2010 Yılı Programı

Türkiye, 2010 yılına ekonomik kriz ile demokratik açılım tartışmaları arasında girdi. Bunların üzerine bir de anayasa değişikliği paketi eklenince “gündemi yönlendiriyorlar” sözleri sokaktaki adamın gündelik yaşamında daha ağırlıklı yer almaya başladı. Kamu politikalarında bir konunun gündeme getirilmesi, gündemin belirlenmesi politikanın formülasyonuna ve sorunsallaştırılmasına bağlıdır. Gündemi belirleyen, aynı zamanda sorunu formüle eden, onun yürütülmesi için uygun araçları üretendir. Bir başka deyişle, gündemi kontrol etme, politikanın belirlenmesi ve yürütülmesi ile ilişkilidir. Sürecin başı ile sonu politikanın niteliğine göre yer değiştirilebilir.
Kamu politikaları incelenirken, iktidarın belirli bir politikayı gündeme getirmeme politikası, ya da yeni politika gündemleri oluşturarak gündemi değiştirmesi, asıl sorunsallaştırılması gereken politikalardan uzaklaştırmasının önemli araçlar olduğu kabul edilir.
Türkiye’deki mevcut ekonomik daralma ve kriz, 2009 yılının son dört ayında açılım, domuz gribi ve sınır ötesi işbirliği vb. sorunlar aracılığıyla gündeme getirilmedi. Gündeme getirilmeyen, toplumun temel sorun alanlarına ilişkin uygulanan politikalardı. Bu açıdan asıl tartışılması gerekenler yerine toplumun bazı kesimlerinin önceliği olan politikalar basın aracılığıyla tartıştırıldı. İlginçtir ki, buna benzer yorumların çeşitli kesimler tarafından paylaşılmasına karşılık, bu yorumlar keskin bir toplumsal muhalefete yol açamadı. Oysa komşu Yunanistan’da uygulanmak istenen tasarruf tedbirlerinin faturasını, doğal olarak ödemek istemeyen farklı toplumsal kesimler birleşerek, bunun için de geniş katılımlı protesto gösterileri düzenlenmekte, tüm bunlar da basının ilgisini çekmektedir.
İnsan için en önemlisinin eğitim, insanca bir iş ve düzgün bir sağlık hizmeti olduğunu düşünüyoruz. Demek ki, halkın gündemi bu. Biz de bu gündemin alt yapısını oluşturmak istiyoruz. Bunun için de bu büyüteçte, gündeme getirilmeyen, gündeme getirilmemesi de bir politika olan bu üç konuya ilişkin olgun bir bakış açısı üretme çabasına giriştik. Bu doğrultuda, dikkatimizi 2010 Yılı Programına verdik. Dr. Taner Akpınar eğitim politikasını, Dr. Esra Ebru Mavi sağlık politikasını, Dr. Can Umut Çiner istihdam politikasını 2010 Yılı Programı çerçevesinde değerlendirdi.
(Büyüteç editörü: Dr. Can Umut Çiner)
Eğitim Hedefleri Açısından 2010 Yılı Programının Eleştirisi
Taner AKPINAR*
“Eğitim şart” sözüyle klişeleşen ve eğitimin önemine yapılan vurgu, eğitimin içeriği söz konusu olduğunda kaybolmaktadır. Oysaki, eğitim etkinliğinin kendisinden önce, içeriğinin ne olduğu ve ne olması gerektiği sorunsalı ön planda tutulmalıdır. Çünkü eğitim, evrensel gerçekliklerle doldurulmuş, zamana ve mekana göre değişmez bir içeriğe sahip değildir. Bu niteliğe sahip, yani evrensel gerçekliği olan bilgiler de eğitim programları içerisinde yer almaktadır. Örneğin dünyanın geoit şekilde olduğuna ilişkin bilgi gibi. Ancak bu tür bilgiler eğitimin içeriğinde kısmi bir yer tutar. Eğitim süreci, biri eğitilenlere bu tür bilgilerin aktarılması, diğeri de belirli toplumsal değerlerin aşılanmasından oluşan iki boyutlu bir etkinliktir. Bu nedenle, eğitim, belirli toplumsal sonuçlar elde etmeye hatta yeni bir toplum inşa etmeye dönük bilinçli ve amaçlı bir etkinliktir.
Eğitimin toplumsal amacı da, birincisi toplumun maddi temeli olan üretim sisteminin gereksinim duyduğu nitelikli işgücünü yetiştirmek, ikincisi de üretim sisteminin üst yapısal örgütlenme biçimi olan ulus devletin temel değerlerini yeni kuşaklara aktarmak olmak üzere iki boyutludur. Eğitim sistemi içerisinde bunlardan biri diğerine göre daha ön plana geçebilmektedir.
Örneğin, Türkiye’de Cumhuriyet’in ilk dönemlerindeki eğitim politikalarına toplu olarak baktığımızda, eğitim sisteminin sözünü ettiğimiz ikinci toplumsal amacının birinciye kıyasla çok daha ön planda olduğu görülmektedir. Millet Mektepleri, Halkevleri, Çırak Okulları Köy Enstitüleri gibi yapıtlar acil gereksinim duyulan pratik sorunların (okur-yazar olmayanlara okuma-yazma öğretmek, sanayi alanında gereksinim duyulan nitelikli insan gücünü yetiştirmek gibi) üstesinden gelmek, ancak daha da önemlisi devrimleri özümsemiş ve Cumhuriyet’e sahip çıkıp onu yaşatacak bir toplum yaratmak amacıyla hayata geçirilmiştir (Akpınar, 2006: 44).
Sonraki dönemlerde bu yapıtlar tasfiye edilmiş ve eğitim sisteminin toplumsal içeriği peyder pey değiştirilmiştir. Bu yazı, söz konusu bu içerik değişikliğini irdelemeye dönük bir çabadır. İrdelemenin nesnesini yeni içerik oluştururken, materyalini yeni içeriğin somut bir şekilde ortaya konulduğu 2010 Yılı Programı oluşturmaktadır. Türkiye’de 1963’ten bu yana 5 yıllık kalkınma planları uygulanmaktadır. İçinde bulunduğumuz dönemde 2007- 2013 arası yılları kapsayan 9.Plan ve içinde bulunduğumuz yılda da bu plan çerçevesinde hazırlanan 2010 yılı Programı yürürlüktedir.
Eğitimin toplumsal amacı konusunda 2010 yılı Programında somut olarak ortaya çıkan içerik değişikliği anlık bir değişimin programa yansımasıyla sınırlı değildir. Bu, bir sürecin üründür. Program incelendiğinde, aslında değişimin de ötesine geçilerek, bu konuda bir dönüşümün yaşandığı gözlenmektedir.
Türkiye’de 1940’lı yılların ortalarından itibaren Cumhuriyet’in ilk dönemlerindeki yönetim anlayışından tam bir kopuş yaşanmış ve ilk dönemlerdeki politikalar rafa kaldırılarak bu politikaların ürünü olan yapılar da tasfiye edilmeye başlanmıştır. Köy Enstitüleri başta olmak üzere eğitimdeki kurumsallaşma çabaları, tasfiye sürecinde başı çekmiştir. Bu süreç büyük ölçüde tamamlandıktan sonra planlı kalkınma dönemine girilmiştir. Bu dönemde, diğer bütün konular gibi eğitim de plana programa bağlanmıştır.
Birinci ve İkinci Kalkınma Planı’nda, eğitim olanaklarının, toplumsal yarar ilkesi temelinde, tabana yayılması ve fırsat eşitliğinin sağlanması eğitim konusunda benimsenen temel hedeftir.(1) Ancak, kurumsal altyapıdan yoksun bu hedef kağıt üzerinde kalmaya mahkum olmuştur. Bu tür hedeflerin düşünsel düzlemde var olması bile rahatsızlık yaratmıştır. Üçüncü Kalkınma Planı’nda, önceki iki plandaki eğitim hedeflerinden adeta şikayet edilmiş ve bu konuda değişiklik talebi dile getirilmeye başlanmıştır: “Birinci ve İkinci Planlarda tüm eğitim sistemi, fırsat eşitliğinin gerçekleşmesi ve gelir dağılımının düzeltilmesi amacına yönelmiş, bir araç olarak alınmıştır.”(2)
Üçüncü Plan’da, eğitim konusunda toplumsal hedeflere öncelik vermek yerine, ekonomik ve sosyal taleplerin dengelenmesi gerektiğine vurgu yapılmıştır. Bu dengenin sağlanması için de, eğitimin, üretim sisteminin insan gücü gereksinimini karşılayacak bir yapıya kavuşturulacağı belirtilmiştir.(3)
Üçüncü Plan’da içerik değişikliği talebi dile getirilmiş ancak, bu yönde somut adımların atılması daha sonra olmuştur. 1980 sonrası dönemde yaşanan ekonomik ve toplumsal dönüşüm, eğitim politikalarında da değişimin yönünü ve içeriğini belirlemiştir. Dışa açık piyasa düzenine geçiş süreci on yıla yakın bir sürede rayına oturtulduktan sonra, eğitime, piyasanın aksaklıklarını giderme (Boratav, 2005: 174) ve piyasanın gereksinimlerine uygun insan gücü yetiştirme rolü biçilmiştir.
Piyasa düzeninde ortaya çıkan işsizlik ve gelir dağılımı eşitsizliği gibi aksaklıklar yapısal bir sorun olarak değil, bireylerin yeterli insan sermayesine -uygun eğitime sahip olmama ya da eğitimsiz olma- sahip olmaması gibi kişisel yetersizliklerinden kaynaklanan sorunlar olarak gösterilmektedir. Sorun bu şekilde ortaya konulunca buna karşı yapılacak şey de, bireylerin uygun düzeyde bir insan sermayesi biriktirmesini sağlamaktadır. Eğitim bireysel yetersizlikleri gidermeye yönelik bir insan sermayesi biriktirme aracı olduğuna göre, eğitim olanaklarından yararlananların da bunun karşılığında bir bedel ödemesi gerekecektir.
Perde arkasında bu tür düşüncelerin yattığı eğitim sistemini dönüştürmeye yönelik somut hedefler, Altıncı Plan ve sonraki planlarda ortaya konulmaya başlanmıştır. Altıncı Plan’da özel kesimin okul açması ve vakıfların özel üniversite kurmasının teşvik edilmesi;(4) Yedinci ve Sekizinci Plan’da ise ekonominin nitelikli insan gücü gereksiniminin karşılanması, uluslararası rekabet gücünün geliştirilmesi ve eğitimde özel sektörün daha fazla yer almasının özendirilmesi(5) eğitimin temel hedefleri arasında yer almıştır.
Dokuzuncu Plan’da da, sık sık, eğitimin, ekonominin ve işgücü piyasasının talepleri doğrultusunda şekillendirilmesi gerektiği vurgulanmıştır.(6)
2010 yılı Programında ise, eğitim konusunda biri işgücü piyasasındaki sorunları çözmeye, diğeri de toplumsal gelişmeyi sağlamaya yönelik iki hedef ortaya konulmaktadır. İlki çok kısa ve öz bir şekilde ifade edilmektedir: Ekonominin talep ettiği alanlarda insan gücü yetiştirilmesi ve eğitim ile işgücü piyasasının daha esnek bir yapıya kavuşturulması.(7) Diğer hedef ise, düşünme, algılama ve sorun çözme yeteneği gelişmiş, Atatürk ilkelerine bağlı, demokratik, özgürlükçü, milli ve manevi değerleri özümsemiş, yeni fikirlere açık, kişisel sorumluluk duygusuna sahip, çağdaş uygarlığa katkıda bulunabilen, bilim ve teknoloji kullanımına ve üretimine yatkın, sanata değer veren, beceri düzeyi yüksek, üretken ve yaratıcı bilgi çağı insanını yetiştirmek olarak ortaya konmaktadır. (8)
2010 yılı programı, eğitim konusunda ortaya koyduğu hedefler bakımından ayırt edici bir özellik taşımamakta, hem parçası olduğu 9.Planla hem de önceki planların bazılarıyla uyum içerisinde bulunmaktadır. Bu uyumluluk iki noktada belirginleşmektedir. Birincisi, eğitimin planlı programlı bir şekilde piyasalaştırılması ve piyasanın hizmetine sunulmasıdır! Üçüncü Plan’da eğitimin toplumsal eşitsizlikleri giderici bir araç olarak görülmesi, yakınma konusu edilirken, gelinen noktada, eğitimin piyasa düzeninin bir aracına dönüştürülmesi ana hedef haline gelmiştir. İkincisi ise, toplumsal gelişmeyi sağlamaya yönelik olduğu söylenen hedeflerdir. “Atatürk ilkelerine bağlı…” diye başlayan ve ardı arkası kesilmeyen bu hedefler, eğitimin piyasalaştırılması sürecine denk düşen planların hepsinde, neredeyse birbirinin aynı ifadelerle, yer almıştır. Bunlar arasında toplumsal eşitsizlikleri gidermeye dönük hedeflerin artık yer almadığı görülmektedir.
2010 yılı Programında, ironik bir şekilde, 15’ten yukarı yaştaki 4 milyon 863 bin kişinin okur-yazar olmadığı bilgisine yer verilmektedir.(9) Bu bilgi, başka hiçbir söze yer bırakmadan, bir ayıbı gözler önüne sermektedir. “Atatürk ilkelerine bağlı…” diye başlayan ve birtakım muğlak ifadelerle uzun uzadıya sıralanan hedefler listesi psikolojik suçluluk duygusunun dışavurumu olsa gerektir.
Eğitim, bireyi toplumsal amaçlar temelinde biçimlendirmeye dönük bir etkinlik süreci olmaktan çıkartılıp, bireyin -piyasanın diliyle söyleyecek olursak insan sermayesi biriktirebilmek için- kendisine yaptığı ve son tahlilde hem ulusal hem de uluslararası düzeyde (Fişek, 2005) piyasa mekanizmasına hizmet eden bir yatırım aracına dönüştürülmektedir.
Dipnotlar
(1) Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1963-1967), s. 441-442; İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1968-1972), s. 1968: 158.
(2) Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı (1973-1977), s. 88.
(3) Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı (1973-1977), s. 640.
(4) Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planı (1990-1994), s. 294.
(5) Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1996-2000), s. 27; 7 Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (2001-2005), s. 223.
(6) Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007-2013), s. 39 ve 84.
(7) 2010 yılı Programı, s. 185.
(8) 2010 yılı Programı, s. 197-198.
(9) 2010 yılı Programı, s. 190.
Kaynaklar
Akpınar Taner, (2006), Çocuk Emeği Sorununa Çağdaş Bir Yaklaşım: KİT’lerin Çırak Okulları, Cumhuriyet’in Anıt Kurumları Dizisi: 3, Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı, Ankara.
Boratav Korkut, (2005), Türkiye İktisat Tarihi 1908-2002, 9.Baskı, İmge Kitabevi, Ankara.
Fişek A. Gürhan, (2005), “Küreselleşmenin Yakıtı: Beyin Göçü,” Çalışma Ortamı Dergisi, Sayı: 81, s. 10-11.

* Dr., Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Öğretim Görevlisi, Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı Gönüllüsü
(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz.)

Tags: , ,

Arşivler