AZ ZAMANDA ÇOK İŞLER YAPTI  Selahattin Şanbaşoğlu’nun Çetin Mücadelelerle Dolu Ara Soğutmasız Yaşamı 

 

Az zamanda çok iş yaptı. “Ama bu çok iş”ler 92 yıllık bir yaşama yayılınca, bir çok alanda yapılmış bir çok işi kapsıyor ve “çetin mücadelelerle dolu” bir yaşam öyküsüne dönüşüyor. Selahattin Şanbaşoğlu, soluk almadan ve ara vermeden kendini oradan oraya atmıştır ve gençlere örnek olmuştur. Zaten bir çok Cumhuriyet aydını gibi, umudunu gençlere bağlamıştı. 

Selahattin Şanbaşoğlu’nu ilk kez Cumhuriyet’in “anıt” projelerinden biri olan “devletçilik” uygulamasının başlangıcında, “Çelik Fabrikası”nda önce dökümhane mühendisi ve sonra müdür olarak tanıyoruz. 1931 yılında, bağımsızlık ülküsüne inanmış Cumhuriyet’çi aydınlarca, başlatılan bu uygulama, başarı öyküleri, hüzün ve zaferlerle doludur. 

1926 yılında İmalat-ı Harbiye’de (sonra Askeri Fabrikalar, daha sonra da Makine ve Kimya Endüstrisi) sınava girerken, İstanbul Mühendislik Mektebi’nin (şimdi İTÜ) sınavını kazanır; Almanya’da Karlsruhe’ye gider. Burada 6 ay zorunlu fabrika stajı sonrası, metalürji mühendisliğine yönelir ve 1932 yılında Türkiye’nin ilk metalürji mühendisi olarak ülkeye döner. 

Ülkemizin ilk metalürji mühendisi, dostlarının deyimişle “ihtiyar çelikçi” Selahattin Şanbaşoğlu, yaşadığı dönemin değerleriyle biçimlenmiş, kendisi de o dönemin şekillenmesine katkıda bulunmuş; metalürji mühendislerinin deyişiyle “bir üstad ve metalürji camiasının efsane adı” olmuştur.  

1930-1932 yılları arasında devletçiliğin kuramsal ve yasal alt yapısını kuran İktisat Bakanı Mustafa Şeref Özkan’ın en önemli ilkelerinden biri, üretim ile işçi sınıfının yaşam koşulları arasında bir denge kurmaktı. Bu düşüncenin izlerini Selahattin Şanbaşoğlu’nda da görüyoruz. 

Şöyle ki, 1932’de Kırıkkale Çelik Fabrikası’nda görevli olduğu sırada, işçilerini çevre köylerden toplamışlardı. İşçiler, öğle yemeklerini evden hazırladıkları çıkınlarla karşılıyorlardı. Bir süre sonra, fabrikada işçilere iş giysisi ve yemek verilmeye başlandı. Bu giderler, teknik elemanların kendi aralarında topladıkları paralarla gerçekleştiriliyordu. Çünkü, işçilerden canla başla üretim yapmaları bekleniyorsa, karınlarının da doyması gerekirdi. Ancak burada önemli bir sorun vardı. O da öğle yemeklerini hazırlamak için, çevreden yeterli malzemenin sağlanamamasıydı. O dönemde, yörede, ne sebze hali ve kabzımal, ne kesimhane vardı. Dışarıdan getirtme olanağı da yoktu. Bunun üzerine Şanbaşoğlu, geniş fabrika arazisi içinde tarım çalışmalarını başlattı. Artık Çelik Fabrikası’nın bahçesinde, domates, biber, fasülye, soğan gibi sebzeler ve tavuk, koyun gibi hayvanlar yetiştiriliyor ve öğle yemeklerinde kullanılıyordu. 

Benzer bir yaklaşımı 1950 başlarında MKE’de çırak okulunu kurduğu zaman da uyguladı. Çıraklara her sabah, çırak okuluna geldiklerinde, aç olmaları olasılığına karşı sabah kahvaltısı veriliyordu. Tabii ki öğle yemeği de… Bu Cumhuriyet’in “halk için halkla beraber” ilkesinin somut uygulamasından başka neydi ki… Bu okul 1967 yılında kapatılmıştır. 

Devletçilik uygulamasının mimarları, bu uygulamanın gövdesini sanayileşmenin oluşturması gerektiğini çok iyi biliyorlardı. Sanayileşmenin de omurgası demir-çelik’ti. Selahattin Şanbaşoğlu ile “devletçilik” uygulamasının buluşması işte bu noktada olmuştu. Tüm öğrendiklerini ve pratik zekasını demir-çelik üretiminin ülkede gelişmesine yönlendirdi. Mükemmeliyetçi ve “paydossuz-ara soğutmasız” çalışması, ona büyük bir başarı ve onur kazandırdı. 

Kırıkkale Çelik Fabrikası’ndaki ilk büyük başarılarından biri, demiryolu rayı üretmeleriydi. Şanbaşoğlu şöyle anlatıyor : “Kırıkkale’nin esas görevi vasıflı çeliktir. Türkiye’de ilk kez ray üretimi, 1932 yılında, Kırıkkale’de yapıldı. Çelik kumu tanınmıyordu; bentonit hiç bilinmezdi; nereden geleceğini de bilmiyorduk. O zaman şunu yaptık : Şamotunu öğüterek döküm kumuyla karıştırarak, çelik döküm için kalıp kumu imal ettik. Bu tesiste, 1935-1950 yılları arasında 150 çeşit çelik yapılmıştır. 1992 yılında ne yazık ki, bunun dörtte biri yapılmıyor. Uçak çeliği, kalem çeliği, paslanmaz çelik, krom-vanadyumlu, krom-molibdenli, tamı çelikleri, sıcak iş çelikleri, kobaltlı volframlı çelikler, yüksek hız çelikleri, tüm dişli çelikleri, sementasyon çeliği vs yapılabiliyordu. Ama ne zahmetlerle … 

İkinci Dünya Savaşı sırasında, takım çeliği üretebilmek için nikel ve kroma gereksinme vardır. İthalat yapılamıyordu. Nikel, piyasadaki nikel paraların toplanmasıyla elde edilir. Krom ise ülke topraklarından elde edilen krom cevherinin eldeki iki tonluk ark ocağında izabesiyle elde edilir. Böylece Türkiye’de ilk ferro-krom üretimi gerçekleştirilir ve takım çeliği sorunu çözülerek ordunun şiddetle gereksinme duyduğu silahların ve mühimmatın üretimine devam edilir. 

Selahattin Şanbaşoğlu’na göre, “Türkiye’de sanayi fikrine en yakın dönem 1934-1940 yılları olmuştur”. Bu düşünce Prof.Dr.Korkut Boratav’ın devletçiliğin 1939’da sona erdiği düşüncesiyle de örtüşmektedir. 

1934 yılında demiryolu hamlesinin güç kazandığı dönemde, ray üretimi için Kırıkkale Çelik Fabrikası’na gözler dönmüştü. Şanbaşoğlu ve arkadaşları, başarıyla üretimi gerçekleştirdiler. Ama Devlet Demiryolları Yolları yönetimi, bu raya güvenemiyor ve Almanya’dan ithalat yapmak istiyordu. Sonunda İsviçre’de rayın “test”ten geçirilmesini kabul ettiler. Sonuç, Alman malından, kat kat kaliteli olduğuydu. Böylece Türk demiryollarının rayları da Türk malı oldu. 

1934-35 yıllarında Türkiye için önemli tehdit olarak görülen İtalya’nın Habeşistan’a savaş açması üzerine, Milli Savunma Bakanlığı, büyük ölçüde mühimmat vs birikimine başladı. Bunun için, gözler Kırıkkale’ye dönmüştü. Bu sırada, Şanbaşoğlu ve arkadaşları, Kırıkkale köyünde minyatür bir sanayi modeli oluşturmayı başarmışlardı. Önce fişek fabrikası, sonra kuvvet santralı, mermi, pirinç, çelik, tüfek ve barut fabrikaları ortaya çıkar. 1950 yılında bu askeri fabrikalar, Makine ve Kimya Endüstrisi (MKE) adını alır. 

Fabrika “sipariş” aldığı ölçüde sermaye birikimi yapıyor, kendini yeniliyor ve daha büyük işlere girişiyordu. Ama karşılarında çok güçlü bir engel vardı : O da ülkede süren ileri-geri kavgasıydı. Ülkemizin çağdaş uygarlık düzeyini yakalamasına gönül veren Cumhuriyet aydınlarının karşısında dağ gibi bir direniş vardı. 

Sözgelimi, “yurdu demir ağlarla ören” yaklaşım yerini, “demiryolu düşmanı” politikaya bırakmıştı. Böylece “demiryolu ray”ı siparişleri düşmüştü. 

Bir başka direniş örneği de, Kırıkkale Çelik Fabrikası’nda yapılan “tank”ın hiç bir alıcı bulamamasıdır. 1946’da motoru dışında tüm tasarım ve donanımı (zırh levhası, topu, paleti aktarma organları vs) kendi imalatımızdı. Cumhuriyet Bayramı’nda geçit törenine katılmak dışında kullanılmadı. Çünkü ABD yardımı Cumhuriyet’in kazanımlarını örselemek için, bahane çıkmıştı. Marshall Planı yıllarına, MKE’nin aldığı siparişler çok azaldı. Fabrikalar neredeyse işsiz kaldı. 

1952 yılında, ABD askeri temsilciliğinden, 250.000 mermi siparişi geldi. Miktar çok büyüktü ve bedeli çoktan belirlemişlerdi (43 dolar). Ancak, fabrikanın hesapladığı maliyet bunun üzerindeydi (51 dolar). Eğer devlet “destek” olursa, bu büyük sipariş alınır ve “destek”in kat kat üzerinde bir getiri sağlardı. Ancak Şanbaşoğlu, en yüksek kademelere kadar erişmeye çalışsa da, tüm girişimleri sonuçsuz kaldı. ABD’li yetkili sabırla bekledi ve tren garında gitmek üzereyken sordu : “İhaleyi kabul edecek misiniz?”. O anda Selahattin Şanbaşoğlu çok büyük bir riske girdi ve anlaşmayı imzaladı. Bu “çılgınlık”tı. Ama Turgut Özakman’da kitabında “Çılgın Türkler” dememiş miydi? İşte Selahattin Şanbaşoğlu da, o çılgın Türklerdendi. Kendisine güveniyordu ve en önemlisi birlikte çalıştığı insanlara güveniyordu. Tüm çabalarıyla maliyeti 35 TL’ye kadar düşürdüler. Ve bu ihaleden fabrikaya büyük bir kar sağladılar. Bugünün parasıyla milyarlarca doları bulan kazanç, fabrikanın yepyeni yatırımlar yapmasına olanak sağladı. 

Bu birikim, yeni bir ihaleyi beraberinde getirdi. Bu kez Alman ordusu için “sipariş” aldılar(1957). Aynı özgüven ve aynı özveriyle bu siparişin de üstesinden geldiler. 750 milyon mark değerindeki bu işten kazandıklarıyla, Mühimmat ve Fişek fabrikaları tamamen yenilendi. 

Kısacası, istenseydi her şey yapılabilirdi. 

1924 yılında niyet uçak yapmaktı. Bunun için çeşitli girişimlerde bulunulmuş ve uçak mühendisi olarak yetişmek üzere yurtdışına öğrenciler gönderilmişti. Büyük uğraşlardan sonra, İkinci Dünya Savaşı’ndan kaçan Polonya’lı teknisyenlerin yardımıyla Tayyare Cemiyeti’nin (sonra Türk Hava Kuşu – bugünkü adıyla Türk Hava Kurumu) Etimesgut’taki tesislerinde, 7-8 kişilik sivil keşif uçağı yapıldı ve Danimarka’ya satıldı. İngiltere’den gelen uçak motor gövdesi, Atatürk Orman Çiftliği’ndeki (AOÇ) motor fabrikasında işlenerek 54 uçak yapıldı. Bunlar da 1954 yılında Ürdün’e gönderildi. Gerisi Milli Savunma Bakanlığı’na verildi. Daha sonra MSB, yaptığımız uçaklara gereksinmesi kalmadığını çünkü ABD yardımından alacaklarını söyleyerek, çalışmaların sonlanmasına yol açtı. Onun yerine kuluçka makinesi yapıldı; bir süre sonra AOÇ’deki bu fabrika, Türk Traktör fabrikası oldu. 

Selahattin Şanbaşoğlu verici bir insandı. Hiçbir karşılık beklemeksizin uzmanlığına gereksinme duyulan her alanda, ilkeli ve bilgili duruşu ile büyük katkılarda bulunurdu. Yassı çelik üretimi için çok gerekli olan Karabük Demir-Çelik Fabrikası’nın yer seçimi için kurulan komisyonda görev yapar. Bundan böyle eli sürekli olarak bu işletmenin üzerinde olmuştur. Hatta o kadar ki, 1994 yılında Karabük DÇİ’nin kapatılması söz konusu olduğunda, büyük çaba göstererek, raporlar hazırlayarak, yaşamasına katkıda bulunanlar arasında bulunmuştur. 

Bu raporların hazırlanmasında birlikte çalıştığı Özçelik-İş Sendikası Genel Başkanı Recai Başkan şöyle diyor : “Bu çalışmaların uykusuz insanı ve gençlik yıllarındaki dinamizmi ile Selahattin Şanbaşoğlu’nu unutmak imkansızdır. Sabahlara dek süren uzun ve yorucu çalışmaya isyan edenlere personelimiz, onu göstererek şöyle demişti: Bu yaştaki insan şevkle çalışırken şikayetçi olmaktan utanmamız gerekir.” 

Aynı şekilde Kdz. Ereğli’de bir demir çelik fabrikasının (ERDEMİR) kurulmasına temel olan raporların altında da onun imzası vardır. 

MKE Maden Hurdacılığı Şirketi, Maden Arama ve Etüd A.Ş., METAŞ İzmir Metalürji Fabrikası Genel Müdürlüklerini yapar. Bunların yanı sıra bir çok kurumda yönetim kurulu üyeliği, yönetim kurulu başkanlığı, danışmanlık yapar. Tüm bu kuruluşların atılımlar yapmasını sağlar. Hepsinde de az zamada çok işler yapar. Devlet Planlama Teşkilatı’nda Demir-Çelik İhtisas Kurulu’nun altı dönem başkanlığını gönüllü olarak yapar. 1962- 1965 yılları arasında, gözbebeği olarak gördüğü MKE’nin genel müdürlüğüne getirilir.Reorganizasyon yoluyla kurumun cirosunu 2-3 kat arttırır.  

MKE onun için gözbebeğidir. Hiçbir zaman peşini bırakmaz. Gönüllü danışmanlıklardan tutun, ilerlemiş yaşında düzenli ziyaretlere kadar bu kurum onun hep öncelikli ilgi alanı içindedir. 1992 yılında bu ziyaretlerinden birinde, Kurum’un Ankara-Tandoğan meydanındaki geniş ve tarihi arazisinin satılarak kurumun borçlarının kapatılmasının planlandığıını öğrenir. Şiddetle karşı çıkar. Başarılı olamayacağını anlayınca, Kültür Bakanlığı’na başvurarak, bu arazi içinde yer alan 3 önemli yapı için koruma kararı çıkarttırır ve satışın önüne geçer. 

Gençlerin eğitimi ve dil onun için çok önemliydi. Bütün bu koşuşturmalarının arasında mesleki yayınlar yapar : Standart Çeliklerin Uluslararası Eşdeğerleri (1985), Ateşe Dayanıklı Malzeme Terimleri Sözlüğü (1990- Türkçe açıklamalı, İngilizce-Fransızca-Almanca-Türkçe Sözlük), Demir-Çelik Sanayiinde Kullanılan Başlıca Terim ve Sözcükleri (1993- İngilizce-Türkçe ve Türkçe-İngilizce), Demir-Çelik Sanayiinde Kullanılan Ateşe Dayanıklı Malzemeler (1995- İngilizce’den çeviri). 

Şanbaşoğlu’nun mesleki alandaki önemli çalışmalarından biri de meslek odalarında yaptığı çalışmalardı. Hem meslek aşkı, hem gençlere olan umudu onun oda çalışmalarına yakından katılmasına neden olmuştur. Teknik grupların içerisinde olmuş; Komisyon ve Kongrelerde başkanlık yapmış; bu kapsamda ne görev verilmişse, “hayır” dememiştir. İleri yaşına karşın, delegesi olduğu TMMOB Genel Kurul’larına büyük bir görev bilinciyle katılmıştır. 

Selahattin Şanbaşoğlu’nun önem verdiği en önemli ilkelerden biri de “değerbilirlik”ti. Kurumların ve kişilerin anımsanmasına ve emeklerinin korunmasına çok önem verirdi. Çünkü bu çabaların ne büyük zorluklarla ve özverilerle ortaya çıktığını bilirdi. Onu Cumhuriyet Aydını olarak değerbilirlikle anmamız, “az zamanda” ortaya koyduğu büyük işleri korumaya çalışmamız çok önemli. Büyük emekler verdiği MKE, Karabük Demir Çelik ve Ereğli Demir Çelik Fabrikaları’nın hala ayakta kalabilmesi büyük bir mutluluk kaynağı. 

Kaynaklar  

  • BilsayKuruç : Mustafa Kemal Döneminde Ekonomi – İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2011.  
  • SelahattinŞanbaşoğluAnısına Paydossuz Bir Yaşam (1905-1997) – TMMOB Metalürji Mühendisleri Odası Yayını 1998.  
  • Mühendislik ve Mimarlık Öyküleri –IV –TMMOB Türkiye Mimar ve Mühendisleri Odaları Birliği Yayını, 2010. 
  • KorkutBoratav: Devletçilik, Savaş Yayınları, 1982. 

 

Tags: , ,

Arşivler