Chopin, Felsefe, Edebiyat

 

Yazının başlığındaki üçleme nasıl oldu da bir araya geldi dersiniz. Siyah beyaz döneme ait Türk filmlerinden tabii. Senaryodaki genç kızımız, kendine yakın bir semtten, kara bıyıklı, işçi yada zanaatkar birisine gönül verirse mesele yoktu. En azından birbirlerini hafife alacak bir durum söz konusu değildi. Hele de saz çalıp türkü söylemesi genç kızın kalbini çalmayı daha da hızlandırabilirdi. Ama okumuşsa, üstüne üslük keman yada piyano çalıyorsa yanmıştı delikanlı. Kız, ağzında irice bir sakız, sözcükleri alabildiğine yayarak, yan yana sıraladığı sekiz on “e” li bir “ŞOPEEEEN” derdi ki evlere şenlik. Şopen göndermesiyle karşısındakini hafife mi alırdı, küçümser miydi, dalga mı geçerdi, yoksa sempatik mi bulurdu? Çocuk dünyamda bir türlü çözümleyemezdim bu soruyu. Sadece boş boş güldüğümü anımsıyorum. Yine delikanlımız güzel tümcelerle duygularını dile getirmeye çalışsa, “amma da ağzın laf yapıyor haaa, belli ki çok mürekkep yalamışsın, yine edebiyat parçalamaya başladın” diye sözünü keser yada delikanlımız derinlikli, anlaşılması biraz zorlu tümceler kuracak olsa, “derinlere daldın yine felsefe yapmasanaa” diye cilveyle karışık bir edayla konuyu geçiştirirdi. Delikanlının, genç kızın mahallesindeki lakabı çoktan “beyzade”ye çıkmıştı bile. Kıyafetinin tam karşılığı ise anlamını bile bilemedikleri “bobstil” veya “canti”ydi. Kravatlar aksesuarların en şanssızıydı. Ondan bahsedilirken hakaretin dozu “medeniyet yuları” na vardırılırdı. Sokağın bıçkın kabadayıları, bir yandan gövdelerini olabildiğince şişirerek gözdağı verirken, bir yandan da müstakbel eniştelerini biraz hafife alıp, sinek gibi ezmeyi ihmal etmezlerdi. “Hadi ordan muhallebi çocuğu!”

Sıkı bir Türk filmi izleyicisi olduğum için senaryoyu kendim yazmışçasına anımsıyorum bu diyalogları. Ayrıca delikanlı yada genç kızımız üniversitelerde, hele de yurt dışında okumuşsa burnu büyük olmaya, herkeslere tepeden bakmaya, kabuğundan çıkan salyangoz rolü oynamaya mahkumdu. Yemek beğenmez, arkadaş beğenmez, iş beğenmez, içinden çıktığı ortamı beğenmez, tembelin tekiydi. Akşamlara kadar kurulduğu koltukta bir şeyler okuyormuş gibi yapar, ancak yemekten yemeğe ayağa kalktığında endamını görebilir, boyunun ölçüsünü alabilirdiniz. Yanındaki sehpada duran kadehi ise ne tam dolu olurdu ne de tam boş.

Evet, buraya kadar anlatıların hepsi o siyah beyaz filmlerde kaldı kalmasına ya, tüm bu film karelerini durup dururken mi anımsadım yani? Sorarım size, çevrenizde “medeniyet yuları” denen kravatı kaç kişi hâlâ zevkle takıyor dersiniz. Elinde keman tutan yada piyano başında oturan kişi hakkında günümüzde bile olumlu şeyler düşünülüyor mu acaba. Sözcüklerin hakkını vererek, elden geldiğince düzgün ve doğru konuşanlara, geyik muhabbeti yerine beynin derinliklerinde gezinenlere hangi gözle bakıldığı ise hepimizce malum. Takdir ve taltif edildiklerine doğrusu ben hiç tanık olmadım. Bir tek “muhallebi çocuğu” ile “bobstil, canti”nin yerine daha popüler sözcükler geçmiş olabilir.

Her zaman savuna gelmişimdir. Sinema çok güçlü bir etkileşim aracıdır. Bunu kimse yadsıyamaz. Bakışından sigara içişine, saç şeklinden bıyık rengine, saç biçiminden oje rengine, özel yaşamından mal varlığına kadar birebir taklit edilen oyuncular, sanatçılar, sanatçımsılar insanları olumlu/olumsuz etkilemeyi, rol model olmayı dün olduğu gibi bugün de sürdürüyor, yarın da sürdürmeye devam edecek. Duruşuyla, ahlâkıyla, düşüncesiyle toplumu bu denli etkileyen sanatçılara büyük sorumluluk düştüğü tartışılmaz. Eğer, geçmişin siyah beyaz filmlerinde, o masum gibi görünen, dudak bükülen, hakaret içeren, küçümsenen, hatta dışlanan giysiler, aksesuarlar, davranışlar, kibarlıklar, düzgün ilişkiler, doğru konuşmalar, zarif düşünceler olumlu biçimde kullanılsa, seyirciyi olumlu yönde etkilemek amaçlansaydı acaba sonuç ne olurdu? Bugünlerde, uygarlık tornasının(!) şekillendiremediği, modernleşmenin bir türlü inceltemediği, çağını hayli gerilerden takip eden bir takım film kahramanları, beyazperdede böylesine boy gösterme cesaretini bulabilir miydi? Diyelim ki buldu, milyonları aşan seyirciyi sinema salonlarına çekebilir miydi?

(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz.)

Tags: , , ,

Arşivler