Bir çocuk dostu olarak herkese merhaba…
Evet, ben bir çocuk dostuyum. Düşüncelerimi çocukların yaşamlarına adadım. Onlar varlar, yaşıyorlar, çalışıyorlar ve çoğu zaman hak etmedikleri müdahaleye maruz kalıyorlar. Bazen sokakta dayak yerken, bazen azarlanırken, bazen de çalışırken rastlıyoruz onlara. Yaşamak onlar için o kadar zorlaştı ki…
Sanayi Devrimi’yle beraber çocuk emeğine olan talep gün geçtikçe arttı. Emeğinden başka satacak bir şeyi olmayan insanlar bir tek ücret ile geçinemeyince çocuklarını da çalışma yaşamına soktular. Böylece ucuz emek gücü kullanmak isteyen sermayedarlar çocuk emeğine yöneldiler. Bildiğimiz üzere en ünlü markalar bile çocuk emeğine rağbet ediyor. Çocuk işçiyi belli bir yaşa kadar sosyal güvenlik kapsamına almanız gerekmez; fazla ücret talep edemez; iyi çalışma koşullarından habersiz yaşar; istediğiniz saate kadar çalıştırabilirsiniz. İşte bu gibi durumlar maliyetlerini ücret üzerinden düşürmeyi hedef almış sermayedarlara, çok da cazip geliyor. Bir yanda oyuncak isteyen çocuklar, bir yanda oyuncak fabrikasında uzun çalışma saatlerine, açlığa dayanmaya çalışan çocuk işçiler. Bu zıtlık ve “çocuk emeği sömürüsü” içerinde bir geleceğimiz yeşertilmeye çalışılıyor.
Okula gitmesi gereken bir çocuk, sanayide en ağır koşullarda çalışıyor. Evde oyun oynaması gereken çocuk, temizlikçi ve çocuk bakıcısı olarak çalıştırılıyor. Tütün ekiyor, fındık topluyor (mevsimlik çocuk köleleri onlar)… Boya sandığını taşımaktan aciz küçücük bedenler, süpürgesini kapmış berber çırağı, elindeki bardaklarla cambazlık yapan küçük çaycı, yağlı kararmış elleriyle ustasına yardım eden küçük kaportacı. Koca koca makinelere boyun eğen minicik bedenler. Sabahın en erken saatlerinde uyanıp hayatın en ağır yüklerini omuzluyor. Hayata karşı şimdiden rollerini üstlenmiş durumdalar. Evet, geleceğimiz dediğimiz küçücük filizlerimizi geleceğe karşı şimdiden savunmasız, çaresiz bırakıyoruz. Belki de büyük şehirde yaşamak bana bunları gösterdi. Çocuk işçilerle dolmuş kocaman bir kent. Çok ağır yükler yükleniyor bedenlerine. Karşı koyamazlar bu duruma. Çalışmaları gerek çünkü.
Okuma şansı olmayan milyonlarca çocuk var dünyada ve bu çocuklar ile kendimi kıyaslayınca görüyorum ki çok şanslıyım. Savaş görmedim; açlık çekmedim; tacize ve şiddete maruz kalmadım; çalışmak zorunda değildim. Bu şansım sayesinde okudum ve dünyada yaşananlara duyarsız kalmamayı öğrendim.
İnternette çocuk emeğiyle ilgili bir araştırma yaparken, Fişek Enstitüsü ile karşılaştım; yaklaşık beş ay önceydi. Birçok konuda siteden bilgi edindim. Çalışma Ortamı dergisine abone oldum. Fişek Enstitüsü’nün projeleri oldukça ilgimi çekti. Onlara destek vermek istiyordum; dergilerini de çok merak ediyordum. İlgilendiğim konuların çoğunu dergide buldum. Başta sosyal politika olmak üzere iş sağlığı ve güvenliği, çocuk haberleri gibi konu başlıkları Dünyada ve Türkiye’de olup bitenleri göz önüne alıp yazılmış güncel haberleri içeriyor. Dergide bu konuların yanı sıra kitap tanıtımı ve Enstitü’nün yaptığı ve yapacağı etkinliklerin haberlerini de bulabiliyorum. Derginin içerisinde topluma dair birçok konu da yer alıyor. Dergiyi okurken olup bitenlere karşı duyarsız kalmadığımı bir kez daha anlıyorum.
Kendileriyle iletişime geçerek okumuş olduğum üniversitede kurmuş olduğumuz Sosyal Politika Topluluğu’ndan Enstitüye bahsettim ve beraber bir şeyler yapıp yapamayacağımızı sordum. Cevapları olumluydu. Fişek Enstitüsü ile beraber Mayıs ayında “Dünya’da ve Türkiye’de Çocuk Emeği ile Mücadele ve Fişek Enstitüsü’nün Çalışmaları” adıyla bir konferans düzenledik. Konferansı izleyen hafta boyunca da Sıtkı Koçman Öğrenci Sarayı’nda Fişek Enstitüsü’nün 6 yıldır düzenlemekte olan “Çalışan Çocuklar Fotoğraf Yarışması”nda ödül alan fotoğrafları sergiledik. Fotoğraflar sergiye gelenlerin çok ilgisini çekti. Bunun yanı sıra çocuk emeğinin en kötü biçimlerinin çeşitli ülkelerdeki dağılımlarını gösteren ve duvar panoları halinde düzenlenmiş olan Dünya Atlasları’na olan ilgi de büyüktü.
Sabah sergiyi açtığımızda sergiyi ilk gezenlerde doğal olarak oranın çalışanları oldu. Fotoğrafta da görmüş olduğunuz gibi aşçılar ve oranın diğer çalışanları sergiyi çok beğendiler. Gerçekleri bu kadar güzel şekilde gösterdiğimiz için bize ve emeği geçenlere teşekkür etmeleri bizi çok mutlu etti.
Sergiye öğrenci arkadaşlarımızın ilgisi de çok büyüktü, tabiî ki hocalarımızın sergiye verdiğini desteği yadsıyamayız.
Serginin ilk günü saat 14.00’de Atatürk Kültür Merkezi’nde konferansımız vardı. Konferansa olan ilgi iyiydi. Bölüm dışından olan öğrenci arkadaşlarımız ve hocalarımız da konferansa katıldılar.
Sosyal politika topluluğu ilk adımını atmış ve kendini duyurmuş oldu. Güvendikleri ve destek verdikleri için başta Fişek Enstitüsü’ne ve konferansı veren araştırmacı Onur Sunal’a çok teşekkür ederim.
Umutla yaşamak ve yeni yeni çocuk dostları kazanmak dileğiyle…
“Gözden uzak olan gönülden de uzak olur.
Sokaktaki çocukları görmemek olanaklı mı?”
Nice 100. sayılara…