Özel günler, olan, gerçekleşen, ulaşılan, kazanılan bir şeyi anmak, kutlamak üzere düzenlenirken “barış günü”, tam tersine, olmayan bir şeyi, barışı kutlamak için Birleşmiş Milletler (BM) tarafından belirlenen bir gündür. Bu aralar “barış günü” dillerden düşmüyor. Bu konuda mesajlar yayınlanıyor, dilek ve temenniler arka arkaya sıralanıyor. Eskiden 1 Eylül’de kutlanırken, şimdi 21 Eylül’de kutlanıyor.(1) 1 Eylül’de kutlamaya devam edenler de var.(2) Meselenin bu zaman dizinsel boyutu ayrı bir konu ve burada daha fazla ayrıntısına girmek gerekmiyor. Böyle bir günün anlam ve önemi konusunda şunlar söyleniyor: BM bütün ülkeleri ve insanları barış gününde düşmanlıkları durdurma onuruna ermeye ve eğitim ve barışla ilgili sorunlar konusunda kamuoyunun farkındalığı yoluyla barış gününü anmaya davet ediyor.(3)
BM, dünyaya barışı, bir takım yaptırımlarla değil de böylesi kampanyalarla getirecekse daha çok bekleyeceğiz; daha doğrusu beklemek, boşuna demektir. Eric Hobsbawm BM’ye umut bağlamamamız gerektiğini bütün açıklığıyla ortaya koyuyor. “… mevcut uluslararası organların -özellikle Birleşmiş Milletler’in- rolü … yeniden düşünülüp ele alınmak zorundadır. Hep var olmakla ve durmadan bir misyonu üstlenmeye çağrılmakla birlikte Birleşmiş Milletler’in çatışmaların çözümünde belirlenmiş bir rolü yoktur. O yüzden, BM’nin uyguladığı strateji ve giriştiği operasyonlar hep değişen güç siyasetinin insafına kalmıştır.”(4)
Barışın sağlanması noktasında BM’ye umut bağlamak boşuna olduğu gibi, BM’nin oluşturduğu barış gündemi, barış kavramının neredeyse ateşkese indirgendiği dar bir kapsama sahiptir. İşin ilginç yanı hem Türkçe hem İngilizce sözlüklerde, benzer şekilde, barış sözcüğü taraflar arasında (ülkeler ya da işçi-işveren vb.) savaş, çekişme, uzlaşmazlık, şiddet vb. durumlarının ortadan kaldırıldığı uzlaşı hali olarak tanımlanıyor. Şüphesiz silahların susması barışa giden yolda temel önceliktir. Ancak, yoksulluğun, açlığın, işsizliğin, ayrımcılığın, ırkçılığın, insan ticaretinin, şiddetin her türünün kol gezdiği, emperyal çıkarların hüküm sürdüğü bir dünyada tek başına ateşkesle barış sağlanabilir mi? BM tarafından oluşturulan barış gündeminin söylem, söylence, slogan vb. terimlerden öte bir şey olmadığını ifade edersek, herhalde hata etmiş olmayız. BM’nin kutlamalar eşliğinde oluşturduğu barış gündemi söylemsel düzlemde bile barışın önündeki engeller konusunda gerçekçi bir içerikte değildir. Burada BM’nin söylemine alternatif, kapsayıcı bir söylem oluşturacak değiliz, ama barış söyleminin her şeyden önce çocuklara dair bir içeriğe sahip olmasını dillendirmek zorunluluğunu duymaktayız. Yalnızca Türkiye’deki çocukların durumuna ilişkin birkaç örnek barış kavramının şu an için gerçek üstü bir kavram olduğu yönündeki meramımızı anlatmaya yetecektir.
En başta çocuk işçilik sorununu bir kez daha dillendirelim. Türkiye’de bir çocuk işçilik gerçeği var. Bu konuda dikkatler ısrar ve inatla nicel duruma yöneltilmeye çalışılsa da, nicelik ikincil bir konudur. Toplam sayının yüz binleri ya da milyonları bulması çocuk işçiliğe karşı tavırda belirleyici olamaz.
Örneğin alandan aktarılan güncel bilgilere göre, birçok çocuk aylardır tarımsal işlerde çalışıyor. Başta küçük kardeşlerin bakımı olmak üzere daha birçok iş yapıyorlar. Eylül ayında okullar açılmış olsa da bu çocuklar bir süre daha çalışmaya devam etmek zorunda. (5) Çocuklar yalnızca çalışmaya değil, çalışırken ölmeye de devam ediyorlar. İş Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin saptamalarına göre, 2013 yılı başı ile 2018’in ilk 5 ayı arası dönemde 100’ü 14 yaşın altında olan toplam 319 çocuk yaptığı iş nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Çocuk işçilikle mücadele yılı olan 2018 yılında çocuk işçi ölümlerinin önceki yıllardan daha fazla olduğuna dikkat çekiliyor.(6) Yalnızca 2018 Ağustos ayında 11 çocuğun çalışırken yaptığı iş nedeniyle hayatlarını kaybettiği saptanmış durumda. Çocukların çalışırken hayatlarını kaybettikleri iş alanları çoğunlukla tarım, inşaat ve tekstil sektörleri.(7)
Çocuklar hayatlarını sürdürmek için çalışıyor ve ölümüne çalışıyor olsa da; ancak bunun onlara getirisi asgari düzeyde yaşama koşulları, daha fazlası değil. Bir araştırmaya göre, Türkiye’de, 2016 yılında, 7 milyon 510 bin çocuk şiddetli maddi yoksulluk çeken hanelerde yaşamaktadır. Öyle ki, bu çocuklar temel beslenme ve ısınma gereksinimlerinden bile yoksun haldedir.(8)
Ceza evlerinde 3 binden fazla çocuk bulunuyor ve bunların yarısı yetişkin koğuşunda kalıyor. Ceza evlerindeki çocuklar içinde 0-6 yaş grubunda annesiyle birlikte ceza evinde bulunan 650 çocuk da var. Kendisi suçlandığı için cezaevinde olan çocuklar en çok hırsızlık ve uyuşturucudan suçlanıyor ve 200’den fazla çocuk da siyasi suçlu konumunda.(9)
Çocuklar tecavüze uğramaya devam ediyor ve basına yansıyan olaylar gösteriyor ki, bu sorun yerleşik ve çok yaygın bir halde. Dahası çocuklar öğretmenleri tarafından bile saldırıya uğramaktadırlar. Medyada yer alan yeni bir habere göre, 7-9 yaş arasında 5 çocuğa tecavüz eden birisi tutuklanmış,(10) bir başka habere göre, bir öğretmen 9 öğrencisini cinsel olarak istismar ettiği için tutuklanmıştır.(11)
Son 10 yılda madde bağımlılığı ve uyuşturucu kullanımı için tedavi görenlerin oranının 25 kat arttığı ve 15 yaş altında olup madde kullanımı nedeniyle tedavi olanların sayısında ise yüzde 92 artış olduğu yönünde veriler medyada dolaşmaktadır.(12)
Yoksul çocuklar en düşük düzeyde temel yaşam koşullarını sağlamak için çalışmak zorunda iken, bolluk bereket içinde yaşayan çocuklar aşırı tüketim nedeniyle obezite gibi “büyük bir dert” sahibidirler. Türk Böbrek Vakfı verilerine göre, böbrek sağlığını doğrudan etkileyen başlıca üç faktörden biri olan obezite gittikçe yaygınlaşmaktadır. Toplam obez nüfusun 3 milyondan fazla olduğu ve bunun 1.8 milyonunun 18 yaş altı çocuklardan oluştuğu saptanmıştır.(13)
Söylemlerin, saptırmalar ve sloganların ötesinde çocukların somut yaşam koşullarına ilişkin böyle bir derleme ile sorunları ortaya koymuş olmuyoruz, yalnızca sorunların varlığına işaret etmiş oluyoruz. Yoksa bunların her birinin tek başına derinlemesine araştırılması gerektiğinin farkındayız farkında olmasına ama bunların araştırılıp derinlemesine bir çözümleme yapılmasının da yalnız başına anlamlı olduğu düşünülmemeli, meğer ki araştırma sonuçları politikaya dönüştürülemedikçe… Bunu yapabilirsek, o zaman barıştan söz edebilir ve barışı kutlama hakkını kendimizde görebiliriz.
Dipnotlar
(1) http://www.un.org/en/events/peaceday/index.shtml (2) https://www.pen.org.tr/tr/node/527 (3) http://www.un.org/en/events/peaceday/background.shtml (4) Eric Hobsbawm, Küreselleşme, Demokrasi ve Terörizm, (Türkçesi: Osman Akınhay), İstanbul: Agora kitaplığı, 2008, s. 16. (5) https://www.evrensel.net/haber/360578/mevsimlikiscilerin-cocuklarinin-agir-yuku (6) http://guvenlicalisma.org/19520-turkiyede-cocuk-isciligive-cocuk-is-cinayetleri-raporu-ankara-isig-meclisi (7) http://guvenlicalisma.org/19651-is-cinayetleri-tablosuancak-orgutlenerek-degisebilir-agustos-ayinda (8) http://betam.bahcesehir.edu.tr/2018/04/siddetli-maddiyoksunluk-icerisinde-yasayan-cocuklarin-orani-artiyor/ (9) http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/1061111/ Aci_rakam__Cezaevinde_3_binin_uzerinde_cocuk_var.html (10) https://www.evrensel.net/haber/360636/canakkalede5-cocuga-istismarda-bulunan-h-c-tutuklandi (11) http://www.diken.com.tr/ogretmen-dokuz-ogrencisineistismardan-tutuklandi-okul-yonetimi-olayi-ortmekle-suclaniyor/ (12) http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/1062132/ Agbaba__Bonzai_kullanimi_5_yilda_15_kat_artti.html (13) https://www.tbv.com.tr/tr/content/main/page/p/663turk-bobrek-vakfi-cocukluk-cagi-obezitesi-ile-mucadelesineara-vermeden-kirklareli-nde-devam-ediyor
(*) Dr., Akdeniz Üniversitesi İİBF Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Öğretim Üyesi ve Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı Gönüllüsü