Nasıl başlarsanız uzun süre öyle gider. Onun için Çalışma Ortamı dergisinin ilk sayısının çıkışı oldukça sancılı olmuştur. Geniş bir çevrede tartışmaya görüşleri toplamaya ve bunlardan bir sentez çıkarmaya uğraştık. Bu çerçevede görüşlerine başvurduğumuz Kurthan Fişek ve Mümtaz İdil’in özellikle bu ilk sayının oluşumunda önemli katkıları vardır. Bu çerçevede en önemli diğer katkılardan biri, çizdikleri grafiklerle Başak-Gökhan Çetin’den gelmiştir. İlk sayıdan başlayarak, özel olarak dergi ve hatta içindeki yazılar için tek tek üretilen grafikler, derginin çok önemli karakteristiklerinden biri olmuştur.
Çalışma Ortamı Dergisi, “Çıkarken” başlıklı bildirisinde, böyle bir yayına neden gereksinme duyulduğunu şu tümcelerle açıklıyordu:
“Sorunlar, yılların birikimi ile daha da iç içe girmekte ve düğümlenmektedir. Bir türlü çözüme yönelik adımların atılmamış olması, bizleri karamsarlığa ve sanki “çözümsüz” bir olgu ile karşı karşıyaymışız izlenimine itmektedir. Bu kısır ortamı aşabilmenin ilk adımı, bu alanda çalışanların (iş yeri işçi temsilcileri, iş yeri hekimleri, iş güvenliği uzmanları, idari işler görevlileri, iş yeri hemşire – sağlık memurları, sağlıkçı işçiler, işverenler), kamu denetim elemanlarının ve ilgi duyanların, sorunların üzerine hep birlikte eğilmeleridir. Herkesin katkısıyla bir “haberleşme” ve “iletişim” ortamı yaratılmalıdır.”
O dönemde, süreli yayın ortamında “sürdürülebilirlik” önemli bir sorun olarak ortadaydı. Çıkan dergilerin çoğu birkaç sayı çıktıktan sonra yitip gidiyordu. Bu hem moral bozucu bir etki olarak görülebilirdi; ama en önemlisi insanları bir dergiye “abone olmaktan” ya da “abone olmasını önermekten” alıkoyuyordu. İşte böyle bir aşamada iki finansal destek, Çalışma Ortamı’nın ilk dönemi için çok önemli bir moral olmuştur : Bunlardan ilki Uluslar arası Çalışma Örgütü Türkiye Temsilciliği’nden ve Yol-İş Sendikası’ndan gelen desteklerdir. Bu desteklerde etkili olan Sn. Prof. Dr. Rüçhan Işık ve Sn. Yıldırım Koç’a teşekkür borçluyuz. Kendi alanlarında da seçkin birer uzman olan Sn. Işık ve Sn. Koç’un ilk sayılarında, dergiye yazılarıyla da katkı vermiş olmaları çok önemlidir. Bu bağışlar ve yazılar, Çalışma Ortamı dergisi için, “cansuyu” olmuş ve bizlere de sürdürülebilirlik konusunda bir sorumluluk yüklemiştir.
Yine ilk sayıda moral desteklerden biri, dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sn. Mehmet Moğultay’ın, verdiği özel röportajla dergiye destek olmasıdır. Sayın Bakan’ın, soruları yanıtlamaya başlamadan önce, söyledikleri bizler için çok önemlidir. Şöyle demişti: “Öncelikle, işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunu ağırlıklı olarak ele alacak böyle bir Dergi çıkarma girişiminizden dolayı sizi kutluyorum. En içten teşekkürlerimi sunuyorum. Ülkemizde, işçi sağlığı ve iş güvenliği sorununun önemli bir boyutu, eğitim, tanıtım, bilinçlendirme eksiği ile ilgilidir. Bu açıdan Derginizin önemli bir işlevi yerine getireceğine inanıyorum ve başarılar diliyorum.”
Çalışma Ortamı uzunca bir süre yerli yazarların yazılarının yanı sıra yabancı yazarların işçi sağlığı iş güvenliği alanında yazdıklarını da Türkçe’ye kazandırarak sayfalarına koymuştur. Çevirilerimizi Sn. Oya Afşar, büyük bir özveri ve titizlikle yapmıştır; onun bu katkılarını da unutamayız.
Çalışma Ortamı’nın kurgulanış dönemindeki en önemli katkılardan biri de, İşçi Sağlığı eski Genel Müdürü Sn. Dr. Ergin Atasü’nün görüşlerini ve tasarılarını bizlerle paylaşmış olmasıdır. Sn. Atasü’nün işçi sağlığı iş güvenliği alanında şöyle özel bir yeri vardır: Sn. Atasü, 1978-1979 yılları arasında Çalışma Bakanlığı İşçi Sağlığı Genel Müdürü olarak, çok parlak ve atılımcı bir döneme imza atmıştı. Bizim de içinde bulunduğumuz bir çok uzmanın, bu alana yönelmesinde ve kalıcı olmasında Sn. Atasü’nün katkısı vardır. 1980 (ya da Atasü) sonrası, Daire Başkanlığı’na indirilen bu genel müdürlük, için 1992’lerde yeniden bir diriltme çabası vardı. Sn. Moğultay’ın görev önerdiği Sn. Atasü’nün, görevi kabul için tek isteği, bu daire başkanlığının yeniden “genel müdürlük” düzeyine çıkarılmasıydı; “genel müdür” olarak uygulamaya koyacağı projeleri de hazırdı (Ne yazık ki bu istek ancak 2000 yılında gerçekleştirilebilmiştir. Atasü de bu durumda görevi kabul etmemiştir). Çalışma Ortamı’nın 2. sayısında bizlerle paylaştığı görüş ve tasarıları işte bu projelerdi.
Sn. Dr. Ergin Atasü, işçi sağlığı iş güvenliğine verilen önemi “çağdaşlık” ölçütü ile değerlendiriyordu. Söyleşisinde bu görüşünü şu tümcelerle ortaya koymuştu: “İşçi sağlığı ve güvenliği her şeyden önce insan değerinin bilindiği ve emeğe saygının olduğu toplumlarda kurumlaşmıştır ve her şeyden önce bir kültür sorunudur. (…) Batıda her ne kadar emperyalizm olgusunu gözlesek bile sermayenin tabanında bir bilgi birikimi ve becerinin yattığını görürüz. Ayrıca üretim yapan kuruluşlar, gelirlerinin bir kısmını uğraştıkları alanda yeni buluş ve atılımlar için araştırma hizmetlerine çekinmeden ayırırlar. Böyle bir yaklaşım sonuç olarak bilgi ve beceriye saygıyı beraberinde getirir. Bu, altın yumurtlayan tavuğa gösterilen ilgiyle eş anlamlıdır; ama sonuç olarak, üretene saygıyı kurumlaştırması açısından çok önemlidir. İşte üretene saygının başladığı noktada, işçi sağlığı ve iş güvenliğinin devreye girdiğini görüyoruz. (…) Ülkemizde üretim alanında Uluslararası boyuta ulaşan, hatta bir anlamda geride bırakan başarılar gözlüyoruz. Bunun kökeninde yatan en büyük etmen, ülkemizde sermayenin, belli bir bilgi ve çalışma ürünü olmaktan çok, köşe dönmeci ilke ve politikalar sonucu birikmiş olmasından kaynaklanmaktadır. (…) Bizim ülkemizde işçi eğitimi kadar hatta ondan daha önemli olarak işverenin eğitilmesi bu konuda öne çıkmaktadır.”
Bu bakış açısından yola çıkarak Sn. Atasü, genel olarak Türkiye’de ve özel olarak da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nda yapılması gerekenleri madde madde sıralamıştır. Tüm bunları gerçekleştirecek kurumsal alt yapının “Ulusal Çalışma Yaşamı ve Güvenliği Genel Kurulu” adı altında örgütlenmesini önermiş ve örgüt şemasını da vermişti. Bu yapıda, “işçi ve örgütlerinin söz sahibi olması”, “saydamlık ve katılımcılık ilkelerinin egemen olması” gerektiğini belirtmiştir. Bu genel kurulun da “Ulusal Çalışma Yaşamı Konseyi” ve “Ulusal İşçi Sağlığı Konseyi” tarafından desteklenmesi gerektiğini öngörmüştü. Sn. Atasü, söyleşisinin sonunda, her zamanki olgun ve alçak gönüllü tavrıyla şöyle demişti : “Beni araştırmaya yönelttiği ve projelerimi aktarma olanağı verdiği için Çalışma Ortamı Dergisi’ne teşekkür ederim.” Biz de, artık aramızda olmayan Sn. Atasü’ye bize öğrettikleri, kattıkları ve destekleri için teşekkür ediyoruz
Kurumsallaşma, her zaman ülkemizde iş sağlığı güvenliği alanının ana gündem maddesini oluşturmuştur. I.Ulusal Düzeyde İşçi Sağlığı İş Güvenliği Kurulu da Sn. Atasü’nün başkanlığında 1978 yılında toplanmıştı. Bugün, 2005 yılında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bünyesinde kurulmuş olan bir Konsey bu işlevi yerine getirmeye çalışmaktadır. Bu alandaki gelişmeleri, belgeleriyle, hem Çalışma Ortamı arşivinde ve hem de Vakfımızın web sayfalarında bulabilirsiniz.
Çalışma Ortamı Dergisi’nin 4.sayısında o zaman Mülkiyeliler Birliği Başkanı ve A.Ü.Siyasal Bilgiler Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Başkanı olan Prof. Dr. Alpaslan Işıklı, “Haklar ve çıkarlar, ancak gerçekleşmeleri için gerekli toplumsal gücün varlığı ölçüsünde hayata geçebilir” demekteydi. Sn. Işıklı, geçen 15 yıl içerisinde, gerek yazı yazarak ve gerekse okur seminerlerine (düşünce atölyesi, düşünce ortamı) ve Vakfın Perşembe Söyleşileri’ne katılarak bize geniş destek vermiştir. Kendisine teşekkür borçluyuz.
Çalışma Ortamı Dergisi, daha ilk yılından başlayarak katılımlarla zenginleşmiştir. Kendi alanında uzman birçok seçkin kişi bizlerle görüşlerini, değerlendirmelerini ve izlenimlerini kısa kısa paylaşmışlardır. Çalışma Ortamı’nın 5. sayısı (Kasım 1992), Prof. Dr. Nusret H. Fişek’in 2. ölüm ve 78. doğum yıl dönümüne denk düşüyordu. Bu sayıda, birçok dostu, onun için yazdılar. Yine bu yazıları, hem Çalışma Ortamı arşivinde ve hem de Vakfımızın web sayfalarında bulabilirsiniz.
Çalışma Ortamı’nın ilk yılının son sayısının (6. sayı) konuğu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanı Mehmet Keleş’ti. “Ülkemizde işçi sağlığı iş güvenliği konusundaki yasaların ve diğer yazılı kuralların ne ölçüde uygulamaya geçtiği” konusu, Bakanlığa yüklenilen noktalardan biri olagelmiştir. Sn. Keleş bu noktada bir açıklama getirme gereği duymuştur :
“İşçi sağlığı iş güvenliği mevzuatımız, genel anlamda, devleti, çalışma hayatının izlenmesi ve denetlenmesi; işveren kesimine iş kazaları ve meslek hastalıklarını oluşturan risklere karşı işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınması, diğer bir ifade ile sağlıklı ve güvenlikli çalışma ortamının sağlanması; işçi kesimine ise alınan önlemlere uyulması görev ve sorumluluğunu vermektedir.
Bu durumda, yasal düzenlemelerin ne ölçüde uygulamaya geçtiği her kesim için ayrı ayrı incelenmeli ve değerlendirilmelidir
(…) Sağlıklı ve güvenli çalışma ortamının oluşturulması, işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda koruyucu önlemlerin iş yerlerinde uygulanmasıyla doğrudan ilişkili olup, bu yükümlülük mevzuatımızla işveren kesimine verilmiştir. (…) Yasal düzenlemelerde hükme bağlanan ve iş yerlerinde alınması gerekli koruyucu önlemlerin işveren kesimince ne ölçüde uygulandığının göstergesi olarak SSK İş kazaları ve Meslek Hastalıkları İstatistikleri esas alındığında, uygulamanın yetersizliği ortaya çıkmaktadır.”
Sn. Keleş’e sorulan ve onun da değindiği konu, hala kanayan bir yara olarak durmaktadır. Genel olarak, Çalışma Ortamı’nın ilk yılına baktığımızda, işçi sağlığı iş güvenliği, derginin omurgasını oluşturmuştur. 100 sayılık serüvene de bakıldığında, işçi sağlığı iş güvenliğine değinilmemiş hiçbir sayı yoktur. Yıllar içerisinde, hem sosyal politikanın, sosyal hekimlik politikalarının ve hem de işçi sağlığı iş güvenliğinin öznelerini oluşturan çocuk ve kadın emeğinin, sosyal güvenliğin, şiddetin ve daha birçok konunun Çalışma Ortamı’nın serüveninde “durak”lar oluşturduğu görülmektedir.
Açık yüreklilikle söylemek gerekirse, işçi sağlığı iş güvenliğini kendisine meslek olarak seçenlerin Çalışma Ortamı Dergisi’ne katılımları nicelikçe ya da sürece kısıtlı kalmıştır. Ama, neredeyse tek başına denebilecek bir inatla, Sn. Mustafa Taşyürek, bu konuda bayraktarlık yapmış ve yapmaktadır. Kendisine bizimle işçi sağlığı iş güvenliğinin kuramsal ve uygulamalı konularını buluşturduğu için teşekkür ederiz. Bu konuyu meslek olarak seçenlerin katılımlarındaki kısıtlılık, Çalışma Ortamı Dergisi’nin, okurlarının ve emek verenlerin yönlendirmesiyle, bu konuyu da alan daha geniş bir şemsiyeyi (sosyal politikayı) kendisine eksen olarak kabul etmesini getirmiştir.
Dergilerin, bir de gizli kahramanları vardır: Basımevleri ve çalışanları. Çalışma Ortamı Dergisi, 1992 yılından bu yana sırasıyla üç basımeviyle çalışmıştır: Yorum Matbaası, Tisa Matbaası ve Yücel Ofset. Her birinin derginin çıkarılmasında ve gelişmesinde büyük katkısı olmuştur. Son göz ağrımız Yücel Ofset’in, grafikeri Süleyman Yücel ile ne yazık ki artık aramızda olmayan sahibi Mehmet Yıldırım’ın, bu katkılar içerisinde ayrı ve kendine özgü bir yeri ve bizim de onlara ayrı bir teşekkürümüz olmalıdır.
Dergi, bir organizma gibidir. Etkilenir ve etkiler. Bu dinamik süreçte bizimle olan ve Dergi’yi 100 sayıya ulaştıran herkese teşekkür ederiz. Şimdi sırtımıza daha büyük bir sorumluluk binmiştir: Sürdürmek.
Hepimize kolay gelsin.
(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz.)
* Prof. Dr. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fak. Öğr. Üyesi Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı Genel Yönetmeni