Bir toplumun gelecekte alacağı şeklin göstergesidir çocuklar. Falcılar, gelecekte ne olacağını görmek için kahve telvelerinin fincanlarda bıraktığı izlere, su dolu bir tasa bazen de parlak bir küreye bakarlar. Bir toplumun gelecekteki yazgısını görmek için falcı olmaya gerek yoktur. Çocuklar geleceğin birer aynası gibidir, onların içinde bulunduğu duruma bakmak her şeyi anlatır bizlere.
Çok değil, Cumhuriyet ilan edilmeden önce karanlık bir çağ yaşıyordu Anadolu. İnsanların doğruyu-eğriyi sorgulayamadığı, her şeye boyun büktüğü, çocuk yaştan her şeyin yasak ve günah olduğu bir topraktı buralar. Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş unutulmuş, bilime inanan insanlara ve okumaya sırt çevrilmiş ve insanlar cehaletin esiri olmuşlardı. Fakirliğin alabildiğine hüküm sürdüğü, vergilerin herkesin belini kırdığı, adaletsizliğe karşı durmanın yasak olduğu bu topraklar, Avrupa’nın ortaçağda yaşadığına benzer bir karanlığa gömülmüştü.
Avrupa’yı diğer insan toplulukları arasında yükselten, ayrıcalıklı kılan, aydınlanmaydı. Dünyanın bir tepsi şeklinde olduğunu iddia eden ve aksini savunanları vücuduna şeytan girdiği gerekçesiyle işkenceye maruz bırakan ruhban sınıfının, bilim karşısında etkisiz hale getirilmesi sonucunda halk gerçekleri görmüş ve bilimsel gelişmelerin başını çektiği değişim sayesinde de sosyal, siyasal ve ekonomik alanda devrimler yaşanmıştı.
İşte aynı gelişmeye koşut olarak, çocuklara verilen değer de artmıştı. Onların yaşamı öğrendikleri, yeteneklerini geliştirdikleri okullara gitmeleri, kanunla zorunlu hale getirildi. İnsana yapılan en değerli yatırımın eğitim olduğunun farkına varıldı. Çünkü çocuk yaşta yeteneklerinin farkına varmış ve bunu geliştirmiş bireylerden oluşan toplumların, çok daha üretken, zengin ve güçlü olduğu görülmüştü.
Her yeni nesli, bir öncekinden daha eğitimli olan Batı Toplumları, kısa zamanda bilimsel gelişmelerin de verdiği rüzgarla, dünyaya hükmetmeye başlamıştı. Hükmedilenlerin içinde zavallı olarak görülen Anadolu halkı ve onun evlatları da vardı. Bu coğrafyada bilimsel bir çalışmanın parçası olmak şöyle dursun, halkın neredeyse tamamına yakını okuma-yazma bilmiyordu. İşte bu gerçeklerdi, Anadolu’yu ezen.
Her yeni nesli, bir öncekinden daha eğitimli olan Batı Toplumları, kısa zamanda bilimsel gelişmelerin de verdiği rüzgarla, dünyaya hükmetmeye başlamıştı. Hükmedilenlerin içinde zavallı olarak görülen Anadolu halkı ve onun evlatları da vardı. Bu coğrafyada bilimsel bir çalışmanın parçası olmak şöyle dursun, halkın neredeyse tamamına yakını okuma-yazma bilmiyordu. İşte bu gerçeklerdi, Anadolu’yu ezen.
Anadolu halkı, kendini sömürge haline getirmek isteyen ülkelerden kahramanca savaşarak kurtulmuştu. Ama asıl büyük tehlikenin cehalet olduğunun da farkına varmıştı. Bundan 4 asır önce kendinden korkan zayıf balkan devletleri bile, kendine kafa tutar olmuştu. Bu cehalet, zevke ve sefaya dalmış Osmanlı Hanedanı’nın mirasıydı. Halk unutulmuş ve bilinçli olarak cahil bırakılmıştı. Öyle ya, halk gönüllü olarak kulluk etmeye alıştırılmıştı bir kere.
Böylesine bir ortamda ezber bozdu halk. Özgürlüğüne kavuşan Anadolu, Mustafa Kemal’in önderliğinde geçmişin yaralarını iyileştirerek, çağdaş milletlerin arasında hakettiği yeri alabilmek için değişmeye başladı.
Çocukların ve gençlerin bir toplumun gelecekteki aynası olduğunu bilen Atatürk, 23 Nisan gününü çocukların bayramı olarak ilan etmişti. Bu aynı zamanda Ulusal Egemenliğimizin simgesi olan gündü. Bu elbette bir tesadüf değildi. Yaşanmış bazı gerçekler tarih süzgecinden geçirilmişti. Çocuklarına ve gençlerine, sadece, özgürlükçü, eşitlikçi ve akıllı milletler değer veriyordu çünkü. Bir daha yaşadığı topraklarını savunmak zorunda kalmayacak bir millet yaratabilmenin tek yolu da, o milleti bilim gücüyle, kol gücüyle, akıl gücüyle ayakta tutacak yarının yetişkinlerini, yani bugünün çocuklarını eğitmekti. Mustafa Kemal’e ve onun dürüstlüğüne kalpten inanan halk da bunun farkındaydı.
Bu nedenle 23 Nisan bir farkındalık günüdür. 23 Nisan, çocuklarına değer vermeyen, onları kılık-kıyafetlerine, inançlarına, etnik kökenlerine, kültürlerine, gelenek ve göreneklerine bakmaksızın, fırsat eşitliği ilkesine bağlı kalarak eğitmeyen milletlerin, tıpkı 1918 yılında olduğu gibi işgal tehdidiyle her zaman karşılaşabileceğinin, akıllara kazınması gereken gündür. Yoksul olduğu için aç yatan çocukların sayısının her geçen gün arttığı bir ülkenin yarınlarının, parlak olamayacağının görülmesi gereken gündür.
Eğer bir toplum geleceğinin resmini, falcıdan öğrenmek yerine, çocuklarına verdiği değeri arttırarak kendi çizmek istiyorsa, 23 Nisan bu gerçeğin hatırlanması gereken gündür.
* Araştırmacı, Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı