EE-AGF: Erdal Bey merhaba, öncelikle zaman ayırıp görüşmeyi kabul ettiğiniz için çok teşekkürler. Sizi tanıyarak başlayalım mı?
Erdal Burak: 1972 Çorum doğumluyum. Şu anda 16 işçi çalıştıran bir firmanın iki ortağından biriyim.
EE-AGF: Çok küçük yaşta çırak olarak çalışmaya başladığınızı biliyoruz. Bize biraz o günlerden söz eder misiniz?
Erdal Burak: Babam inşaat işçisiydi; Ostim inşaatlarında da çalıştı (İşe bakın ki, şimdi ben Ostim’de birkaç dükkanın sahibiyim ve kendi firmam var). Birer yaş arayla 6 çocuk yapmışlar; ben üç numarayım. Yaramaz ele avuca sığmaz, kavgacı bir çocuktum. Annemle babama “ilallah” dedirmişim. Önceleri simit sattım, boyacılık yaptım. İlkokulu bitirince, bir makine atelyesine çırak olarak verdiler (1984). İş çok ağırdı. Çalışma şartları belli değildi; gece gündüz demez çalıştırırlardı. Birkaç ay çalışmıştım ki, atelyede tansiyonum düştü sanırım, bayılmışım, elim makinenin arasına sıkıştı; paramparça oldu. Üç ay çalışamadım; parmağım tedavi edilmeye çalışıldı. Ama tam olmadı; şimdi bile yarı kıvrık duruyor; sol el işaret parmağımın iki eklemimde donukluk var, kıvrılmıyor. Bunun üzerine, ailem çalışmayı sürdürmemi istemedi.
EE-AGF: Peki okumak istiyor muydunuz? Yoksulluk nedeniyle mi okulu bırakmak zorunda kaldınız?
Erdal Burak: İmkânlarımız o kadar kötü değildi. Okumayı da çalışmayı da çok seviyordum aslında.
EE-AGF: “Çalışmayı da okulu da seviyordum” dediniz. Neden çalışmayı seçtiniz? Hangi yönü ağır bastı?
Erdal Burak: İnsanın önünde yol gösterecek birileri olmalı. Kendim tercih ettim. Teraziye koyduğumda çalışmak cazip geldi, ailede herkes çalışıyordu, bana bir nevi örnek oldular.
EE-AGF: Sanayide çalışmak zor muydu? O günleri biraz anlatır mısınız?
Erdal Burak: Zordu tabi, arkadaşlarım oyuncaklarıyla oynuyordu, benim bir oyuncağım bile olmadı ama hiç pişman olmadım, bizim kaderimiz de böyleymiş.
EE-AGF: 13 yaşında iş kazası geçirdim demiştiniz ve aileniz çalışmanızı istemiyordu. Tekrar nasıl çalışma yaşamına döndünüz?
Erdal Burak: İnsanın mutlaka bir mesleği, altın bileziği olması gerekiyor. Ama zor günlerdi. Bu iş için 12 çok küçük bir yaş ama çekirdekten yetiştik ve başarı için de bu çok önemliydi. Yılmadan çalıştım.
EE-AGF: İkinci işinizi kim buldu? Bildiğimiz kadarıyla burada uzun yıllar çalıştınız.
Erdal Burak: Evet öyle. Babam Ahmet Özçelik ile tanışmış. Hidrolik makine parçaları yapan bir küçük atelyesi olan bir Makine mühendisiydi Ahmet abi. Atelyesi Atasanayi’deydi ve Ostim’de büyük bir dükkan yaptırıyordu. Ahmet abi, “Çırağa ihtiyacım var, senin oğlunu yollasana” demiş babama. Babam ona güvenmiş. 1985 ortalarında (yaş 13) yine çalışmaya başladım. Üç ay kadar Atasanayi’de küçük atelyede çalıştım. Doktor bey, sizinle de o zaman tanıştık; işyeri doktorumuzdunuz; hala da öyle ya. Ahmet abi, işçisine, çırağına karşı çok iyi davranan örnek bir insandı. Seveni o kadar çoktu ki, cenazesindeki kalabalığı ben bir daha hiçbir cenazede görmedim (Genç yaşta üzücü bir trafik kazasında yitirdik onu). İşe girişmekten hiç yüksünmezdi. Ankara’ya ilk kez Honlama tezgahını o getirdi. Kullanmayı bilen yoktu. Kendisi geçti makinenin başına ve diğerlerine öğretti. Zevk alırdı Makine başında çalışırken. Tezgahın çalışırken çıkardığı sesi dinlemekten çok hoşlanırdı. Sonra da yanık bir türkü tuttururdu.
EE-AGF: O günlerden aklınızdan kalan mutluluklar nelerdi?
Erdal Burak: Futbola çok düşkündüm. 8-9 yaşlarında oynamaya başlamıştım. Özçelikler Hidrolik Sanayii’e geldiğimde, kafa dengi çıraklar ve ustalar buldum. Her öğlen, iddialı maçlar yapmaya başladık. İşyerinde 6-7 çırak ve bir o kadar da usta vardı. Çıraklar ustalara karşı… Dörder kişilik minyatür kale maç yapardık. Çok keyif alırdık. Takımlar çok hırslı arkadaşlardan oluşuyordu. Çelik botlarla kıran kırana maçlar yapardık. Arada küt küt diye kemik sesleri gelirdi. Bir keresinde benim de ayağım çatlamıştı. Ustalar bizim takıma karşı çok sert girişirdi. Bizse saygımızdan aynı sertlikte top oynamazdık. Bir gün hiç unutmuyorum; işyerinde elektrikler kesilmişti. Üretimin bir-iki saat daha duracağını anlayınca, sokağa çıktık top oynamaya. Kar lapa lapa yağıyordu. Hiç aldırmadan, hırsla oynuyorduk. Bir ara çıraklar takımından Durmuş düştü, kafası karların arasında kayboldu; ustalardan biri botuyla kafasına basıyordu. Durmuş’sa o durumdayken bağırıyordu: “Kafam sağlam benim, sağlam kafa sağlam vücutta bulunur”. O günler hayatımın en güzel günleriydi.
Patronumuz Ahmet abinin, futbolla pek ilgisi yoktu. Ama bizim, hastalık derecesindeki hevesimiz, ona da bulaşmıştı. Kendine bir eşofman aldı; ara sıra o da bizle top oynamaya başladı. Ama hırslı değildi; birbirimize sert girmemize kızardı. Kavga istemezdi. Hiç unutmuyorum, 1993’te askerden yeni dönmüş, işe başlamıştım. Zam ayıydı. Ahmet abi, herkese bol bol zam vermişti; benim de aldığı para çok artmıştı. Herkesin yüzü gülüyordu. O da keyifle, çalışanları seyrediyordu. Ölüm haberini ertesi sabah duyduk.
EE-AGF: Ahmet Özçelik’i anmamız çok iyi oldu; nur içinde yatsın. Yaklaşımı insanlara örnek olsun. Merak ettiğim bir konu daha var: Çalışırken bir yandan mesleki eğitim aldınız mı?
Erdal Burak: Torna tesviye bölümünde Akşam Sanat Okulu’nda okudum. Çıraklık, kalfalık, ustalık bütün belgeleri aldım. Daha sonra askere gittim. Döndükten sonra aynı iş yerimde 23 yaşlarında firmanın atölye şefi oldum. 23 yaş bu pozisyon için erken bir yaş. 3-4 yıl burada çalıştım, deneyim kazandım. Sonra “Kendi işimizi kuralım” dedik. Bir ortağım var, adı Fettah Köysüren. Montaj hattında sorumluydu. Aynı iş yerinde çalışıyorduk o zaman. 1997’nin sonunda ayrıldık, 1998’de Hidrosil firmasını kurduk.
EE-AGF: Sermayeyi nasıl elde ettiniz?
Erdal Burak: Küçük bir sermayeyle başladık. Şimdinin parasıyla 10.000 dolarla kurduk. Borç para aldık. Dükkan kiralayacak paramız yoktu. Küçük bir dükkan kiraladık 50 m2 . Bir tane torna makinesi alabildik. İlk bir yıl çok sıkıntı çektik, kriz var o zaman yine. Bir müddet sonra işler açılmaya başladı. Müşteri müşteriyi getirmeye başladı. Makine yetmedi, bir makine daha aldık, sonra bir tane daha derken büyüdük. Yerimize sığamaz olduk. Sonra burayı aldık, 1200 m2 . İleriye yönelik Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği bu yıl kuruluşunun 20. Yılını kutluyor. Derneğin Türkiye genelinde Şube sayısı 100’e yaklaştı. Genel Merkezi İstanbul’da olan Derneğin ilk Şubesi olan Ankara Şubesi’de 20.yılını 2009 yılında yitirdiğimiz Prof. Dr. Türkel Minibaş anısına bir dizi etkinlikle kutluyor.
14 Şubat 2010’da gerçekleştirilen Çalıştay da bir de panel düzenlendi.
2009 yılında Ülkemiz ve ÇYDD için çok önemli iki bilim insanı ve önderi yitirdik. Türkel Minibaş ve Türkan Saylan onurlu yaşamları ve çabalarıyla öncü oldular, umut oldular.
Panelde, “içinde bulunulan dönemde Türkiye ve Dünyadaki gelişmelerin STK’lara yansımaları ve gelecek için öngörüler” ana başlıkları ile izleyici katkılarına yer verildi.
Paneldeki konuşmanın kısa bir özetini Çalışma Ortamının sevgili okurları ile de paylaşmak istedim. Farklı yatırımlarımız da var, fabrika arsası gibi. İlk başladığımızda 4 kişiydik, şu anda 16 çalışan var, toplam 18 kişiyiz. İşlerimiz çok iyi.
Ercüment Erbay: Ekonomik krizden hiç etkilenmediniz mi?
Erdal Burak: Etkilenmek bir yana, iş yetiştiremiyoruz.
Ercüment Erbay: Peki sizce kriz mi yok yoksa siz mi etkilenmiyorsunuz?
Erdal Burak: Kriz kesinlikle var, ama bizim sektör daha az yara aldı. Ayrıca firmamız kaliteli, güvenilir ve ilkeli bir şirket. Müşteri memnuniyeti bizim için önemli. Bu nedenlerle etkilenmedik krizden.
EE-AGF: Peki çocuklukta çalışmak size ne kazandırdı?
Erdal Burak: Okuyamadık ama çalışmamız gerekiyordu. Meslek kazandık. İşyeri açtık. Bu gibi yararları oldu.
Ercüment Erbay: Çocuklukta çalışmak size ne kaybettirdi desem?
Erdal Burak: Kaybettim gözüyle bakmıyorum olaya ama sosyal yaşantım olmadı. Onun dışında kaybettiğim bir şey yok.
EE-AGF: Sizi 12 yaşınıza geri döndürsek yine çalışmak ister miydiniz?
Erdal Burak: İstemezdim, okumuş bir çalışan olmak isterdim. Sonuna kadar okurdum. Makine mühendisi olur, yine bu işi yapardım.
EE-AGF: 15 yaş altı çocukların çalışmasını doğru buluyor musunuz?
Erdal Burak: İlk önce eğitim. Ama çocuk okumayacaksa da, çalışması gerekiyor çok da geç kalmadan. Buraya 16-17 yaşında Liseyi terk edip geliyorlar, olmuyor. Bu iş kolay öğrenilecek bir iş değil. 17-18 yaşından sonra olacak bir iş değil bu. Çocuk okumayacaksa 15 yaşından sonra işe başlamalı. 15 yaşından önce olmaz çünkü çocukların bu yaştan önce çalışmalarını doğru bulmuyorum, bu işler sonuçta ağır işler. 10-12 yaşında olacak işler değil.
EE-AGF: Bu bağlamda mesleki eğitim konusunda ne düşünüyorsunuz?
Erdal Burak: Ben buraya gelen meslek lisesi öğrencilerini daha başarılı buluyorum, öğrendiklerini uygulama imkânı buluyorlar ama staj yapmayan meslek lisesi mezunları boş oluyor. Sadece okulla olmaz bu işler, uygulaması çok önemli.
EE-AGF: İlginiz ve paylaştıklarınız için çok teşekkür ederiz. İyi çalışmalar.
(1) Söyleşiyi Gerçekleştirenler: Ercüment Erbay*- A. Gürhan FİŞEK**
* Araştırma Görevlisi, Hacettepe Üniversitesi İ.İ.B.F. Sosyal Hizmet Bölümü
** Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı Genel Yönetmeni ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü- İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz.)