Bir Garip Olay Yeri: Şehir Hastaneleri

 Yağız Alp TANGÜN [1]

 

Türkiye’de, 1980’lerden bu yana kamu kaynaklarından karşılanan ulaşım, eğitim, sağlık, güvenlik ve barınma gibi yaşamsal hizmetler özelleştirilmektedir. Bunlar arasında belki de en fazla sağlık hizmetleri toplumsal yaşamın yeniden üretilebilmesi açısından önemli bir yere sahiptir. Dolayısıyla sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi, nitelikli sağlık hizmetine erişme açısından toplumsal eşitsizliğin derinleşmesine yol açmıştır. Türkiye özelinde geçen sürede işçilere ait SSK ve bazı kamu kurumlarına ait hastaneler, fabrikalar, eczaneler Sağlık Bakanlığı’na “devredilme” vaadiyle “gasp” edilmiş, sigorta kurumları arasındaki eşitsizliğin giderilmesi vaat edilerek SGK kurulmuştur; fakat SGK hizmet üreten bir kurumdan özel hastanelere kaynak aktarıp onlardan hizmet satın alan bir piyasa öznesine dönüştürülmüş, süreç içerisinde özel hastanelerin sayısı artmış, Sağlık Bakanlığı piyasa için uygun koşulları denetleyen ve özel sektörün ihtiyaçlarını gözeten bir role bürünmüştür.

Sağlık alanındaki bu dönüşüm 2003 yılındaki Sağlıkta Dönüşüm Programı ardından somutlaşsa da esasen 1970’lerden bu yana süregelen iktisat politikalarıyla ağır ağır hayata geçmiştir. Bu politikalar en temelde kamu faydasına yapılan harcamaların kısılması, ücretlerin aşağı çekilmesi, kamu kaynaklarının küresel sermayeye açılması şeklinde özetlenebilir. Şehir Hastaneleri’nin sahip olduğu işletme modelinin de bu politikalarla uyumlu olduğu ifade edilebilir. Son yıllarda çokça konuşulduğu üzere modelin adı, Kamu-Özel Ortaklığı (KÖO) olarak bilinmektedir. Ancak burada herhangi bir ortaklık ilişkisi söz konusu değildir, çünkü, bu işletme modeli aracılığıyla herhangi bir kamu faydası yaratmaktan ziyade kamu kaynaklarının özel girişimcilere, müteahhitlere, banka ve kredi kuruluşlarına aktarılması amaçlanmıştır. Öyle ki Şehir Hastanesi modeline göre, “çekirdek hizmet” olarak tanımlanan sağlık hizmetini üreten kamu personelidir; bunun yanında Sağlık Bakanlığı çeşitli tıbbi, yan hizmetler ve bina için hastaneyi inşa eden müteahhitlik firmalarına kira bedeli de ödemektedir. Buna ek olarak, laboratuvar ve görüntüleme hizmetleri gibi kârlı hizmetler işletmeciye devredilmiş, hatta bu teknolojik donanımların kullanımına dair Hazine tarafından talep garantili ödeme taahhüdü tanınmıştır. İhaleleri alan firmaların kredi ödemelerine de Hazine garantörlük etmekte, hatta bu sözleşmeler uyuşmazlık durumunda tek taraflı feshedilememekte, çünkü anlaşmalar, Londra’daki Uluslararası Tahkim tarafından güvence altına alınmıştır. Bu koşullarda, özel girişimci hiçbir risk almaksızın otuz yılı aşabilen sözleşmelerle uzun bir dönem boyunca kazanç elde edebilmektedir. Sözleşme bittikten sonra onlarca yıl kullanılan bina, tıbbi ve diğer teknik donanım ise kamuya devredilecektir.

Şehir Hastaneleri açısından başka mesele ise bu tesislerin devasa mimari tasarımıdır. Elbette bu kadar büyük hastanelerin yapılıyor olması daha büyük kamu kaynaklarının, daha hızlı biçimde piyasa öznelerine aktarılmasıyla ilişkilendirilebilir. Şehir Hastaneleri’nde, P2 hizmet olarak tanımlanan “ilaçlama, otopark, temizlik, Hastane Bilgi Yönetim Sistemi uygulama ve işletme, güvenlik, hasta yönlendirme ve refakat/resepsiyon/yardım masası/taşıma, çamaşır ve çamaşırhane, yemek, laboratuvar, görüntüleme, sterilizasyon ve dezenfeksiyon, rehabilitasyon ve atık yönetimi hizmetleri” (Emek 2018: 72) özel girişimciler tarafından yerine getirilmektedir. Bu hizmetlerden bazıları da mekânın fiziksel büyüklüğü gözetilerek metrekareye göre hesaplanmaktadır. Dolayısıyla mekânın ne kadar büyük olduğu, uygulanan KÖO modelinin çalışma prensibi sebebiyle sağlık hizmetlerinden ziyade ihale alan firmaların kazancı açısından işlevsellik arz etmektedir. Oysa Şehir Hastaneleri’nde çalışan sağlık personelleri hastanenin bu kadar büyük olmasının sağlık hizmetlerinin niteliğini olumsuz yönde etkilediğini ve hem hastalar, hem de çalışanlar açısından iş koşullarının ağırlaştığını belirtmektedir (Uğurhan, 2018; Ökten, 2018; Yerlikaya, 2018).

Şehir Hastaneleri gündeme geldiğinde, genellikle, kamu maliyesi açısından ya da hastane olarak hizmet vermeye başladıktan sonra yaşanan sorunlar dile getirilmektedir, fakat, henüz şantiye aşamasındayken neler yaşandığı daha az bilinmektedir. Bununla ilişkili biçimde hastane olarak hizmete açılmadan önce de bu denli büyük bir inşaat alanının, işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından pek çok risk taşıdığı öngörülebilir. İlgili şantiyelerde taşeron çalışma, işçi sağlığı ve iş güvenliğinin ihlal edilmesine bağlı iş cinayetleri yaşanmış fakat bunların hepsi kayda geçmemiştir. Bu konuda TBMM’de verilen soru önergeleri, yapılan açıklamalar ve bazı haberler bilinen nadir kaynaklardandır. Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa Şehir Hastanesi şantiyesinde göçük altında kalan işçilerle ilgili yaptığı açıklama bu açıdan önemlidir:

“Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ayrıca, Manisa’da yapımı yılan hikâyesine dönen şehir hastanesinin inşaatında bugün sabah bir göçük meydana gelmiş ve 3 işçi toprak altında kalmıştır. Manisa şehir hastanesi için 2004-2005 yıllarından itibaren çeşitli vaatlerde bulunuluyordu. Ve Manisa yıllarca oyalandıktan sonra inşaat başlamış ancak Hükûmet hatasını örtbas etmeye çalışırken bu sefer de işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri alınmamıştır. Bugün yaşanan olayı “fıtrat” ya da “kaza” gibi ifadelerle geçiştirmek mümkün değildir. Bu hastanenin temel atma töreni 1 Aralık 2013 tarihinde yapılmıştı” (T.B.M.M. Tutanak Dergisi, 2016: 540).

Sermaye, kentsel toprak rantıyla birikim elde etmektedir fakat toprak rantını artı-değere dönüştüren özne inşaat işçileridir dolayısıyla bu projeler, Akçay’ın da vurguladığı gibi, her ne kadar genellikle vaat edilen sürede bitirilmese de işçiler üzerindeki süre baskısı daima sürmekte, olması gerekenden hızlı çalışmak ise ölüm riskini arttırmaktadır. Çalışma rejimine sinmiş patronajın artık ölümcül bir siyaset olarak, özellikle inşaat sektöründe, kurumsallaştığının işaretlerinden bir tanesi de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Darülaceze Sosyal Hizmet Şehri Temel Atma Töreni’nde[2] proje ihalesini alan müteahhitle girmiş olduğu süre pazarlığında görülebilir:

Cumhurbaşkanı – Şimdi müteahhit firmamızı şöyle bir yanıma çağırayım. Burayı ne kadar zamanda bitireceksin?

Yetkili – 36 ay.

Cumhurbaşkanı – Ne diyor bu ya? Sen nasıl Fatih torunusun?

Bir Yetkili – 30 ayı bulur.

Cumhurbaşkanı – Ne yapıyorsun sen? Hamza Bey, 36 aydan başladı 30 aya indi, ne diyor bu? Bu müteahhidi değiştirelim biz. Sen Kanuni Sultan Süleyman’ı duydun mu, tanıdın mı? Süleymaniye’yi ne kadar zamanda bitirdi? Mimar Hamza Bey, Süleymaniye’yi ne kadar zamanda bitirdi? Bir yılın altına düşürdü mü? Şimdi 24 saat anlayışıyla çalışacaksınız ve burayı bir defa kesinlikle önümüzdeki yıl bugünlerde burayı bitirmeniz lazım. İcabında vardiya sistemlerini değiştireceksin. Burada kimse rahatsız olmaz, sen merak etme, gece-gündüz ful time çalışacaksınız.

Yetkili – Söz Cumhurbaşkanım.” (20.5.2022)

Oysa projelerin üretim süresi siyasî vaatten ziyade işçi sağlığı ve iş güvenliğine sadık kalan teknik bir hesaplamaya tabidir. Ancak buradaki hız, sermaye birikimiyle ilgilidir. Yalnızca sermaye birikimine endekslenmiş bir üretim süreci öngörüldüğü için işçi sağlığı ve iş güvenliği standartları ihlâle açıktır. Bu sebeple yıkımın şiddeti kıyıcı biçimde şantiyedeki işçilere yönelmiştir. Antalya Milletvekili Kemal Bülbül, Başakşehir Şehir Hastanesi şantiyesinde 12. kattan şaft boşluğuna düşen Cengiz Tokmak’ın ölümüne sebep olan güvensiz koşullar hakkında yazılı soru önergesi vermiştir (TBMM, 2020: 7/27627). Ankara Milletvekili Murat Emir, Bilkent Şehir Hastanesi’nin şantiyesinde dört işçinin yaşamını yitirdiği iddiası üzerine Sağlık Bakanı Recep Akdağ’a sözlü soru önergesi yöneltmiştir (TBMM, 2017: 7/12989).[3]

Başakşehir Şehir Hastanesi inşaatında çalışan dört bin işçi yemekhane koşullarını protesto etmek için eyleme çıkmıştır.[4]Yine aynı şantiyede, işçilerin barınmak zorunda olduğu koğuşlarda asgarî hijyen koşulları sağlanmadığı için işçiler güvenceli çalışma ve barınma koşulları talep etmiştir.[5] Mersin Şehir Hastanesi’nin şantiyesinde çalışan yetmiş taşeron işçisinin iki ay sigortasız çalıştırılması, ücretlerini ve sosyal haklarını alamadan işten çıkartılması üzerine şantiye alanına gelip alacaklarını talep ettikleri esnada güvenlik görevlileriyle aralarında arbede çıkmış ve olaya çevik kuvvet polisleri müdahale etmiştir (isigmeclisi, 2015 21 Mayıs).

Şehir Hastaneleri, genel anlamda halk sağlığı açısından süregelen sorunların gözetildiği ve bu ölçüde sağlık hizmetlerini daha nitelikli hale getirmekten daha çok 1970 sonrası sağlık alanında yapılmak istenen kapitalist reformlarla kurgulanan bir model olma özelliğini taşımaktadır. Bu model yalnızca sağlık sistemi ve hastane ile sınırlı kalmamış, kentsel alanın düzenlenmesiyle de ilişkilenerek toplumsal sınıflar arasındaki çatışmanın öldürücü şiddetinin mekâna taşındığı aşamayı işaret etmektedir. Bunun en önemli kanıtı Şehir Hastaneleri şantiyelerinde riskli çalışma koşullarında yaşamını yitiren işçiler ve daha iyi koşullarda çalışmak için protesto/grev yapan işçilerdir. Şehir Hastaneleri daha çok sağlık çalışanları ya da hastalar üzerinden konuşulsa da hastanelerin şantiyesinde çalışan işçilerin yaşadıkları üstünde yeterince durulmamaktadır. Şehir Hastaneleri’nin açılmadan önce de bir çalışma ortamı olduğunu hatırlayarak bu üretim sürecindeki kıyımı görünür, bilinir hale getirmenin daha iyi bir sağlık sistemi talep etmeye dahil olduğunu unutmamak gerekir.   

 

Kaynaklar

Emek, U. (2018), “Şehir Hastanelerinde Paranın Değeri Yaklaşımı”, Türkiye’de Sağlıkta Kamu-Özel Ortaklığı Şehir Hastaneleri, Der: K. Pala, İletişim Yayınları, İstanbul: s. 71-98.

ilerihaber.com (2019, 21 Ocak), “Başakşehir Şehir Hastanesi inşaatında çalışan binlerce işçi eylemde”, https://ilerihaber.org/icerik/basaksehir-sehir-hastanesi-insaatinda-calisan-binlerce-isci-eylemde-92774.html (Erişim tarihi: 5.5.2023)

 

isigmeclisi, (2015, 21 Mayıs), “Mersin’de şehir hastanesi inşaatında işçiler sigortasız çalıştırıldılar, ücret alamadılar ve işten çıkarıldılar”, https://www.isigmeclisi.org/14273-mersinde-sehir-hastanesi-insaatinda-isciler-sigortasiz-calistirildilar-ucret-alamadilar-ve-isten-cikarildilar (Erişim tarihi: 5.5.2023)

Ökten, A.İ. (2018), “Adana Şehir Hastanesi: Neler Oldu?” Der: K. Pala, Türkiye’de Sağlıkta Kamu-Özel Ortaklığı Şehir Hastaneleri, Der: K. Pala, İletişim Yayınları, İstanbul: s. 277-297.

T.B.M.M. Tutanak Dergisi (2016), “26. Dönem, 1. Yasama Yılı, 83. Birleşim”, 2 Mayıs, 540, TBMM: Ankara.

TBMM (28.3.2017), “26. Dönem, 2. Yasama Yılı, Esas No: 7/12989”, “Bilkent Şehir Hastanesi’nin ihale sürecine ve inşaatta çalışan işçilerin bazı sorunlarına ilişkin” https://www5.tbmm.gov.tr/develop/owa/yazili_sozlu_soru_gd.onerge_bilgileri?kanunlar_sira_no=210723 (Erişim tarihi: 5.5.2023)

TBMM (8.4.2020), “27. Dönem, 3. Yasama Yılı, Esas No: 7/27627”, “İstanbul Başakşehir Şehir Hastanesi şantiyesinde bir işçinin hayatını kaybettiği olaya ve iş kazalarına karşı alınan önlemlere ilişkin”, https://www.tbmm.gov.tr/Denetim/YaziliSoruOnergesi/272190 (Erişim tarihi: 5.5.2023)

Uğurhan, F. (2018), “Orda Bir Hastane Var Uzakta: Mersin Şehir Hastanesi”, Türkiye’de Sağlıkta Kamu-Özel Ortaklığı: Şehir Hastaneleri, Der: K. Pala, İletişim Yayınları, İstanbul: s. 261- 276.

Yerlikaya, H. (2018), “Şehir Hastaneleri: Yozgat Deneyimi”, Der: K. Pala, Türkiye’de Sağlıkta Kamu-Özel Ortaklığı: Şehir Hastaneleri, Der: K. Pala, İletişim Yayınları, İstanbul: s. 299-305.

 


[1] Doktor Araştırmacı, yagizalptangun@gmail.com

[3] Önergede yer alan sorulardan bir tanesi: “Bilkent Şehir Hastanesi’nde iş güvenliği önlemlerinin alınmadığı ya da yetersiz olduğu, bu nedenle de işçi ölümlerinin yaşandığı doğru mudur? Doğruysa inşaatın başladığı tarihten 23 Mart 2017 tarihine kadar kaç işçi hayatını kaybetmiştir, isimleri nedir? İşçilerin ölümleri nasıl olmuştur? Ölen işçilerin ailelerine hangi haklar tanınmıştır?”

[4] DİSK’e bağlı Dev-Yapı İş Sendikası’nın yaptığı açıklama: “Şantiyelerde besleyici doyurucu yemek haktır. 6331 sayılı işçi sağlığı ve iş güvenliği yasasında besleyici doyurucu sağlıklı yemek hakkı var. Ama bu haklara biz işçiler sahip çıkmaz ise kağıt üzerinde kalıyor. İşçileri kaliteli yemek için direnişe geçti. Hak verilmez alınır. İnsanca yemek insanca barınma ve insanca çalışma koşulları mücadele ile kazanılır. Bu hak mücadele ile kazanılacak” (ilerihaber.com 2019: 21 Ocak)

[5] Dev-Yapı İş bülteninden: “Ülkenin en zengin patronunun sahibi olduğu Rönesan Holding tarafından yapılan Başakşehir Şehir Hastanesi şantiyesinde taşeron firmaların kaldığı 6 kişilik kapasitesi olan koğuşlarda 8 kişi tahtakurusu dolu yatakhanelerde kalmaya zorlanıyor.”

Tags: , ,

Arşivler