Bir cinsel suç kurbanının yol haritasını çıkarmak için 14 yaşındaki kız çocuğunun bir yetişkinle süreğenlik de arz eden bir cinsel ilişki yaşadığını düşünelim. Yetişkinin kim olduğu, nüfuzu, aileye verdiği statü ya da bazı maddi olanaklar vb. gibi birçok faktörün etkisiyle aile bireyleri şikâyetçi değil, hatta belki çocuğu böyle bir ilişkiye teşvik ediyorlar, deyim yerindeyse peşkeş çekiyorlar. Çocuksa, olan ve olması gerekenin ayrımını zaten yapamıyor. Bu durumda, ailenin ve çocuğun tutumu olayın suç olmasını ortadan kaldırmıyor. Diyelim ki, komşular bu durumu gördü, ihbar etti. Araştırma başlıyor. Bu çocuğun cinsel dokunulmazlığı ihlal edilmiş midir? Türk Ceza Kanunu’na göre, kişinin cinsel dokunulmazlığının ihlal edilmesi için, ille de kişinin vücuduna organ sokulması gerekmiyor. Vücuda organ sokulmadan, cinsel içerikli öpme, okşama vb davranışlar da, kişinin cinsel dokunulmazlığının ihlaline yöneliktir. Ne var ki, aile ya da çocuk şikâyetçi olsa da olmasa da, bu durum kanıtlanamıyor. Olayın suçlanan tarafı, makul bir zekâ düzeyinde ise, “Böyle bir şey iddia ediyorlar ama ben yapmadım” diyor. Tanıklar bile olsa, onlar “Yalancı tanıktır, ben yapmadım” diyor. Yapmamış olma olasılığı elenemediği için bu madde etkisiz eleman. Bu maddenin işlemesi için, olayın hemen ardından, kişinin vücudunda, fiziksel ve ruhsal bulgular saptanmış olması gerek. Kurbanın vücuduna organ sokulduğunu desteklemeyecek düzeydeki travmatik bulgular ve/veya olayla ilişkilendirilmiş akut stres bozukluğu gibi. Ancak özellikle erken dönemdeki bu ruhsal durum değişikliği kurbanın muayene edildiği pek çok birimde dikkate alınmıyor. Dolayısıyla, olayın üzerinden zaman geçen olgularda suçun basit ve temel hali olan, kişinin cinsel dokunulmazlığının ihlal edilip edilmediği kanıtlanamıyor (TCK:103/1).
Yine Türk Ceza Kanunu’na göre, vücuda organ ya da sair cisim sokulması, cezayı arttırıcı bir unsur. Bunun için kız muayeneye gönderilir. Himeni penis geçişine uygun değilse zaten suç kalmadı. Esnek yapıda ise suçlanan kişi yine suçlanamaz. “Zaten yapısı böyleymiş hâkim bey, ben yapmadım” denilir. Suçlananın avukatı olmak, kurbanın avukatı olmaktan daha kolay olsa gerek. Öyle ki, bütün bulgulara itiraz etmek mümkündür. Himende eski yırtıklar saptanırsa, “Rapora itirazımız yoktur ama yine benim müvekkilim yapmamıştır; kız kim bilir kimlerle yatmıştır” denilir. Yani olayın üzerinden belli bir süre geçti ise maddenin bu fıkrası da işlemez (TCK:103/2).
Geriye cezayı daha da arttırıcı bir unsur olan, suç sonrası kurbanın beden ve ruh sağlığında bozulma olup olmadığı gündeme gelir. Olayla ilişkilendirilebilecek şekilde ruh sağlığında bozulma saptanırsa, tek kanıt bu olacaktır. Neyse ki, görünüşe göre kız bedenen sağlam görünmektedir. Aids vs. bulaştı mı bilmiyoruz ama (bulaşmış olsa da ilişkilendirmek mümkün olmayacağından önemli değil), kolu bacağı kopacak şekilde bir sakatlık olmamıştır. Konuyla ilgili mekanizmanın tüm aşamalarındaki bireyler, “Aman ben bir şey olmuş demeyeyim de kim derse desin” der. “Defalarca evine girilmiş çıkılmış. Zaten bakire değilmiş. Kız halinden de memnun demek kolay, ruh sağlığında bozulma var deyivermek kolay mı?!” Cezası 15 yıldan başlıyor, üstelik başka kanıt da yoksa buna karar vermek biraz cesaret işi şeklinde yaklaşılır. Sonuç olarak ruh sağlığı bozulmamış denilir. Aslında, bu maddedeki ruh sağlığındaki bozulmadan kastedilenle, halk arasında anlaşılan arasında da büyük fark vardır. Yasada yazılı olan haliyle, “Ruh sağlığında bozulma olmamıştır” denildiğinde, “Bu kişi bu olaydan etkilenmemiştir” anlamında kullanılmamaktadır. Öngörülen cezalara bakılırsa, yasada bu madde ile cinsel suçun işlenmesinin ardından, kurbanın bitkisel hayata girmesi ya da ölümüne neden olmanın birazcık hafifi bir durum anlatılmaktadır. Diğer yandan, cinsel dokunulmazlığın ihlal edildiği, başka bulgularla bir türlü kanıtlanamadığında, bu konudaki karara kilitlenilmektedir. Yasa uygulayıcılar ya da konuyla ilgili uygulamada yer alanlar, neredeyse hiçbir olgunun bu maddeye sokulmaması gerektiği şeklinde davranmaktadır. Eğer elde “Ruh sağlığı bozulmuştur” şeklinde bir rapor varsa; bu kez “Hayır bozulmamıştır” diyen bir merci bulana kadar, tekrarlı rapor başvurularında bulunulmaktadır. Mahkemesince kendiliğinden istenmese bile suçlananın avukatının itirazı üzerine bu işlem yapılacaktır. Böylece maddenin bu fıkrası da işlemez olmaktadır (TCK:103/6). Gördüğünüz gibi ortada kanıt yok.
Olay kamuoyunda duyulmazsa (ki böyle pek çok olgu vardır) bir sorun yok. Dosyayı kapatabiliriz. Diyelim ki, kapatamadık, ruh sağlığının bozulmamış olduğuna dair rapora itiraz edildi. Yeni bilirkişilerin ruh sağlığının bozulduğuna karar verme ihtimali var. Bu durumda suçu şikâyete bağlı suç kapsamına sokmak için kurbanın yaşı gündeme getirilir. Öyle ya, 15 yaşını tamamlamış ise, reşit olmayan kişiyle rıza ile cinsel ilişkide bulunma maddesine girer, şikâyet yoksa cezası da yoktur (TCK:104/1). Yaş tayini talebinde bulunulur. Yaş tayini yapacak kişilerin elinde kişinin 15 yaşını tamamlayıp tamamlamadığını söyleyecek sihirli bir değneği yoktur. Bazı sorular sorarlar, boyuna bosuna bakarlar, bazı grafiler çektirirler. Kemik yaşıyla ilgili olarak kullanılan bazı skalalar vardır. Bizim toplumumuza uysa da uymasa da bu ölçütlere göre karar verilir. Kemik yaşına göre 15 yaşını tamamlamış olmakla birlikte, kemik yaşının biyolojik yaşından büyük ya da küçük çıkmasını etkileyen pek çok faktör olduğu kaydedilir (o da edilirse tabii ki). Ancak karar aşamasında cümlenin ikinci kısmının bir önemi olmaz.
Eğer küçük kurban, 15 yaşını tamamlamış olsa bile, kendisine karşı işlenen fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş ise, 15 yaşın altındaki çocuk gibi değerlendirilir. (TCK:103/1 ). Cebir, şiddet, hile veya iradeyi etkileyecek başka bir nedene gerek yok, bu çocuklara karşı işlenen her türlü cinsel davranış suçtur. Ancak suç varsa tabii ki. Kemik yaşı büyük de olsa zekâ yaşı küçüklüğü, zekâ özürlü olarak değerlendirilmesine yol açar. Diyelim ki kurbanın zekâ özürlü olduğu ortaya çıktı. Suçlananın avukatı, bu kez, “Kurban zekâ özürlü olabilir; himende eski yırtık olabilir, ama benim müvekkilim yapmamıştır” diyecektir. Hatta bu aleyhe bile işleyebilir, keza kurbanın ifadelerine güvenilip güvenilmeyeceğini gündeme getirir. “Zekâ özürlü olduğu için gelen geçen herkesle yatan biridir, dolayısıyla suç benim müvekkilime yansıtılamaz” denilecektir. Bu nedenle kişiyi suçlamak mümkün değildir.
Diğer yandan, yeni TCK ilk yürürlüğe girdiğinde, 15 -18 yaş arasındaki reşit olmamış kişilerle rıza ile cinsel ilişkide bulunma açısından kurban ve suçlanan arasında 5 yaştan büyük fark varsa şikâyet koşulu aranmıyordu. Daha sonra yapılan bir değişiklikle, toplum koşullarımız göz önüne alınarak 16-17 yaşındaki kızlarla arkadaşlık ettiğini ileri süren 35-40-50-60 yaşındaki kelli felli adamlar mağdur olmasın diye, şikayet koşulunu ortadan kaldıran bu durum yasadan çıkartıldı (Kaldırılan 104/2).
Diyelim ki, 15 yaşını tamamlamamış, ruh sağlığı da bozulmuş olsun. Bu kez suçlananın, işlediği iddia olunan fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını değerlendirebilecek yetenekte olup olmadığı gündeme getirilir. Öyle ya, aklı başında biri böyle bir şey yapmaz. Toplumda tanınan, belli bir mesleği icra eden, zekâ problemi olmayan bir kişinin, iddia olunan eylemi değerlendirebilecek kadar aklı başında olduğuna karar verildiğini düşünelim. Dava yine bitmez. Bu kez suçlananın yaşı başı göz önüne alınıp bu yaşta ereksiyon yeteneğinin olmadığı, zaten bu suçu işleyecek fiziksel yeterliliğe sahip olmadığı gündeme getirilir.
Özetle, olayın üzerinden belli bir zaman (genellikle 10 günden daha fazla olarak kabul edilir-ki bu süre içinde anüs ve himendeki travmatik bulguların iyileşmesi beklenmektedir) geçmiş olgularda suçlanan tarafın suçunun kanıtlanabilmesi pek mümkün değildir.
Bir olayın cinsel suç sayılabilmesi için pek çok koşulun bir araya gelmesi gerekir. Bunların bir kısmını sayarsak;
– Ulu orta, sokakta, başkalarının da gözü önünde, ağzı burnu bantlanarak ya da kelle paça yakalanıp sürüklenerek izbe bir yere götürülmüş olması,
– Daha önceden bakire olup himeninde yeni yırtık olması,
– Vücudunda gözle görülür yaraları bereleri olması,
– Üstü başının yırtılmış olması,
– Suç öncesi mini etek ya da kot giymemiş olması,
– Suçlananı daha önceden tanımaması, onunla hiç karşılaşmamış olması
– Güzel ve bakımlı olmaması vb.
Bunun dışındakiler salt iddia olup mutlaka çürütülmelidir. “Aile içi eşe yönelik cinsel şiddet iddiaları, boşanma aşamasında tazminat ya da para kopartmak ya da intikam almak içindir” denilebilir. Tüm ensest iddialarında, “Çocuk film seyretmiştir, onun etkisiyle uydurmaktadır” ya da “Babası/abisi/amcası/dayısı gibi kişiler erkek arkadaşlarına karıştığı ya da kötü davranışlarına müdahale ettiği için intikam almak istemektedir” denilebilir. Ev içi olmayan olgularda, suçlanan tanıdık biriyse örneğin arkadaşı, flörtü, nişanlısı vb. ise, “Kurban evlenmek için böyle bir suça maruz kaldığını iddia etmiştir” denilebilir. Çocuk-büyük tüm kadınlar aslında isteyerek cinsel ilişkide bulunup meşhur olmak ya da “Saydığım ikincil kazançlar nedeniyle başvuruda bulunmaktadır. Bu kazançlar için, doktordan doktora, kurumdan kuruma dolaşmakta, dava sürecine katlanmaktadırlar” denilebilir.
Sonuç olarak, koca adamların gencecik taze kızlara ilgisi ne ilktir, ne de son olacaktır. Kamuoyuna yansımayan pek çok olgu vardır. Karanlıkta çıkış yolunu bulmaya çalışan ergenlik dönemindeki kız/kadınlara yol gösteren (!) yetişkin erkekler, sonuçta karşı karşıya kalınan durumun sorumluluğunu da bu genç kadınlara yüklemektedir. Bu yaklaşım, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayalı gelenek ve söylemlerden de pek güzel beslenmektedir. Senaryolarda farklılık olsa bile masalın sonu benzer şekilde bitmektedir. Ezberi bozmak için masalın sonu değil, masalın aslını değiştirmek gerekmektedir. Masalın aslı beyinlerimizdeki cinsiyet algısıdır.
* ESOGÜ Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanı
(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz.)