“Babam Her Zaman Bizden Uzak Yaşadı”

 

Merhaba,

Ben Hacettepe Üniversitesi Maden Mühendisliği bölümü 4.sınıf öğrencisiyim. Erzincan’ın Refahiye ilçesine bağlı beş altı haneli küçük bir köyde, madenci bir ailenin içinde doğdum. Ankara’ya geldiğim ilk yıl beni en çok şaşırtan şey çevremdeki insanların Erzincan ile ilgili bilgileri oldu. Girlevik Şelalesi’ni, Ekşisu Sazlığı’nı ve birçok kuşun oraya geldiğini, Kemaliye evlerini, Karanlık Kanyonu’nu, Acemoğlu Boğazı’nı, Ergen dağındaki kayak pistini, Keşiş dağlarının zirvesindeki Yedigöller’i; benim bile adını duymadığım babiko, kelecoş, evelik dolması gibi yöresel yemekleri bilen kişiler oldu. Ama Erzincan’da pek çok maden yatağının olduğunu bilen çok az insan çıktı. Oysa, benim gibi pek çok Erzincanlı çocuk maden yataklarının olduğu bu küçük köylerde doğdu. Herkes gibi benim kişiliğimin oluşmasında, yaşama bakış açımda babamın mesleğinin etkileri oldu.

Babam 16 – 17 yaşlarında yaşadıkları köye yakın bir maden ocağında işe başlamış, yirmi yıl boyunca durup dinlenmeden krom ocaklarında çalışmış. Halen daha çalışmaya devam ediyor. Çocukluğum süresince babam bize ve kendi evine hep uzak yaşadı. Hafta sonu ve tatil demeden gece gündüz dağ başlarında konteynırlarda yaşamını sürdürdü. Dolayısıyla babamla hiçbir zaman yakın olamadık, aramızda hep bir uzaklık vardı. Çocukken işinin bizden daha öncelikte olduğunu düşünürdüm. Bunun burukluğu ile büyüdüm. Ama her zaman ona çok büyük bir saygı besledim. Özellikle üniversiteye gelip yaşamı biraz daha tanıdıktan sonra kendi bakış açımdan çok onun penceresinden yaşama baktığımda asıl zorluğu ve burukluğu onun yaşadığını gördüm.

O zamanlar, bizi en çok etkileyen olay ekonomik durumun belirsizliğiydi. Kış aylarında yollar kapandığında madenler çalışmıyordu. Ne zaman açılacakları da belli olmuyordu. Madenin kapalı olduğu zamanlarda eve bir şekilde para gelmesi gerekiyordu. O sürelerde babam çareyi uzun yol tır şoförlüğü yapmakta buluyordu. Yine aylarca o şehirden bu şehre yük taşıyordu. Bazen de başka ocaklardan birisi gelir oradaki işçileri toplayıp başka maden ocaklarına götürürdü. Mevsimlik tarım işçileri gibi oradan oraya şehirden şehre giderler, oradaki maden ocaklarında çalışırlardı. Yani yine bizden uzak olurdu. Ben, annem, ikiz kız kardeşlerim onun yolunu gözlerdik ama biz dört kişiydik, beraberdik. Babam ise uzaklarda tek başınaydı. Maden çalıştığında ise krom fiyatlarındaki dengesizlik sorun oluyordu. Sektörün talebine göre krom kısa zaman aralıklarında çok yüksek ya da düşük değerlerle satılıyordu. Fiyat düşük olduğunda madenlerdeki çalışma yine duruyordu. Tekrar ne zaman açılacağını hiç kimse bilmiyordu. Annem, beni ve kardeşlerimi her zaman ekonomik sıkıntılardan uzak tuttu ama çoğu durumda gözlemleyebiliyordum. Her şey bir gün düzelecek umudu ile büyüdüm.

Dokuz yaşında ilk defa babamla birlikte maden ocağına ziyarete gitmiştim. Çok etkilenmiştim. Devasa bir iş gibi gelmişti bana. Ondan sonra fırsat buldukça gitmeye çalıştım. O zamanlar fark etmesem de sanırım oradaki yaşamdan farkında olmadan etkilendim. Dediğim gibi babam her zaman bizden uzak yaşadı. Ayda bir iki defa gelir ve ancak o zaman görürdük onu. Bir yaz tatilimizde iki hafta kalmak için annem, ben ve kardeşlerim madenin olduğu köye gitmiştik. O süre boyunca babam ile birlikte köyün hemen yanında bulunan konteynırlarda kalmıştık. Hayatımın en garip deneyimiydi bu. Herkesten ve her şeyden çok korkmuştum. İlk defa evimizden, bildiğimiz yaşamdan uzak, yabancı bir yerde yaşamıştık. Bütün köy babama çok saygı gösteriyordu ve bizi sürekli evlerine davet ediyorlardı. Ama ben konuşmalarından hiçbir şey anlamıyordum. Bir an önce kaçıp gitmek istiyordum. Oysa babam bizi memnun etmek için ne kadar çok uğraşmıştı ve ne kadar mutlu olmuştu onunla birlikte olduğumuz için. Onun yaşadığı yer, yaşadığı yaşam bize yabancı ve uzak gelmişti. Ben aslında babamın, maden ve madencilerin yaşamından korkmuştum. Güvende hissettiğim evimize kaçmak istemiştim.

O yaz tatilinden sonra hiçbir şeyden yakınmadım. Ne parasızlıktan ne de babamın bize olan uzaklığından. Ortada var olan fedakârlıkları o zaman fark etmiştim, babamın biz evimizde huzurlu yaşayalım diye katlandıkları, çektiği zorlukları ilk defa o zaman fark etmiştim. O tatilden sonra büyümüştüm biraz.

Özlem dolu yıllar geçti. Üç kardeş okuduk. Ben lise son sınıfa geldiğimde üniversitede hangi mesleği seçeceğim konusunda babam bana hiçbir zaman şu bölümü şu mesleği yap gibi bir dayatmada bulunmadı. Kendi yolumu kendim çizmemi istedi. Ama ben zaten sıradan bir iş yapamayacağımı biliyordum. Madenle olan tanışıklığımdan dolayı da maden mühendisliğinin bana uygun olacağını düşündüm. Babam ve annemin dışında etrafımdaki herkes bu işin tehlikeli olduğunu söyledi, “madene bir can daha sokmayacağız” diye gözyaşı dökenler bile oldu. Bir başkası “Bak babana yıllardır madenlerde çalışıyor şu son iki yıldır sigortalı, ondan önce hiç güvencesi yoktu. Yirmi yılın tazminatını aldı mı, yok ne gezer. Göçükleri de unutma” dedi. Haklıydı, yıllar öncesinde madende bir göçük olmuştu ve 3 işçi yeraltında kalmıştı. Babamla telefonda konuştuk. Sesindeki endişeyi ve korkuyu içimde çok derinlere kadar hissetmiştim. Ülkemizde maden kazalarını biliyorduk ama bu kadar yakın olması, babamın sesi, annemin diken üzerinde nefes alışları bir kamyon gibi çarpmıştı bana. Bütün bunları biliyordum. Zaten onun için seçtim bu bölümü. O zaman anlamıştım, aslında “maden kazası”, “ihmalkârlık” gibi medyatik sözcükler ardına gizlenen bütün acıları, dağılan insan yaşamlarını, ölümün soğuk yüzünü yaşayarak görmüştüm.

Mesleğimin getireceği ağırlığı ve sorumluluğu çok yakından yaşayarak görmüştüm. Ama babam hiçbir şey demedi. Hatta içten içe bir şekilde onun yolundan gittiğim için gurur duyduğunu hissetmiştim. İşte o zaman ilk kez babamla bir bağ kurmuştum. İlk kez onun yaşamındaki bir konuya ortak olacaktım ve bu kararım doğru yolda gittiğimi düşündürdü. Önceden okuduğum bütün iş kazası haberleri, uzaktan takip ettiğim, üzüldüğüm, düşündüğüm hayatların ilk defa o zaman gerçek olduklarını hissetmiştim. Bu deneyimlerle birlikte derslerime daha farklı, önemseyerek yaklaşmaya başladım. Anlatılan her şeyi anlamaya, sorgulamaya çalıştım. Bir gün maden mühendisi olarak madendeki insanların hayatının sorumluluğunu üzerime alacaktım.

İlk zamanlar, okulda öğrendiğim her bilgiyi babama anlatmak isterdim ve ona sorular sorardım. Sonunda baba – oğul paylaşacak bir şeyler bulmuştuk. “Nasılsın?”, “İyi misin” gibi soruların dışında gerçekten konuşup tartışıyorduk. Bu durum ikimiz için de çok yeniydi ve belli etmesek de ikimizde de büyük bir sevinç yaratmıştı.

Sonuç olarak; ileride neyle karşılaşırsam karşılaşayım ben, babasına anlatacak konuları olmasını isteyen, onunla ortak bir şeyler paylaşabilmek isteyen küçük bir çocuktum.

Şahin ALAÇAYIR (*)

(*) Hacettepe Üniversitesi Maden Mühendisliği Bölümü 4. Sınıf Öğrencisi

(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz.)

Tags: , ,

Arşivler