Duygulanımsal Emek ve Duygusal Emek Kavramları Üzerine Eleştirel Bir Değerlendirme

 

GİRİŞ

Kavramlar, terimler, imgeler ya da benzer diğer başka yapılar, soyutlamalar yoluyla ortaya çıktığı gibi, ayaklarını maddi bir zemine de basarlar. 1970’li yıllardan itibaren dünya kapitalizminde yaşanan gelişmeler ve hizmetler sektörünün sınırlarının genişlemesi, emek çalışmalarında da yeni kavramlar üretilmesine neden oldu: duygulanımsal emek ve duygusal emek. Bu kavramlar emek çalışmalarında öne çıkarken gündelik dilde ve sendika politikalarında da sorgulanmaksızın kullanılıyor. Bu iki kavram, müşteriyle karşılıklı, yüz yüze ve kişilerarası etkileşim ve iletişimin zaruri olduğu ya da bununla birlikte sayısallaşmanın vazgeçilemez olduğu çalışma yaşamında, çalışmanın doğasını, biçimini, içeriğini anlamlandırmış gibi görünüyor. Duygulanımsal emek ve duygusal emek kavramları, ekonomiye egemen olan emek biçiminin ya da harcanan emek gücünün bizzat kendisinin duygular temelinde şekillendiğini ifade ediyor.

Bu çerçevede çok sayıda bilimsel araştırma yapıldı: Uçuş personelleri, çağrı merkezi çalışanları, turizm sektörü çalışanları ve mağaza çalışanlarıyla yapılan saha çalışmaları, bu araştırmalardan bazıları. Bütün bu araştırmalar, yukarıda geçen çalışanları bu iki kavram temelinde ele aldı. Oysa, emek çalışmaları alanında üzerine çok sayıda araştırma yapılmış bir konuda, konunun anahtar kavramlarından biri olan duygulanımsal emek ya da duygusal emek kavramının nasıl ele alınması gerektiğine ilişkin bir tartışmanın eksikliği göze çarpmaktadır; bugüne değin kavramların zenginliklerine ya da açmazlarına değinilmemiştir. Bu makalenin amacı; duygulanımsal emek ve duygusal emek kavramlarının, dünya kapitalizminde yaşanan dönüşümleri anlamak için elverişli olup olmadığını tartışmaktır.

Makale üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Negri ve Hardt’ın duygulanımsal emek kavramının dayanak noktaları, onun içine yerleştiği maddi olmayan emek kavramsallaştırması ve günümüz emeğinin hegemonyası, düşünürlerin penceresinden ortaya konuyor. Hochschild’in hizmetler sektöründeki genişlemeyle birlikte duygu yönetimi olarak kavramsallaştırdığı duygusal emek, ikinci bölümde anlamlandırılmaya gayret ediliyor. Üçüncü ve son bölümde ise hem duygulanımsal emek hem de duygusal emek kavramının açmazları, sınırlılıkları ve muğlaklığı olduğu öneriliyor. Bu açmazlar üç ana başlıkta; i) emeğin ürününün niteliğini tanımlama, ii) emeğin ayırıcı özelliklerini belirtememe ve iii) üretim-yeniden üretim ilişkisini sorunlu ele alma olarak tasnifleniyor.

 

Duygulanımsal Emek: Enformatikleşme ve Yeni Kapitalizm

Oluşunun, gelişiminin ya da çıkışının üzerinden çok zaman geçmemiş anlamına gelen “yeni” sıfatı, kapitalizmin önüne konulduğunda öyle olduğu söylensin ya da söylenmesin bariz bir biçimde kapitalizmin yeni bir formu olduğunu ifade eder. Bu formda kapitalizme özgü üretimin, çalışma biçimlerinin ve boş zamanın sorunsallaştırılması ise yeni ve farklı yaklaşımların doğmasını beraberinde getirir.  Duygulanımsal emek kavramı bu noktada gündeme gelir. Ancak duygulanımsal emek ne kendi başına tüm değişimi açıklayan ne de kendi başına ayakta durabilen bir kavramdır. Dolayısıyla onu, içine yerleştiği maddi olmayan emek kavramsallaştırmasıyla birlikte düşünmeliyiz.

Hardt ve Negri’ye göre yirminci yüzyılın son on yıllarında endüstriyel emek hegemonyasını yitirir ve onun yerine bilgi, enformasyon, iletişim, ilişkiler veya duygusal ifadeler gibi maddi olmayan ürünler üreten emek, yani maddi olmayan emek geçer. Maddi olmayan emek iki ana boyutta kavramsallaştırılır: İlk olarak; fikirler, semboller, kodlar, metinler, dilsel figürler ve imajlar üreten, entelektüel ya da dilsel adı verilen sembolik ve analitik emek türlerini ifade eder. Maddi olmayan emeğin ikinci boyutu ise duygulanımsal emektir. Zihinsel olgular olan duyguların aksine, duygulanımlar, belli bir beden haliyle birlikte belirli bir düşünce halini de ifade eder. Dolayısıyla, duygulanımsal emek, rahatlık, esenlik, tatmin, heyecan ya da tutku gibi hisleri üreten ya da işleyen bir emektir (Hardt ve Negri, 2004).

Emeğin üretimine odaklanan duygulanımsal emek, elbette, son yirmi beş yıldır sürmekte olan ekonomik postmodernleşme süreçleriyle etkin emeği yalnızca doğrudan sermayeyi üretmeyen bir rolde konumlandırmaz (Hardt, 1999). Maddi olmayan emeğin hegemonyasıyla birlikte duygulanımsal emek yaygınlaşır ve çalışma ile boş zamandan oluşan günün tamamı, her şeyiyle yeniden üretim sahası hâline gelir ve toplum kocaman bir fabrikaya dönüşür. Negri de bu fikri paylaşır. Ona göre emekte son dönemde gerçekleşen en önemli değişim, değerin artık ölçülemez hale gelmiş olmasıdır. Emek artık sermaye dışında duramaz ve onun içinde aldığı mübadele değerinden bağımsız bir kullanım değerine sahip olamadığından hem değer-dışı hem değer-ötesi haline gelir. Emeğin değer-ötesine geçişi aynı zamanda duygulanıma da geçişidir ve duygulanım ölçülemez bir değer üretimidir (Akalın, 2007).

Daha kapsayıcı olarak maddi olmayan emeğin özel olarak da duygulanımsal emeğin bugünkü toplumsallıkta ne ifade ettiği ya da neye denk düştüğü konusuna gelelim.  Hardt ve Negri günümüzde modernleşmenin sona erdiğini ilan etti. Bu ilan, endüstriyel üretimin hegemonyasını diğer ekonomik biçimler ve toplumsal olgulara genişletemediğini ifade eder. Postmodernleşme ya da enformatikleşme süreci emeğin endüstriden hizmet alanına göçüyle tanımlanır. İşin yapılmasında bilgi, enformasyon, duygulanım ve iletişim merkezi rol oynar (Hardt ve Negri, 2003). Duygulanımsal emek, hukuki danışmanların, uçuş görevlilerinin ve fast food çalışanlarının işinde karşımıza çıkar ve artan öneminin en belirgin göstergesi işverenlerin çalışanlarda aranan asli vasıflar olarak eğitimi, hal ve tavırları ve sosyal becerileri öne çıkarmasıdır (Hardt ve Negri, 2004). Diğer bir yandan günümüzde maddi olmayan emek içeren çoğu iş, kavramın iki boyutunu; sembolik üretim ve duygulanımsal emeği birleştirir. Bunun yanında maddi olmayan emek maddi emek biçimleriyle iç içe geçer. Buna sağlık çalışanları örnek gösterilir; onlar, duygulanımsal, bilişsel ve dilsel işler yanında sargıları değiştirmek gibi maddi işler de yaparlar (Hardt ve Negri, 2004).

Özcesi, maddi olmayan emekte, yani maddi olmayan üretimin tamamında kullanılan emekte, emek, maddi kalmaya devam eder: Bu emek, bütün emek türleri gibi, bedeni ve beyni içerir. Maddi olmayan şey emeğin ürünüdür (Hardt ve Negri, 2003; 2004). Bu emek biçimi nitel açıdan hegemoniktir ve diğer emek biçimlerine ve topluma kendine benzeme eğilimi dayatır.  Sembolik üretim ve duygulanımsal emek, maddi olmayan emeğin iki boyutunu temsil eder. Sembolik üretim imaj, fikir ve sembol ve kod gibi şeyler üretirken duygulanımsal emek hem beden hem de zihne ait duygulanımlar üreten emektir.

 

Duygusal Emek: Yeni Emek Türü ve Hizmetler Sektörünün Yükselişi

Emek gerçekte ne üretir? Örneğin, çeşitli ulaşım ve dolaşım aşamalarından geçerek önümüzde duran bir ürün mü? Ya da metanın hizmet biçimini alması ve bu işlerin yoğun biçimde artması aynı emeğin ürünü mü? Kuşkusuz, maddi ürün ile hizmet bir meta olduğu gibi bu iki ürünü üreten emek de meta formundadır. İkisi arasındaki ortaklık budur. Fakat Hochschild, endsütriyel üretimdeki gerileme ve hizmet sektöründeki gelişmeyle birlikte çoğu işin metalardan ziyade insanlarla ilgilenme yeteneği gerektirdiğini belirterek (2003) bir uyarıda bulunur: Yönetilen Kalp çalışmasında Delta Havayolları şirketinin uçuş personeli eğitimi merkezindeki kurslara katılarak uçuş personellerinin emek süreçlerini inceler; bu süreçte hizmet üretildiğini ifade eder ve hizmet sunmanın duygusal emek gerektirdiğinin altını çizer. Aslında onun yaptığı, fiziksel emek ve zihinsel emeğin yanına bir de duygusal emeği yerleştirmektir. Uçuş personelleri örneğinde; koridordan ağır yemek arabaları itildiğinde fiziksel emek harcanır ve acil durumlar için hazırlık yapılırken zihinsel çalışmalar yapılır ve ek olarak duygusal emek olarak tanımlanan bir şey daha yapılır. Bu türden bir emek, zihin ve hissin ortaklığını gerektirir ve doğru zihinsel durumu üreten dışsal dengeyi sürdürebilmek için his üzerinde etkisi gerekir (Hochschild, 2003).

Hochschild’e göre (2003) montaj hattında çalışan bir işçi, modern endüstriyel emeğin modası geçmiş bir sembolüdür. Duygusal emeğin yeni emek biçimi olarak yaygınlaşmasının nedeniyse çalışmanın birebir müşteriyle muhatap olduğu hizmet işlerinin yoğun bir şekilde artmasıdır (Man ve Selek Öz, 2009). Bu konu yeni emek süreci araştırmalarıyla birlikte fiziksel emeğin yanı sıra emeğin duygusal boyutunun da mercek altına alınmasıyla önemsenmeye başlamış ve özellikle hizmet sektöründe emek süreçlerinin incelendiği araştırmalarda önemli bir sorun olarak belirlenmiştir (Kaya ve Serçeoğlu, 2013). Çünkü “hiçbir müşteri, somurtkan bir garson, gıcık bir banka memurunun ya da uçuş personelinin müşterisi olmak istemez” (Hochschild, 2003).

Denebilir ki duygusal emek kavramı, dünya genelinde hizmetler sektörünün genişlemesi ve bunun anlaşılmak istenmesine paralel olarak genelde müşteriyle ilişkinin, yüz yüze iletişimin ya da onun daha kapsamlı bir biçimi olarak kişilerarası iletişimin yoğun olduğu çalışmayı ifade etmek için kullanılır: Çağrı merkezi çalışanları, uçuş personelleri, garsonlar vb. gibi; çalışanların müşterilere kaliteli ve iyi hizmet verebilmek için onlarla iletişim halindeyken gözlemlenebilen yüz ifadeleri ve beden hareketleriyle duygularını yönetmek için harcadıkları emek olarak tanımlanır (Hochschild’ten akt. Bilir, 2018). Çalışanlar işlerini yaparken bazı duyguları karşı tarafa yansıtmak durumundadırlar kuşkusuz, fakat duygusal emek, bunun daha ötesinde süreklilik gerektiren bir olguyu ifade eder (Güngör, 2009). Bireyin nasıl hissetmesi gerektiğine dayanan ve hissedilmeyen duygunun taklit edilmesini ya da hissedilen uygunsuz davranışın bastırılması gibi sunuş kurallarının izlenmesini gerektirmektedir. Dolayısıyla Hochschild, duygu yönetimi bir ücret karşılığında yapıldığında duygusal emek olur derken duygusal emeğin genel olarak organizasyon tarafından onaylanmış duyguları içeren tarafına göndermede bulunur (Kart, 2011). Yani bu kavram uygun duyguların sergilenmesi ya da yönetilmesi bu arada gerçek duyguların maskelenmesi anlamında kullanılır (Man ve Selek Öz, 2009). Duygusal emek, iş ortamında, koşulların gerektirdiği duygusal ifadeyi belirleyen ya da görünen kurallara uyma eylemi olarak ortaya çıkar (Hochschild’ten akt. Kart, 2011): Uygun davranışları gerçekleştirme sürecinde duyguların kontrol altına alınması. Bu iki yolla olur: yüzeysel eylem ve derin eylem. Yüzeysel eylemde çalışan bir duyguyu gerçekten hissetmez fakat hissediyor gibi yapar; derin eylemde ise çalışan gerçekten hisseder, hissetmeye çalışır.

 

Duygulanımsal Emek ve Duygusal Emek Kavramlarının Açmazları

Hem duygulanımsal emek hem de duygusal emek kavramı, ekonomik faaliyetlerdeki kimi gelişmelerle ve çalışma yaşamında ortaya çıkan kimi durumlarla yakından ilgilidir. Kavramların ayaklarını bastığı somut ve maddi gerçeklik bütünüyle dünya kapitalizmindeki bir dizi gelişmelere dayanır. 1970’li yıllardan itibaren günden güne büyüyen ve büyümesini sürdüren hizmetler sektörü; hizmetler sektörünün ulusal ve uluslararası ekonomik faaliyetler içerisindeki genişleyen sınırları; buna bağlı olarak fabrika dışı çalışma mekânlarının çoğalması ve hizmetler sektöründe çalışan yeni tip işçilerin sayısındaki artış bu gelişmeler arasında sayılabilir. Bunlara ek olarak üretimin, piyasaya giriş engellerinin zayıf; emek gücünün ise ucuz olduğu sınır ötesi bölgelere taşınması da maddi ürünler üreten üretim faaliyetinin gözden kaybolması anlamında bu kavramların ortaya çıkışında önemlidir.

Pekâlâ tüm bu gelişmeler kavramların ortaya çıkışında, somut maddi dayanak noktalarında etkiliyse; büyük bir rol oynuyorsa, bu kavramların da tüm bu gelişmeleri layıkıyla yansıtması gerekmez mi? Bu kavramlar, dünya kapitalizminin yaşamakta olduğu değişimi ve dönüşümü anlama, açıklama ya da tanımlama gayeleri barındırmaları nedeniyle önemli bir çabanın ürünleri olduğu gibi, kavramların kendisi ile ayaklarını bastığı maddi zemin arasındaki ilişkiyi açıklayamama ve hatta yanıltma nedenleriyle de bir o kadar açmazları barındırır. Bu açmazlar üç ana başlıkta; i) emeğin ürününün niteliğini tanımlama, ii) emeğin ayırıcı özelliklerini belirtememe ve iii) üretim-yeniden üretim ilişkisini sorunlu ele alma olarak özetlenebilir.

İlk olarak, duygulanımsal emek ve duygusal emek kavramları, emeğin niteliğini değil emeğin ortaya çıkardığı ürünün niteliğini tanımlar. Daha açık bir ifadeyle, duygulanımsal ve duygusal, emeğin sıfatları olduğu halde, emeğe ilişkin değildir. Kavramlar, emeğin ürettiği ya da ortaya çıkardığı ve hizmet ekonomisinin bir parçası olan ürünü açıklama gayretindedir. Bu çerçevede duygulanımsal emek, belli bir beden haliyle birlikte belli bir düşünce halini ifade eder. Duygusal emek ise çalışanların müşterilere kaliteli ve iyi hizmet verebilmek için onlarla iletişim halindeyken gözlemlenebilen yüz ifadeleri ve beden hareketleriyle duygularını yönetmek için harcadıkları emek olarak tanımlanır, ki bu açıkça bir hizmet üretimidir, yani doğrudan üretilen ürünle ilgilidir. Denebilir ki emeğin kendisi maddi olduğu halde, kendine aldığı sıfatlar onun niteliğini çarpıtır. Emeğin kendisinin maddi olmadığı yönünde -her ne kadar aksi ifade edilse de- bir illüzyon yaratır. Duygulanımsal ya da duygusal ifadesi, enformasyon, bilgi, hizmet çalışmalarının maddi temelden farklı ve ayrı olduğu izlenimini oluşturur; “dünyada iki farklı çalışma türüyle sonuçlanan iki tözün (madde ve tin) var olduğunu” salık verir (Fuchs, 2015: 366). Oysa bu çalışmaların tamamı maddeden ayrı değildir. Emeğin niteliğine ya da vasfına ilişkin yaratılan bu izlenime, emeğin maddi olarak kalmaya devam ettiği söylenebileceği gibi, duygusal emeğin de kol emeği ve zihin emeğinin yanına eklenen bir emek biçimi olduğunu; bu emek biçiminin de genel bir eğilim oluşturduğunu söylemek olanaksızdır. Kaldı ki, bu ayrım tarihsel durumların analizinde herhangi bir ilerleme noktası da oluşturamaz. Çünkü metaların genelleştirilmiş üretimi, kolektif emek gücünün toplam faaliyetinin ürünüdür (Marx, 1998 [1862-63]): 143).

İkinci olarak, duygulanımsal emek ve duygusal emek kavramları, emeğin ayırıcı niteliklerini ortaya koymaktan uzaktır. Diğer bir ifadeyle iki kavramın kapsamı üzerine yürütülen tartışmalarda (Savul, 2018); hangi sektörleri, hangi meslekleri, hangi zamanları ve hangi mekânları kapsadığı ve hangi emek etkinliklerinin duygulanımsal emek ya da duygusal emek kapsamına girdiğine ilişkin değerlendirmelerde belli bir uzlaşı söz konusu değildir. Hatta uzlaşı bir kenara, muğlaklık söz konusudur. Gerçekten de hizmetler sektörünün gelişmesi ve buna bağlı olarak etkileşim, iletişim, duyguların ön plana çıktığı işler demek, bu kavramların kapsamı hakkında bize ne söyler? Kavramların kapsam alanına ilişkin sorulan sorulara örnekler gösterilebilir:

(…) Hostesler güler yüzlü hizmetleri ile duygulanımsal emek kategorisine dahil edildiğinde fabrikada ekip arkadaşlarıyla uyumu istenen işçinin duygulanımı göz ardı edilip duygulanımsal emek kapsamı dışında mı bırakılacaktır? Bırakılmayacaksa her işte az ya da çok duygulanım olduğu kabul edilip bütün işçiler duygulanımsal emek kapsamında mı tanımlanacaktır? Bazı iş türlerinde duyguların zoraki ifadesi önem kazanıyor olmakla birlikte bu işler birbirinden o kadar farklıdır ki çocuk bakıcısı ile doktoru, falcı ile hostesi duygulanımda ortaklaştırmak keyfi bir tanımlamadır (Koşar, 2017).

 

İki kavram, neye göre dahil edildiği kolayca anlaşılamayan sektör ve işlerde çalışmayı belirtmek için kullanılır. Örneğin birbirinden hem emeğin niteliği hem de vasfı açısından oldukça farklılaşan fast food, sağlık ve mühendislik sektörlerindeki çalışma, bu iki kavramın içine kolayca dahil edilir. Hizmetler sektörünün gelişmesi ve buna bağlı olarak etkileşim, iletişim, duyguların ön planı çıktığı işlere referans eden duygulanımsal emek ve duygusal emek kavramlarının bu çelişkili ve alakasız kapsamı, kavramın emeğin ayırıcı özelliklerini belirtememesine yol açar.

Üçüncü olarak, hem duygulanımsal emek hem de duygusal emek kavramı, üretim ile yeniden üretim arasındaki ilişkiyi sorunlu ele alır. Duygulanımsal emeğin tanımında çalışmanın, yaşamın tüm zamanına ve mekânına egemen olması söz konusuyken; duygusal emekte çalışmanın, belirli bir zaman aralığı ve mekânla sınırlanması söz konusudur (Emirgil, 2010). Farklı bir ifadeyle, duygulanımsal emek kavramı, üretim zamanı ile yeniden üretim zamanından; çalışma zamanı ile boş zamandan oluşan günün tamamını tümüyle bir yeniden üretim zamanı olarak değerlendirir. Duygusal emek kavramı da duygulanımsal emek kavramının aksine, üretim zamanı ile yeniden üretim zamanı arasına keskin, parçalanamaz, geçilemez bir sınır çizer. Buna göre duygu yönetimi olarak tanımlanan duygusal emek, çalışma zamanı bittiği andan itibaren devre dışı kalır. Oysa, üretim ve yeniden üretim arasındaki ilişki ne sanıldığının aksine tamamen ortadan kalkmış ne de birbirinden tamamen ve keskin sınırlarla ayrılmıştır. Gündelik hayat, üretim zamanını oluşturan çalışma hayatı ile hem yaşam araçlarının hem de türün üremesi anlamında yeniden üretim zamanından oluşur. Üretim zamanı ve yeniden üretim zamanı arasındaki ilişki basit değildir. Gündelik hayat, olgusal düzeyde rutinlik sınırlarını korumakla beraber, çeşitli gelgitlerle de doludur; gündelik hayatın rutin bir ritmi olduğu gibi, sapmaları ve iniş-çıkışları da bulunur. Bir bestenin rutini ile iniş-çıkışları nasıl ki birbirinden ayrılamazsa, gündelik hayatın parçaları olarak üretim ve yeniden üretim de birbirinden ayrılamaz. Bir işçi üretim zamanında çalışma eylemini gerçekleştirirken bir direniş pratiği olarak dinlenir de; hayal de kurar. Yine aynı işçi çalışma eylemini sonlandırdığında, ertesi günkü çalışma ortamının negatif gerçekliğini düşlerine yansıtır. Bu, üretimin veya yeniden üretimin birbirini ikame ettiği anlamına gelmez; hatta bu soyutlukların somut durumları açıklamasına da işaret etmez; ama bir tümlük anlamına gelir; bu birbirinden ayrılamayacak bir birliktir. Denebilir ki, üretim ve yeniden üretimde harcanan emek, ayrımsız bir biçimde üretim ya da yeniden üretim olarak nitelendirilemez; zira üretimin kapitalizm altında büründüğü biçim, üretime, onun herhangi bir emek harcama faaliyetinden ayırt edilmesini gerektirecek özellikler yükler (Acar-Savran, 2008). Şu ifadelerle düşünebiliriz: “(…) Bir bütün oluşu ve bir akış hâlinde durmadan yenilenişi açısından bakıldığında, her toplumsal üretim süreci aynı zamanda bir yeniden üretim sürecidir. Üretimin koşulları aynı zamanda yeniden üretimin koşullarıdır” (Marx, 2018a [1867]: 547).

Sonuç olarak, duygulanımsal emek ve duygusal emek kavramları, emeğin nesnesinin bir sonucu olarak üründen yola çıkar. O ürünü ortaya çıkaran emeğin doğasına, maddi temeline ilişkin bir şey söylemez, o ürünün hangi maddi ve tarihsel koşullar içinde oluştuğunu açıklamaz. Maddi olmayan ürünün içindeki harcanan emek biçimi olarak, bu biçimi verili bir yasa düzeyinde kabul eder. Ancak bu yasaları da anlamaz ve açıklamaz; emeğin kendisi ile duygular arasında kurulan ilişkiyi bize doğruca göstermez. Bu ilişkinin görünümünü, algılanma düzeyini çarpıtır.

 

SONUÇ

Bu makalenin amacı, literatürde genişçe yer edinen duygulanımsal emek ve duygusal emek kavramlarının, dünya kapitalizminde yaşanan dönüşümleri anlamak için elverişli olup olmadığını tartışmaktı. Makalede duygulanımsal emek ve duygusal emek kavramlarının içeriği, Negri, Hardt ve Hochschild’in penceresinden ele alındı. Buna ek olarak, çalışma boyunca, kavramların, emeğin temel niteliklerini kavramaktan uzak olduğu önerildi; duygulanımsal emek ve duygusal emek kavramların açmazları ele alındı. Bu açmazlar üç ana başlıkta; i) emeğin ürününün niteliğini tanımlama, ii) emeğin ayırıcı özelliklerini belirtememe ve iii) üretim-yeniden üretim ilişkisini sorunlu ele almaları olarak tasniflendi.

Bugün, hizmetler sektöründe kişiler arası iletişime, etkileşme ve duygu yönetimine ilişkin kimi özelliklerin gözle görülen biçimde artıyor olması, adına duygulanımsal ya da duygusal denilen; fiziksel, zihinsel emeğin yanına yeni bir emek türü olarak eklenen bir gelişme olmaktan daha çok kapitalizmin her türlü duygu ve insani ilişkiyi sermaye birikiminin basit bir aracı haline indirgemesine işaret ediyor (Koşar, 2017).

 

 

KAYNAKÇA

 

Acar-Savran G. (2008) Önsöz. G. Acar-Savran ve N. Tura Demiryontan (Der). Kadının Görünmeyen Emeği içinde (s. 17-28). İstanbul: Yordam Kitap

 

Akalın, A. (2007). Duygulanım ve Duygulanımsal Emek Üzerine Notlar. Birikim, Sayı 217, 114-121.

 

Bilir, Z., E. (2018). Duyguların ve Bedenlerin Ticarileşmesi: Ankara’daki Alışveriş Merkezlerinde Çalışan Kadın Satış Görevlileri. Emek Araştırma Dergisi, Cilt 9, Sayı 13, 19-47.

 

Emirgil, B. F. (2010). Yeni Kapitalizmde Emeği Sorunsallaştırmak: Emeğin Maddi-Olmayan Görünümleri. Çalışma ve Toplum, Sayı 1, 221-238.

 

Hardt, M. (1999). Affective Labour. Source: Boundary 2, Cilt 26, Sayı 2, 89-100.

 

Hardt, M., Negri, A. (2003). İmparatorluk. Abdullah Yılmaz (Çev.) İstanbul: Ayrıntı Yayınları

 

Hardt, M., Negri, A. (2004). Çokluk: İmparatorluk Çağında Savaş ve Demokrasi. Barış Yıldırım (Çev.) İstanbul: Ayrıntı Yayınları

 

Hochschild, A., R. (2003). The Managed Heart: Commercialization of Human Feeling. Londra: University of California Press

 

Kart, E. (2011). Bir Duygu Yönetimi Süreci Olarak Duygusal Emeğin Çalışanlar Üzerindeki Etkisi. Çalışma ve Toplum, Cilt 30, Sayı 3, 215-230.

 

Kaya, U., Serçeoğlu, N. (2013). Duygu İşçilerinde İşe Yabancılaşma: Hizmet Sektöründe Bir Araştırma. Çalışma ve Toplum, Cilt 36, Sayı 1, 311-345.

 

Koşar, A. (2017). Negri, Sınıf ve Çokluk: Postmodern Özne Arayışının Eleştirisi. İstanbul: Kor Kitap

 

Man, F., Selek Öz, C. (2009). Göründüğü Gibi Olamamak Ya Da Olduğu Gibi Görünememek: Çağrı Merkezlerinde Duygusal Emek. Çalışma ve Toplum, Cilt 20, Sayı 1, 71-94.

 

Marx, K. (1998 [1862-63]). Artı-Değer Teorileri, Birinci Kitap. Yurdakul Fincancı (Çev.) Ankara: Sol Yayınları

 

Marx, K. (2018a [1867]). Kapital, Cilt: 1. Mehmet Selik, Nail Satlıgan (Çev.) İstanbul: Yordam Kitap.

 

Savul, G. (2018). Sınıfın Yeni Görünümleri ve Bilişim Sektörü: Maddi, Gayri-Maddi Emek. İstanbul: Notabene Yayınları

Tags: , , ,

Arşivler