Çocuk İşçiliği ve Eğitim

 

Çalışmak zorunda kalan çocuklar evrensel olarak kabul gören ve ülkelerin iç hukuklarında da güvence altına alınan eğitim hakkından mahrum kalmakta veya tam ve eşit olarak yararlanamamaktadır. Çocuk işçilerin bir bölümü okulu tamamen terk ederek eğitim hakkını hiç kullanmazken bir bölümü de hem çalışmayı sürdürmekte hem de okula devam etmektedir (ILO, 2017). Çocuk işçilerin yaşadığı sorunları erişim, devam ve tamamlama olarak tanımlayabiliriz.

İLO verilerine göre Dünya genelinde şu an 5-14 yaş aralığında 36 Milyon çocuk okula devam etmemektedir. Bu sayı, 5-14 yaş aralığında çalışmakta olan çocukların % 32’sidir. Bu yaş aralığı, çocukların zorunlu eğitim çağında olduğu dönemi kapsamaktadır. Bu yaş aralığında bulunan çocukların eğitim almasını, eğitim hakkını kullanmasını sağlamak tüm ülkelerin sorumluğu ve aynı zamanda da yükümlülüğüdür. 5-14 yaş aralığında bulunan çocukların temel eğitim değil, zorunlu eğitim çağında bulunduklarının altını çizmek anlamlı olacaktır. Çünkü çoğu zaman birbiri ile karıştırılan zorunlu eğitim ile temel eğitim kavramları aynı şeyi ifade etmez.

Zorunlu eğitim, örgün eğitimin en fazla önem verilen bölümünü ifade eder. İnsanın, belli bir çağda belli bir sürede eğitim almasını ön görür. Temel eğitim ise, hangi yaşta olursa olsun insanın; örgün ve yaygın eğitim sistemi içinde belli bir düzeyde ve nitelikte eğitim görmesini öngörür.

Temel eğitim ya da ilköğretimin amacı bireye yaşadığı çağın gereklerine ve toplumun beklentilerine uygun bilgi, beceri ve davranışları kazandırmaktır. Bu yönüyle temel eğitimden bir toplumun bütün kültürel birikim ve değerlerini geliştirmesi, gelecek kuşaklara aktarması beklenir. Bir diğer beklenti ise bireylerin niteliklerini geliştirerek gelecekteki mesleklere hazırlamasıdır. Dünyadaki birçok ülkede temel eğitim bu özelliklerinden dolayı her birey için zorunlu hale getirilmiştir. Zorunlu eğitimin ne kadar süre verileceği ise ülkelerin eğitime katılımı, gelişmişlik düzeyi ve nüfus artışı gibi etkenlere bağlıdır. Zorunlu eğitimin kesintisiz ya da ne kadar süre verileceği ülkeden ülkeye farklılık gösterir. Zorunlu eğitim, çocuğun belli bir yaşa girince eğitime başlamasını zorunlu kılan, yani devletin vatandaşını görmekle yükümlü kıldığı eğitimin süresini içerir ve devletin belirlediği yüklenim anlamına gelir. Bu nedenle zorunlu eğitim sadece belli yaş grubuna giren çocuklar için değil, bu temel bilgi ve becerilere gereksinim duyan her vatandaş için düşünülmüş bir eğitimdir.

Temel eğitim kavramı ise 1950’li yıllarda, UNESCO tarafından herhangi bir örgün öğrenimden yoksun, okuma yazma bilmeyen yetişkinlere verilecek eğitimi anlatmak için kullanılmıştır. Bu anlamda, yetişkinler için de geçerlidir. Örneğin, askerlikte acemi erlere verilen eğitimden, üniversitede bir mesleğe temel olacak bilgi ve davranışları kazandıracak eğitim programlarına varıncaya kadar pek çok alanda bu sözcük kullanılmaktadır. Bu anlamda temel eğitim, ilköğretim ya da zorunlu eğitim kavramlarından daha geniştir. Yasal açıdan temel eğitim kavramı, bir yükümlülükten çok hakkı ifade etmektedir.

Yine temel eğitim ile zorunlu eğitim kavramları, içerik açısından da farklılıklar göstermektedir. Zorunlu eğitim yasalarla belirlenen belirli bir çağda, belirli bir süre eğitim görme anlamına gelirken temel eğitim hangi yaşta olursa olsun belirli bir seviyede ve nitelikte eğitimi ifade eder. Zorunlu eğitim ile karıştırılan bir diğer kavram da ilköğretim kavramıdır. İlköğretim örgün öğretimin ilk basamağı, orta ve yükseköğretimin temelidir. Birçok ülkede ilköğretim zorunlu eğitim olarak benimsenmiş, bu yüzden temel eğitim ve ilköğretim kavramları ile özdeş biçimde kullanılmıştır… Başka bir deyişle, zorunlu eğitim vatandaşın belli bir yaştan başlayıp; yine belli bir yaşa gelinceye kadar gösterilen, eğitim kurumlarında belli bir süre öğrenim görmesini zorunlu kılan yasal bir terimdir (Güven, 2012).

Yukarıda belirtilen tanımdan yola çıkıldığında zorunlu eğitim için çocuğun yaş aralığı belirleyicidir, ancak temel eğitim için herhangi bir yaş aralığı söz konusu değildir. Bir yetişkin de, daha önce edinemediği kimi becerileri alacağı bir temel eğitim ile edinebilir. Ancak çocuğun hem bilişsel, hem de kişisel, psikolojik gelişimi açısından zorunlu eğitim çağında okulda bulunması kritik öneme sahiptir. Çocuk işçilerin 36 milyonu şu an bu haktan mahrum durumdadır. 12 Haziran 2018 günü, çocuk işçiliği ile gerçekten mücadele edilmek isteniyorsa, öncelikle bu çocukların okulla buluşmasını sağlamak gerekmektedir.

Çocuk işçilerin eğitim hakkından mahrum kalmasının bir başka nedeni de göçtür. Kırsaldan kente veya savaş ve diğer nedenlerle yaşam alanlarından ayrılmak zorunda kalan ailelerin çocukları, aile ekonomisine katkı sunmak için çalışmak zorunda kalmakta ve o yüzden de okula devam edememektedir. 2017 verilerine göre Türkiye’de geçici koruma kapsamında bulunan Suriyeli sayısı 1.258.904’ü çocuk olmak üzere 2.969.669’dur (Genel-İş, 2017). Ancak resmi rakamlara göre bu çocuklardan 608.084’ünün okula erişimi sağlanmıştır. Eğitim çağında bulunan Suriyeli çocuk sayısı ise 976 200’dür (MEB, 2018). Eğitim çağında olup da okula devam etmeyen 368.116 çocuk şu an ucuz işgücü olarak çalışmakta, sokakta geçimini sağlamaya çalışmaktadır.

Mevsimlik İşçi Çocuklar

Eğitim hakkından mahrum kalan veya tam olarak kullanamayan bir başka grup da mevsimlik işçi olarak çalışmak zorunda kalan ailelerin çocuklarıdır. Aileleri ile beraber yılın belli dönemlerinde göç ederek çalışmak zorunda kalan bu çocukların eğitimlerine devam edebilmeleri için kimi geçici önlemler alınmış, çadır okullar açılmış olsa da sorun çözülmemiştir. Mevsimlik işçi olarak çalışma ortadan kalkmadığı, aileleri bu şekilde çalışmaya zorlayan yoksulluk, işsizlik sorunu çözülmediği sürece bu sorun da varlığını korumaya devam edecektir.

Türkiye’de gezici tarım işçiliği yapan aileler, genellikle topraksız ve yoksul köylülüğün yaygın olduğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinden, Çukurova (Adana-Hatay), Ege (Manisa-Aydın), İç Anadolu (Eskişehir-Ankara-Konya), Batı Karadeniz (Bolu-Düzce-Adapazarı), Doğu Karadeniz (Ordu-Giresun) gibi tarımsal faaliyetlerin yoğun olduğu bölgelere tarım işçisi olarak çalışmak üzere göç etmektedirler. Mayıs-Haziran aylarında başlayan bu göç ve işçilik süreci Kasım ayı sonuna kadar devam etmektedir. Mevsimlik tarım işçileri genellikle tüm hanehalkı olarak göç etmekte, yılın ancak 4–5 ayını yerleşik ikametlerinde geçirmektedir. Her yıl ailesiyle birlikte tarım işçiliğine giden binlerce ilköğretim öğrencisi çocuk, eğitim yılı sona ermeden terk etmek zorunda kaldıkları okullarına, ancak okullar açıldıktan sonra dönebilmektedir. Okulların akademik takvimiyle örtüşmeyen bu yaşam ve çalışma döngüsü nedeniyle, çocukların eğitiminin büyük ölçüde aksadığı ve özellikle kızlar başta olmak üzere pek çok çocuğun okula devam edemediği bilinmektedir. Okul çağındaki çocuklar yerleşik yaşadıkları şehirlerdeki okullara kayıt olup, göç ettikleri yerlerde de öğrenimlerini devam ettirmeye çalışsalar da, çocukların eğitimle kesintili ilişkisi ve dezavantajlı konumu okul terklerinin, okula uyum sorunlarının ve okulda dışlanmanın nedenini oluşturmakta ve hatta bazı çocuklar tamamen okul ve eğitimin dışında kalmaktadırlar.

Yapılan alan araştırmaları, sorunun çözmek adına kimi adımların atıldığını ancak başarılı olunamadığını ortaya koymaktadır. Yapılanlar üç başlık altında toplanabilir. Birincisi, çocuk işçiliğinin önlenmesine yönelik önlemlerdir. Mevsimlik tarım işçisi çocukların temel eğitim sorunları ile ilgili önemli bir önlem, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) temel haklara ilişkin 8 sözleşmeden birisi olan 182 sayılı Çocuk İşçiliğinin En Kötü Biçimlerinin Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Acil Önlemler Sözleşmesi’nin imzalanmasıdır. Sözleşme uyarınca 4857 sayılı İş Kanunu’nun 71. Maddesinde çocukları çalıştırma yasağı düzenlenmiştir. Yine sözleşme uyarınca Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın 2012’de yayınladığı “Çocuk İşçiliğin Önlenmesi” genelgesi ile çocukların çalışma ve eğitim durumlarını düzenleyen önlemler ve yaptırımlar öngörülmüştür. İkincisi çocukların eğitime erişimini sağlamaya dönük önlemlerdir. 24.03.2010 tarihinde 2010/6 sayılı Başbakanlık Genelgesi, mevsimlik tarım işçiliğine yönelik farklı kamu kurumları tarafından yürütülen çalışmalar için bir temel sağlamıştır. Buna göre, işçilerin zorunlu öğretim çağındaki çocuklarının eğitimlerini devam ettirmek üzere kendi yörelerindeki veya gittikleri yerlerdeki yatılı ilköğretim bölge okullarına misafir öğrenci olarak alınmaları veya taşımalı eğitim veya mobil eğitim gibi imkânlardan en uygun olanı seçilerek çocukların okula devamları sağlanacağı, şartlı nakit transferi gibi özendirici tedbirler etkin şekilde uygulanacağı, çocukların okul kıyafetleri ve malzemeleri il/ilçe sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarınca temin edileceği öngörülmüştür. Başbakanlık Genelgesi doğrultusunda MEB İlköğretim Genel Müdürlüğü’nün 2011/25 sayılı Mevsimlik Tarım İşçisi Çocuklarının Eğitimleri İle İlgili Genelgesi, mevsimlik gezici tarım işçisi çocuklarının eğitime erişim ve devamlarının sağlanması konusunda ayrıntılı düzenlemeler içermektedir (MEB İlköğretim Genel Müdürlüğü Genelgesi, 2011). Genelge ile çocukların temel eğitime erişimi ve devamını sağlamak için taşımalı eğitim, çadır okul ve sınıf, şartlı nakit transferi ve maddi destek ile kırtasiye giderlerini karşılama, yatılı bölge okullarına yönlendirilme, yıl içerisinde sıkıştırılmış eğitim uygulanması (YSÖP), yaz okulu, ailelere yönelik mesleki kurslar, bilinçlendirme eğitimleri gibi çeşitli önlemler öngörülmüştür. Üçüncüsü ise Adres Kayıt Sistemi ile ilköğretime kaydı olmayan çocukların tespit edilmesi ve izlenmesi ile ilgili önlemlerdir. Temel eğitim çağındaki çocukların tespiti ve izlenmesiyle ilgili çalışmalar tarımsal alanlarda çocuk işçiliğinin önlenmesinde önemli bir faktördür. Adres Kayıt Sistemiyle tüm yerleşim yerlerinde, ilköğretime kaydı olmayan çocukların tespit edilmesinin daha sistematik ve güvenilir hale geldiği görülmektedir. Ancak söz konusu sistem, mevsimlik tarım işçilerinin çocukları için tam anlamıyla işlememektedir. Tespit ve izleme çalışmalarının başarılı olmaması temel eğitime erişimi ve devamı kolaylaştırmaya dönük diğer kamu önlemlerini de geçersiz kılmaktadır.

Özelde “mevsimlik tarım işçisi ailelerin çocuklarının” genelde ise tüm “çocuk işçilerin” eğitim alanında yaşadığı sorunları erişim, devam ve tamamlama olarak tanımlamak doğru olacaktır. Bu bağlamda çocukların yaşadığı sorunlar şu şekilde sıralanabilir (Uysal vd., 2016):

  • Kesintili öğrenim hayatının, çocukların okul başarısını ve öğrenmeyi birikimli ve ilerleyen biçimde sürdürmelerini engellediği,
  • Buna bağlı olarak bu öğrencilerin verili müfredatı sürekli biçimde geriden izledikleri,
  • Hatta çoğu durumda bu kesintili öğrenim hayatının anadili Türkçe olmayan çocuklar için öğrenme güçlüğüne yol açtığı,
  • Sık okul ve öğretmen değişikliğinin de onların okula, öğrenmeye uyumunu güçleştirdiği,
  • Yine aynı nedenle okuldaki sosyalleşmeye dâhil olma, bir çevre yaratma ve aidiyet geliştirmekte zorlandıkları,
  • Aynı zamanda yoksulluk ve okul materyalleri, giysi, hal tavır, kişisel bakım alanlarındaki yoksunluklarının da onların marjinalleşmesini derinleştirdiği,
  • Bütün bu dezavantajlar nedeniyle okul ve sınıf ortamında öğretmenlerinin olumsuz ilgisini çektikleri,
  • Çoğu durumda okul ve çevresinde dışlanma ve ayrımcılığa maruz kaldıkları,
  • Yine çoğu durumda ailelerinden aldıkları yetersiz destek ile bu olumsuz tablo içinde okulda var olmaya çalıştıkları görülmektedir.
  • Öğretmenlerin çocuklarının eğitim eksikliklerini telafi etmeye dönük çabaları bile, bu çocukların teneffüs, spor ve kültür derslerinden vazgeçmeleri pahasına gerçekleşmektedir.
  • Öğretmenlerin, bu çocuklar için temel okuma yazma ve aritmetik becerilerini öğretmekten daha ileri bir beklentilerinin olmadığı; hatta pek çok öğretmenin kendilerinin asıl işlevinin bu olduğunu düşündüğü ve onları ‘adam etmeye’ odaklandığı görülmektedir.
  • Düzenli biçimde göç alan yerleşim okullarında bile bu çocukların ihtiyaçlarına ve sorunlarına yönelik özel ve yapılanmış hizmetlerin yetersiz olduğu ve ihtiyacı karşılamadığı görülmektedir. Ne öğretmen kapasitesi, ne sınıf kapasitesi artırılmakta, ne de özel bir rehberlik yaklaşımı geliştirilme ihtiyacı duyulmaktadır.

4+4+4 VE ÇOCUK İŞÇİLİĞİ

Zorunlu ve kesintisiz eğitim ile ilgili tartışmalar ve ardından 2012 yılında yapılan değişiklikle zorunlu eğitim 12 yıla çıkarılırken kademeler 4+4+4 olarak ayrılarak, okula başlama yaşı düşürüldü. Bununla beraber okuldan ayrılmanın önünün açılması ile beraber çocuk işçiliğin yaşı da 14’e düşürülmüş oldu. Bu durum çocukların eğitim hakkından mahrum kalmasının önünü açarak, çocukların ucuz işgücü olarak çalışmasını kolaylaştırmaktadır.

DİSK-AR 4+4+4 sisteminin çocuk işçiliğini artırdığının altını çizmekte. 12 yıllık zorunlu eğitimin ve 90’lı yıllar sonunda iktidarın attığı adımlarla özellikle çocuk işçiliğinin kötü biçimlerinin sona erdirilmesi konusundaki kampanyaların çocuk işçiliğinde düşüşü beraberinde getirdi, ancak eğitimde 4+4+4 sistemine geçilmesiyle yeniden yükseliş yaşandı. Bunun sonucunda ilk dört yıllık eğitim sonrasında çocukların tekrar çırak, stajyer ya da aile içi ücretsiz işçi olarak çalışmasının önü açıldı.

SONUÇ

Çocuk işçilerin Dünya genelinde yaşadığı sorunların, Türkiye’de yaşandığı gerçeğinden hareketle, çocuk işçiliği ile çocuk işçiliğine neden olan koşulları ortan kaldırmadan mücadele etmek mümkün değildir. Çocuk işçiliği ortadan kalkmadan da çocuk işçilerin eğitim alanında yaşadığı sorunlara kalıcı çözümler üretmek de imkansızdır. Bu nedenle:

  1. İmzalanan uluslararası sözleşmelere uyulmalı, sözleşmelerin uygulanması için gerekli düzenlemeler yapılmalı ve denetimleri sağlamalıdır. Özellikle çocuk işçiliğini önlemeye ilişkin ILO’nun 138 No’lu “Asgari Yaş Sözleşmesi” ve 182 No’lu “En Kötü Biçimlerdeki Çocuk İşçiliğinin Yasaklanması ve Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Acil Eylem Sözleşmesi” hükümlerine uyulmalıdır.
  2. 15 yaş altında bulunan çocukların çalışması yasalara göre mümkün değildir. Ancak 4+4+4 uygulaması bu yasağı ortadan kaldırılmaktadır. Bu nedenle kademeli ve kesintili zorunlu eğitim uygulamasından vazgeçilmelidir.
  3. Çocukların çalışmak zorunda olmasının temel nedeni ailelerinin yoksulluğudur. Okul çağında çocuğu bulunan ailelere eğitim yardımı veya desteği sağlanması kamusal yükümlülüktür. Bu konuda MEB çalışma yapmalıdır.
  4. Okul kitaplarının ücretsiz verilmesi yoksul ailelerin eğitim erişimi sorununu çözmemektedir. Kırtasiye, giyim, beslenme vb. başlıklarda destekler sağlanmalıdır.
  5. Çalışan çocukların eğitime erişimi, devamı ve tamamlamalarını izleyecek birimler kurulmalıdır.

Kaynakça

DW (2016) “Türkiye’de Çocuk İşçiliği Yine Yükselişte”, https://m.dw.com/ tr/t%C3%BCrkiyede-%C3%A7ocuki%C5%9F%C3%A7ili%C4%9Fi-yiney%C3%BCkseli%C5%9Fte/a-1932425. Son Erişim Tarihi: 2.7.2018

Genel-İş (2017) “23 Nisan’da Çocuk Olmak”, http://cloudsdomain.com/uploads/dosya/14918.pdf. Son Erişim Tarihi: 2.7.2018

Güven, İ. (2012) “The 4+4+4 School Reform Bill and the Fatih Project: is it aReform?”, Elementary Education Online, 11(3): 556-557.

ILO (2017) Global Estimates of Child Labour, Geneva: ILO.

MEB (2018) “608 Bin Suriyeli Çocuğun eğitime Erişimi Sağlanmıştır”, https://www.meb.gov.tr/bakan-yilmaz608-bin-suriyeli-cocugun-egitimeerisimi-saglanmistir/haber/15549/tr. Son Erişim Tarihi: 2.7.2018

Uysal, M vd. (2016) “Mevsilik Tarım İşçilerinin Çocuklarının Temel Eğitim Sorunları, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 49(1): 183- 201.

Tags: , ,

Arşivler