Çıraklık Sistemi Kimin İçin İdeal Çözüm?

 

Türkiye’de, 2017-2023 dönemini kapsayan Çocuk İşçiliği ile Mücadele Ulusal Programı’nda, uzun süreli eğitim maliyetlerini karşılayamayacak yoksul ailelerin çocukları için çıraklık eğitiminin en doğru seçenek olduğu yönünde bir değerlendirme yapılmakta, daha doğrusu bu ulusal bir politika olarak belirlenmektedir.

Yoksul çocukları çıraklık sistemine yönlendirme çabası, geçmişi 1970’lere kadar geriye giden tarihsel bir devlet politikasıdır. Osmanlı’da, 19. yüzyılda, kapitalistleşme süreciyle birlikte ücretli işçilik de oluşmaya başlamıştır. Hakim çalışma ilişkileri düzeni devletin zor kullanmasına dayalı bir niteliktedir. Çok sonraları, Cumhuriyet döneminde, 1936 yılında, ilk kez bir iş yasası uygulanmaya başlamıştır. Bu yasa, yalnızca on ve daha fazla işçinin çalıştığı işyerlerini kapsamıştır. 1961 Anayasası’nda yer verilen sosyal ve ekonomik hakların gereği olarak daha kapsayıcı yeni bir iş yasasının yapılması gerekiyordu. Sonunda, 1967’de, yeni yasa yapılmış ama bu yasa Anayasa’ya aykırı bulunarak Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. 1971’de Anayasa’ya aykırı olmayan yeni bir iş yasası yapılmış ve yürürlüğe konulmuştur. Yeni yasa iş sözleşmesi ile çalışan herkesi kapsamıştır. Bu durum, o dönemde bütün işletmelerin %98-99’unu oluşturan küçük ve orta büyüklükteki işletmelerde huzursuzluk yaratmıştır. Huzursuzluğun kaynağı, bu işletmelerin o güne kadar iş yasasının kapsamının dışında işçi çalıştırabiliyor olması ve bundan böyle yeni yasa ile bu yolun onlara kapatılmasıdır.

Küçük işletmelerin mutsuzluğunu gidermek için hemen 1972 yılında bir çıraklık sistemi tasarlanmış ama o dönem için uygulamaya konulamamıştır. 1977 yılında bu konu yeniden gündeme gelmiş ve bir yasa(2) ile çıraklık sistemi uygulamaya geçirilmiştir. Çıraklık sistemini düzenleyen yasa tasarısının görüşmeleri sırasında, dönemin siyasal iktidarı, çıraklık sistemine öncelikle yoksul çocukları yönlendirmek istediklerini ve bu sayede devletin yoksul çocuklar için yapacağı eğitim giderlerinden t Bu uygulama ile yoksul çocuklar çıraklık eğitimi adı altında küçük işletmelere ucuz işgücü kaynağı olarak sunulmuştur. 1986 yılında işin özüne dokunmayan yeni bir yasa(4) ile uygulama bugüne değin sürdürülmüştür. Çıraklık eğitimine zorunlu temel eğitimi tamamlayan çocuklar gönderiliyorken, 1990’ların sonlarında zorunlu temel eğitim süresinin 5 yıldan 8 yıla çıkartılması ve yine bu dönemde çırak olabilmek için 14 yaşını doldurmuş olma koşulunun getirilmesiyle çırak çocukların sayısında düşüş yaşanmıştır. Bu konuda yaptığımız bir saha araştırması kapsamında görüştüğümüz işverenler, 8 yıllık zorunlu eğitim ve çıraklık için getirilen 14 yaş sınırı nedeniyle sanayi sitelerine yeterli sayıda çırağın gelmemesinden yakınmışlardır.

Daha sonraları şiddetli tartışmalara ve toplumsal muhalefete rağmen, 2012 yılında meşhur 4+4+4 eğitim sistemi uygulamaya konulmuştur. Bu sisteme ilişkin tartışmalar büyük oranda laiklikantilaiklik ekseninde yürütülmüş, meselenin diğer boyutları aynı derecede tartışmalara ve toplumsal muhalefete konu edilmemiştir. Oysa ki, bu yeni eğitim politikası çıraklık sistemini etkileyecek şekilde de düşünülmüştür. Zorunlu eğitim süresi yine 8 yıl olsa da, bu politika ile çocukların okula başlama yaşı erkene çekilmiş ve böylece 14 yaşından önce zorunlu temel eğitimi bitirmeleri sağlanmıştır. Yeni sistemin ilk sonuçlarının görülmeye başlandığı 2016 yılında, çıraklık yasasında da değişiklik yapılmış ve çırak olabilmek için ortaokulu tamamlamış olmak yeterli kabul edilerek, 14 yaşını bitirmiş olma zorunluluğu kaldırılmıştır. Sosyal Güvenlik Kurumu’nun istatistiklerine bakarsak, bunun sonuçlarını görebiliriz. Önceki yıllarda 300 binin üzerinde olan toplam çırak sayısı, 2016 yılında 1 milyon 170 bini geçmiştir.

Türkiye ekonomisinin küçük işletmelerden oluşan yapısal özelliği değişmez bir gerçeklik olarak ortada durmaktadır. Güncel resmi verilere göre, 1-9 kişinin çalıştığı işletmeler toplam işletmelerin % 95’ini oluşturmaktadır.7 Çıraklık meselesini sağlıklı bir şekilde kavramak için küçük işletmeler olgusunu tarihsel bağlamda ele almak ve bu çerçevede 1800’lerin başlarına kadar geriye gitmek gerekmektedir.

Küçük işletmeler 1820’lerden beri süregelen kapitalistleşme çabaları çerçevesinde kimi zaman kapitalistleşmenin önünde yok edilmesi gereken birer engel olarak görülmüş, kimi zaman kapitalist sermaye birikiminin temel kaynağı haline getirilmek istenmiştir. Örneğin, Yeniçeri Ocağı’nın tasfiye edilmesi ve ardından 1838 Balta Limanı Antlaşması gibi piyasa düzenini egemen kılmaya yönelik girişimler, esnaf ve zanaatkarları derin bir tahribata uğratmış olsa da, 1860’larda kurulan Islah-ı Sanayi Komisyonu ile bu kez esnaf ve zanaatkarlar bir araya getirilerek bir kapitalist birikim yaratılmak istenmiştir. 1913 ve 1927 yıllarında çıkartılan Sanayi Teşvik Yasaları ile yerli bir burjuva sınıf yaratılmak istenmiştir. Bu çabalar, umulan sonuçları doğurmamıştır. 1930’lardaki devletçi sanayileşme girişimlerinin 1945 sonrası Amerikancı yönelim nedeniyle ivme kaybetmeye başlamasıyla birlikte, 1950’lerde birbiri ardına yabancı sermayeyi teşvik yasaları çıkarılmıştır. 1960’ların ortalarından itibaren yeniden küçük işletmeler kapitalistleşmenin temel dinamiği olabilecek bir potansiyel olarak görülmeye başlanmış ve bu işletmeler devlet desteği ile sanayi siteleri olarak bilinen üretim mekanlarında bir araya getirilmeye başlanmıştır. Böyle olsa da, 1980 sonrası neoliberal piyasa düzenine geçişle birlikte küçük işletmeler bu kez de küresel ölçekte ağır bir rekabet baskısı ile karşı karşıya kalmıştır.

Bu rekabet ortamında, küçük işletmelerin varlığını sürdürmeleri her şeyden önce sahip oldukları ucuz işgücü kaynakları ile mümkün olabilmektedir. Bu kaynaklar daha çok kadın ve göçmen işçilerle birlikte çocuk işçilerden oluşmaktadır. Çocukların çıraklık sistemi aracılığıyla bu girdaba sokulmaları küçük işletmeler açısından en ideal emeğe erişim ve emeği kullanım biçimidir. Çıraklık yasası gereği işverenler, çıraklara aylık asgari ücretin yüzde otuzu kadar bir ücret ödemenin dışında başkaca hiçbir maliyete katlanmak zorunda kalmamaktatır. Yetişkin işçilere göre fiziksel olarak güçsüz olan çocuk işçiler bütünüyle işverenlerin insafına kalmaktadır. Onları buna mecbur eden, bunun alternatifinin işsizlik ve açlık olmasıdır. Başlıkta sorduğumuz soruya geri dönerek, soruya soruya cevap verelim: Görünen köy kılavuz ister mi?

Kaynaklar

  • C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (ÇSGB) (2017), Çocuk İşçiliği ile Mücadele Ulusal Programı 2017-2023, Ankara: ÇSGB, 59.

(2) 2089 sayılı Çırak, Kalfa ve Ustalık Kanunu (Kabul tarihi: 20.6.1977, Resmi Gazete tarih ve sayı: 5.7.1977 – 15987).

(3) Millet Meclisi Tutanak Dergisi (Dönem: 4, Toplantı: 4, 33. Birleşim, 18.1.1977 Salı), 23: 126–9.

(4) 3308 sayılı Çıraklık ve Mesleki Eğitim Kanunu (Bu kanunun adı sonradan Mesleki Eğitim Kanunu olarak değiştirilmiştir) (Kabul tarihi: 5.6.1986, Resmi Gazete tarih ve sayı: 19.6.1986 – 19139).

(5) Taner Akpınar and Servet Gün (2016), “Testing the Human Capital Development Model: the Case of Apprenticeships in Turkey”, International Journal of Training and Development 20(3): 214-223.

(6) http://www.sgk.gov.tr/wps/portal/ sgk/tr/kurumsal/istatistik/sgk_istatistik_yilliklari

(7) T.C. Kalkınma Bakanlığı (2014), Onuncu Kalkınma Planı 2014–2018 KOBİ’lerin ve Esnaf Sanatkarın Güçlendirilmesi Özel İhtisas Komisyonu Raporu (Ankara: T.C. Kalkınma Bakanlığı)

Tags: , , ,

Arşivler