2006’da Çevre Kanunu’nda Ne Değişti?

 

Bilindiği gibi, 1982 Anayasasının 56. maddesinde vatandaşlara sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı tanınmış; çevrenin geliştirilmesi, çevre sağlığının korunması ve kirliliğinin önlenmesi devletin ve vatandaşın görevi olarak tanımlanmıştır. 1983 yılında da Anayasadaki bu düzenlemeye dayanılarak bir Çevre Kanunu çıkarılmıştır. Kabulünün üzerinden 23 yıl sonra yani 2006 yılında 5491 sayılı Kanun1 ile Çevre Kanunu, Dünya’da çevre konusundaki uluslararası sözleşmelere uyum ve Avrupa Birliği’ne verilen taahhütlerin yerine getirilmesi amacıyla yeniden düzenlenmiştir. Kanunun bütününe bakıldığında kendi içinde tutarlı ve çevreye duyarlı bir çevre politikasının çerçevesinin çizildiğini söylemek güçtür.

“Çevre”nin Değişen Tanımı, Sürdürülebilir Kalkınma

2872 sayılı Kanunda bütün “vatandaşların” ortak varlığı olarak nitelendirilen çevre “vatandaşlık” ölçütüne bağlanmıştı (Güler, 2001: 45). Bu nitelendirme bir yandan insan merkezci bir yaklaşımı ortaya koymakta bir yandan da vatandaş olmayanları çevre bakımından dışlamaktaydı. Yeni düzenlemelerle ise çevre, bütün canlıların ortak varlığı olarak tanımlanmış, böylece çevre kavramının içeriği genişletilmiştir.

Yeni düzenlemede “sürdürülebilir kalkınma” ve “sürdürülebilir çevre” kavramlarına yer verilmiştir. Ancak 5491 sayılı Kanunda yer alan kalkınma anlayışının ekonomik büyüme ile eş anlamlı bir içeriğe sahip olduğu ve beslenme, barınma olanakları, sağlık ve eğitim hizmetleri, insan hakları gibi göstergeleri içine alan bir kalkınma anlayışının kendisine yer bulamadığı görülmektedir (Şehir Plancıları Odası, 2003).

Çevreyi Kim Koruyacak?

Yeni düzenlemede “katılım hakkı”na yer verilmiştir. Düzenlemede “çevre politikalarının oluşmasında katılım hakkı esastır” denmesine rağmen, Bakanlık ve yerel yönetimlerin çevre koruma faaliyetlerinde “gerekli hallerde” meslek odaları, birlikleri ve sivil toplum kuruluşları ile işbirliği yapacağının belirtilmesi katılım hakkını sınırlandırmaktadır. Ayrıca katılım hakkının hangi mekanizmalarla hayata geçirileceği de belli değildir (Çevre Mühendisleri Odası, 2006).

Karbon Ticareti

Son düzenlemede çevrenin korunması kapsamında “karbon ticareti” adlı bir serbest piyasa mekanizmasından söz edilmiştir. İlk kez, sera etkisi yaratan gazların salımına ilişkin bağlayıcı hükümleri olan (Duru, 2001: 13) Kyoto Protokolü’nün “esneklik mekanizmaları” arasında yer alan karbon ticareti, serbest piyasa çevreciliği anlayışının ürünüdür ve kirlenmenin metalaştırıldığı bir uygulama olup çevre ve çevrenin korunması alanı ekonomik bir anlayışla ele alınmaktadır. Karbon ticareti düzenlemesine, Türkiye’nin henüz imzaladığı Kyoto Protokolü’ne uyum için yer verilmiştir.

Çevre Eğitimi

Yeni düzenlemeye göre, okul öncesi eğitimden başlanarak örgün eğitim kurumlarının eğitim programlarında çevre ile ilgili eğitim konularına yer verilecektir. Çevre eğitimine kanunda yer verilmesi çevre bilincinin oluşmasının sağlanması bakımından önemli bir adım olmuştur. Ancak önemli olan bu yasal düzenlemenin uygulamadaki niteliği ve içeriğidir. Çevre sorunları siyasi alandan soyutlanamaz. Çevre sorunlarının kamuoyunu etkilemeye başlaması 1960’lı yıllarda Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki öğrenci olayları ile başlamış ve giderek siyasal iktidar savaşımında çevre konuları ağırlık kazanmıştır (Keleş, 1992: 147). Çevre sorunları aynı zamanda kaynak bölüşümü ve toplumsal adalet sorunlarıdır; sadece teknolojinin bir çıktısı olarak düşünülemez. O halde uygun bir çevre eğitiminde çevre, toplumsal ve siyasal boyutları olan bir konu olarak ele alınmalıdır.

Sonuç

2872 sayılı Kanunda yapılan değişikliklerle ilk olarak “çevre” kavramının tanımı yapılmış ve “sürdürülebilir kalkınma” ve “sürdürülebilir çevre”, “çevrenin korunması ve geliştirilmesi”, “koruma-kullanma dengesi”, “biyolojik çeşitlilik”, “katılım hakkı” gibi günümüz çevre politikalarının kavramlarına ve araçlarına yer verilmiştir. Söz konusu değişikliklerle çevre yönetimi bakımından gerek duyulan birtakım düzenlemeler de yapılmıştır. Bütün bu değişikliklerin esas olarak kökten değişiklikler olmadığı ve Avrupa Birliği sürecinin zorlaması ile yapıldığı görülmektedir (Duru, 2006: 301-303). Yeni düzenlemelerin bütününe ayrıntılı olarak bakıldığında ve ilgili bazı kanunlarda yapılan değişiklikler de dikkate alındığında, koruma-kullanma dengesinden bahsedilmesine rağmen bunun bir yama gibi durduğu ve aslında yine “çevresel değerleri koruma kaygılarının ekonomik etkinlikler önünde bir engel olarak görüldüğü” (Duru, 2006: 304) eski anlayışın varlığını koruduğu belirlenebilmektedir. Bunun en açık göstergesi petrol, jeotermal kaynaklar ve maden arama faaliyetlerinin ÇED dışında bırakılmış olmasıdır. Maden Kanunu’nda2 yapılan değişiklikle de orman alanları, doğa koruma alanları, sit alanları, su havzaları ve kıyı alanları gibi yerler artık Bakanlar Kurulu’nun çıkaracağı “yönetmelikle” ekonomik büyüme yolunda feda edilebilecektir. Nitekim aynı kanunda “maden arama faaliyetleri, bu Kanunda sayılanlar dışında herhangi bir izne tabi değildir” hükmüne yer verilmekte, jeotermal kaynaklar ve mineral suların bulunduğu yerlerde ihtiyaç duyulan arazilerin kullanım şekline, niteliğine ve vasfına bakılmaksızın bu amaçla kullanılmak üzere tahsis edilebileceği biçiminde bir düzenleme yapılmaktadır. Böylece, her türlü alanın madencilik faaliyetine açılabilmesi sağlanmaktadır.

5491 sayılı Kanun yükümlülüklerin yerine getirilmesi için öngördüğü süreler bakımından da eleştiri konusu olmuştur. Verilen sürelerle çevresel değerlerin korunması ekonomik ve sermayeye yönelik kaygılarla en az 2 yıl ertelenmiştir.

Böylece, 5491 sayılı Kanun’un gelişmiş ülkelerin benimsediği çevre politikası kavramlarını kullansa da anlayış bakımından 2872 sayılı Kanunun önceki halini farklı bir noktaya getirmediği görülmektedir. Başka bir deyişle, söz konusu kavramların benimsenemediği ve dolayısıyla “görüntü”de bir değişiklik yapıldığı ortadadır.

Dipnotlar

1 5491 sayılı Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, K.T. 26.04.2006, R.G. 26.05.2006.

2 5177 sayılı Maden Kanununda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun. RG 05.06.2004, S.25483.

Kaynakça

Çevre Mühendisleri Odası, (2006), “5491 Sayılı Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hakkında TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Çalışma Raporu, http://www.yayed.org/resimler/ekler/318_ek.doc?tipi=2&turu=H&sube=0 , (01.11.2007).

Duru, Bülent, (2001), “Viyana’dan Kyoto’ya İklim Değişikliği Serüveni”, Mülkiye, (Sayı 230): 301-333.

Duru, Bülent, (2005), “Küreselleşme, AB ve Türkiye Çevresi.” Birikim. (Sayı 191): 63-72.

. Duru, Bülent, (2006), “Modern Muhafazakarlık ve Liberal Politikalar Arasında Doğal Varlıklar: AKP’nin Çevre Politikalarına Bir Bakış.” Mülkiye. (Sayı 252): 297-313.

Güler, Birgül A. (2001), Çöp Hizmetleri Yönetimi, Ankara: TODAİE.

Keleş, Ruşen, (1992), “Çevre ve Siyaset.” İnsan Çevre Toplum içinde, yay.haz. Ruşen Keleş, Ankara: İmge Kitabevi Yayınları

Şehir Plancıları Odası, (2003), “Çevre Kanunu’nda Değişiklik Yapan Tasarı İle İlgili Görüş Raporu,” http://www.spo.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=33&tipi=15&sube=0 , (01.11.2007).

 

* Arş. Gör., Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

 

(Tablo ve görsellere PDF üzerinden ulaşabilirsiniz.)

 

Tags: , , , , ,

Arşivler