Bu yazı dizisinin temel amacı Çingenelere yönelik var olan tüm olumsuz imgelerin yanlışlığını ortaya çıkarmak değildir: Kalıp yargılar ve ön yargılar nedeniyle birçoğunun derinden yaşadığı yoksulluğu ve sosyal eşitsizliği görmemizi engelleyen duvarları yıkmaktır.
Türkiye’de yaşayan Çingene/Roman toplumunun genel sosyo-ekonomik durumu nasıldır? Sosyoekonomik durum hangi göstergeler çerçevesinde ele alınmalıdır?
Türkiye’de yaşayan Çingene/Roman toplumu kendi içerisinde türdeş bir yapı sergilememekte, farklılıklar taşımaktadır (Aşkın, 2011). Yaşamın göçebelik ve yerleşiklik olarak ortaya çıkan mekansal biçimlenmesi temel farklılıklardan biridir (Duygulu, 2006). Yaşamın mekansal biçimlenmesi hem sosyo-ekonomik durumun irdelenmesinde hem de toplumun geneliyle kurulan ilişkilerin niteliğinin belirlenmesinde önemlidir. Farklı yaşam biçimine sahip Çingene/Roman toplulukları, tüm farklılıklarına karşın, eğitim, barınma, istihdam ve sağlık olmak üzere birçok sosyoekonomik göstergeye göre Türkiye ortalaması altında olma noktasında benzer özellikler taşımaktadır.
Çingene/Roman toplumunun çoğunluğunda “kendi insanları ile birlikte yaşama isteği” yoğundur. Bunun ortaya çıkardığı kapalı yaşam çevresi, Çingene/Roman kültürlerinin yeniden üretilmesine yol açarken, “ekonomik yaşam alanları”nda da bir benzeşime ve kapalılığa yol açmıştır. Kapalılığı hem dışarıya açılmama hem de dışarıdan içeriye almamak için çalışma olarak ele almak gerekir. Bu benzeşim ve kapalılık nedeniyle ekonomik yaşam alanlarında ortaya çıkan değişim ve dönüşümlerden bir arada yaşayan tüm Çingene/Roman toplumu olumsuz bir şekilde etkilenmektedir (Aşkın, 2011).
Çingene/Roman toplumunun çoğunluğu, yoksulluğu ve sosyal eşitsizliği en derinden yaşamaktadır. Yoksulluğu, mutlak yoksulluk boyutuyla, insanca yaşam için gerekli en temel gereksinimlerden yoksun olarak yaşayanların sayısı hiç de az değildir. Kötü ve yetersiz beslenme gibi yaşamsal sorunları yaşayanların sayısı, küreselleşme sürecinde bölüşüm ilişkilerinde ortaya çıkan olumsuzluklar nedeniyle gün geçtikçe artmaktadır. İnsanca yaşam için gerekli olan mal ve hizmetlere erişemeyen Çingene/Roman toplulukları içerisinde “yoksulluğun Çingene hali”ni yaşayanlar da bulunmaktadır (Aşkın, 2011).
Yoksulluğun Çingene hali, barınma gereksiniminin en “ilkel” şartlarda giderildiği bir durumdur. Eski battaniye, kilim ve halılardan oluşturulan çadır ve barakalar ya da terk edilmiş, kapısı, penceresi bazen çatısı olmayan gecekondu yıkıntıları, barınma için kullanılmaktadır. Evsizlikten öte, bir çeşit “yurtsuzluk”, “yerleşikleşememe” halidir. Yaşamlarını bu şekilde, görmezden gelinen bir grup olarak sürdürmektedirler. Bu yaşam biçiminin (yeniden) ürettiği kültürel, sosyal ve ekonomik etmenler, yoksulluklarını ve yoksunluklarını sonraki kuşaklara aktarmaktadır. Bir yoksulluk kısır döngüsü yaşanmaktadır (Aşkın, 2011).
Çingene/Roman toplumu içerisinde yoksulluğu, mutlak yoksulluk ile göreli yoksulluk arasında, maddi ve toplumsal üretim süreci üzerindeki denetime sahip ol(a)mama noktasında yaşayanların sayısı da az değildir. Küreselleşme sürecinde yaşanan değişim ve dönüşüm, birçok Çingene mahallesini hem ekonomik hem de mekânsal olarak “çöküntü alanı” yapmıştır. Bu alanlarda yaşayan birçok ailenin gelir düzeyinin düşüklüğü ve düzensizliği kira giderini karşılamaya yetmemektedir. Birçok aile, her odasında bir ailenin tüm bireylerinin birlikte kaldığı bir şekilde barınmaktadır. Tuvalet ve banyo gereksinimleri için ortak bir alan kullanılmaktadır. Çöküntü alanları içerisinde de olsa bu olanağa sahip ol(a)mayanlar, kısa süre içerisinde, yoksulluğun Çingene haline, tabakalaşmanın en altına doğru yol almaktadırlar. Ağır yaşam koşulları içerisinde, en azından maddi yaşamlarını sürdürmek için çalışmaktadırlar. Özellikle son 10−15 yıllık süreç içerisinde yukarıda anlatılan her iki türlü yaşamı sürdürmek durumunda kalanların sayısı hızla artmıştır ve değişen bir şey olmaz ise, gelecek dönemlerde bu sayı daha da artacaktır (Aşkın, 2011).
Türkiye’de yaşayan Çingene/Roman toplumuna yönelik yukarıda çizilen olumsuz tablo, tümü için geçerli midir? Yoksulluğu ve sosyal eşitsizliği tüm Çingene/Roman toplumunun derinden hissettiğini, yaşadığını söylemek pek mümkün değildir. Çingene/Roman toplumu içerisinde, gelir düzeyi ve düzenliliği çok iyi durumda olanlar bulunmaktadır. Bunlar arasında Türkiye ortalamasının üzerinde gelire sahip olanlar da bulunmaktadır. Bu durumda olanların birçoğu, Çingene/Roman toplumu tarafından, o dönem içerinde sunduğu parasal gelir olanakları ve miktarı nedeniyle çok fazla benimsenmeyen bağımlı çalışma sonucunda emeklilik hakkı kazanmış ya da bu şekilde çalışmayı sürdürebilenlerden oluşmaktadır. Bu durumda olanlar hem kendilerine hem de bakmakla yükümlü olduklarına görece daha iyi olanaklar sunabilmektedir. Çingene/ Roman toplumunun tamamı, sanıldığını aksine, bağımsız, kendi hesabına çalışmayı kendilerine yaşam felsefesi olarak (Kolukırık, 2004) görmemektedir.
Çingene/Roman toplumunun yoksulluk bağlamında tek boyutlu olarak irdelenen sosyo-ekonomik durumuna yol açan nedenler çok boyutlu olarak irdelenmelidir. Burada yapılacak olan irdeleme, daha çok göze çarpan, belirgin nedenlere, Çingene/Roman toplumunun daha insanca bir yaşam kurmasının önündeki önemli engellere odaklanmaktadır.
Erken yaşta evlilik, eğitimsizlik ve işsizlik (ya da gelir getirici ve üretici etkinliklerden uzaklaşma) yapılan araştırmada birbiriyle bağlantılı olarak öne çıkan temel etmenlerdir.
Erken Yaşta Evlilik :
Erken yaşta evlilik olgusu, farklı yaşam biçimine sahip olsa da Çingene/Roman toplumunda önemli bir sorundur. Yapılan alan araştırması İzmir kent merkezinde gerçekleştirilmiştir. Sonuçlara göre, evlilik yaşı kadınlarda 14−16 yaş aralığında yoğunlaştığı görülmektedir. Kırsal alanda yaşayan Çingene/Roman topluluklarında 13 yaşına kadar indiği de söylenmektedir. Alan araştırmasında 14 yaşında doğum yapmış genç (çocuk) bir anne bile bulgulanmıştır. Erkeklerde görece, birkaç yaş daha yüksek olan evlilik yaşı, çiftlere genç yaşta evlilik ve çocuk sorumluluğu yüklemektedir. 16–17 yaşlarına gelen birçok kadın anne olmaktadır. 20’li yaşlara ulaşılmadan birçok evli çiftin iki çocuğu olmakta; 30’lu yaşların ikinci yarısının hemen başında ise torun sahibi olmaktadırlar (Aşkın, 2011).
Çocuk sayısı, kentte geçirilen yaşam süresine göre değişmektedir. 50 ve üstü yaştakilerin çoğunluğu hem çok çocukludur hem de çok çocuklu ailelerden gelmektedir. Kentte geçirilen süre arttıkça, çok çocuktan 2−3 çocuğa doğru bir eğilim ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte, kırsalda yaşayanlar, yoksulluğun Çingene halini yaşayanlar ve (yarı−) göçebe yaşam sürdürenler, en az 5−6 olan, çok çocuklu aile yapısını sürdürmektedirler.
Çingene/Roman toplumunda erken yaşta evlilik, yaygındır.
Kapalı toplum yapısı, ataerkillik ve eğitim düzeyinin düşüklüğü erken yaşta evlilik nedenleri olarak ön plana çıkmaktadır. Kapalı toplum yapısı ile diğer toplumsal kesimlerin sosyal ve kültürel olarak etkilenmeme ve yalnızca Çingene/Roman toplulukları içerisinde toplumsallaşma süreci kastedilmektedir. Sosyo-ekonomik durum, bu etkileşimin önünde önemli bir engeldir. Çocuklar ve gençler, birincil ilişkilerin yoğun olduğu aile, akraba ve fiziksel yaşam alanlarında yaşayanlarla sınırlı bir çevreyle iletişime geçmekte ve bu sınırlı çevrede toplumsallaşmaktadır. Bu sınırlı çevre, tüm değer yargılarını ve normlarını yeni kuşaklara aktarmaktadır. Bu çevrede yaşayan genç kızlar, eğer 18−19 yaşına geldiklerinde evlenmemiş olurlar ise, kendilerini “evde kalmış” olarak görmeye başlamaktadırlar. Bu nedenle, mümkün olduğunca erken yaşta evlenmeyi istemektedirler (Aşkın, 2011).
“Toplumda eli maşalı olarak bilinen Çingene/Roman kadınlar üzerinde ataerkil baskının varlığı nasıl öne sürülebilir?” sorusu okuyucunun zihninde belirebilir. Çingene/Roman toplumunda, dinsel inanca bağlı olarak ortaya çıkan muhafazakar ve kadına yönelik baskıcı bir yapının olduğu söylenemez. Kadınlar ve erkekler arasında kaç-göç ya da haremlik-selamlık ayrımı yoktur. Bu noktada okuyucunun sorusunda haklılık payı da vardır. Bununla birlikte, kapalı toplum yapısı ve Çingene/Roman toplumunun kendine özgü kültürel değerleri, bu topluma özgü bir ataerkilliği ortaya çıkartmıştır. Ataerkil baskı, daha çok kız çocuklarının, genç kızların “bekâretine” yönelik bir baskıdır. Baba evinden kızın “kız” olarak çıkması, eğer kız kaçmış ise de evliliğin toplum içerisinde kabul görecek şekilde bir tören ile ilan edilmesi, kızın aile şerefi için önemlidir. Bunun gerçekleştirilmesi erkek tarafı içinde önemlidir. Bunu, uygun bir şekilde yapmayan taraf, toplum tarafından ayıplanmakta ve dışlanmaktadır.
Kız ve erkek çocukları arasındaki var olan cinsiyetsiz iletişim, kız çocuklarının genç kız olarak görülmeye başlaması ile birlikte değişmektedir. Kız ve erkek çocuklarının bir arada bulunmasına farklı anlamlar yüklenmektedir. Bir genç kız ile bir delikanlının bir arada görülmesi durumunda, özellikle kızın ailesini tedirgin etmekte ve erkek tarafına ya “gelin kızı isteyin” ya da “oğlan kızımızın peşini bıraksın” diye haber salınmaktadır (Aşkın, 2011).
Çocuklarının evlilik için erken yaşta olduğunu düşünen aileler ise, çocuklarını ikna etmeye çalışmaktadırlar. Fakat bu çaba, genellikle “kaçarız” ya da “vermezseniz intihar ederim” tehdidi ile sonuçsuz kalmaktadır. Aileler, erken yaşta evliliğe istemeseler bile, yapılan bu tehditlerin gerçekleşme olasılığının yüksekliğini bildikleri için, rıza göstermek zorunda kalmaktadırlar. Bununla birlikte, sosyo-kültürel etmenler de erken yaşta yapılan evliliklerde etkilidir.
Çingene/Roman toplumunda anne−baba, özellikle baba, çocuklarının, evlenip yaşamlarını kendilerine özgü bir düzen içerisinde sürdürmesinde kendilerine önemli görev düştüğünü düşünmektedir. Özellikle erkek çocuklarının en kısa sürede yetişkin bir birey olması önemlidir. Evlilik, bu noktada önemli bir aşamadır. Erkeğin yaşı kaç olursa olsun, eğer elinin ekmek tuttuğuna, evini geçindirebileceğine inanılıyorsa, erkek, evlilik yoluyla yetişkin bir birey haline getirilmektedir. Yeni evlenen çift, (genellikle erkeğin ailesinin) ailelerinin gözetiminde evlilik yaşamını sürdürmektedir.
Küçük yaşta yapılan evlilikler, eğer sürdürülmekte ise eğitim ve öğrenim hayatının da sonu demektir. Buradan, sorular eşliğinde eğitim sorununa geçiş yapabiliriz.
Eğitime Bakış :
Çingene/Roman toplumunun genel eğitim düzeyi çok düşüktür. Olumsuz sosyo-ekonomik durum, yaşam biçimi ve sosyo-kültürel etmenler, bu sorunun en önemli nedenleri arasındadır.
Sosyo-ekonomik durumun genel irdelemesi yukarıda yapıldı. Yoksulluğun Çingene halini yaşayanların tamamına yakını, örgün eğitim sisteminden hiç yararlan(a)madıkları için okuma−yazma bilmemektedirler. Eğitimin dışsallıklarından da yararlan(a)mamaktadırlar. Bu grupta, okuma−yazma bilen kadın ve genç kız neredeyse yoktur. Sabit bir yerleşim yerleri olmadığı için, çocukların çoğunluğu hiç okul yüzü görmemektedir. Okulun kapısından öğrenci önlüğü ile girebilecek kadar şanlı olanların tamamı, ya okuldan sıkıldıkları ya da ailelerine ekonomik katkı sunmak zorunda oldukları için temel eğitimin ilk yıllarında okuldan uzaklaşmaktadır (Aşkın, 2011). Ayrıca, yaptıkları işler, genellikle eğitim gerektirmeyen, eğreti ve çok uzun zamandır aileleri tarafından yapılan işler olduğu için, eğitimin yaşamlarına katabileceklerinin farkında da değiller. Bu tür yaşam biçiminin kendi yazgıları olduğunu düşünmektedirler.
Yoksulluğun Çingene haline benzer bir durum, yaşamlarını, göçebe, daha doğru bir ifade ile yarı−göçebe, ya da kendi ifadeleriyle “gezginci” olarak sürdürmek durumunda kalanlar için de söz konusudur. Bu gruptakilerin çoğu, genellikle tarım sektöründe geçici ve gezici işçi olarak, kendi deyimleri ile “el işi”nde çalışmaktadırlar. Mart−Nisan aylarında tarımsal üretimin yapıldığı alanlara doğru, süresi yapılan işin niteliğine göre değişen göç gerçekleştirilir. Bu süreçte tek bir iş yapılmadığı için, gidilen bölgelerde en fazla 2-3 ay kadar kalınmaktadır. Çapa yapmak; tütün ve pamuk ekimi, pamuk ve tütün toplanması, zeytin ve mandalina toplanması işçilik faaliyetlerinden bazılarıdır. Bunun yanı sıra sepetçilik ve kırsal alana yönelik “panayırcılık” işi de özünde hareketliliğin yattığı işlerdir. 9-10 ay kadar süren göç sürecine, çoluk çocuk tüm aile bireyleri katılmaktadır çünkü ailenin tüm bireylerinin ekonomik katkısı önemlidir. Sezonu kapattıktan sonra çıkış noktasına, yani “evlerine” geri dönmektedirler (Aşkın, 2011).
Örgün eğitim sistemine katıl(a)mama, eğitimi sürdürmeme yalnızca sosyo−ekonomik duruma bağlı olarak mı ortaya çıkmaktadır?
“Gezginci” yaşam biçimi, hem erkeklerin hem de kadıların temel eğitime katıl(a)mamasına neden olmuştur. Küreselleşme sürecinde tarımda yaşanan yeni-liberal dönüşüm, bu gruptakilerin ekonomik yaşam alanlarını daralttığı için, süreç içerisinde gezici ve geçici tarım işçiliğinden yavaşça uzaklaşma yaşanmaktadır. Yerleşik yaşama geçme bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır. Bu noktada, eğitime bakışta, sosyokültürel etmenlerin etkisi ortaya çıkmaktadır.
Sosyo-kültürel etmenlerin eğitime etkisini farklı boyutlarda görmekteyiz. Birincisi, özellikle erkek çocukların erkenden bir iş sahibi olması, iş−güç sahibi olanların ise bir an önce evlendirilerek sorumluluk sahibi olması beklenmektedir. Bu nedenle, Çingene/Roman çocuklarının eğitimi, ekonomik sorumluluk almalarına yönelik gerçekleştirilmektedir. Bir çocuğun gelir getirecek iş/mesleki vasıf kazanması ve ailenin ekonomik uğraşılarına sağladığı katkı yaşamsal önemdedir. Aile sorumluluğunu alabileceği düşünülen çocuklar, erken yaşta evlendirilmektedirler Eğitim, mesleki eğitime ve çocukların erken yaşta olgunlaşmalarına katkı sağladığında “anlamlı” bir uğraş olarak değerlendirilmektedir (Aşkın, 2011; Shunear, 1992; Smith, 1997; Levinson & Sparkes, 2005).
Tarihsel süreçte Çingene/Roman toplumunun geçimlerini temin etmek için yapmış olduğu birçok iş, bu sosyokültürel yapının sürdürülmesini kolaylaştırmıştır. Yapılan birçok iş, ya usta çırak ilişkisi çerçevesinde aile büyüklerinden ya da Çingene/Roman toplumun belirli iş kollarını tekellerine almaları sonucu çok küçük yaşta, örgün eğitim sistemi dışında öğrenilmiştir. İzmir’de ayakkabı ve deri sanayinde, belirli bir döneme kadar, çoğunlukla/yalnızca Çingene/Roman işgücü çalışmıştır. Dolayısıyla, küreselleşmenin etkisinin çok fazla hissedilmediği dönemlerde, Çingene/Roman toplumunun bir meslek ve gelir getirici bir etkinliğe ulaşması çok zor olmamıştır (Aşkın, 2011).
İş ve meslek sahibi olmada sıkıntı yaşanmaması ve elde edilen gelir düzeyin genellikle tatmin edici bulunması, ya temel eğitimin tamamlanmadan bırakılmasına ya da temel eğitimden sonra, olanakları olmasına karşın, daha üst eğitim olanaklarını kullanmaya soğuk bakma sonucunu doğurmuştur.
Çingene/Roman toplumu, tarihsel süreçte birlikte yaşamı, acının, sıkıntının, üzüntünün, yokluğun ve varlığın, sevincin ve neşenin, kısaca yaşama ilişkin var olan her şeyin paylaşılması üzerine kurmuştur. Bu dayanışma ilişkisi, ağır yaşam koşullarına uyum gösterme noktasında Çingene/ Roman toplumunu her zaman canlı tutmuştur. Mahalle yaşamı da bu canlılığa canlılık katmaktadır. Bir Çingene/Roman mahallesinde insanın canının sıkılması pek mümkün değildir. Böylesi canlı ve özgür ortamlarda yaşayan Çingene/Roman çocuklarının çoğunluğuna, taş binalarda, öğretmenin gözetimi altında gerçekleştirilen disiplinin ön planda olduğu eğitim ve öğretim sıkıcı gelmektedir. Okuldan çoğu zevk almamaktadır. Bu durum, okuldaki akademik başarısızlığı beraberinde getirmektedir. Başarısızlığı nedeniyle okula yönelik zaten olmayan ilgileri bütünüyle kaybolmaktadır. Çocuklarını okula ve okumaya yönlendirmeye çalışan aileler bu duruma bir çözüm üretememektedir.
Görüldüğü gibi Çingene/Roman toplumunun başta temel eğitim olmak üzere eğitim ve öğrenim ekinliklerine katılımında büyük açmazlar bulunmaktadır. Bu açmazlar, kapitalizmin günümüzdeki küreselleşme sürecinde, iş ve gelir getirici etkinliklere erişim için gerekli yetenek ve yeterliliklerin kazanılmasında ve sürdürülebilmesinde önemli engelleri ortaya çıkarmaktadır. Bu açmazları Çingene/Roman toplumunun iş, meslek ve gelir getirici etkinlikleri üzerinden ele almak aydınlatıcı olacaktır.
Gelir getirici etkinlikler :
Bu yazı, İzmir kent merkezinde doktora tez çalışması için sekiz farklı mahallede gerçekleştirilmiş bir alan araştırması bulgularına dayanılarak kaleme alınmıştır. Dolayısıyla örneklem ve evren İzmir’de yaşayan Çingene/Roman toplulukları ile sınırlıdır. İzmir ili ile sınırlı olmasına karşın, farklı sosyo−kültürel ve farklı sosyo−ekonomik yapıdaki topluluklar örneklem içerisinde alınmıştır. Dolayısıyla ortaya konan bulgular, bu farklılıkları içermektedir.
Çingene/Roman yaşamın (yarı-)göçebelik ve yerleşiklik olarak var olan mekânsal biçimlenmesi, gelir getirici etkinlikleri de farklılaştırmaktadır. Bununla birlikte, (a) ailenin ekonomik bir birim olması, (b) hareketlilik ve (c) kendi hesabına çalışma gibi zanaatkârlık ve göçebe yaşam biçimi üzerine kurgulanan ekonomik etkinliklere özgü özelliklerin bir kısmının varlığı (Lucassen, 1998; Okely, 1992; Gmelch, 1986; Sibley, 1981; Özkan, 2000), bazı Çingene/ Roman topluluklarında, çeşitli boyutlarda günümüzde de sürmektedir. Bu özellikler, günümüzdeki enformel/kayıt dışı ekonomik etkinliklerde de bulunmaktadır. Bu noktadan bakıldığında, günümüzde Çingene/Roman toplumuna atfedilen “Çingene iş ve meslekleri” (Kolukırık, 2004; Eren, 2008) sorgulanabilir bir kavramsallaştırmadır. Çingene/ Roman toplumunun gelir getirici etkinliklerinin (büyük) bir kısmının enformel/kayıt dışı ekonomik etkinlikler içerisinde değerlendirilmesi daha gerçekçi olur. Tarihsel süreçte Çingene/Roman topluluklarının yapmış olduğu birçok iş diğer toplumsal grup ve tabakalar tarafından da yapılmış ve yapılmaktadır. Bazı ekonomik etkinliklerde yoğun olarak bulunmaları, bu etkinlikleri, Çingene/Roman toplumu ile özdeşleştirmek, iş ve işgücü piyasalarındaki işleyişi bilmemekten kaynaklanmaktadır. Bu durumu, Çingene/ Roman toplumunun İzmir’deki gelir getirici etkinlikleri ile somutlaştıralım.
İzmir’de yaşayan Çingene/Roman toplumu içerisinde, tütün, tekstil ve gıda fabrikalarında ve belediyelerde ve ayakkabı ve deri sektöründe işçi ve mezbahalarda kasap, apartmanlarda kapıcı ve tarım sektöründe gezici ve geçici tarım işçisi olarak bağımlı çalışanlar bulunduğu gibi, ayakkabı ve deri ve bazı başka sektörlerde işveren olarak çalışanlar da bulunmaktadır. Bununla birlikte, araba yıkayıcılığı, hamallık, nakliyecilik, hurdacılık, atık madde toplayıcılığı gibi kendi adına çalışanlarda bulunmuştur ve bulunmaktadır (Aşkın, 2011). Çingenelere özgü meslek olarak görülen müzisyenlik, 40’tan fazla Çingene/Roman mahallesinin bulunduğu İzmir’de yalnızca 2−3 mahallede yaşayanların, bu mahallelerde de, genellikle bazı tayfaların yaptığı bir meslektir. Bunun gibi, Çingene/Roman genç kız ve kadınları ile özdeşleştirilen dansözlük de yine 2−3 mahallede yaşayanlar tarafından yapılmaktadır. Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Günümüzde Çingene/Roman toplumuna özgü olarak belirtilen iş, meslek ve gelir getirici etkinliklerin çoğunluğu, yalnızca İzmir’in değil, Çingene/Roman toplumunun yaşadığı bölgelerdeki ekonomik ortamın sunduğu ya da boş bıraktığı alanlardan (Martinez, 1992) oluşmaktadır. Çingene/Roman toplumu bu ekonomik ortamlar içerisinde, maddi ve toplumsal üretimleri için belirli ölçülerde yeterlilikler sunan ekonomik yaşam alanları oluşturabilmişlerdir.
Çingene/Roman toplumunun ekonomik küreselleşmenin günümüzde geldiği noktada maddi ve toplumsal üretimlerini sürdürebilme noktasında ciddi engeller vardır. Bunların önemli bir kısmı yukarıda belirtildi. Bu noktada, Çingene/Roman toplumunun, toplumsal gelişme hakkından tam olarak nasıl yararlanabileceği hem Çingene/Roman toplumunun hem de ülkemizin önemli bir açmazı olarak karşımızda durmaktadır. Toplumsal gelişme hakkından yararlanabilmeleri için gerekli olan insani yeterlilikler nasıl geliştirilmelidir? Bunun için ne(ler) yapılmalıdır? Bu noktada sosyal politika bilimi devreye girmektedir.
(GELECEK SAYIDA SÜRECEK)
Kaynakça:
Aşkın, Umur (2011), Küreselleşme Sürecide Türkiye’de Yaşayan Romanların Sosyo-Ekonomik Durumları ve Beklentileri: İzmir İli Örneğinde Bir Alan Araştırması, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Anabilim Dalı, (Yayınlanmamış Doktora Tezi)
Duygulu, Melih (2006) Türkiye’de Çingene Müziği: Batı Grubu Romanlarında Müzik Kültürü, İstanbul: PAn Yayıncılık
Eren, Zeynep C. (2008), Imaging and Positioning Gypsiness: A case Study of Gypsy/Roma from İzmir, Tepecik, Ankara: Metu
Gmelch, Sharon B. (1986) “Groups That Don’t Want In: Gypsies and Other Artisan, Trader, and Entrertainer Minorities”, Annual Review of Antropolgy, Is. 15 (307 -330)
Kolukırık, Suat (2004), Aramızdaki Yabancı: Çingeneler, (Yayınlanmamış Doktora Tezi) İzmir: Ege Üniversitesi
Levinson, Martin P. & Sparkes, Andrew C. (2005) “Gypsy Children, Space, and the School Environment”, International Journal of Qualitative Studies in Education, Vol. 18, No. 6, (751–752)
Martinez, Nicole (1992) Çingeneler, (Çev: Şehsuvar Aktaş), İstanbul: İletişim Yayınları
Lucassen, Leo (1998) “The Clink of the Hammer was Heard From Daybreak till Dawn: Gypsy Occupations in Western Europe (Nineteenth – Twentienth Centuries)”, Gypsies and Other Itenerant Groups: A Socio – Historical Approach, (Editors: L. Lucassen, W. Willems, A. Cottaar), (153 – 173) London: MacMillan Press
Özkan, Ali Rafet (2000) Türkiye Çingeneleri, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınlar
Okely, Judith (1993) The Traveller – Gypsies, New York, Cambridge: Cambridge University Press
Sibley, David (1981) Outsiders in Urban Societies, Oxford: Basil Blackwell
Shunear, Sinead Ni (1992) “Growing up as a Gypsy”, Children of Minorities – Gypsies, (Editor: Sandro Costarelli, Unicef, http://www.osi.hu/iep/minorities/ResBook1/Growing.htm
Smith, Tracy (1997) “Recognising Difference: The Romani ‘Gypsy’ Child Socialisation and Education Process”, British Journal of Sociology of Edcation, Vol. 18, No. 2, (243 – 256)
* Yrd. Doç. Dr., Gaziosmanpaşa Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Öğretim Üyesi ve Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı Gönüllüsü
(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz)