1992 yılında bir kış ayıydı. Tam hatırlamıyorum hangi aydı. İşten eve gelmiştim. İşteki sorunlar tam bitiyor derken; üstüne bir tane değil de on tane daha ekleniyordu. O dönem de özel sektör de çalışıyordum. Eşim de o yıllarda arkadaşlarıyla birlikte ortaklık kurarak, Ostim’de küçük bir atölye açmış ve onlar da yaşam mücadelesi veriyordu. Benim “Çalışma Ortamım” modern son teknoloji ile donatılmış onun çalıştığı ortam ise çok berbat olan Ostim koşularıydı. Zaman zaman aramızda iş ortamlarımız hakkında birbirimize bilgi aktarıyorduk. Çözüm yollarını kendimizce bulmaya çalışırdık.
Bir gün eşim, elinde küçük boyutta bir dergiyle çıkageldi. Daha yemeğe oturmadan dergi hakkında bana bilgi verdi. Fişek Enstitüsü’nden ve onun Ostim’deki iş sağlığı güvenliği çalışmalarından sözetti. Ostim’deki küçük atölyelerin bıkmadan tek tek dolaşıldığını; o güne değin böyle bir hizmet tanık olmamış, işçilere ve çıraklara sağlık hizmetleri sunulduğunu anlatmıştı. Ne kadar da ilgiyle dinlemiştim. O gece hatırlıyorum da ilk işim dergiyi okumak olmuştu.
“Çalışma Ortamı” adından dolayı bir iticilik yaratmamıştı bende. Aksine benim dünyamın bir penceresi olmuştu. Artık iki ayda bir dergiyi okuyordum. Kendi “Çalışma Ortamıma” da oradan aldığım donatılarla bakmaya başlamıştım.
Başkaca bir tanışıklığım olmamıştı. Ama Fişek Enstitüsü’nce yapılanlara büyük saygı duyuyordum. Hele “Çalışma Ortamı” bana;
− Çocuk işçiliğini,
− İş dünyasındaki yeni yaklaşımları
− Uluslararası Çalışma Örgütü’nü,
− Kadın çalışanların sorunlarını,
− Sendikaları ve sendikalaşmayı,
− Çevre,
− İşyerinde sağlık ve güvenliğin önemini,
anlatmış ve yeni pencereler açmıştı. O küçük dergilerden daha da önemlisi, gelişmiş uluslardan yoksul ülkelere kadar haber alınabiliyordu. Onların aktarımlarını öğrenebiliyordum. 1995 yılının sonlarına doğru emekli olunca, güzel bir rastlantı sonucu ben de Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Vakfı’nın gönüllüsü olarak çalışmaya başladım. Belli bir süreyi, işleyişi izlemek ve öğrenmekle geçirdim. Yönetim Kurulu toplantılarına katıldım. Hiç unutmuyorum; bir Yönetim Kurulu toplantısında, derginin boyutuna ilişkin bir gündem maddesi konuşuluyordu. O zaman ilk tepki benden geldi. Hayır, dergi aynı boyutta kalmalıydı. Sanki içerik değişecekmiş gibi geldi. Hayır, içerik değişmedi. Yazı verenlerin sayısı arttı. Değişik konulara el atıldı; değişik dosyalar açıldı:
– Beyin göçü,
– Göçmenlik
– Veteriner halk sağlığı ve değişen iş koşullarına ilişkin raporlar yayınlandı.
– Daha çok çeviri,
– Vakıftan haberler,
– Kitap tanıtımı girdi dergiye.
Ama değişmeyen, bıkmadan ve üşenmeden yazan iki kişi var taa başından beri. Biri Mustafa Taşyürek diğeri ise Prof. Dr. Gürhan Fişek. Her ikisine de gönül borcumu ve teşekkürlerimi iletirim.
Yine de gönlüm küçük formatta. Küçük format, onun bir “Kurumsal Kimliği”ydi.
2006’dan bu yana; 2008 deki Yönetim Kurulu toplantılarımıza baktığımızda katılanlar arasında gençlerdeki artış sevindirici. Hepsi, ayrı ayrı özellikleri olan gençler. Ortak noktaları, öz disiplin, uzlaşabilirlik, değişime açıklık. Yaptıkları işleri ortak olarak tartışıyorlar. Aldıkları görevleri yerine getirme becerileri ile donatılmış oldukları ortaya çıkan ürünlerden belli. Kanımca, bu dinamik yapı daha da ileriye götürecek “Çalışma Ortamı”nı. Ellerindeki olanakların farkında olduklarını zannediyorum. Özveriyle kurulmuş bu yapının ileride bir Akademi’ye dönüşmesini diliyorum.
Dergiye katkıda bulunan herkese teşekkür ederim.
* Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı