e-Oylama Yoluyla İşçi Sağlığı İş Güvenliğinde Katılım

                         

Uluslararası belgelere baktığımızda, ister sağlık konusunda olsun, ister insan hakları konusunda olsun, en çok üzerinde durulan konu, “toplum katılımı”dır. İşçi sağlığı iş güvenliği (İSİG) konusu da, katılımın en çok özlendiği konulardan biridir. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 155 ve 161 No.lu Sözleşmeleri, işyerinde İSİG’in oluşması ve hizmet sunumunun kurallarını koyan sözleşmelerdir. Bu sözleşmelerde de, başta işçi ve temsilcileri olmak üzere, işveren ve teknik eleman katılımı sıkça vurgulanmaktadır. ILO, bunu yalnızca işyerleri için değil, ülke düzeyinde işbirliğinin sağlanması için de vazgeçilmez bir önkoşul olarak görmüştür.

Ülkemizde bu konuda, mevzuat gereği bazı mekanizmalar oluşturulmuştur. İşyeri düzeyinde, İSİG Kurulları ve ülke düzeyinde Ulusal İSİG Konseyi, sosyal tarafları içinde barındırır. Ancak aldıkları sonuçların-kararların, belli görüşlerin (tarafların) dışına çıkamadığı ve topluma ulaşamadığı görülmektedir. Gerek bu kurulların çalıştığı iddia edilecek işyerlerinde ve gerekse İSİG ile ilgilendiğini söyleyen kişiler arasında yapılacak soruşturmalarda alınacak yanıtlar, bunu doğrulayacaktır. Buna karşın işçilerle ya da sıradan yurttaşlarla görüştüğünüzde, sağlık güvenlik-çevre konusunda güzel ve derinlemesine düşüncelerle karşılaşırsınız. Bugüne değin, bu görüşler su yüzüne çıkmamış ve uygulamaya yön vermemiştir.

İSİG alanındaki öncü internet sitelerinden olan ve Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı tarafından oluşturulmuş olan “isguvenligi.net”, Vakfımızın, bilgilerini paylaştığı ve katılım ilkesini yaşama geçirdiği iletişim ortamlarından biridir. Yıllardır, ortalama günde 600’e yakın ziyaretçi alan bu sitenin Vakfın amaçlarına büyük bir başarıyla hizmet ettiği açıktır. Hem teknik çalışmalarıyla ve hem de bilgi-deneyimlerini yazılara dökerek web sitemize katkıda bulunanlara çok teşekkür ederiz.

Ülkemizde özellikle yetki sahibi olanların her şeyi bildiği ve başkasının görüşlerine değer vermediği bir dönem yaşıyoruz. Bu yüzden insanlar görüşlerini dile getirmekten, hatta düşünmekten de vazgeçiyorlar. Buna karşın isguvenligi.net internet sitesi sayfalarında bulunan ve aralıklarla değişen anket sorularını yanıtlayan okurlarımıza da çok teşekkür ederiz.

Sizlerle, on yıldan bu yana sorulan 33 soru ve yanıtlarını paylaşmaya ve bunları değerlendirmeye çalışacağız. Çünkü toplumun sesini duyurması için bunun önemli araçlardan biri olduğunu ve önemsenmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Bugüne değin sorulan otuz üç soru ve katılım sayısı aşağıdaki tabloda görülmektedir. Bunlardan yüzden fazla katılımcı tarafından yanıtlanan soru sayısı 17’dir; bu sayı tüm anketler göz önüne alındığında yarıdan fazladır. Yüzü aşkın ziyaretçinin verdikleri yanıtların toplamı ise 6890’dır. Yüzden daha az ziyaretçinin verdikleri yanıtların toplamı ise 516’dır. Burada dikkat çekici olan, 2003 yılından sonra sorulan 19 ve izleyen soruların tümüne verilen yanıtların yüz ve üzerinde olduğudur. Hiç kuşkusuz, hazırlayanların soru hazırlama tekniklerinde bir gelişme olması kaçınılmazdır; ama daha çok internet sitesindeki bu katılım olanağının İSİG ile ilgilenenler tarafından keşfedilmiş olmasıyla, bu olgunun açıklanması, kanımızca, daha doğrudur. Bu bize, toplumun katılım konusunda ne kadar istekli olduğunu, sesini duyurabilme olanağını bulduğunda kaçırmadığını ortaya koymaktadır. Yine bu saptama, toplumun kayıtsız ve duyarsız olduğu yolundaki görüşleri de boşa çıkarmaktadır.

2003 öncesi sorulan 18 sorudan yalnızca ikisine verilen yanıtların sayısı 100’ü aşmaktadır. Bunlar şunlardır:

  • Türkiye’de İSİG’in en zayıf noktası hangisidir ?
  • Nerede kendinizi sağlık-güvenlik-çevre (SEÇ) yönünden daha güvencede hissediyorsunuz ? (% 77,3 evde, % 12,5 okulda, % 7,1 işyerinde, % 3,1 sokakta)

Bu soruya çok büyük bir ölçüde “ev” diye yanıtlanması (1258 kişi), insanların güvenlik açsından en zayıf noktasının evler olduğunu ortaya koymaktadır. Huzurun bulunduğu, günlük stresten uzaklaşıldığı düşünülen evler, aynı zamanda insanın en korumasız ve zayıf olduğu yerlerdir. Ev kazalarının öldürücü olması, çocuk ev kazalarının sıklığı, hep bunun kanıtlarıdır. Demek ki, yaklaşımımızı iş kazalarının ötesine götürüp, tüm kazalara bakmalıyız.

En yüksek sayıda yanıt alan bu soruyu izleyen en yüksek yanıt şu soruya verilmiştir :

  • İSİG çalışmalarında aşağıdakilerden hangisi daha büyük önem kazanmaktadır ? (% 24,9 ekip çalışması, % 21,6 uzmanlık, % 20,1 katılım sağlanması, % 17,6 süreklilik, % 15,7 deneyim)

Burada dikkat çekici olan, beş yanıtın da birbirine yakın sayıda seçilmiş olmasıdır. Oransal olarak %15-25 arasında seçilmişlerdir. Toplumca tümünün de benimsendiğini kabul etmek zorundayız.

Yüksek sayıda yanıtlanan sorulardan biri de şudur :

  • Türkiye’de İSİG’in gelişmesini tetikleyen en önemli etken hangisi olmuştur? (% 41 İş teftişi, % 32,5 Büyük iş kazalarına karşı halkın duyduğu tepki, % 15,8 Sendikaların uğraşları, % 10,7 meslek odalarının ilgilenmesi)

Diğer sorularda da görüldüğü gibi, toplum, Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın iş teftişini önemsemekte, ama yeterli görmemektedir. Hatta aşağıdaki sorunun yanıtlarına bakarak İSİG’in zayıf noktası olarak tanımlandığını da görebiliriz :

  • Türkiye’de İSİG’in en zayıf noktası hangisidir ? (%41,3 İş Teftişi, %34,7 İSİG eğitimi, % 10,8 işsizlik, % 8,9 sermaye yetersizliği)

Diğer bir soruya verilen yanıt bu düşüncemizi pekiştirmektedir :

  • Türkiye’de işyerlerinde iş sağlığı güvenliğinin gelişiminde iş teftişinin etkisine kaç puan verirsiniz? -en yüksek puan 5’tir- (%43,6 = 1, %22,8 = 2, % 14,9 = 3, % 10,4 = 4 ve % 8,3 =5)

Ancak şu bir gerçektir ki, iş teftişi sosyal tarafların İSİG bilinç ve sahiplenme düzeyinden ve kamuoyu duyarlılığından kopuk değildir. İşçi sendikalarının eylemliliği konusuna baktığımızda, kamuoyunda yeterli bir hoşnutluğun olmadığı ortaya çıkmaktadır.

  • İşyerinde, İSİG’in gelişiminde işçi sendikalarının çalışmalarına kaç puan verirsiniz? -en yüksek puan 5’tir- (%65,9 = 1, %11,6 = 2, % 10,1 = 3, % 9,4 = 4 ve % 2,9 =5) İ

İşçiler kendi haklarına sahip çıkmadıkları sürece, kendi canlarını hiçe saydıkları sürece, yapılan tüm çabalar boşunadır. Böylece iş yasasının 77.maddesinde söylenen “işveren gerekli önlemleri alır; işçi de uyar” sözü havada kalmaktadır. Çünkü işçi “uymasam da olur” diyorsa, işveren yalnız “iş teftişi” kendisini zorladığı kadar “önlemleri alır”.

Ancak toplum, işçilerin kendi haklarına sahip çıkmaları için, daha önlerinde aşılması gereken bir çok engel olduğu düşüncesindedir. Bu engelleri şöyle sıralayabiliriz :

  1. İşsizlik aşılmadığı sürece ne işçi örgütlenmesi ne de İSİG düzeyi yükseltilebilir (52 kişi, %31)
  2. İş sağlığı güvenliğinden önce, her konuda toplumun haklarına sahip çıkması için örgetlenmesi gerekir (50 kişi, % 30)
  3. Her şeyi başı hesap sorma, başarısızlıkların hesabı sorulmalı (47 kişi, % 28,1).
  4. Umutsuzlar, hiçbir şey değişmez (18 kişi, %10,8)

Geçirilmiş deneyimlere önem veren katılımcılar şu önerileri de sahiplenmektedirler :

  1. İşverenler yasaların öngördüğü önlemleri uygulamalıdırlar (85 kişi)
  2. Türkiye’de İSİG mevzuatı yetersizdir, geliştirilmelidir (60 kişi).
  3. Taşeron (alt işveren) uygulamasından vazgeçilmelidir (53 kişi)
  4. İş güvenliği önlemleri ancak devletin etkin denetimi ile aldırılabilir (49 kişi),
  5. Devlet cezaları ağırlaştırmalıdır (35 kişi),
  6. Kayıt dışı ekonomi ile mücadele iş sağlığı güvenliğinin bir boyutudur (34 kişi kişi),
  7. İşçilere iş güvenliği eğitimi verilmelidir (24 kişi),
  8. “Kaza geliyorum demez” (Yani yapacak bir şey yok?!) (18 kişi)
  9. Önce iş güvencesi arttırılmalıdır (17 kişi).

Bir çoğu, konunun uzmanlarının da paylaştığı bu öneriler, toplumun bu konuya ne ölçüde sağlıklı yaklaştığının ve bu seslere mutlaka kulak verilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Yine kulak verilmesi gereken, toplumun, devletten (yani ÇSGB’den) çok şey beklediğidir.

“Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanlığı, eylem planında önceliği hangisine vermelidir?” diye soruluğunda, yalnızca 18 kişi, “kriz dolayısıyla hafifletilen işyeri denetimlerinin tümüyle kaldırılması” düşüncesini dile getirmiştir. Devletin bu alandan çekilmesi gerektiğini dillendirdiğini düşündüğümüz bu görüşün karşısında iki ağırlıklı yanıt vardır:

  1. İş Sağlığı Güvenliği Yasası’nın çıkarılması (220 kişi)
  2. İş kazalarının azaltılması için denetimin etkinleştirilmesi (111 kişi)

Meslek hastalıklarının önüne geçilmesi için hekimlerin ve toplumun bilinçlendirilmesi de 61 kişi tarafından öncelikli bir hedef olarak görülmektedir.

Eğitim toplumun üzerinde titizlikle durduğu konulardan biridir. Ancak bu eğitimleri kimin yapması gerektiği konusunda toplum bilincinde bir berraklık yoktur:

Bugün toplumun bilincindeki bulanıklık, alanı tümüyle etkisi altına almıştır. Özellikle, 2003 sonrası Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın bu konuda yapılan tüm çalışmaları kontrol altına alma ve yönetme isteği, daha önce bu konuda çalışmış ve belli bir konum elde etmiş kurumların bundan vazgeçmeme mücadelesi, gündeme damgasını vurmuştur. Toplum da bunu gözlemlemekte ve kendince değerlendirmektedir. Bu bakımdan, ilk on yılın son sorusunu, 2010 yılında da İSİG alanında belirsizlikler giderilemedi. Bundan birinci derecede sorumlu kurumun hangisi olduğunu düşünüyorsunuz?” oluşturmuştur. Alınan yanıtlar, toplum beklentisinin en yüksek olduğu kesimi sorumlu tuttuğunu ortaya koymaktadır:

Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanlığı (176 kişi, % 69)

Meslek odaları (37 kişi, % 14)

Danıştay (19 kişi, % 7)

İşçi sendikalar (13 kişi, % 5)

Ulusal İSİG Konseyi (7 kişi, % 3)

Diğer (5 kişi, % 2)

Sonuç olarak, işçilerin ya da sıradan yurttaşların İSİG konusundaki görüşlerini toplamaya ve size duyurmaya devam edeceğiz. Ama önemli olan yetkililerin bu seslere kulak vermesi ve kulak verdiğini de bu konuya gönül verenlere hissettirmesidir. Bu görüşlere katılmasa da neden katılmadığını duyurmalıdır. Ama ister katılsın, ister katılmasın bu seslerin daha etkili olarak kendini duyurması için mekanizmalar geliştirmelidir. Böylece daha çok insan görüşlerini duyurma ve kabul ettirme uğraşına girişir. En azından İSİG alanında, konuşan ve eylemli bir toplum haline dönüşebiliriz. Sağlıklı bir çalışma ortamına kavuşmak için başka bir çare var mı? Yoksa siz iş kazalarının kader olduğuna inananlardan mısınız?

* Prof.Dr., Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı Genel Yönetmeni ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü – İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi

 

 

 

Tags: , , ,

Arşivler