Bir Çocuk Hakkı Olarak Eğitim Hakkı

Sebiha KABLAY[1]

Sosyal haklar arasında yer alan eğitim hakkı aynı zamanda bir kamu hizmet olma özelliği de taşır. Sosyal devlet eğitim hakkını kamusal bir hizmet olarak düzenlemek durumundadır (Soydan ve Karaman, 2008). Eğitim; bireylerin bedensel, duygusal, sosyal yetenek ve davranışlarını hedeflenen yönde geliştirmesi, belli amaçlar için yeni yetenek, davranış ve bilgi kazandırılması için yapılan çalışmalardır (Akyüz, 1985: 2).

Eğitimin bir hak olarak tanımlanması ve anayasal güvenceye kavuşturulması bu haktan ülkenin vatandaşlarının ve o ülkede yaşayanların eşit şekilde yararlanacakları anlamına gelir. Diğer yandan sosyal hak olması ise devletin bu hakkın gerçekleşmesi açısından edim üstlenmesini gerektirir. Yani hakkın gerçekleşmesi için devletin ya da üçüncü kişilerin karışmaması yeterli değildir.  Eğitim hakkına ülkenin her bölgesindeki, sosyo-ekonomik düzeyleri farklı tüm bireylerin kavuşabilmesi için devletin eğitim planlaması yapması, okullar açması, öğretmen yetiştirmesi ve istihdam etmesi gibi birçok yükümlülüğü yerine getirmesi gerekmektedir. Aksi halde hakkın gerçekleşmesi son derece güçtür. Diğer yandan eğitim hizmetlerinin ücretsiz olması anayasal güvenceye kavuşturulan bu hakkın gerçekleşmesi için bir gerekliliktir. Bazı eğitim hizmetleri piyasa koşullarında üretilse bile mutlaka sosyo-ekonomik durumu iyi olmayanlar açısından ücretsiz eğitim hizmetinin sağlanması gerekir. Eğitim ülkenin yeni nesillerinin yetişmesinde en etkili araç olduğu için iyi eğitim almış nesiller ülkenin geleceğinin de iyi olması anlamına gelecektir. Bu nedenle eğitim hakkı ve gerçekleşme koşulları ailelere ya da belli toplumsal yapılara bırakılmayacak kadar önemlidir. Ailelerin çocuklarını, özelikle de kız çocuklarını eğitimden almalarını engellemek için eğitimin belirli döneminin -temel eğitim- zorunlu da tutulması gerekmektedir. Bu eğitimin süresi, koşulları ülkelerin gelişmişlik düzeyine göre değişiklik göstermektedir. Ülkenin gelişmişlik düzeyinin düşük olması ya da gelir dağılımındaki adaletsizlik yoksul hanelerin sayısını arttırdığı için eğitimde olması gereken çocuklar çalışma hayatına girmekte, genellikle güvencesiz, kötü biçimlerdeki çalışmaya tabi olmakta bedensel, psikolojik, sosyal ve kültürel gelişimleri bundan olumsuz etkilenmektedir.

Bireyin gelişiminde önemli yer tutan eğitim; kişinin “hak ve yükümlülüklere sahip bir özne olma bilincine ve yeterliliğine” kavuşmasında rol oynayarak onun diğer haklardan ve kamu hizmetlerinden yararlanmasını sağlar (Soydan ve Karaman, 2008, 4). Bu anlamıyla diğer hakların kullanılabilmesi için de eğitim hakkı temel oluşturmaktadır.

Eğitim Hakkını Güvenceye Alan Bazı Temel Düzenlemeler

BM (Birleşmiş Milletler) İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi (1948) 26. maddesinde eğitim hakkını düzenlerken hakkın öznesi olarak “herkesi” kabul eder. İlk ve temel eğitimin parasız, ilköğretimin zorunlu olduğunu düzenler. Mesleki ve teknik eğitimin herkese açık olması gerektiğini belirtir. Eğitimin içeriğinin insan kişiliğini geliştirmeye ve insan hak ve özgürlüklerine karşı saygıyı güçlendirmeye yönelik olması gerektiği belirtilir. Sözleşme ayrıca çocuklara verilecek eğitimin türünü seçmenin ana babanın hakkı olduğuna vurgu yapar. BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin 28. maddesi çocuğun eğitim hakkını düzenlemekte olup taraf devletlerin fırsat eşitliği temelinde hakkın sağlanmasında yükümlülük üstlendiğini düzenler. Sözleşmeye göre ilköğretim herkes için zorunlu ve parasız olmalıdır. Ortaöğretim genel ve mesleki eğitimi içermeli, devletler bunun örgütlenmesini teşvik etmeli ve sistemin tüm çocuklara açık olmasını sağlamalıdır. Gerekli durumlarda da ortaöğretim için taraf devletler mali yardım yapmak ve parasız öğretim gibi önlemleri almalıdır. Ayrıca yükseköğretimin de herkese yetenekleri doğrultusunda açık olması sağlanmalıdır (https://www.unicef.org/turkiye/cocuk-haklarina-dair-sozlesme).

T.C. Anayasasının 10 maddesi eşitlik ilkesini düzenlediğinden eğitim hakkının kullanılmasında kişisel, sosyo-ekonomik, siyasal, felsefi düşünce, dinsel farklılıklar göz önüne alınmadan eşitliği güvenceye almaktadır. Bilim ve sanat hürriyeti başlığını taşıyan 27. madde herkesin “bilim ve sanatı serbestçe öğrenme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma yapma” hakkını anayasal güvenceye almaktadır. 42. madde ise doğrudan eğitim ve öğretim hakkı ile ilgilidir. Kimsenin eğitim ve öğretim hakkından yoksun bırakılmayacağını, öğrenim hakkının kapsamının yasayla düzenleneceğini, eğitim/öğretimin Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, devletin gözetimi ve denetimi altında yapılacağını düzenler. Ayrıca kız ve erkek bütün vatandaşlar için ilköğretimin zorunlu ve devlet okullarında parasız olduğunu belirtir. Devlet, maddi olanakları kısıtlı başarılı öğrenciler için burs vb. yardımları yapar, özel eğitime gereksinimi olanları topluma yararlı kılacak tedbirleri alır. Görüldüğü üzere ilgili madde eğitim hakkından herkesin yararlanması için devlete yükümlülükler yüklemektedir. Devletin Anayasada belirtilen kim görevleri yerine getirmede zayıf kalması, eğitim hakkının özellikle sosyo-ekonomik düzeyi yetersiz olanlar açısından hakkın gerçekleşmesinde sorunlar yaratacaktır.

Ülkemizde Eğitim Hakkından Yararlanma Durumu

Türkiye’de demografik verilere baktığımızda (adrese dayalı nüfus kayıt sistemi sonuçları) 2021 yılı sonunda Türkiye nüfusunun 84 milyon 680 bin 273 kişi olduğu görülmektedir. Nüfusun 22 milyon 738 bin 300’ünü çocuklar oluşturmaktadır. Çocuk nüfusun da %51,3’ü erkek çocuklar, %48,7’si ise kız çocuklardan meydana gelmektedir. Yani nüfusun yaklaşık dörtte biri çocuklardan oluşmaktadır. Çocuk nüfusunun   %26,0’sı 0-4 yaş grubunda, %29,1’i 5-9 yaş grubunda, %28,3’ünün 10-14 yaş grubunda ve %16,5’i ise 15-17 yaş grubunda yer almaktadır (Grafik 1). Verilere göre çocukların yaklaşık %30’u uluslararası belgelerde de yer alan bir yükümlülük olarak temel eğitim yaş grubundadır. Yaklaşık %40’ı ise ortaokul ve ortaöğretim yaş grubunda yer almaktadır (TÜİK, 2021a).

 

Grafik 1:Yaş Gruplarına Göre Çocuk Nüfusu (2021)

Kaynak: TÜİK (2021a)

Aynı verilere göre çocukların okul öncesi eğitimde beş yaş için net okullaşma oranı 2020/2021 öğretim yılında %56,9’dur. Aynı oran 2019/2020 öğretim yılında %71,2 olup okullaşma oranında bir düşüş görülmektedir. Bunun en önemli nedeninin 2020 yılında başlayan pandemi önlemleri olduğu ileri sürülebilir. Beş yaş net okullaşma oranı cinsiyete göre incelendiğinde, kız ve erkek çocuklar arasında belirgin bir istatistiki farklılık görülmemektedir. Oran erkek çocuklarda %57,4, kız çocuklarda ise %56,3’tür (Grafik 2).

Grafik 2’de de görüldüğü üzere ilkokul seviyesinde net okullaşma oranı 2020/2021 öğretim yılında %93,2’tür. Aslında bu grubun tamamının eğitimde olması gerekirken çocukların yaklaşık %7 gibi azımsanmayacak bir kısmının temel eğitim hakkından yoksun kaldığı görülmektedir. Ortaokul seviyesinde net okullaşma oranı %88,9 ve ortaöğretim seviyesinde net okullaşma oranı %87,9’dur. Ortaokul ve ortaöğretim seviyesinde ise çocukların yaklaşık %11-12’sinin eğitimden uzaklaştığı anlaşılmaktadır (TÜK, 2021a).

Grafik 2: Eğitim Seviyesi ve Cinsiyete Göre Net Okullaşma Oranı (2020/2021)

Kaynak: TÜİK (2021a).

Çocukların eğitimden erken ayrılmasının önemli sebeplerinden birisi evliliktir. Kız çocukları bu sorunla daha fazla karşı karşıya kalmaktadır. TÜİK’in evlenme istatistiklerine göre 16-17 yaş grubunda kız çocuklarının toplam resmi evlilikler içindeki payının %2,3 olduğu görülmektedir. Oranın 2002 yılında %7,3 olduğu çocuk evliliklerinde bir azalma olduğu raporda ifade edilmektedir.  Aynı yaş grubunda erkek çocuklarda 2002 yılında evlilik oranı %0,5 iken, 2021 yılında oran %0,1’e düşmüştür (TÜİK, 2021b). Ancak bilinmektedir ki bunlar resmi evlilik rakamları olup çok sayıda çocuk zorla evlendirilmektedir. Üstelik sadece bu yaş grubu için de geçerli değildir bu durum. Daha küçük yaş grubundaki çocuklar da evlilik adı altında cinsel istismara maruz kalmaktadır. Aslında bu resmi olmayan evlilikleri evlilik olarak değerlendirmek de yanlıştır. Çocuk istismarıdır ve suçtur.

Çocukların eğitim hakkından faydalanamamasının diğer önemli bir nedeni de çalıştırılmalarıdır. Resmi istatistiklere göre (TÜİK, 2021b) ülkemizdeki çocukların %4,4’ü çalıştırılmakta olup bunların; %0,4’ü 5-11 yaş arasında, %3’ü 12-14 yaş arasında ve %15,7’si ise 15-17 yaş arasında yer almaktadır. Erkek çocuklar ve kız çocuklar arasında çalıştırılma açısından önemli bir farklılık bulunmaktadır. 5-17 yaş arasında çalıştırılan çocukların %6’sı erkek çocuklar, %2,6’sı ise kız çocuklardan oluşmaktadır. Çalışan çocuklarda; 5-11 yaş arasında erkek çocuklarda oran %0,5, kız çocuklarda %0,2; 12-14 yaş arasında erkek çocuklarda %4, kız çocuklarda %2; 15-17 yaş arasında ise erkek çocuklarda %21,7 iken, kız çocuklarda oran %9,4’tür. 15-17 yaş arasında okula devam eden çocuklardan ekonomik faaliyette çalışanların oranı %12’dir. Çocuklar eğitimleri ile birlikte çalışma hayatına atılmak zorunda kalmaktadır. Yine 15-17 yaş arası okula devam etmeyen çocuklardan ekonomik faaliyette çalışanların oranı yükselmekte ve oran %32’ye çıkmaktadır. Yani eğitimden erken ayrılan çocuklar işgücü piyasasına girmektedir ya da işgücü piyasasına girdiği için eğitimine devam edememektedir. Çalışan çocukların en büyük bölümü hizmetler sektöründe (%45,5) çalışmakta olup bu oran kız çocuklarında daha yüksektir. Kız çocuklarda oran %49,4 iken, erkek çocuklarda oran %43,9’dur. Tarım sektöründe de benzer bir eğilim vardır. Tarım sektöründe çalışan çocukların (30,8) %36,8’i kız çocuklar iken, %28,2’si erkek çocuklardan oluşmaktadır.  Sanayi sektöründe çalışan çocuklar (%23,7) açısından ise tersi bir durum vardır. Sanayi sektöründe çalışan erkek çocukların oranı %27,8 iken, kız çocuklarının oranı %13,7’dir. Denebilir ki toplumsal cinsiyet rollerine uygun bir farklılık çocuk işçiliğinde de söz konusudur.

Çocukların bir de mesleki eğitim adı altında çalıştırılması söz konusudur. Bu konu başka bir yazının konusu olduğundan burada sadece tespit ile yetinilecektir.

Sonuç

Çocukların eğitim hakkından yararlanmasını zorlaştıran iki önemli neden bulunmaktadır. Bunlardan ilki erken yaşta evlendirilmeleri diğeri ise çocuk işçiliğidir. İlkinde neden; ataerkil örüntüler, yoksulluk nedeni ile çocuğun evliliği ile ailenin maddi yükünün hafifletilmesi ya da kız çocuklarında söz konusu olabildiği gibi aileye evliliğin ekonomik destek sağlamasıdır. Kız çocuklar bu açıdan daha büyük risk altındadır. Diğer neden ise çocukların erken yaşta çalışma hayatına girmesidir. Bunda en önemli etken ailenin ekonomisine katkı sunmaktır. Yoksulluk, adaletsiz gelir dağılımı arttıkça çocukların çalışma hayatına katılma oranı da artmaktadır. Çocukların bir kısmı çalışarak eğitime devam etmeye çalışsalar da önemli bir kısmı eğitimine devam edememektedir. Sosyo-ekonomik eşitsizlikler ve kültürel yapı çocukların eğitim hakkını engelleyen en önemli etkenlerdir. Elbette nüfusun içinde gelirin adaletsiz dağılımı ekonomik sistemle yakından ilişkilidir ve bu bir bölüşüm tercihidir. Daha adil bir bölüşüm sistemi olmadıkça sorun devam edecektir.

Kaynakça

Akyüz, E. (2006). Eğitimin Hukuki Temelleri. Eğitim Bilimine Giriş. Şule Erçetin-Necmettin Tozlu (Ed.)  65–111. Ankara: Pegem Yayınları.

Soydan, T., Karaman (vd.) (2008). Eğitim Hakkı. Eğitim Bilimleri Bakış Açısıyla Türkiye Cumhuriyetinde Eğitimin Çağdaş Değerlerle İrdelenmesi Çalıştayı, 1-3 Mart 2008, Ankara.

https://www.unicef.org/turkiye/cocuk-haklarina-dair-sozlesme. Erişim Tarihi 15.11.2022

TÜİK (2021a). https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Istatistiklerle-Cocuk-2021-45633. Erişim Tarihi 15.11.2022

TÜİK (2021b). Türkiye’deki Çocuklar 2021 İstatistiklere Bakış. tuik.gov.tr. Erişim Tarihi 15.11.2022

[1] Prof. Dr., Ordu Üniversitesi, Ünye İİBF, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü

Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı Gönüllüsü

Arşivler