Çocuk işçilikten çıkış yolu eğitim mi?

Bundan bir önceki yazıda, çocuk işçilik sorununun nedenlerini gerçekçi bir şekilde
kavramak için öncelikle olgunun bir meta kuramsal yaklaşımla ele alınmasının gerekli
olduğundan söz ettik. Bu bağlamda, liberal ideolojinin egemenliğinde işsizlik, yoksulluk,
çocuk işçilik gibi toplumsal sorunların kapitalizmin bir artığı (residualist yaklaşım), yani
kapitalizmin dışında kalmış olmakla ilgili sorunlar olarak görülmekte ve dolayısıyla
çözümünün de kapitalist piyasa düzenine eklemlenmekten geçtiği ileri sürülmektedir. Ancak,
bunun, sorunu doğru kavrayan değil, sorunu kendisi üreten bir yaklaşım olduğunu, buna
karşın, sorunların gerçekçi bir çözümlemesi için ilişkisellik yaklaşımının daha uygun bir
kuramsal zemin sunduğunu ileri sürdük.

Bu yazı ise çocuk işçiliğin nedenlerini kavramaya yönelik meta kuramsal yaklaşımlara
ilişkin önceki yazıda eksik bıraktığımız bir konuyu içermektedir. Eksik kalan konu eğitimdir.
Çocuk işçiliğe ilişkin araştırmalar, tartışmalar, bunu önlemeye yönelik kampanyalar
eğitim olgusuna özel bir vurgu yapmakta, öyle ki, çoğunlukla, çalışan çocukların eğitime sevk
edilmesi, sorunu çözecek temel politika olarak önerilmektedir. Bu açıdan çocuk işçilik
olgusunu konu alan makaleler, kitaplar okunmamıştır ama örneğin bir dönem “haydi kızlar
okula” sloganı ile evde ya da tarlada, bağda bahçede çalıştırıldığı için okula gönderilmeyen kız
çocuklarının okula gitmesini sağlamaya yönelik kampanya mutlaka duyulmuştur. O nedenle,
burada meramımızı anlatmak için, bu örneği kullanabiliriz. Bu kampanya kapsamında, sahada
yapılan işler arasında dinlediğim bir sunumda, hava alanlarında tezgah (stand) açılıp gelene-
geçene yönelik olarak, kız çocuklarının okula gitmesi konusunda farkındalık çalışmasının
yapıldığı da sıralanmıştı.

Çocuk işçiliğe ilişkin böylesi bir pratiğin gerisindeki kuramsal yaklaşım ya da inanış,
bunun bir bilinç sorunu olduğudur. Bu yaklaşım ya da inanış günümüz dünya düzeninde
egemen olan liberal görüşün benimsediği yaklaşımdır. Buna göre, liberal toplumsal düzenin
oluşturulması kendiliğinden çocuk işçiliği ve diğer toplumsal sorunları çözmeyecektir, ki
önceki yazıda eksik bırakılan nokta budur. Aslında, daha doğrusu, liberal düzen 1980’lerden
itibaren yeniden egemen kılınıp, sorunların kendiliğinden ortadan kalkmadığı deneyimle
kanıtlandıktan sonra bir anlayış değişikliği olmuştur. Buna göre, liberal düzen bütün gerekli
fırsatları sunmaktadır ama bunu değerlendirip değerlendirememek bireysel bir sorundur.
Liberal ortamda akılcı bireylere, bir başka deyişle homoeconomicuslara, düşen görev beşeri sermayelerini geliştirmektedir. Bu işsizlikten de, yoksulluktan da ve nitekim çocuk işçilikten
de biricik çıkış yoludur. Liberalizmin yeniden egemen konuma geçtiği 1980’lerdeki
vaadlerinin bir zaman sonra karşılığının olmadığı ortaya çıkınca, piyasanın görünmez
hakimleri, derhal, sorunun liberal düzende değil, bireylerde olduğunu göstermek için Gary
Stanley Becker peygamberi görevlendirmiştir. Becker’in başlıca görevi, akla uygun
davranmayan (irrasyonel) bireylerin ya da piyasa kullarının, akla uygun (rasyonel)
davranmalarını sağlamaktır. Becker bu görevi o kadar layıkıyla yapmıştır ki, karşılığında
nobel iktisat ödülü ile ödüllendirilmiştir. Becker (1993: 11-21), bireylerin beşeri sermayelerini
geliştirdikleri takdirde kendilerini çevreleyen başta işsizlik, yoksulluk olmak üzere neredeyse
her türlü eşitsizlikten kurtulabileceklerini ileri sürmektedir.

Burada yine liberal düşüncenin bilinçli bir ideolojik tutumu ile karşı karşıyayız. Piyasada
her türlü fırsatın var olduğu, bireylerin yapmaları gerekenin bunun bilincine varıp fırsatları
değerlendirmeleri gerektiği savunulmaktadır. Görüldüğü gibi, residualist yaklaşım toplumsal
sorunların çözümü konusunda aslında iki temel önermeye sahiptir. Birincisi, toplumsal olarak
kapitalist düzenin oluşturulması ve ikincisi de kurulan kapitalist düzene bireysel olarak uyum
sağlanması. Uyum sağlayamayanlar ise, umutsuz vakalar olarak görülmektedir. Bu noktada,
bireylerin sınıfsal konumları ve sözü edilen fırsatları değerlendirmek için gerekli maddi
olanaklara sahip olup-olmadığı bahse konu edilmemektedir. Neden hala piyasa düzeninde
eşitsizliklerin hüküm sürmeye devam ettiği sorusuna, Becker, (1993: 21) katı pozitivist bir
tutumla, bunun, ebeveynlerden çocuklara aktarılarak yeniden üretilen, bir zihinsel ve kültürel
sorun olduğu ve bu ailelerin çocuklarına yardım edecek bir politika üretmenin çok da
mümkün olmadığı cevabını vermektedir.

Liberal düşüncenin bu yaklaşımının, daha doğrusu ideolojik tutumunun, üzerini örttüğü
bu nokta, ilişkisellik yaklaşımında olgusal çözümlemeye başlangıç noktasıdır. İlişkisellik
yaklaşımına göre, toplumsal eşitsizliklerin kaynağında kültürel ve zihinsel bir takım nedenler
değil, sınıfsal eşitsizlikler bulunmaktadır. Buna göre, yoksul emekçi sınıflar akıldışı davranan
bireyler oldukları için değil, varolan düzende fırsat eşitliğinin bulunmaması ve maddi yaşam
koşullarının elvermemesi nedeniyle eşitsiz konuma düşmektedirler. Örneğin, tarım işlerinde
gezici olarak çalışan bir aileyi ele alıp, bu yaklaşımın çocuk işçilik olgusuna getirdiği
açıklamayı daha somut bir şekilde ifade etmeye çalışalım. Bir defa tarım işlerinde gezici
olarak çalışmak yılın belli mevsimlerinde yapılan geçici bir iştir. Bu işte çalışanlar, başka
mevsimlerde yaşamlarını başka yollardan sürdürüyorken, tarımsal işlerin başladığı
mevsimlerde de bu işleri yaparak yaşamlarını sürdürmektedir. Tarımsal işlerde çalışmak,
ailedeki çocuklar da dahil olmak üzere, ancak bütün bir ailenin birlikte çalışmasıyla elde edilen gelir düzeyinde anlamlı olmaktadır. Böyle bir aile maddi yaşam koşullarını en düşük
düzeyde yeniden üretme noktasında yaşamını sürdürmektedir. Böyle olduğu için de
çocukların okula gönderilmesi, maddi yaşam koşullarının yeniden üretilmesinin çocukların
emeğinin gerekli olmadığı başka bir yoldan sağlanması ile mümkündür.

Diğer taraftan, ilişkisellik yaklaşımı, eğitim kurumunu da verili bir olgu olarak değil,
toplumsal eşitsizlikler bağlamında irdelemektedir. Buna göre, eğitim kurumu, kapitalist
düzendeki diğer bütün kurumlar gibi ait olduğu toplumsal yapının karakterine uygun olarak
yapılandırılmıştır. Bu yönüyle de, eğitim etkinliği, toplumsal eşitsizlikleri giderici mekanik
bir süreç olmayıp, tam tersine toplumsal eşitsizlikleri yeniden üretici ve dahası bunu
meşrulaştırıcı bir süreç olarak işlemektedir (Bowles, 1971; Bowles ve Gintis, 1975; Bourdieu
ve Passeron, 1979; Apple, 1982). Yerel düzeye ilişkin daha somut olarak konuşacak olursak,
eğitimin her kademesi para karşılığında alınıp-satılan bir meta ve bir bütün olarak eğitim de
bir sektör haline gelmektedir (Tansel, 2013). Dolayısıyla bunun bedelini ödeme gücüne sahip
olmayan düşük gelirli kesimler için bu yol kapalıdır. Öyle ki, Bakanlık düzeyinde bile, yoksul
çocuklar için en ideal olan, çıkış yolunun çıraklık olduğu söylenmektedir (ÇSGB, 2017: 59).

Bu bağlamda, sorun, fırsatları değerlendirme akılcılığına sahip olup olmamak değil, bunu
yapabilecek maddi koşullara sahip olup-olmamaktır. Bununla birlikte, maliyete katlanıp bu
metayı satın alabilenler ya da beşeri sermaye yatırımı yapanlar bile liberal kuramın iddia
ettiğinin tersine, eşitsiz konumdan çıkamamaktadırlar (Kaya-Bahçe ve Bahçe, 2012: 172).
Sonuç olarak, çocuk işçiliği olgusunu gerçekçi bir şekilde çözümlemek için öncelikle bir
meta kuramsal yaklaşıma sahip olmak bir zorunluluktur. Aksi takdirde, çocukları okula
göndermekle çocuk işçiliği sorununun üstesinden gelineceğini düşünmek ya da bunu bir bilinç
sorunu olarak görmek gibi, sorunun kaynağını sorunun çözüm yolu olarak öneren kuramsal
bir hataya düşmek kaçınılmaz olur.

 

Kaynaklar
Apple, M. W. (1982), Education and Power, Boston, MA: Routledge & Kegan Paul.
Becker, G. S. (1993), Human Capital – A Theoretical and Empirical Analysis, with Special Reference to
Education, 3rd edn, Chicago: The University of Chicago Press.
Bourdieu, P. and Passeron, J-C. (1979), The Inheritors – French Students and Their Relation to Culture
(translated by Richard Nice), Chicago: The University of Chicago Press.
Bowles, S. (1971), ‘Unequal education and the reproduction of the social division of labor’, Review of
Radical Political Economics, 3, 4, 1–30.
Bowles, S. and Gintis, H. (1975), ‘The problem with human capital theory – a Marxian critique’, American
Economic Review, 65, 2, 74–82.
ÇSGB (Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı) (2017), Çocuk İşçiliği ile Mücadele Ulusal Programı 2017-
2023, Ankara: ÇSGB.
Kaya-Bahçe, S. A. ve Bahçe, S. (2012) “Türkiye’de Eğitim ve Sınıf Üzerine Gözlemler”, Mülkiye, XXXVI
(274): 159-182.
Tansel, A. (2013) “Türkiye’de Özel Dershaneler: Yeni Gelişmeler ve Dershanelerin Geleceği”, Economic
Research Center Working Papers in Economics, Ankara: Middle East Technical University.

Tags: , , ,

Arşivler