Akademinin Gündeminde Çocuk Emeği

 

Toplumsal meseleler üzerine yürütülen bilimsel araştırmalar, bilim bilim içindir gibi bir ilke ile, incelenen toplumsal olgu ya da olayın nedenlerini yalnızca bilim insanlarının merak duygusunu gidermek için açığa çıkarmak gibi bir son noktaya ulaşmak amacıyla yapılmaz. Peki o zaman ne için yapılır? Toplumsal olgu ve olayları konu alan araştırmaları temelde iki kategoriye ayırabiliriz. Bu kategorilerin birinde kurulu toplumsal düzeni haklılaştırıp (meşrulaştırıp) bu düzendeki güç ve iktidar ilişkilerini yeniden üreterek sürdürmek amacıyla yapılanlar bulunuyorken, diğerinde kurulu düzeni ve  bu düzendeki güç ve iktidar ilişkilerini dönüştürmek amacıyla yapılanlar yer almaktadır. Amaçlar farklı olduğu için, doğal olarak, araştırma süreçlerinde benimsenen yol ve yöntemler de, toplumsal sorunları kavrama biçimleri de ve nihayet ulaşılan sonuçlar da başkadır. Toplumsal dönüşüm gerçekleştirebilmek için kurulu düzenin nasıl oluştuğunun ve işlediğinin bilgisini üretmek öncelikli iştir. Bununla birlikte, bu amaçla yola çıkılıp kurulu düzeni haklılaştırmak gibi bir noktaya ulaşıldığı da gözlenmektedir. Bu yazıda çocukların üretim sürecine katılmasını konu alan çalışmalar özelinde böylesi bir gözlemde bulunulmakta ve güncel çalışmalardan seçilen üç örnek irdelenmektedir. Söz konusu çalışmalar, Çalışma ve Toplum Dergisi‘nin Türkiye’de Çocuk Emeği ve İşçiliği başlıklı özel sayısında (Sayı 63, 2019/4) yer almaktadır. Çocukların üretim sürecine katılmasını konu alan bu çalışmalar, kuşku yok ki çocukların bu süreçte yer almaması gerektiği düşüncesinden hareketle, bu sorunun çözüme kavuşturulmasına katkı sunmayı amaçlamaktadır. Niyet bu olsa da akıbet başka olmuştur. Şimdi bu tespiti söz konusu çalışmaların içeriği üzerinden somutlayalım. Bahse konu çalışmalar Kapar’ın (2019) Çocuk Emeğinin En Kötü Biçimleri ve Türkiye başlıklı, Erdoğan ve Uyan Semerci’nin (2019) Türkiye’de 2000 Sonrası Akademik Yazında Çocuk İşçiliği Çalışmalarının Değerlendirmesi başlıklı ve Dedeoğlu, Sefa Bayraktar ve Çetinkaya’nın (2019) Yoksulun Umudu Çocuk: Türkiye’de Suriyeli Tarım İşçisi Çocuklar başlıklı yazılardır.

 

Toplumsal olgu ve olayların kaçınılmaz doğa olayları misali öznesiz anlatımı

Toplumsal sorunların çözümüne katkı sunabilmek için sorunların meydana gelmesindeki neden-sonuç ilişkisinin açığa çıkartılması bir zorunluluktur. İncelediğimiz çalışmalar, çocukların üretim sürecine katılmalarına etki eden nedenlere ilişkin bunlar sanki kaçınılmaz doğa olayları misali birtakım olaylarmış gibi bir anlatı içermektedir. Böyle bir anlatı, çocukların üretim sürecine dahil olmasını öznesiz kılmaktadır. Örneğin Kapar (2019: 2462), çocukların çalışmasının nedenleri olarak, “zamanla beliren yeni çalışma biçimlerinin etkisi”ni, “ülkelerde yaşanan ekonomik, sosyal ve siyasal istikrasızlıklar”ı ve “1980’ler ile birlikte küreselleşmenin kazandığı ivme ve yarattığı olumsuz sosyal etkiler”i sıralamaktadır. Görüldüğü gibi, bu sıralanan etkenler eleştirel bir değerlendirmeye tabi tutulmaksızın öznesi belirsiz bağımsız değişkenler konumuna konulmakta, dolayısıyla da bunlar verili ve kaçınılmaz etkenlermiş gibi bir izlenim yaratılmaktadır. Benzer şekilde, Dedeoğlu, Sefa Bayraktar ve Çetinkaya da “mevsimlik tarım işçiliğini” (2019: 2593), “göç sürecini” (2019: 2596) ve “yoksulluğu” (2019: 2600) verili bağımsız değişkenler olarak almaktadır. Buna karşın, insanları mevsimlik tarım işçiliği yapmaya, göç etmeye ve yoksulluğa iten asıl nedenler ve bunların özneleri tartışmaya dahil edilmemektedir.  

Çocukların çalışmasının kaynağındaki nedenler irdelenmeksizin, bunlara zorunlu ve doğal nedenlermiş gibi muamele edilmesi, çocukların üretim etkinliğine dahil olmasının nedenlerini ortaya koymak için uygun bir analitik yaklaşım sunmamaktadır. Öyle olduğu için de çocukların üretim sürecinde içinde bulunduğu koşullara ilişkin betimlemelerle yetinilmektedir.  

 

Araştırma bulgularının gerçekliği temsilen olduğu gibi sunulması

Bhaskar’ın gözlemlediği gibi, sosyal bilim araştırmalarında toplanan verilerin gerçekliğin kendisi gibi sunulması yaygın bir eğilimdir. Bhaskar (2011: 2), “ampirik realizm” olarak adlandırdığı bu yaklaşımın, günümüz kapitalist toplumu ile olan uyumuna dikkat çekmekte ve olguları, ait oldukları yapıdan ve tarihsel bağlamından kopararak, yüzeysel bir şekilde ele aldığını söylemektedir. Bhaskar’a (2011: 8) göre, bu yaklaşımın ideolojisinde toplumsal yapı yatay, yapılandırılmamış, tek biçimli ve farklılaşmamıştır. Burada irdelediğimiz çalışmalarda da tam olarak böylesi bir yaklaşımın egemen olduğu söylenebilir.  Örneğin hem Kapar (2019) hem de Dedeoğlu, Sefa Bayraktar ve Çetinkaya (2019) derledikleri ve sahadan topladıkları betimsel verileri, herhangi bir teorik formülasyondan hareketle analiz etmek yerine, olduğu haliyle toplumsal gerçekliğin bilgisini yansıtıyormuş gibi sunmaktadırlar.        

Kapar (2019: 2483- 2493), “çocuk emeğinin en kötü biçimleri”, “tehlikeli çocuk emeği” ve bunların dışında kalan alanlar gibi kategorilerde derlediği verileri aktarmaktadır.  Dedeoğlu, Sefa Bayraktar ve Çetinkaya (2019: 2593-2607) da tarım işlerinde çalışan çocuklara ilişkin yaptıkları saha araştırması verilerini aktarmaktadır. Her iki çalışmada da aktarılan veriler, temsil ettikleri olguları ilişkisellikten uzak olarak sunulmaktadır. Söz gelimi Kapar’ın çalışmasında çocukların yaptığı iş dolayısıyla sağlığının bozulmasına hatta hayatını kaybediyor olmasına ilişkin betimsel veriler sunulmakta, buna karşın, çocukların bu şekilde telef edilmesinden elde edilen çıkarlar ve çıkar sahipleri konusunda hiçbir şey söylenmemektedir. Bunun gibi, Dedeoğlu, Sefa Bayraktar ve Çetinkaya’nın çalışmasında Suriyeli göçmenlerin de tarım işlerinde çalışmaya başlamasıyla oluşan rekabet ortamında ücretlerin düştüğüne, diğer çalışma koşullarının kötüleştiğine ve güvencesizliğin yaygınlaştığına dikkat çekiliyor. Burada da verilerin sunumu bütünüyle ilişkisellikten uzak betimsel düzeyde tutulmaktadır. Ücretlerin düşmesi, diğer çalışma koşullarını kötüleşmesi ve güvencesizliğin yaygınlaşmasına yol açan diyalektik ilişkisellik ortaya konulmamaktadır.  Diğer bir ifade ile ücretli çalışma ilişkisinin olduğu yerde ücretlerin ve diğer çalışma koşullarının kötüleşmesi, güvencesizliğin yaygınlaşması, çalışanların yaptıkları iş nedeniyle hayatlarını kaybetmesi işçi-işveren ya da sermaye-emek arasındaki çıkar çatışması bağlamında ele alınması gereken olgular iken, bu noktanın üzeri örtülmektedir. 

Uluslararası kuruluşların ve devletin ideolojiden arındırılması ya da çözümün nedende aranması

İncelenen çalışmalara ilişkin dile getirilmesi gereken bir gözlem de, uluslararası kuruluşlara ve devlete ilişkin bakış açısıdır. Örneğin hem Kapar (2019: 2463-2465) hem de Erdoğan ve Uyan Semerci (2019: 2507) başta Uluslararası Çalışma Örgütü olmak üzere bütünüyle uluslararası kuruluşların yaklaşımlarını, tanımlarını ve ölçütlerini esas almaktadır. Böyle yaparak söz konusu kuruluşları günümüz küresel kapitalist düzeninde herhangi bir ideolojiden arınık teknokratik yapılar olarak yansıtmaktadırlar. Buna karşın, Selwyn’in (2017) de dikkat çektiği gibi, günümüz dünya düzeninde uluslararası kuruluşlar ideolojiden uzak olmak şöyle dursun, egemen konumdaki yeni liberal ideolojinin katıksız birer uygulayıcısıdırlar. Bu bağlamda, toplumsal sorunlara çözüm üretmekten çok, sorunların ortaya çıkmasına yol açmaktadırlar.            

Devlet ise toplumsal sınıflar ötesi bir konuma konulmaktadır. Örneğin Kapar (2019: 2485), çocuğun üretim sürecine dahil olmasını önlemek devletin temel görevlerinden biridir yaklaşımını savunuyor. Ardından da, çocukların çıraklık, stajyerlik vb. biçimlerde mesleki eğitim adı altında tehlikeli işlerde çalıştırıldığına dikkat çekiyor (Kapar, 2019: 2490). Buna karşın, yoksul çocukların mesleki eğitim adı altında özellikle küçük işletmelere bir emek kaynağı olarak sunulmasının kadim bir devlet politikası olduğu görmezden geliniyor (Akpınar, 2018). Dedeoğlu, Sefa Bayraktar ve Çetinkaya (2019: 2608) da devletin sosyal politikalarla duruma müdahalesinden yanadır. Yeni liberal düzende sermaye lehine tam tersi yönde ilerleyen devletin gerisin geriye sosyal politikalarla duruma müdahale etmesini önermek devlete ilişkin romantik bir yaklaşımdır dersek çok da yanlış bir laf etmiş olmayız.

Her üç çalışmada da toplumsal düzen sürekli bir değişim dönüşüm içinde olan bir olgu olarak değil, hareketsiz mutlak bir olgu olarak yansıtılmaktadır. Yapının mutlaklığı kabulünden hareketle ortaya çıkan sorunlar düzeni/istikrarı bozucu aksaklıklar olarak görülmektedir. Toplumsal yapı bu biçimde kavrandığı için değişim ve dönüşümü açıklayacak bir kuramsal yaklaşımdan hareket edilmemektedir. Bunun yerine aksaklıkları giderici reçeteler kaleme alınmaktadır. Bu bağlamda çocukların üretim sürecine dahil olması ilişkisellik bağlamında ele alınmadığı için, nedenlere yönelik çözüm önerileri yerine betimsel kategorilere yönelik çözüm önerileri ortaya konulmaktadır. Örneğin Kapar çocuk emeğinin en kötü biçimleri gibi kategorilere, Dedeoğlu, Sefa Bayraktar ve Çetinkaya göçmen çocuk işçiler gibi gruplara ve Erdoğan ve Uyan Semerci de çocukların çalıştığı işkolu gibi alanlara öncelik veren çözümler önermektedir. Son tahlilde, çocukların üretim sürecine dahil olması kurulu toplumsal düzenin doğasından kaynaklı bir sorun olarak değil, işleyişten kaynaklı bir aksaklık olarak gösterilmekte, böylelikle de kurulu düzen bilerek ya da bilmeyerek haklılaştırılmaktadır.

Kaynaklar

Akpınar T. (2018), “Çıraklık Sistemi Kimin İçin İdeal Çözüm”, Çalışma Ortamı, 156: 3-4.

Bhaskar R. (2011), Reclaiming Reality –A critical introduction to contemporary philosophy, London and New York: Routledge.

Dedeoğlu S., Sefa Bayraktar S. ve Çetinkaya Ö. (2019), “Yoksulun Umudu Çocuk: Türkiye’de Suriyeli Tarım İşçisi Çocuklar”, Çalışma ve Toplum, 2019/4, 63: 2585-2610.

Erdoğan E. ve Uyan Semerci P. (2019) Türkiye’de 2000 Sonrası Akademik Yazında Çocuk İşçiliği Çalışmalarının Değerlendirmesi, Çalışma ve Toplum, 2019/4, 63: 2503-2537.  

Kapar R. (2019) “Çocuk Emeğinin En Kötü Biçimleri ve Türkiye”, Çalışma ve Toplum, 2019/4, 63: 2461-2501.

Selwyn B. (2017), The Struggle for Development, Cambridge: Polity Press.

 

 

 

 

 

 

 

Tags: , , , ,

Arşivler