Her çocuğun doğduğu andan itibaren korunmaya gereksinimi vardır; ama özel olarak çeşitli riskler altında olan ve gerekli önlemler alınmaz ise sağlıklı bir gelişim seyri gösteremeyecek olan çocuklar bulunmaktadır. Bu bağlamda korunmaya muhtaç çocuklar özel olarak korunması gereken çocukların başında gelir.
Geçmişte “kimsesiz” ve “yetim” olarak adlandırılan bu çocuklar, günümüzde ailelerin ekonomik, sosyal ve kişisel nedenlerle çocuklarına bakmaması ya da bakamaması nedeniyle “korunmaya gereksinimi olan çocuklar” olarak tanımlanmaktadır. 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu’nun 3. maddesine göre “korunmaya ihtiyacı olan çocuk” kavramı; beden, ruh ve ahlak gelişimleri veya şahsi güvenlikleri tehlikede olup;
- Anasız veya babasız, ana ve babasız,
- Ana veya babası veya her ikisi de belli olmayan,
- Ana ve babası veya her ikisi tarafından terkedilen,
- Ana veya babası tarafından ihmal edilip; fuhuş, dilencilik, alkollü içkileri veya uyuşturucu maddeleri kullanma gibi her türlü sosyal tehlikelere ve kötü alışkanlıklara karşı savunmasız bırakılan ve başıboşluğa sürüklenen çocuklardır.
5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 3. maddesinin (a) bendine göre ise “Bedensel, zihinsel, ahlaki, sosyal ve duygusal gelişimi ile kişisel güvenliği tehlikede olan, ihmal veya istismar edilen ya da suç mağduru” olan çocuk “korunmaya ihtiyacı olan” çocuk olarak belirtilmiştir.
Gönüllülükten Zorunluluğa: Çocuk Esirgeme Kurumu’ndan Sevgi Evleri’ne
Ülkemizde sanayileşmenin, Batı’dakinden yaklaşık olarak yüz yıl kadar geç başlamış olması, modern anlamda çocuk koruma politikalarının oluşmasını geciktirmiştir. Osmanlı Dönemi’nin son yıllarında sürekli savaşların olması ve özellikle de Balkan Savaşları sonrasında insan kaybının çok olması nedeniyle yetim sayısının artmasıyla II. Abdülhamit döneminde birçok yetimhane açılmış, Darülhayr-i Ali gibi kurumlar ile sorunlar çözülmeye çalışılmış, ancak yeterli olmamıştır (Acar, 2005: 10).
Korunmaya gereksinimi olan çocuklara ilişkin politikaların gelişmesi ve çağdaş kuruluşlara dönüşmesine yönelik çalışmalar, Türkiye’de çağdaşlaşma hareketlerinin başladığı 1920’li yıllara dayanmaktadır. Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte yeni kuşak yaratma çabaları, beraberinde çocuk politikalarına yönelik çalışmaların da hızlanmasını sağlamıştır. 1921 yılında Atatürk’ün önerisi ve Dr. Fuat Umay’ın çabalarıyla kimsesiz çocukları sahiplenme ve çocuklara yönelik sosyal politikası oluşturması amacıyla Himaye-i Etfal Cemiyeti kurulmuştur (Acar, 2005). Cemiyet, 1935 yılında Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu (ÇEK) adını almıştır.
Çocuk Esirgeme Kurumu, korunmaya gereksinimi olan çocuklara ilişkin yaptığı çalışmalarda devletten bağımsız bir örgüt olarak faaliyet göstermiş; dönemin koşullarına göre önemli bir örgütlenme gücüne ulaşmış ve devletin çocuk politikalarını oluşturmasına öncülük etmiştir. Kurum sosyal hizmetler alanında birçok uygulama başlatılmış; özellikle anne ve çocuk sağlığına yönelik eğitim çalışmaları, kitap yayınları, sergiler, gürbüz çocuk yarışmaları, bakıcı okulu, kıymetli eşya piyangoları, balo, sahne sanatları, eğlenceler, yarışmalar, konferanslar düzenlemiştir (Çavuşoğlu, 2005: 45-46).
Özellikle Atatürk’ün yaşadığı dönemde Kurum hızla büyümüş, Cumhuriyetin çağdaşlaşma politikalarına uygun önemli çalışmalara imza atmış ve ülke çapında bir örgütlenmeyi kurabilmek amacıyla illerde ve ilçelerde de örgütlenme çalışmalarını kısa sürede tamamlamış, kütüphanelerden, çocuk bahçelerine ve çocuk yuvasına kadar geniş bir alanda çocukların yaşam düzeyini artırmaya yönelik önemli çalışmaları yaşama geçirmiştir (Acar, 2005). 1949 yılında 5387 sayılı “Birinci Korunmaya Muhtaç Çocuklar” Kanunu ile devlet korunmaya muhtaç çocuklar sorununa ilişkin ilk kez kapsamlı bir düzenleme yapılmıştır. 1957 yılında 5387 sayılı Kanun yürürlükten kaldırılmış, yerine 6972 sayılı Korumaya Muhtaç Çocuklar Hakkında Kanun ile yeni düzenlemeler yapılmıştır. Yeni Kanunla ÇEK’in etkinlik alanı daraltılmış ve korunmaya muhtaç çocuklarla ilgili tüm yasal sorumluluk Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı’na verilmiştir (Acar, 2005). 1961 Anayasası’nın ilanından sonra devletin “sosyal devlet” niteliğinin güçlendirilmesine yönelik politikaların artmasıyla; 1963 yılında Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’na bağlı Sosyal Hizmetler Genel Müdürlüğü kurularak sosyal hizmetler ve çocukların korumasına ilişkin politikaların oluşturulmasında kamu kurumlarının etkinliği artırılmıştır.
12 Eylül 1980’deyaşananAskeri Darbe sonrasında ise Çocuk Esirgeme Kurumu’nun (ÇEK) 1981 yılında önce mallarına el konulmuş, daha sonra da “devletleştirilerek” kapatılmıştır (Acar, 2005). Kapatılmasındaki ilk neden dönemin baskıcı ve otoriter siyasi anlayışına tehdit oluşturacak biçimde devlet politikalarından, bürokrasiden ve popülist politikalardan uzak, halkın desteği ile önemli bir güce ulaşarak çocuk koruma politikalarına yön verecek bir nitelikte olmasıdır. İkinci neden ise Cumhuriyetin Anıt Kurumları arasında yer alan Türk Dil Kurumu (TDK), Türk Tarihi Kurumu (TTK) ve Halkevleri gibi dönemin çağdaşlaşma ideolojisine yönelik önemli adımlar atan ve devlet politikalarını etkileyen güçlü bir örgüt niteliğine kavuşmuş olmasıdır (Fişek, 2005).
24 Mayıs 1983 tarihinde kabul edilen 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu’nun kabulünden sonra ise kurum tamamen ortadan kaldırılmıştır. Yerine kamu gözetim ve denetiminde Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) adıyla yeni bir kurum kurulmuştur. Ancak SHÇEK, ÇEK gibi aileyi ve çocuğu bir arada desteklemeyi amaçlayan yaygın bir politika ve örgütlenme biçimine sahip olamamıştır. Kamu kurumlarının siyasetin etkisinde kalması, korunmaya gereksinimi olan çocuklara ilişkin özel politikaların yetersizliği, kurum içerisinde hizmet veren personelin gerekli niteliğe sahip olmaması ve devlet işlerinde “zorunluluk” esası ile “gönüllü” işlerin yapılamaması, süreç içerisinde kurum bakımında olan çocukların çeşitli psikolojik ve sosyal sorunlar yaşamasına neden olmuştur. Özellikle kamu kurumlarındaki yönetim değişiklikleri, kurumlar arasındaki iletişimsizlik çocuklara yönelik koruyucu politikaların sürekliliğini etkilemiştir. 03.06.2011 tarihinde de 633 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile SHÇEK kapatılmış; SHÇEK’in üstlendiği tüm görevler Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesindeki Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü’ne devredilmiştir. 2018 Ağustos ayında yayınlanan son KHK ile de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile birleşerek Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı adını almıştır. Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü bu bakanlık altında çalışmalarını yürütmektedir. Kurumun korunmaya gereksinimi olan çocuklar ile ilgili yaptığı çalışmaların başındaysa kurum bakım hizmeti gelmektedir. Ayrıca çocukları koruyucu aile yanına yerleştirme, evlat edindirme, “korunma kararı” alınan çocukların yeniden ailelerinin yanına dönüşü ile ilgili çalışmalar yürütme ve korunma kararı alınmayan ama korunmaya gereksinimi olan çocukların ailelerine ayni ve nakdi yardımda bulunma gibi çalışmaları da bulunmaktadır.
Çocuk Bakımına İlişkin Hizmet Modellerindeki Değişim ve Etkileri
Çocukların korunmasında öncelik, ailelerinin sorumluluğunda olmakla birlikte çocuğun anne ya da babasının olmaması veyahut ailesinin yanında korunmasının çocuk gelişimi açısından sakıncalı olması durumunda bu çocukları koruma politikalarını hayata geçirilmesinden ve bakımından Devlet sorumludur. Anayasa’nın 61. maddesinde de “Devlet, korunmaya muhtaç çocukların topluma kazandırılması için her türlü tedbiri alır. Bu amaçlarla gerekli teşkilat ve tesisleri kurar veya kurdurur.” ifadesi kullanarak bu görevin açık bir şekilde Devlet’in sorumluluğunda olduğu belirtilmiştir.
Çocuk koruma sistemi, çocuklara yönelik ihmal ve kötü davranışlar nedeniyle yaşamlarında oluşabilecek sosyal, psikolojik ve fiziksel tehlikelere karşı çocukları korumayı amaç edinen politikaların örgütlenmesi ve uygulanmasını kapsar. “Çocukların korunması” kavramı da buradan hareketle; çocukların gelişimlerini herhangi bir örselenme olmadan sürdürmeleri, sosyal, psikolojik, fizyolojik olarak sağlıklı bireyler olmaları, ihmal ve istismara maruz kalmamaları, kendilerini ilgilendiren konularda söz hakkına sahip olmalarına kadar çok geniş bir alanda sağlıklı bir gelişim gösterebilmeleri için alınması gereken önlemleri içerir (Aldemir, 2011: 2).
Çocukların korunma gereksinimi olmasının altındaki nedenler; ekonomik, sosyal ve kişiseldir. Çocuğun anne ya da babasının ve yahut ikisinin de olmaması, ailede kötü alışkanlıkların (alkol ve madde bağımlılığı) olması kişisel nedenleri oluştururken; ailelerin işsizlik ve yoksulluk nedeniyle çocuğuna bakamaması ekonomik nedenleri; göç, savaş ve doğal afetler nedeniyle çocukların korunması gerekliliği de sosyal nedenleri oluşturmaktadır. 2005 yılında kurumlarda kalan çocuklarla ilgili yapılan araştırma da bu nedenleri destekler niteliktedir. Kurumda kalan yaklaşık 14 bin çocuğun; yüzde 69,5’u ekonomik ve sosyal yoksunluk, yüzde 33,4’ü anne ve babasının çocuğu terk etmesi, yüzde 21,2’si anne ya da babanın cezaevine girmesi, yüzde 7,7’si çocuğun aile içinde ve dışında cinsel istismara veya kötü muameleye uğraması, yüzde 5,7’si anne veya babanın ölümü, yüzde 1,5’i ailenin fiziksel ve duygusal istismarı, yüzde 6,6’sı ise üvey annenin ya da babanın çocuğu kabul etmemesi, doğal afetler ve terör gibi diğer nedenler ile kurum bakımına ihtiyacı olduğu görülmüştür (Yazıcı, 2012).
Kamu kurumları aracığıyla yürütülen çocuk bakım hizmetlerinde son yıllarda önemli bir dönüşüm sürecine girilmiştir. Korunmaya gereksinimi olan çocuklar için en eski bakım yöntemi olan “koğuş tipi” bakım hizmetiydi. Bu tür bakım hizmetlerinin ekonomik olarak maliyetinin yüksek olması, çocuklarda psiko-sosyal sorunların yaşandığı ve çocuklara bir aile ortamında bakım hizmeti verilmesi gerekçelerine dayanılarak 2005 yılında 2828 sayılı Kanun’da yapılan değişiklik ile “çocuk evi” ve “çocuk evi siteleri” kurulmasının önü açılmıştır.
Koğuş tipi bakım hizmet modelleri; çocuk yuvası ve yetiştirme yurtlarından oluşurken, ev tipi bakım hizmet modelleri; çocuk evleri ve çocuk evleri siteleridir.
- Çocuk yuvaları; 0-12 yaş arası korunmaya muhtaç çocukların, bedensel, eğitsel, psiko-sosyal gelişimlerini, sağlıklı bir kişilik ve iyi alışkanlıklar kazanmalarını sağlamakla görevli ve yükümlü yatılı sosyal hizmet kuruluşlarıdır.
- Yetiştirme yurtları; 13–18 yaş arası korunmaya muhtaç çocukları korumak, bakmak ve bir iş veya meslek edinmeleri ve topluma yararlı kişiler olarak yetiştirilmelerini sağlamakla görevli ve yükümlü olan yatılı sosyal hizmet kuruluşları” dır (2828 sayılı Kanun’un 3. md.).
Bu kuruluşlara ek olarak 1997 yılında 572 sayılı KHK ile “Çocuk Destek Merkezleri” kurulmuştur. Bu kuruluşlarda; suça sürüklenmesi, suç mağduru olması veya sokakta sosyal tehlikelerle karşı karşıya kalması sebebiyle haklarında bakım tedbiri veya korunma kararı verilen çocuklara yönelik çalışmalar yürüten yatılı sosyal hizmet kuruluşlarıdır.
- Çocuk evleri; 0-18 yaşlar arasındaki korunmaya ihtiyacı olan çocukların kaldığı ev birimleridir.
- Çocuk evleri sitesi; Korunma ihtiyacı olan çocukların bakımlarının sağlandığı aynı yerleşkede bulunan birden fazla ev tipi sosyal hizmet biriminden oluşan kuruluşlar olarak tanımlanmaktadır (2828 sayılı Kanun, 3.md.).
Çocuk evleri ve çocuk evleri siteleri ilk olarak 2006 yılında açılmaya başlanmış ve yılsonu itibariyle sayıları 31’e ulaşmıştır (SHÇEK, 2007). Aradan geçen 16 yıllık süreçte çocuk evi sayısı katlanarak artmış ve 2016 yılında çocuk evi sayısı 1092, çocuk evi sitesi ise 92’ye ulaşmıştır (Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Faaliyet Raporu, 2016).
Çocuk yuvası ve yetiştirme yurtlarının neredeyse tamamı kapatılmıştır. 2006 yılında çocuk yuvası sayısı 107, yetiştirme yurdu sayısı 103 (SHÇEK, 2007) iken 2016 yılı sonu itibariyle çocuk yuvası ve yetiştirme yurdu sayısı 14’e düşmüştür (Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Faaliyet Raporu, 2016).
Bu değişim, çocuk bakım hizmetlerinin daralmasına ve kurumlarda kalan çocuk sayısının düşmesine neden olmuştur. 2002 yılında kuruluşlarda kalan çocuk sayısı yaklaşık 20 bin iken bu sayı 2017 yılsonu itibarıyla 14 bine inmiştir. Görüldüğü gibi korunmaya gereksinimi olan çocuklara yönelik bakım hizmetleri daraldığı gibi çocuk evi ve çocuk evi siteleri de çocuk bakım hizmetlerinde yaşanan sorunlara çözüm olamamıştır. Çocuklara bir aile ortamı sunmak amacıyla açılan çocuk evleri genelde şehre çok uzak noktalarda ve aynı site içerisinde kurulmaktadır. Bu durum, yine çocukların toplumdan dışlanmasına yol açtığı gibi çocuklarda iletişim sorununa da neden olmaktadır. Bir diğer önemli sorunsa aynı evde yaşayacak olan çocukların seçimindeki kriterlerdir. Örneğin sokakta yaşayan ya da uyuşturucu bağımlısı olan çocuklar ile görece daha iyi durumda olan çocukların aynı evde yaşamasından kaynaklı birçok sorun ortaya çıkmaktadır. Yine yurt tipi bakım hizmet modelinde personelin bir arada olması denetimi kolaylaştırıp istismarı azaltırken, sevgi evlerinde çalışan personele yönelik denetimin yetersiz olmasından dolayı çocuklara yapılan kötü davranış ve cinsel istismar vakalarının geç duyulması ya da duyulmamasına neden olmaktadır. Görsel ve yazılı medyada da korunmaya en çok gereksinimi olan çocukların cinsel istismara uğradığı ya da psikolojik şiddete maruz kaldığı görülmektedir (1) (Uşak Sevgi Evi Cinsel İstismar, Bursa Sevgi Evi, Sivas Sevgi Evi).
Kurumda bakım hizmetlerinin azalmasıyla birlikte de çocukların aile yanında bakımını destekleyen politikalar ve koruyucu aile uygulamaları artırılmıştır. Özellikle ailelere parasal destek verilerek çocukların aileleri yanında kalmasını hedefleyen bu politikalar ile bakılan çocuk sayısı yıllar içerisinde çok hızlı bir şekilde artmıştır. 2006 yılında 10 bin 225 çocuk aile yanında destek programlarından yararlanırken 2017 yılı sonu itibariyle 104 bin 729 çocuğun ailesine maddi destek verilmiştir. Ancak Sosyal ve Ekonomik Destek (SED) adıyla geçen bu yardımların ne kadarının çocukların yaşam düzeyini iyileştirmek için harcandığı şüphelidir. Bu konuya ilişkin bir izleme ve denetleme mekanizması yoktur.
Koruyucu aile uygulaması ise çocuğun aile ortamı içerisinde büyümesi için öz ailesi yerine geçebilecek bir ailenin yanında büyütülmesidir. Koruyucu aile yönetmeliği ile düzenlenen bu uygulamada yıllar içerisinde ülkemizde yaygınlaşmıştır. 2006 yılında 1017 çocuk koruyucu aile yanında kalırken, 2017 yılında 10 bin 296 çocuk koruyucu aile yanında kalmaktadır. Ancak bu uygulamanın da bazı sakıncaları bulunmaktadır. Özellikle çocukların yaşına göre ailelere verilen aylık parasal destek ve bazı sosyal hakların varlığı ile koruyucu aile yanında kalan çocukların durumuna ilişkin denetleme mekanizmalarının yetersizliği, bu uygulamanın da kötüye kullanılmasına neden olmaktadır. Örneğin koruyucu aile olanların parasal destek nedeniyle daha çok çocuk bakımını üstlenmek istemeleri ya da denetim mekanizmalarının yetersizliği nedeniyle çocuk istismarının sıkça yaşanması, bunların başında gelmektedir.
Genel Değerlendirme:
Ülkemizde çocukların korunmasına yönelik bakım hizmetleri 2000’li yıllardan sonra önemli bir değişim geçirmiştir. Aile yanında destek politikaları ile kamu kurumlarınca verilen bakım hizmetleri daraltılırken, korunmaya gereksinimi olan çocukların bakımı için de yurt tipi hizmet modelinden ev tipi hizmet modeline geçilmiştir. Ancak bu hizmet modelinde de korunmaya gereksinimi olan çocukların sorunları azalmamış; başta psikolojik ve fiziksel şiddet olmak üzere birçok sorunla karşı karşıya kalmışlardır.
Çocukların korunması her anlamda devletin sorumluluğundadır. Hem Anayasa’da hem de Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde bu sorumluluk açıkça belirtilmiştir. Bu nedenle; korunmaya gereksinimi olan çocuklar toplumdan ayrıştırılmadan ve kendilerini “yalnız” hissettirmeden, diğer çocukların sahip olduğu haklara sahip olması gerekir.
Bu hakların başında da korunmaya gereksinimi olan çocukların sağlıklı bir ortamda büyüme, eğitim alma ve kendini güvende hissederek geleceğe umutlu bakma hakkı gelmektedir. Bunun sağlanabilmesi için başta ailelerin, çalışanların, kadınların ve dolayısıyla da çocukların yaşam düzeyini artırıcı ve çocuk koruma sistemlerini güçlendirici politikalar hayata geçirilmelidir. Özellikle kurum hizmetinden yararlanan çocukların nasıl bakıldığı sürekli izlenmeli ve takip edilmeli, çocuklara bakan personellere özel eğitimler verilmeli, çocukların eğitimde başarılı olmaları için destek olunmalı ve bakım hizmeti sonrasında yurtlardan ayrılan gençlerin yaşama daha sağlıklı bir şekilde adım atabilmeleri için özel politikalar geliştirilmelidir.
Kaynaklar:
Acar, H. (2005). Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu, Ankara: Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi, 2005.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Faaliyet Raporları (2011, 2012, 2013, 2014, 2015, 2016).https://sgb.aile.gov. tr/uploads/pages/arge-raporlar
Aldemir, V. (2011). Çocuk Koruma Kanununun Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunda Uygulanmasına İlişkin Bir Değerlendirme, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Hizmet Anabilim Dalı, Ankara.
Çavuşoğlu, T. (2001). Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu ve Çocuk Bayramı. Sosyal Hizmetler Dergisi, 1(12).
Çavuşoğlu, T. (2005). Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu Yaprakları 1917-1983, Ankara: Sabev Yayınları.
Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2017 yılı Faaliyet Raporu, https://cocukhizmetleri.aile.gov.tr/uploads/pages/ yayinlar-ana-baslik/cocuk-hizmetleri-genel-mudurlugu-2017bulteni.pdf
Demirbilek, S. (2000). Korunmaya Muhtaç Gençlerin Topluma Kazandırılmasında Yetiştirme Yurtları, D.E.Ü.İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt: 15, Sayı: 2.
Fişek, G. (2005). Kitap Tanıtımı. https://calismaortami. fisek.org.tr/wp-content/uploads/calisma_ortami73.pdf
Parin, S. ve Bilan, S. (2007). Devlet ve Çocuk İlişkisi Bağlamında Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumları Üzerine Bir Analiz, Sosyoloji Dergisi, 3. Dizi, 14. Sayı.
SHÇEK, 2006 Yılı Faaliyet Raporu, SHÇEK Yayını, Ankara, 2007.
Yazıcı, E. (2012). Korunmaya Muhtaç Çocuklar ve Çocuk Evleri, Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt: 9, Sayı: 18.
Yıldırım, Ş. (2017). 2000’li Yıllarda Çocuk Koruma Sistemi İçinde Bakım Hizmetlerinin Genel Görünümü, MCBÜ Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:15, Sayı: 1.
Gazeteler
https://www.aydinlik.com.tr/arsiv/sevgi-evlerinde-cinselistismar-sorusturmasi
http://haber.sol.org.tr/turkiye/akpnin-sevgi-evindecocuklara-cinsel-taciz-ve-siddet-235520
https://www.evrensel.net/haber/279959/sevgi-evlerinde3-ila-7-yas-arasi-cocuklara-cinsel-istismar
(1) Uşak Sevgi Evleri Çocuk Yuvası ve Kız Yetiştirme Yurdu’nda 2014 yılı ve öncesinde yurt görevlileri tarafından 28 çocuğun sistematik taciz, istismar ve eziyete uğradığı iddiası, 2016 yılında Bursa Sevgi Evi’nde 3 ila 7 yaş arası çocukların cinsel istismara uğradığı iddiası, 2014 yılında Sivas’ta 7-12 yaş Sevgi Evleri’nde kalan çocukların cinsel istismara uğradıkları iddia edildi.