Görüşmeyi gerçekleştiren : Özgün MİLLİOĞULLARI *
Dergimizin bu sayısında, basın işkolunda çalışan kadınların çalışma hayatından kaynaklanan sorunlarını, karşılaştıkları meslek hastalıklarını ve sendikal mücadeleye bakış açılarını ele aldık. DİSK’e bağlı Basın İş Sendikası’nın Genel Sekreteri Özge Yurttaş ile basın emekçilerinin sorunlarını konuştuk…
Öncellikle sizi biraz tanıyabilir miyiz?
Kasım 2014’te yapılan genel kuruludan beri DİSK Basın İş Sendikası’nda Genel Sekreterlik görevini yürütüyorum. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden mezunum. Okuldan mezun olduğum tarihten 2013 yılına kadar Sendika.org haber sitesi için muhabirlik ve editörlük görevleri yürüttüm. Ardından DİSK’e bağlı Dev Sağlık İş sendikasında uzman olarak basın ve eğitim faaliyetleri yürüttüm. Hem Sendika.org’da hem de sendikal alanda yürüttüğüm çalışmalar boyunca kadın hareketiyle ve çalışmalarıyla ilgilendim.
Bize sendikanızdan ve sizin yapmış olduğunuz çalışmalardan biraz bahseder misiniz?
DİSK Basın İş, konfederasyonumuzun kurucu 5 sendikasından birisi. Kuruluşumuzu 1908’e dayandırıyoruz. Matbaa emekçileri Türkiye işçi sınıfının en eski örgütlü bölükleri arasında. Sendikamız cumhuriyet öncesi ilk kuruluş döneminde ve 12 Eylül’ün ardından 2’inci kuruluş dönemi boyunca matbaa işçilerinin örgütlenmesinde önemli deneyimlere sahip.
2013 yılında Sendikalar Kanunu’nda yapılan değişikliğin ardından işkolumuz genişletilerek matbaa işçilerinin yanı sıra gazetecileri, yayınevleri başta olmak üzere tüm basın yayın sektörü emekçilerini kapsayacak biçimde yeniden tanımlandı. Biz de bu tarihten beri basın yayın sektöründe “birleşik örgütlenme” anlayışıyla bir çalışma yürütüyoruz.
İş kolumuz küçük fakat parçalı bir alan. Hem matbaalarda, hem gazeteciler arasında hem de yayınevi emekçileri arasında örgütlenip bu üç farklı kesimin kendine özgü mücadele programını oluşturuyoruz. Matbaacılık alanında başta işçi sağlığı güvenliği ve insanca koşullarda ücret sorunu öne çıkarken gazeteci üyelerimiz için son dönemde basın, ifade özgürlüğü ve hatta kimi bölgelerde can güvenliği sorunu öne çıkan çalışma konularımız arasında yer alıyor. Yayınevi emekçileri daha da özgün bir alan. Bu alanda freelance (serbest) çalışanları sigortaları olmaksızın eser sözleşmesi ile üye yapan ilk sendikayız. Editör, çevirmen, grafiker başta olmak üzere freelance çalışan basın yayın emekçileri için başta iş ve meslek tanımı yapılması, standart eser sözleşmesi yapılması gibi çalışmalar gerçekleştirdik.
Kısaca üç koldan yürüyen fakat iş kolumuzdaki sorunlar düşünüldüğünde şimdilik mütevazi diyebileceğimiz çalışmalar yürütüyoruz.
Basın iş kolunda çalışan kadınların, çalışma hayatından kaynaklanan sorunları nelerdir?
İş kolumuz farklı meslek gruplarını içinde barındırıyor. Matbaa alanında kadın işçiler grafikerlik başta olmak üzere daha çok ofis bölümünde çalışıyor. Gazeteciler ve basın yayın sektöründe ise kadınlar hemen hemen her kademede görev alıyor.
İş güvencesi ve insanca koşullarda ücret sektörün en önemli sorunu elbette. Buna yayın alanında basın özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğüne dair sorunlar da ekleniyor. Fakat sektörün geneli erkek egemen ve bu durum kadınların iş yerinde mobinge varan ayrımcılığa maruz kalması sorununu beraberinde getiriyor. Özellikle ana akım medyada neredeyse kadın yönetici yok. Örneğin Bianet’in 2014 verilerine göre gazete künyelerinin yüzde 19’u kadın, yüzde 81’i erkeklerden oluşuyor. Yani iş kolumuzda kadınların yönetim mekanizmalarında yer almaktan başlayarak cinsiyet ayrımcılığına maruz kaldığını söylemek mümkün.
Bu durum matbaalar gibi erkeklerin daha yoğun bulunduğu iş yerlerinde de kadınlar için zorlukları arttırıyor.
Bu iş kolunda, kadın işçiler açısından işçi sağlığı ve güvenliği önlemleri alınıyor mu? En sık görülen meslek hastalıkları nelerdir?
Basın yayın iş kolu ofis odaklı meslek hastalıklarının sık ve yaygın görüldüğü bir alan. Matbaalar dışındaki alanlarda bilgisayar kullanımı, masa başı çalışmaya bağlı meslek hastalıklıkları sıklıkla görülüyor. Matbaalar ise işçi sağlığı ve güvenliği açısından sorunlu yerler. Baskı için kullanılan kimyasallar göğüs hastalıklarının, solunum sistemi rahatsızlıklarının yaygın görülmesine sebep oluyor. Fakat kadınlar daha çok tasarım işleri gibi işlerde yer alıp ofis bölümünde çalıştıkları için bu kimyasallara maruz kalma ve solunum sistemi rahatsızlıkları yaşama sıklıkları daha düşük. Sendikamız bu konuda sektörün neredeyse 5’te 1’inin bulunduğu İstanbul Topkapı Matbaacılar sitesinde bir çalışma yürüttü. Matbaalarda çalışan işçilerle meslek hastalıklarının tespiti için İşçi Sağlığı Güvenliği Meclisi’nden hekimlerin desteği ile hazırlanan bir anket çalışması gerçekleştirdik. Burada göğüs hastalıkları v.b şikayet yaşayan işçilerin tamamı erkekti. Kadınlar genellikle bel, boyun, sırt ağrısı gibi uzun süre masa başında oturarak çalışmaya bağlı şikayetler, göz bozukluğu gibi şikayetler dile getirmişti.
Bu iş kolunda kadınların sendikalara katılım düzeyi nedir?
Hem iş kolumuzun hem de sendikaların erkek egemen yapısı maalesef bu alanda belirleyici oluyor. Bizim 7 kişilik sendika merkez yönetimimizde 2 kadın bulunuyor. Fakat üye bazında bakıldığında üyelerimizin yüzde 15’ini kadınlar oluşturuyor. Kadınların iş yerlerinde önündeki engelleri aşarak sendikalı olması, üstüne bir de sendikanın yönetim mekanizmalarında yer alması çok güç çünkü. İşveren baskısı ve her türlü saldırıya rağmen sendikalı olmak başlı başına bir mücadele konusuyken buna bir de ayrımcılık, kadınların aile bireylerinin rızasını alarak ancak sendikaya üye olması gibi güçlükler ekleniyor. Sendika yönetimi başlı başına bir mesai konusu olduğu için birçok kadın ev içi işleri yani cinsiyetçi iş bölümünün onlara biçtiği rolleri düşünerek bu görevlerden kaçınıyor. Evliyse özellikle zaman bulamayacağına inanarak yönetimde yer almıyor bazen de alamıyor. Yani kadınlar için sadece işveren baskısı değil ataerkil düzenin yarattığı ezberlerle de mücadele etmek gerekiyor. Maalesef çok fazla kuşatma altındayız.
Sizce, sendikalar, kadın sorunlarına duyarlı mıdır?
Açık konuşmak gerekirse ben bu konuda pek iyimser değilim. Sendikalar kadınların öz örgütlerine son derece tepkiyle yaklaşıyor. Kadınlara özel sorunlar konusunda ise yeterince duyarlılık göstermiyor. Türkiye’de sendikal mücadele de maalesef bir “erkek işi” gibi görünüyor. Sendika toplantıları, faaliyetleri kadınların katılımını kolaylaştıracak biçimde planlanmıyor, sendikalar kadınların söz hakkını garanti altına alacak kota uygulamalarına ise sıcak bakmıyor. Bizim hem iş kolumuz hem de sendikamız ana akım sendikalardan farklı. Bu nedenle bu tip sorunları hizmet sektöründeki diğer sendikalara göre daha az yaşasak da Türkiye’de mevcut durum bu. İş yerlerinde kadınların yaşadığı sorunlar ikincil görülüyor. Kadınların üyelikleri, örgütlenmede bile bazen ikincil bir unsur olarak kalabiliyor.
Son senelerde işçi kadınlar mücadelenin ön saflarında yer alıyorlar. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Bunda iki unsur etkili. Birincisi son 15 yılda AKP hükümetinin hayata geçirdiği neoliberal programın kurucu ayaklarından birisi kadın düşmanlığı. Kadınlar hem çalışma yaşamında ağır bir güvencesizleştirme saldırısıyla karşı karşıya kalıyor hem de yaşamın her alanında ataerkili güçlendiren gerici-erkek egemen bir politik söylem ve programla kuşatılıyor. Yani saldırının odağında kadınlar olduğu için direniş odağında da kadınların olması doğal.
Öte yandan geçmişten bugüne sendikal örgütlenmeye dair deneyimler bana gösterdi ki kadınların bir saldırı karşısında örgütlü davranma, kolektif hareket etme bilinci daha yüksek. Ezilen cins dayanışması ve bilincinden ötürü mü bilmiyorum ama işyerlerinde işveren karşısında kadınların daha tavizsiz hareket ettiklerine daha örgütlü hareket ettiklerine dair tanıklıklarım var
Kadın işçilerin daha fazla mücadeleye katılması için pratik olarak neler önerebilirsiniz?
Sendikalarda kadınların kendi sorunlarını ifade ettiği, kendi mücadele gündemlerini ele alıp bu konuda strateji geliştirip hayata geçirebileceği öz örgütlere ihtiyaç var. Komisyon, komite, meclis kısaca kadınların ve sendikanın ihtiyacına göre oluşturulacak modellerle kadınların sendikalardaki varlığı güvence altına alınmalı bir yandan da sendikaların tüm politika ve stratejileri gerçek ve tam bir eşitlik mücadelesi için feminize edilmeli.
Elbette kadınların sendikal yönetim mekanizmalarında yer almasını sağlayacak kota gibi önlemlere de ihtiyaç duyuluyor. Kadınların yönetiminde olmadığı, temsil edilmediği sendika yönetimlerinin artık bir sonu gelmeli diye düşünüyorum.
Elbette bu önlemelerin tüzüksel olarak güvence altına alınmasının önemli olduğuna inanıyorum.
Sendikaların disiplin yönetmeliklerinin ve tüzüklerinin her türlü ayrımcılığa karşı mücadeleyi benimsemesi, sendikal kadrolar başta olmak üzere tüm üyeleri arasında toplumsal cinsiyet ayrımcılığına karşı etkili yönetsel/ örgütsel politika ve mücadele araçlarının da geliştirilmesi önemli sanırım. Sendikal eğitimlerin planlanmasından toplu iş sözleşme metinlerinin hazırlanmasına kadar her çalışma alanı ve aracın bu perspektifle oluşturulmasının etkili olacağına inanıyorum.
Röportajımızı kabul ettiğiniz için teşekkürler…
* Genç Sosyal Politikacı
** Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi
(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz.)