Taner AKPINAR
İlk kez 2016-2017 eğitim-öğretim yılında, bu yıl ile sınırlı olmak üzere, mesleki eğitim adı altında çalıştırılan çocuk işçilere (aday çıraklar ve çıraklar ile işletmelerde mesleki eğitim gören, staj yapan ve tamamlayıcı eğitim alanlar), yasal olarak (3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu gereği), ödenmesi gereken ücretlerin İşsizlik Sigortası Fonu’ndan ödenmesi düzenlenmiştir.[1] Sonrasında, bu uygulama, Bakanlar Kurulu Kararları[2] ile 2017-2018 eğitim-öğretim yılına uzatılmıştır. Bunun ardından, Cumhurbaşkanı Kararı[3] ile, 2018-2019 eğitim-öğretim yılından itibaren üç yıl daha uzatılmıştır. 2022 yılının ilk günlerinde yayınlanan yeni bir Cumhurbaşkanı Kararı[4] ile, 2021-2022 eğitim-öğretim yılından itibaren beş yıl daha uzatılmıştır.
Milli Eğitim Bakanlığı’na (MEB) göre, bu uygulama hem işverenlerden hem de yurttaşlardan yoğun ilgi görmüş ve 5 ay gibi kısa bir zamanda 343 bin öğrenci “mesleki eğitime” katılmıştır. MEB, 2022 yılı sonunda, toplam sayıyı 1 milyona çıkartmayı hedeflemektedir.[5]
Neden mesleki eğitim adı altında çalıştırılan çocukların ücretleri İşsizlik Sigortası Fonu’ndan ödenmeye başlanmıştır ve neden bu yola, ilk kez, 2016-2017 eğitim-öğretim yılında başvurulmuştur? Ayrıca, 2016-2017 eğitim öğretim yılından bugüne kadar yoğun ilgiyle karşılanmayan bu uygulama neden son 5 ayda yoğun bir ilgi görmüştür? Bu son sorunun cevabı ancak kapsamlı saha araştırmaları ile ortaya konulabilir. Burada, önsel (a priori) olarak şu kadarı söylenebilir; bu durum, siyasi iktidarın, iktisat bilimiyle bağdaşmayan, özgün iktisadi yaklaşımı ve bu yaklaşım doğrultusunda uyguladığı politikalar sonucu yoksulluğun yaygınlaşıp derinleşmesiyle ilgili gözükmektedir. Geçimini sağlayamayan aileler, “mesleki eğitim” süreçlerinde hiç değilse yasal olarak ödenmesi gereken ücret için çocuklarını mesleki eğitime yollamaktadır.
Asıl konumuz olan ilk soruya dönecek olursak, elbette, bu, yalnızca bir nedene bağlanamaz. Ancak, bu yazıda, ilk soruda sorulan “neden” sorularına verilebilecek cevaplardan yalnızca birini ortaya koymaya çalışıyorum. O da bunun, yani mesleki eğitim adı altında çalıştırılan çocukların ücretlerinin 2016-2017 eğitim-öğretim yılından itibaren İşsizlik Sigortası Fonu’ndan ödenmesinin, sağ kanat siyasal iktidarların, tarihsel olarak, başvurduğu kadim bir seçim stratejisi olduğudur. Söz konusu strateji, sağ kanat siyasal iktidarların, yoksul ailelerin çocuklarını ucuz işgücü kaynağı olarak küçük işletmelere sunarak onların desteğini kazanmaya dönük hamlelerinden ibarettir.
Var olan en güncel verilere göre, Türkiye, 1-9 kişinin çalıştığı küçük işletmelerin toplam işletmeler içinde yaklaşık yüzde 95 paya sahip olduğu bir ekonomik yapıya sahiptir. Toplam istihdamın ise yüzde 78’i bu işletmelerdedir.[6] Bu işletmeler, siyasi iktidarlara karşı tavırları ve siyasi iktidarlardan talepleriyle, tarihsel süreçte belirleyici aktörler olmuşlardır. Böyle söyleyip ardından da, bu kısa yazıda, bütün bir tarihsel süreci tartışmak gibi olanaksız bir işe girişecek değilim. Yalnızca bu görüşü destekleyecek geçmiş birkaç örnek verip, devamında da, 2016-2017 eğitim-öğretim yılından beri olanların geçmiş örneklerle benzerliğine dikkat çekmekle yetiniyorum.
Daha önce birçok kez başka yerlerde de dikkat çektiğimiz üzere, 1971’de bütün işyerlerini kapsayacak şekilde yeni bir iş kanununun[7] yürülüğe girmesi, bu kanunun kapsamına girmek istemeyen küçük işletmeleri mutsuz etmiştir. Bunun üzerine, küçük işletmelerin bu mutsuzluğunu gidermek için, 1972 yılında bir çıraklık yasası hazırlanmıştır. Böylece, çocuk işçilerin, mesleki eğitim alan çıraklar olarak çalıştırılması ve öğrenci oldukları için de iş kanununda yer alan sosyal haklardan yararlandırılmamaları meşrulaştırılmıştır. Ancak ilk tasarı yasalaş(a)mamıştır. 1970’ler boyunca siyasi çekişmenin arttığı bir ortamda, Adalet Partisi (AP), seçimlerden mağlup çıkmasına rağmen, iktidarı ele geçirdiği bir zamanda, tam olarak 1977 yılında, küçük işletmelerin desteğini kazanmak için çıraklık yasasını[8] yürürlüğe koymuştur. Küçük işletmeler, bu kez de, yasa gereği ücret ve sigorta primi ödemek zorunda bırakılmaktan mutsuz olmuşlardır. Onları mutsuz eden ücret asgari ücretin yüzde 30’udur ve sigorta primi de yalnızca iş kazası ve meslek hastalığı ile hastalık sigortası primidir.
1987 yılı yine seçim yılıdır. Seçimler yaklaşırken, konumunu sağlamlaştırmak isteyen Anavatan Partisi (ANAP), yürürlüğe koyduğu yeni çıraklık yasası[9] ile küçük işletmelerin mutsuzluğunu kısmen gidermiştir. Yeni yasa ile çıraklar için ödenmesi gereken sigorta primlerini çırakları çalıştıran işverenlerin ödemesine son verilerek, bu primlerin MEB’in bütçesine konulacak ödenekle karşılacağı düzenlenmiştir.
Şimdi gelelim 2016-2017 eğitim-öğretim yılından beri mesleki eğitim adı altında çalıştırılan çocuk işçilerin ücretlerinin İşsizlik Sigortası Fonu’ndan karşılanmasına. 2016 yılı, Türkiye’de, Türk Tipi Başkanlık sistemine geçişin kağıt üzerinde hazırlandığı ve 2017 yılı da hazırlanan bu planın halk oyuna sunulduğu yıldır. Tarihsel olarak küçük işletmelerin desteğini kazanmaya dönük değişmez sağ kanat siyasi strateji iş başındadır. Bu kez de Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), kendisinden önceki sağ kanat siyasi iktidarların yaptığı gibi, aynı stratejiye başvuruyor. Küçük işletmeleri, çocuk işçilere ücret ödeme yükümlülüğünden kurtarıyor ve böylece onların geçmişten beri süregelen mutsuzluğuna son veriyor. Elimizde, bu stratejinin 2017’de yapılan halk oylamasına ne derece etki ettiğini değerlendirebilecek araştırma verileri yok. Buna karşın, AKP bu stratejiye sıkı sıkıya sarılmış gözüküyor. Öyle olmasa, ilk başta 2016-2017 eğitim öğretim yılı ile sınırlı olarak başvurduğu uygulamayı sonraki yıllara uzatır mıydı? Öyle olmasa, yaklaşan 2023 seçimleri öncesinde, bunu, bir kez daha, 5 yıllığına uzatır mıydı?
Siyasal iktidar, küçük işletmeleri bu yolla memnun ederken, yoksul ailelerin çocuklarını buna kurban ediyor ve bunun maliyetini ise çalışıp işsizlik sigortası primi ödeyen işçilere yıkıyor. Ayrıca, bu yolla, daha önce irdelediğimiz Ulusal Genç İstihdam Stratejisi[10] bağlamında, genç işsizlik oranını kağıt üzerinde aşağı çekme işini de kotarmaya çalışıyor.
Toplumsal muhalefet, birçok konuda siyasal iktidarın yakasına yapışırken, çocuk işçiliğin teşvik edilmesi sorunu üzerinden bunun yeterince yapıldığı söylenemez. Siyasal iktidarın, görece sessiz sedasız bir şekilde, sarıldığı bu stratejiyi görünür kılarak, buna karşı da ses yükseltmek gerekiyor.
[1] Bu uygulama, 2016 yılında, 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu’na eklenen Geçici Madde 12 ile yürürlüğe başlamıştır (Geçici Madde 12, 2 Aralık 2016 tarihinde kabul edilip 9 Aralık 2016 tarih ve 29913 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir).
[2] 20 Ekim 2017 tarih ve 30216 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 2017/10834 sayılı ve 9 Ocak 2018 tarih ve 30296 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 2017/11106 sayılı Bakanlar Kurulu Kararları.
[3] 16 Ağustos 2018 tarih ve 30511 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 42 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı.
[4] 5 Ocak 2022 tarihli ve 31710 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 5063 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı.
[5]https://www.meb.gov.tr/mesleki-egitim-merkezlerinde-1-milyon-ogrenci-hedefinin-yarisina-5-ayda-ulasildi/haber/26423/tr, (erişim tarihi: 29 Mayıs 2022).
[6] Kalkınma Bakanlığı (2014) Onuncu Kalkınma Planı 2014-2018 -KOBİ’lerin ve Esnaf Sanatkarın Güçlendirilmesi Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara: Kalkınma Bakanlığı, s. 2 ve 18.
[7] 1475 sayılı İş Kanunu (Kabul tarihi: 25 Ağustos 1971, Yayınlandığı Resmi Gazete tarih ve sayısı: 1 Eylül 1971 – 13943)
[8] 2089 sayılı Çırak, Kalfa ve Ustalık Kanunu (Kabul tarihi: 20 Haziran 1977, Yayınlandığı Resmi Gazete tarih ve sayısı: 5 Temmuz 1977 – 15987).
[9] 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu (Kabul tarihi: 5 Haziran 1986, Yayınlandığı Resmi Gazete tarih ve sayısı: 19 Haziran 1986 – 19139).
[10] Taner Akpınar (2021), “Ulusal Genç İstihdam Stratejisi”, Çalışma Ortamı, Sayı: 169, s. 36-38.