Bir Mektup

 

Sevgili ablacığım,

Geçen geldiğinde sormuştun ya hani? Bir daha dünyaya gelseniz ne olmak isterdiniz diye. Bir ben yanıt vermemiştim. Toplantılarınıza ilk kez katılıyordum. Utanmıştım. Oysa, daha sen sorar sormaz aklım bulmuştu ne olmak istediğimi. Dediğim gibi utanmış söyleyememiştim. O günde beri aklımdan çıkmıyor ne olmak istediğim. Bir de konuşmamakla sana karşı ayıp ettiğim.

Leyla söyledi, “mektup yaz” diye. Daha doğrusu o “telefon et” dedi de, telefonda heyecanlanırım diye mektup yazmaya ben karar verdim. Yazarken bile ellerim titriyor.

Bir daha dünyaya gelsem … Ben bir daha dünyaya gelsem kuş olmak isterdim.

Başımı alıp gitmek isterdim. Bulutlara doğru uçmak, maviliklere yükselmek isterdim. Kimse karışamazdı bana, engelleyemezdi.

Kuş olsam güneşe uçardım, aya yıldızlara uçardım.

Kocaman, güzel bir ağacın en yüksek dalına yapardım yuvamı. Evlerin pervazlarına konup içerdeki çocuklara masallar anlatırdım, gökyüzünde gördüklerimi tanıtırdım, müjdeli haberler götürürdüm.

Kimse daha 4-5 yaşlarındayken, kötü bir şey yapmışım gibi, “Sen kızsın” diyerek beni azarlamazdı. Kimse ne olduğunu anlamadan, zorla okula götüremezdi. Okula, arkadaşlarına, ders kitaplarına alışmışken, öğretmenini çok sevmişken, öğrendiklerinle mutlu olmuşken okuldan alamazdı. Kimse kimseyi dövemezdi. Kimse işe gideceksin demezdi. Kimse haftalığını elinden almazdı. Saçını öyle tarama, pantolon giyme, pencereden bakma, kitap okuma, yürürken önüne bak, bulaşıkları yıka, babanla abinin pantolonlarını ütüle diyen olmazdı. Tozlu yerlerde boğazım, gözlerim yana yana çalışmazdım. Yemeğe saatli, tuvalete saatli gitmezdim. Kimse, benim bu kadar yakınmama karşın işe gitmeyi dört gözle bekleyen, iş arkadaşlarını, işe gidip geldiği yolları bile seven ablanı işten ayırmazdı. Zorla evlendirmezdi. Kuş olsam, ağlamazdım. Hiç ağlamazdım. Kuşların ağlayacak neyi olur ki?

Kuşlara kimse karışmaz değil mi abla? Neyi istiyorsam onu yapardım. Nereye istiyorsam giderdim. Başka evleri, başka kentleri görürdüm. Başka yaşamları tanırdım. Televizyondan gördüğüm insanların evlerinin çatısına konar bakardım, ne yapıyorlar, nasıl yaşıyorlar, nasıl hep mutlu olabiliyorlar diye bakardım. Mutlu olmanın sırrını öğrenebilirsem hızla uçar başka insanlara anlatırdım. Ama önce Ali’ye anlatırdım. Sen tanımazsın Ali’yi. Liseyi okumaya İstanbul’a gitti, ilkokulda aynı sınıftaydık. Ben Alfabe’deki “Ali topu tut” cümlesindeki Ali’yi, hep o Ali sanırdım. O’ndan sonra, başkalarına söyleyebilirdim mutlu olmanın sırrını. Yorulursam, nerede olsa dinlenirdim. Yemeğimi nerede istiyorsam orada yerdim. Hangi dalı istiyorsam orada uyurdum. Ne yöne istiyorsam o yöne uçardım.

Sonra … Sonra, Annemi özler dönerdim. Yine kuş olarak ama. Ablamı özlerdim, diğer kardeşlerimi, ablamın bebeği Zehra’yı, evimi, babamı, Turan abimi bile özlerdim.

Bir yuva da evin çatısına kurardım. Mutfak penceresinden annemi seyrederdim. Pencereyi açarsa gidip omuzuna konardım. O da sever kuşları, ses etmezdi. Ben öterdim, o konuşurdu. Fazla kalmazdım ama. Ya pencereyi kapatırsa? O korkuyla pır diye uçardım. Sonra bir dalda soluklanır, kanatlarımı açar süzüle süzüle kuş arkadaşlarımın yanına giderdim.

Kah uzaklara uçardım, kah eve.

Kuşlar özgürdür, değil mi abla? Ben de kuş olunca özgür olurdum.

 

Tags: ,

Arşivler