BOZTEPE’DE HEYECAN

I

Karne Telaşına Gerek Yok

2003 yılından beri, Boztepe’de (Türközü, Ankara) genç kızlarımızla birlikteyiz. İlkokul dördüncü sınıfta başlayan birlikteliğimiz, sekizinci sınıfın sonuna kadar yoğun olarak sürüyor. Ondan sonra da birbirimizi unutmuyoruz : Sıkıntı oldukça ya da özel günlerde biraraya geliyoruz. Genç kızlarımızın başarıları ile yaşamda attıkları adımlarla mutlu oluyoruz, kıvanç duyuyoruz.

Karnelerin alınması işte böyle özel günlerden. Anadolu, Meslek ve düz Lisede okuyan kızlarımız da, koşa koşa genç kız evine geliyorlar; onlar da başarılı. Kendilerine verilen emekleri, bağlanan umutları hiç boşa çıkarmadılar.

Genç Kız Evi, genç kızlarımızı eğitimde tutunmanın, onlara ders çalışmanın (ve sonra da eğlenmenin) tadını fazlasıyla duyurdu. Düzenli çalışan, emek veren ve elinden gelenin fazlasını yapan genç kızlarımızda, karne alırken, korku ya da telaştan eser yok. Çünkü özgüvenliler ve iyi sonuçlar alacaklarına inanmışlar. Yıl boyu düzenli çalışan, kendisini geliştirmek için çabalayan, gece yatıp gözlerini kapattığında gelecek düşleri gören çocukların karneleri hep iyi olur. Duyulan bir merak da değil, notlarını tahmin edebiliyorlar. Heyecan, büyümekten kaynaklanıyor ; bir basamağın daha aşılmış ve çıtanın biraz daha yükseltilmiş olmasından kaynaklanıyor.

Yine de, karnesini alan genç kız, karnesini bir bayrak gibi sallayarak, Evimize koşuyor. Gönüllülerimiz çoktan kutlama hazırlıklarını yapmışlar bile. Pastalar, kekler, börekler çocukları bekliyor. Ağız tadıyla bir kutlama. Ama nasıl? Bağırış, çağırış. Kimsenin ne dediği anlaşılmıyor. Gönüllülerimiz düşünüyor: 2 gün önce böyle miydi? Aynı çocuklar sessiz sedasız derslerini çalışıyor; konuşmak için sırasını bekliyordu. Doğal bu .. Dersler bitti. Şimdi sıra kurtlarını dökmede. Oyunlar oynanacak, şarkılar söylenecek. Yeni eğitim dönemine hazırlanılacak.

II

Seslerle Duygulanım

Boztepe’de heyecan bitmiyor. Her yeni şey, tek düze yaşantılarının dışında yapılanlar, genç kızları heyecanlandırıyor. Sık sık Leyla Gencer Sahnesi’nde Ankara Devlet Opera ve Balesi’nin oyunlarını izlemeye gidiyoruz. Baleler, operetler, tiyatrolar ve her şeyden öte sanat ortamı çocukların ilgisini çekiyor. Bu gezilerimizin düzenlenmesi, tam bir elbirliği, gönül birliği ile gerçekleşiyor. Gönüllümüz Ayşe Kandamar’ın çabalarıyla, Ankara DOB bize ücretsiz bilet veriyor; Çankaya Belediyesi otobüsleriyle taşıyor; gönüllülerimiz genç kızlarımıza eşlik etmek üzere geziye katılıyor. Bu geziler yalnızca Boztepe’deki genç kızlarımızın değil, annelerinin de ilgisini çekiyor. Sanat öyle büyülü bir güç ki, herkesi kavrıyor ve içine alıyor.

Genç kızlarımızdan Ebru, izlenimlerini anlatırken, “İzledik, gördük ve seslerin hayatımızın her yerinde olduğunu anladık” diyor.

Hümeysa hemen ekliyor : “Opera’da çok heyecanlı, mutlu ve sevinçli hissettim”.

Arzu, sözü onun ağzından alıyor: “Hepsi birbirinden güzel, hepsi birbirinden özel. İnsan Anadolu’yu anlayınca, görünce içine bir mutluluk düşüyor.”

Duygu şöyle söylüyor: “Tiyatroya daha önce de, birlikte gitmiştik. Yine de ben servis araçları gelmeden 4-5 saat önce giyinmiştim. Tiyatro salonunu görünce, sessizce yerlerimize geçtik ve beklemeye başladık. Zil çaldı ve küçük bir sessizlik oldu. Bir tek biz yoktuk. Herkes susmuştu. Çok güzel sesler dinlemeye başladım. Müzikalimizin adı Seslerle Anadolu’ydu.”

Seslerle Anadolu’yu oluşturan bölümleri de Tuğba S.’in kaleminden okuyalım :

l Kına gecelerinde söylenen türküler

l Köroğlu’nun türküsü

l Urfa türküsü

l Gündüz-gece türküsü

l Karagöz ve hacivatın hayatı

l İstanbul türküleri

l Hoş gelişler ola Mustafa Kemal Paşa.

Noktayı Çiğdem koyuyor : “Herşey çok güzeldi. Dansçılar, o kıvrak hareketleri ile beni büyülediler. O büyünün etkisiyle gösteriyi soluksuz izledim. Gösteri sonunda çok sevinçli ve çok mutluydum. Bir de bunun üstüne, uslu durup, gösteriyi yapılması gerektiği gibi izlediğimiz için kutlanınca, daha da sevindim.”

III

8 Mart Dünya Kadınlar Günü “Ben Ona Yapacağımı Bilirim”

Tuğba U., “Dünya kadınlar günü kadınların özgürlüğünün simgesi” olarak niteliyor. Bütün kızlar, bu günün ve kendilerine tanınan hakların öneminin bilincinde.

Nur sorusunun yanıtını bir türlü alamadığını söylüyor: “Dünya’da kadınların bir çoğu dayak yiyip öldürülüyor. Sizce kadınların dayak yiyip öldürülmesinin sebebi nedir? İşte hala bu sorunun yanıtını alamıyoruz.”

Hatice, kadın-erkek eşitliğine değinirken, “erkeklerin kadınlara eziyeti”ni bir türlü eşitlik kavramıyla bağdaştıramıyor. “Hala utanmadan kadınlara vuruyorlar, dövüyorlar” diyor. “Ama bana göre kadın olarak, erkeklerin yaptıklarını yanına bırakmamalıyız. Burada kadınların da suçu var, çünkü erkeklerin kendilerini dövmesine rağmen gidip de şikayet etmiyorlar. Dünya Kadınlar Günü bizim için o kadar önemli ki, hiç değilse yılda bir kez, yani Dünya Kadınlar Günü’nde nefes alabiliyoruz. Bazıları sabırlı ol diyorlar ama o kadın nasıl sabırlı olabilir ki; kocasından boşansa bile o peşini bırakmıyor; o kadın nasıl sabırlı olabilir. Eğer ben de bu davranışı görürsem, mahkemeye veririm. Eğer peşimi bırakmazsa, ben ona yapacağımı bilirim.” Genç kızlarımız bize umut veriyor. Onlarla ve anneleri ile Dünya Kadınlar Günü’nü kutluyoruz. “Hiç değilse yılda bir gün nefes alabiliyoruz” diyorlar. Ama yetmiyor.

IV

“Hele bir başbakan olayım …”

Boztepe’de genç kızlarımıza vermek istediğimiz değerlerin başında, yurttaşlık bilinci geliyor. Yurttaş olmak, yalnızca topluma karşı ödevler üstlenmek değil; aynı zamanda insan olmaktan doğan haklarını da sahiplenmeyi içerir. Genç kız evinin varlık nedenlerinden biri şu: Kızların en temel hakları olan eğitim görmelerini, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini aşmalarını ve toplumsal yaşama etkin bir biçimde katılmalarını sağlamak.

Bütün çabaların kızlarımızı ne yönde etkilediğini, ancak bazı olaylar ya da yazı denemeleri gösteriyor. Tuğba’nın öğrenci temsilciliğine aday olması (Bkz. Çalışma Ortamı sayı 114), bu kanıtlardan biri. Bir başka kanıt da, genç kızlara sorduğumuz “Başbakan olsanız ne yaparsınız?” sorusuna verilen yanıtlar:

Genç kızlarımızın, ufkunun Boztepe’nin sınırları aşması, hedeflerimizin arasında. Onların tüm ülkedeki erkeklerle ve kadınlarla eşit haklara sahip olduklarına; çalışkanlıkları, kapasiteleri ve yetenekleri ölçüsünde eğitim basamaklarını yükselebileceklerine inanmaları çok önemli. Ama her şeyden önce “yurttaş” olduklarının bilincine ermeleri gerek.

Bu saydığımız hedeflere, Boztepe’li genç kızlarımızın koşmakta olduğunun kanıtlarından biri de, kendilerinden, başkaları için bir şeyler yapabilmeyi tasarlamaları. Acaba gerçekten Boztepe’li genç kızlarımıza, Genç Kız Evi’ne devam ettikleri yıllarda bir şeyler kazandırmış mıyız? Yanıtını bulmak için onlara soruyoruz : “Başbakan olsaydınız ne yapardınız?”

Ecem, “Ülkenin sorunlarını öteki parti başkanlarıyla atışarak, yumruk yumruğa gelerek, kötü sözler söyleyerek, çözemeyeceğimi bilirdim. Onlarla bir araya gelip, ülke sorunlarını nasıl çözeceğimize ilişkin düşünce üretirdim ve öteki liderlerin beni dinlemesini ve anlamasını beklerdim. Benim düşüncelerimle ilgili eleştirilerini alıp, onlarla bu konu hakkında -altını çize çize söylüyorum-kavga etmeden tartışırdım.” diyor.

Sevilay: “Kadına uygulanan şiddet için bir şeyler yapardım. Mesela kampanyalar açar, onlar için para toplar, onların sığınabileceği bir yer açardım (sadece kadına). Bu yerde kocasından dayak yiyen (şiddet gören) kadınları ağırlardım. Onlara sahip çıkardım. Daha sonra kadınlar için bir şey daha yapardım; çalışmayan veya çalışamayan kadınlara iş bulurdum. ”

Tuğba S.: “Kırsal kesimdeki okula gönderilmeyip de süt sağan, tarlalarda çalıştırılan ve küçük yaşta evlendirilen kızlar için de ‘Haydi Senin de bir Kız Öğrencin Olsun’ kampanyası hazırlatarak kırsal kesimdeki kızları okutmaya çalışırdım.”

Hande : “Eğer ben bu ülkenin başbakanı olsaydım, ilk işim eğitimdeki aksaklıkları düzeltmek olurdu. Hiç beğenmiyorum ben bu eğitim sistemini. Çünkü Amerikan tipi eğitim sistemine dönüyormuş. Hayır, anlamadığım şu ki, SBS, OKS, ders saatleri azaltılacakmış; beden eğitimi dersi 1 saatten 2 saate çıkarıldı. Bu ülkede hiçbir şey tam yerine oturmamış. Milli Eğitim Bakanı her kararı kendi alacağına, bir şeyleri de bize sorsa.”

Hatice : “Ben başbakan olsaydım, Türkiye’nin gelişmesini sağlamak için eğitim almadık çocuk bırakmazdım. Türkiye’de bilim atölyeleri açardım. Ülkemizden bir bilim insanının çıkmasına katkıda bulunurdum. Türkiye’mizi biraz daha geliştirerek bilim insanlarının başka bir ülkeden Türkiye’ye beyin göçüyle göç etmesini sağlayabilirdim.”

Tuğba U. : “Türkiye’de bilim insanları yetiştirerek bu ülkeyi kalkındırmaya çalışırdım. Okullarda temizlik parasını kaldırıp, devletin temizlik görevlisi göndermesini sağlardım. Her okulda resim sergisi, kitap kampanyaları düzenlerdim. Her mahallenin ayrı bir çöpçüsü olup, her gün çöplerin alınmasını sağlardım. Okullarda her hafta tarihi yerlere gezi düzenlerdim.” Diyor

Gecekondu mahallesi olarak nitelenen Boztepe mahallesindeki genç kızlarımızın hayata bakışlarına, sorunlara çözümleyici yaklaşımlarına, dinamizmlerine hayran olmamak elde değil. Geleceğimize ilişkin sorunlara (eğitime, bilime ve teknolojiye) verdikleri önem kadar; güncel sorunlara (kadına yönelik şiddet, okullarda temizlik parası, mahalleden çöplerin toplanması, babaların işsizliği) da önem veriyorlar.

Bu ülkede “Aydınım” diyenlere çok iş düşüyor. Bilginin kaynağına ulaşan ve dağıtımında da yetkili olan bu küme, toplumsal sorumluluk konusunda daha duyarlı olmalı. Genç Kız Evi gibi merkezleri çoğaltmalı ve gençlerin önünü açmalı. Yeni iş alanları göstererek, Ar-Ge çalışmalarına yönelerek umudu da ülke düzeyine dağıtmalı.

Aydınların “toplumsal sorumluluk” kavramını irdelemeleri, bunu nasıl uygulayacaklarını “yol ve yöntemleri” ile birlikte ortaya koymaları gerek.

(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz.)

Tags: ,

Arşivler