Bir İnsan Hakkı Olarak Su Hakkı

 

Bireylerin temel gereksinmelerini karşılayabilmelerini sağlayacak yeterli miktardaki suya erişememeleri ve bireylerin yaşamlarını tehdit eder boyuta erişmesi anlamına gelen su güvensizliği, 21. yüzyılda insanlığın karşı karşıya kalabileceği en büyük sorunlardan biri olarak gösterilmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde hastalıkların yüzde 80’i suyla ilişkiliyken, her yıl neredeyse 5 milyon insan suyla ilişkili hastalıklardan ya da yetersiz sağlık koşullarından dolayı ölebilmektedir (Wolf, 2005). Bu gibi ülkelerde bir saatte ortalama 5 yaşın altında olan yaklaşık 400 çocuğun öldüğü kayıtlara geçmektedir (Gadgil, 1998: 254). Öte yandan gelişmiş ülkelerde de, suyla ilgili salgınların patlak verdiği ve bu gibi sıkıntıların yaşanabildiği görülebilmektedir. Örneğin 2000 yılının Mayıs ayında Kanada’nın Ontario’ya bağlı Walkerton kasabasında, kirli içme suyundan dolayı 2300 kişinin hastalandığı ve 7 kişinin öldüğü görülmüştür (Hrudey vd., 2002: 397). BM’nin Milenyum Hedefleri gerçekleşse dahi, 2020’ye kadar 76 milyon kadar insanın suyla ilgili hastalıklardan dolayı ölebileceği öngörülmektedir (Gleick, 2002: 9). Bu nedenle, su güvenliğinin sağlanması konusunda ortak bir sorunla karşı karşıya bulunan devletlerin su ile güvenlik ilişkisini ele almaları gerekmektedir. Artık bireyler emniyetli olmayan su ve su kaynaklarından dolayı kendilerini güven içinde hissetmemektedirler. Çünkü bireyler, elverişsizliğin yanı sıra, erişim ve kullanım yönlerinden dolayı su güvensizliğini yaşamak durumunda kalabilmekte ve böylelikle bireylerin su hakkı engellenmektedir.

Dolayısıyla bireylere emniyetli ve satın alınabilir bir kalitede ve miktarda suyun sağlanabilmesi olarak tanımlanabilecek su güvenliği, aynı zamanda temel bir insan hakkı olarak su hakkına erişebilmeyi olanaklı kılacaktır. Bireylere su hakkının temel bir hak olarak yasal düzeyde tanınması, o bireylerin çevresel güvenliğinin, dolayısıyla su güvenliğinin sağlanabilmesini ve haklarının garanti altına alınabilmesini sağlayacaktır. Bu bakımdan, su hakkı ile ulusal egemenlik arasında olumlu bir ilişkinin bulunduğu ileri sürülebilir. Temel bir hak olarak su hakkının talep edilebilmesi, kuşkusuz bir bireysel güvenlik talebidir ve bireyin bu talebi, devletin varlık nedeni olan “ulusal güvenlik” çerçevesinde çözüme kavuşturulması gereken konulardan birini oluşturmaktadır. Bu nedenle söz konusu çalışma, suya erişim temelinde su güvenliği sorunundan yola çıkarak, son gelişmeler ışığında suya bir insan hakkı olarak bakılmasının önemini ortaya koymaya çalışacak ve uzun dönemde bu hakkın yaratabileceği etkiler irdelenecektir.

İnsan haklarının dinamik ve ilerlemeci özelliğinin bir uzantısı olarak ileri sürülebilen su hakkı kavramı, tüm insanlara biyolojik, doğal, sosyal ve insani gereksinmelerini asgari düzeyde karşılayabilecekleri kalitede ve miktarda suyun sağlanabilmesi hakkıdır. Bu hak, su kıtlığı ya da baskısı karşısında bireylerin yeterli düzeyde suya erişebilme hakkını ifade etmektedir. Bu yönüyle, suyun bir insan hakkı olarak kabulünün bugün su güvensizliği içinde yaşamak durumunda kalan milyonlarca insan için bir güven ortamı yaratabilmenin yanı sıra, su güvensizliğinden doğabilecek olası çatışmaları da önleyebileceği söylenebilir. Çünkü bu hakkın kabulüyle, toplumun savunmasız ve güçsüz kesimlerine emniyetli, kullanılabilir, erişilebilir ve satın alınabilir su sağlayabilecektir. Su hakkı, aynı zamanda su politikasına ilişkin karar verme süreçlerinde bireylerin katılımını sağlayarak insanlara söz hakkını tanımakta ve mağdurlara da, haklarının yargı önünde korunacağının garantisini olanaklı kılmaktadır.

Su hakkı, suyun sadece ekonomik bir mal olarak kabulünün ve bu kabulün yaratabileceği hak ihlalleri karşısında, tüm insanlara bireysel bir güvenlik talebi sağlayabilmekle kalmamakta, aynı zamanda bir insanın temel gereksinmelerini karşılayabilmesi amacıyla, tüketebileceği asgari su miktarına göre belirlenen sudan makul bir fiyatta yararlanabilme fırsatını da sunmaktadır. Bu hakkın özünde, insanların suya duydukları gereksinme yer almaktadır; yani suyun özellikle toplumun yoksul kesimleri için ekonomik bakımdan sağlanabilir olması ve ister kamu, ister özel sektör tarafından temin edilsin, bu durumun bir bağımlılık yaratmaması esası bulunmaktadır.

Bir insan hakkı olarak su hakkının hem ulusal, hem uluslararası düzleme taşınması ve bir takım ortak kurallar ve standartlar oluşturması yönünde bazı gayretlerin gösterildiği bilinmektedir. Bir insan hakkı olarak su hakkının, Birleşmiş Milletler çerçevesinde kabul edilen insan hakları arasında yer almadığı ve açıkça düzenlenmediği yapılan çalışmalardan ve ortaya çıkan belgelerden kolaylıkla görülebilecektir. Ancak esnek hukuk belgeleri niteliğinde olan 2002 yılındaki Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi’nin “15 Numaralı Genel Yorumu” ile 2006 yılındaki Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’nin “Uluslararası İnsan Hakları ve Suya Erişim” başlıklı karar tasarısının, su hakkının kabulüne giden aşamada özellikle uluslararası düzeyde kabul edilmesi yönünden önemli adımlar oldukları söylenebilir. Bunların dışında su hakkına ilişkin uluslararası bir sözleşmenin kabul edilmesi için gayretler gösteren Uluslararası Yeşil Haç Örgütü gibi hükumet dışı örgütlerin de dikkate değer çalışmaları bulunmaktadır.

Ulusal anayasalarda da ülkelerin kendilerine özgü bir su hakkı oluşturup bu hakka yer vermeleri, kuşkusuz bu hakkın uygulanabilirliği ve güven altına alınabilirliği bakımından çok önemlidir. Bazı ülkeler su hakkını ulusal anayasalarında açıkça tanırken, bazı ülkelerin ise konuya ilişkin bir takım özel yasalarla bu hakkı yasalaştırmayı tercih ettikleri görülmektedir. 1996 tarihli Güney Afrika (27. mad.), 1991 tarihli Kolombiya (334. mad.), 2005 tarihli Demokratik Kongo Cumhuriyeti (48. mad.), 1998 tarihli Ekvator (23. mad.), 1998 tarihli Etiyopya (90. mad.), 1996 tarihli Gambiya (216. mad.), 2005 tarihli Kenya (65. mad.), 1995 tarihli Uganda (14. mad.), 1987 tarihli Filipinler (11. Bölüm), 2004 tarihli Uruguay (47. mad.) ve 1996 tarihli Zambia (112. mad.) anayasalarında, herkesin yeterli suya erişim hakkına sahip olduğu açıkça kabul edilmektedir. Öte yandan, örneğin (Alvarez, 2003: 76) ABD’nin kamu sağlığının korunması amacıyla asgari standartları sağlayan ve su sistemlerini güven altına alan ABD Çevre Koruma Ajansı’nın İnsan Sağlığı Alt Komitesi’nin yönlendirdiği 1974 tarihli Güvenli İçme Suyu Akti’yle, bu hakka özel bir yasada yer verilmektedir. Zimbabve’nin 1997 tarihli su yasası da (Ferguson vd., 1999: 6), bir insan hakkı olarak suyu tanımlamaktadır (mad. 51).

Sonuç

Bugün su insan hakları bağlamında bir insan hakkı olarak kabul edilirse ve buna uygun güçlü tedbirler alınıp, gerekli kurumsal ve yasal yükümlülükler yaratılabilirse, bireylerin içinde yaşamak durumunda kaldıkları su güvensizliği ortamının koşullarının iyileştirilebileceği, yani bireylerin içilebilir (emniyetli), kullanılabilir, fiziksel olarak erişilebilir ve satın alınabilir suya erişimlerinin kolaylaşabileceği düşünülebilir. Bu amaçla dünyada su hakkının bağlayıcı bir nitelik kazanmasına ilişkin ulusaldan çok, uluslararası ölçekte yoğun bir çabanın olduğu gözlemlenmektedir. Ancak içi iyice doldurulamayan ve devletlerin egemenlik haklarını gözenekli hale getirme olasılığı taşımasından dolayı su hakkının kabulünün, gelecekte gerek insan hakları alanında, gerek uluslararası ilişkiler yönünden bir kaos ortamının yaratılabileceği düşünülebilir. Aynı zamanda gerçekte “toplumun bütününün yararlanabileceği bir hak ve özgürlükler niteliğinde” (Sav, 2007: 137-138) olduğu ileri sürülmesine rağmen bu hakkın, koruyuculuğunun ve uygulanabilirliğinin devletlerin dışındaki diğer aktörlere de önemli yetkiler vermesi, su hakkının uzun dönemde bireylerin temel gereksinmelerinin yeterli ölçüde karşılanamayabileceği ve göz ardı edileceği düşüncesini akıllara getirmektedir. Çünkü kamu yararı gerektiren, ortak bir değer ve aynı zamanda bir kamu malı olan suyun, devletin etkin koruyuculuğu olmadan gerçekleştirilmesinin olanaksızlığı ortadadır.

Kaynaklar

Alvarez, Ignacio J., “The Right to Water as a Human Right”, Linking Human Rights and the Environment (Edit.: Romina Picolotti; Jorge Daniel Taillant), The University of Arizona Press, 2003.

Ferguson, Anne; Bill Derman, Water Rights vs. Rights to Water: Reflections on Zimbabwe’s Water Reforms from a Human Rights Perspective, Paper Presented at the Annual Meetings of the American Anthropological Association (Chicago, Illianois, November 17-22, 1999), The Basis Management Entity, Madison, 1999, s. 6.

Gadgil, Ashok, “Drinking Water in Developing Countries”, Annual Review of Energy and Environment, Vol.: 23, 1998.

Gleick, Peter H., Dirty Water: Estimated Deaths from Water-Related Diseases 2000-2020, Pacific Institute Research Report, August 15, 2002.

Hrudey, S. E.; P. M. Huck; P. Payment; R. W. Gillham; E. J. Hrudey, “Walkerton: Lessons Learned in Comparison with Waterborne Outbreaks in the Developed World”, Journal of Environmental Engineering and Science, Vol.: 1, 2002.

Kartal, Filiz, “Suyun Metalaşması, Suya Erişim Hakkı ve Sosyal Adalet”, Bildiri Metinleri: TMMOB Su Politikaları Kongresi, TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası, Ankara, 21-23 Mart 2006.

Sav, Özden, “Su Hakkı Olmalı mı?”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Sayı: 72, 2007.

Wolf, Aaron T., Water and Human Security, (http://www.ucowr.siv. edu/updates/pdf/ V118_A 5.pdf), (17.12.2005).

 

* Dr., Atatürk Üniv. İİBF Kamu Yönetimi Bölümü Kent ve Çevre Bilimi AD

(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz.)

 

Tags: , ,

Arşivler