BONCUK

 

Gerçek adını bilmez, merak da etmezdik.  Hem niye edelim ki? Boncuk denince cambaz, cambaz denince Boncuk gelirdi aklımıza.

Kısa boylu, kalın, tıknaz gövdeli, güleç yüzlü bir adamdı Boncuk. Parsayı büyüklerden toplardı. Ama, esas müşterileri bizlerdik. Çığlıklarımızla, şen kahkahalarımızla, hoplayıp-zıplamalarımızla ortalığı şenlendiren bizlerdik. Kısacası, o bizi, biz onu hesapsız severdik.

Boncuk bir tane miydi, yoksa babadan oğula, dededen toruna geçen bir isim miydi bilinmez ama, Ege’de ellili yıllarda doğmuş her çocuğun, size anlatacağı bir Boncuk anısı vardır zulasında.

Gösteri sırasında, bir masal kahramanı; gösterisi bitince sıradan bir insan olurdu Boncuk.  Onu, çarşıda gezerken, kahvede çay içerken ya da lokantada yemek yerken görünce ilgisini çekmeye çalışırdık.  Genellikle durgun ve düşünceli olurdu nedense. Yarının endişesi miydi gözlerindeki hüzün?  Yoksa, çocuklarını, karısını mı özlüyordu? Onun bu hali içimize dokunduğu için olsa gerek, şaklabanlıklar yapar, güldürmeye çalışırdık. Ama boşuna. Onu dalıp gittiği hüznün içinden çekip çıkaramazdık.

“Oolum Boncuk gelmiş, Boncuuk!” müjdesi, bütün oyunların sonu ve yeni bir hayatın başlangıcıdır mahallede. Kuş vurmak, yılan yakalamak, erik çalmak, it taşlamak gibi oyunlar ertelenir, Boncuk gidene kadar mahalle huzur bulurdu. Boncuk’a ilk görünen olmak için fırlayıp koşarken, oyun yerinde pabuçlarımızı bile unuttuğumuz olurdu. Direklerin dikilmesi, çelik telin gerilmesinin tek karesi kaçırılmazdı. Nasıl oluyor da öyle gergin, katı dururdu o tel? Yaylanıyor ama kopmuyordu! Kazıklar çakılırken olur da Boncuk amca her kime “Şu çekici kap gel bakayım!” demişse, o bir nevi çıraktır artık gelecek yıllarda. Beni cılız bulduğundan mıdır nedir hiçbir şey istemezdi benden. Olsun, gene de severdim ben onu. O da bizi severdi. Tel üstünde numara yaparken, yalandan da olsa düşer gibi olduğunda, ilk yüreği ağzına gelen bizlerdik.

Boncuk, bir ay kadar kalırdı kasabada.  Ama onun için en bereketli gün cumaydı. Çünkü cuma günü, kasabanın pazarı kurulurdu. Öteki köylerden de insanlar gelirdi. Bir şamatadır giderdi. Satışlar olur, paralar kazanılır, herkesin yüzü gülerdi.  Boncuk, her cuma, gelecek hafta yapacağı inanılmaz numarayı duyururdu ki, seyrine yürek dayanmaz. Bisiklet jantı ile, takunya ile tel üstünde yürüme, telin ortasında sandalyede oturma, tel üstünde kurban kesme gibi tehlike dozu giderek artan numaraları yapacağını söyleyerek ilgiyi diri tutardı. Her defasında ilk kez görüyormuş gibi seyreder, asla kaçırmazdık bu gösterileri. Gösteri bitimine yakın çırağı, Boncuk’un şapkasını seyirciler arasında dolaştırır, para toplardı. Boncuk telin üstünden bakar, para vermeden sıvışanlara sataşır, “Heyy, Sarıklı nereye? Kıyamadın mı elli kuruşa? Göz hakkı yeme!” diyerek madara ederdi adamı.

Bir sıçrayışta telin üstüne çıkar, sırtını direğe dayayıp bilek kalınlığındaki uzun denge sırığını yavaş yavaş göğüs hizasında ortalardı. Şöyle bir etrafa bakınır, yüzünün şeklinden, kalabalıktan memnun olup olmadığını anlamaya çalışırdık. Kalabalık seyirci, güzel numaraların, Boncuk için güzel parsanın habercisiydi.

“Oy dingala dingala /kömür koydum mangala / Ayşe, Fatma dostum var/ Çalkala Boncuk çalkala“ Boncuk’u seyretmiş herkesin ezberindedir bu türkü. Ama en önemlisi, “çalkala Boncuk çalkala“ diyerek kıçını titretirken, apış arasında bir kırmızı ampulün yanma ânıdır. İşte o zaman çılgınca güler, görmemiş gibi birbirimize Boncuk’u işaret ederdik. O ise yalandan neye güldüğümüzü anlamamış gibi şaşkın bakar, ampulü daha sık yakardı. Sonra, tam kendimizi kaptırmışken, bir ayağı boşluğa basmış gibi düşme numarası yaparak ödümüzü patlatır, korkudan dışarı uğramış gözlerimize bakarak bu kez o bize gülerdi.

Artık hiçbir kasabada, Boncukların çadır kuracağı, gösteri yapacağı küçük alanlar kalmadı. Belki bu yüzden artık cambazlar gelmiyor kasabalara. Belki Boncuk yaşlanmıştır… Belki kimse çocuğunu tel üstünde görmek istemediğinden çırak vermemiştir… Belki de hepimize küsmüştür bu yüzden, kim bilir? Kim bilir kaç gülüş, kaç kahkaha, kaç yürek çarpıntısı, kaç şenlik borçlu kalmışımdır gönülden Boncuk’a. Çocuklarına ekmek götürmek için Azrail’le meydan okurken, on binlerce çocuğu güldürüp, mutlu eden bu güzel insana borcumu nasıl öderim bilmiyorum.

(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz.)

Tags: ,

Arşivler