Elvan Hüzünlü, Bayrak Hüzünlü(*)

Her defasında olduğu gibi parlak demeçlerle, büyük umutlarla uğurlamıştık sporcularımızı Pekin 2008’e. İster bireysel dallarda olsun ister takım oyunlarında yenmek kadar yenilmekte doğaldır. Ama yarışarak yenilmek doğaldır. Bin bir mazeretle daha yarışa bile çıkmadan kötü sonuca kılıf hazırlamak sporcu etiğine yakışmayan bir davranıştır. Sahibini anımsayamadığım şu sözler konuyu daha güzel özetliyor sanırım.“ Çalıştın, yenildin. Yine çok çalış, yine yenil. Ama daha güzel yenil ! Sakatsanız, moralsizseniz, iyi hazırlanamadıysanız, yönetimlerden affınızı ister, onca yolu boşuna tepmez, hayal kırıklığı yaşatmaz, geriden gelen gençlere de kötü örnek olmazsınız.
Şöyle bir bakıyorum da, Atina’da madalya alan sporcularımızdan, Pekin’e gitme şansını yakalayanlardan hiçbiri kürsüye çıkamamış. Bırakın madalya almayı ya halterdeki gibi sıfır çekmiş, ya da atletizm, yüzme ve diğer branşlarda olduğu gibi ilk elemelerin ardından tribünlere seyirci olarak çıkmış. İşte altı önemle çizilmesi, yanıtlanması gereken nokta burası. Sistem mi kuramıyoruz, gençleştirme mi yapamıyoruz, sporcularımıza fazla yüklenerek bilimsel yöntemleri göz ardı mı ediyoruz, onları hak ettiğinden fazla mı şımartıyoruz, yeteneklilere yeteri kadar şans mı vermiyoruz, yoksa hepsinin belli oranlarda payı mı var? Bu sorunlar ancak, yetkin kişilerden oluşturulduğunu düşündüğüm yetkili kurullarca çözümlenebilir.
Bir bakıyorsunuz on altı yaşındaki çocuk sayılabilecek bir sporcu, ilk katıldığı olimpiyatta altın madalyayı boynuna takıyor, büyük umutlarla dört olimpiyata katılma şansı verdiğimiz bir sporcumuz ilk elemeleri bile bir türlü aşamıyor. Körü körüne bu ısrarcılık niye? Ata sporumuz diye övündüğümüz serbest güreşteki halimize bakın. Demek ki bir şeyleri gözden kaçırdığımızın hala farkında değiliz. Uzun soluklu programlar yerine, günü kurtarmakla bir yerlere ulaşılamayacağını bir türlü kavrayamıyoruz.
Gelelim Elvan’ın bayrak özlemine. Yetmiş milyonluk bir ülkeden barajı aşan altmışaltı sporcuyla Pekin Olimpiyatlarına katılma şansı yakaladık. Yani bir milyon insanımızı bir sporcu temsil etti diyebiliriz. Onlardan da yedisi, sekiz madalyaya uzanabildi. Bu da yarışan sporcuların yaklaşık onda biri demektir. Başarının çölde vaha bulmak kadar zor olduğu uluslararası yarışmalarda, hangi ülkeden olursa olsun başarılı sporcuların, ülkesinin bayrağıyla tur atması, gelenekselleşen bir olaydır. Ülkenin, televizyon başındaki milyonlarca hatta milyarlarca insana tanıtımıdır. O bayrakla buluşma, aynı zamanda ülkesinin insanıyla kucaklaşmasıdır. “Yarışma boyunca sizden güç aldım” demenin bir yoludur. “İşte benim ülkemin bayrağı budur” diye tüm izleyicilere haykırmaktır. Ülkesine, insanlarına teşekkürdür, “benimle gurur duyabilirsiniz, çünkü ben içinizden biri olmakla gurur duyuyorum” demektir.
Elvan’ın beş bin metre yarışının müthiş finali sonrası kucakladığı ikinciliği, bizlerle paylaşmak için tribünlerden uzatılacak bayrağımızı, hüzünlü gözlerle boşuna beklemesini bir türlü unutamıyorum. Yetkililerin,”İki bayrak getirmiştik, terslik oldu, bayrağı Elvan’a veremedik” mazeretini inandırıcı bulamıyorum. Başarıya inanan yöneticilerden birisi, gerekirse tribünde bir gece nöbet tutar, ertesi gün de bayrağı büyük bir gururla atletimize teslim eder, onu ve bizi hüzünlendirmezdi. Buradan şu sonuç da çıkabilir. Başarısızlıklarımızda olduğu gibi, başarılarımızı kutlamakta da sınıfı geçtiğimiz söylenemez. Aklıma gelmişken, bronz madalya alan boksörümüze son maçında hiçbir varlık gösteremediği halde ringde bayrakla dolaşma coşkusu yaşatılabildiğine göre…
Elvan’ı dolayısıyla bizleri de yaralayan bir konu da ona devşirme denmesi. Kendi ifadesine göre, “Çocuk yaşta bu ülkeye geldim, bu ülkenin olanaklarıyla çalıştım, bu ülkenin yemekleriyle beslendim, bu ülkenin çalıştırıcısıyla ilk uluslararası başarılarımı yakaladım, rekorlar kırdım. Ben bu ülkenin vatandaşı, bu toprakların insanı olmaktan gurur duyuyorum.” Üstelik Elvan duygu ve düşüncelerini tercümansız, aracısız, bizim dilimizle, anlaşılır düzgün cümlelerle ifade ediyor. Hele on bin metre yarışı sonrası bayrağımızla bütünleşmesine, onu tüm bedenine sarmalayışına, defalarca içten, sımsıcak duygularla öpüşüne tanık olmak insanı heyecanlandırıyor, göğsünü kabartıyor, gözlerini yaşartıyor. Teşekkürler Elvan sana, düşüncelerine, içtenliğine, azmine, ayaklarına, yüreğine binlerce teşekkürler. İkinci yarış sonrası ulaştıramadığımız bayrak için de bizi affet Elvan. Söz, bir daha olmayacak.
(*) “Vatan mahzun ben mahzun” dizesinden esinlenerek
** Jeomorfolog
Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi
(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz.)

Tags: , ,

Arşivler