha istediğini sözlerine ekledi. 1999 yılında 15 yaşındaki bakire kızlardan biriyle evlenen olan torun Kupemba, şu anda 3 çocuk sahibi.

Kuripa Ngozi olarak bilinen bu adet, Zimbabve kanunlarına göre yasak. Ancak, ülkede yaygın olarak görülen bu durum nedeniyle ceza almış kimse bulunmamakta.

Kızların kaderi, 1995 yılında, Kupemba yerel bakkal sahipleri tarafından 13 diğer köylünün yardımıyla öldürülüp, bedeni parçalara ayrıldıktan sonra değişmişti.

Bir süre sonra, cinayete karışanların ailelerinde yaşanan ölümler sonucunda, Kupemba’nın ruhunun sakinleşmediği sanılarak, bazı aileler tarafından cinayet ile ilgili bazı itiraflarda bulunulduğu görüldü. Bakkal sahipleri daha sonra işlerinin iyi gitmesi için Kupemba’yı öldürdüklerini ve parmaklarını, dilini ve saçlarını bir ilaç yapımı için kullandıklarını söylediler.

Bütün bu itiraflara rağmen kimse tutuklanmadı ve Kupemba’nın ailesi, polisin satın alındığını iddia etti.

Aileler 1995 yılından 2006 yılına kadar kızları teslim etmeyi sürdürdü. Sadece kızlardan birinin annesi, evladını kurtarmak için savaştığını, ancak destek göremediğini belirtti. Anna Ndarangwa, ülkelerinde çocukların bu tür inançlarla kafalarının yıkandığını ve ailelerinin iyiliği için işlemedikleri suçlardan ötürü fedakarlık yapmaya zorlandıklarını söyledi.

Dünyada bilim ve teknolojinin ne denli hızla ilerlediği, çağdaş değerlerin giderek daha büyük bir güçle savunulduğu bir dönemde, geleneklerin bu denli egemen olması, ne kadar acı. Gelenekler ve onun beslediği cehalet, eğitimin ve kadınların en büyük düşmanı.

* Araştırmacı, Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı

(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz.)

Tags: , , , ,

Arşivler