Çingeneler ve Sosyal Politika – 1Sosyo – Kültürel Alt Yapı

 

 

Bu yazı dizisinin temel amacı Çingenelere yönelik var olan tüm olumsuz imgelerin yanlışlığını ortaya çıkarmak değildir: Kalıp yargılar ve önyargılar nedeniyle birçoğunun derinden yaşadığı yoksulluğu ve sosyal eşitsizliği görmemizi engelleyen duvarları yıkmaktır.

Yeryüzünde bazı topluluklar, belli bir coğrafi bölgede doğarlar ve yaşarlar. Bu toplulukların tüm yaşamı, o coğrafyanın sunduğu olanaklar tarafından biçimlendirilir. Bazı toplulukların üyeleri ise, dünyanın her tarafına yayılmıştır ve bulundukları bölgelerde onlara sunulan olanaklar onların tüm yaşamlarını biçimlendirir. Bu topluluklar yaşadıkları farklı coğrafi bölgelerde farklı adlar ile anılırlar.

Farklı coğrafi bölgelerde farklı adlar ile anılan öyle bir topluluk vardır ki, dünyanın her yerinde içinde yaşadıkları toplumlarla bütünleş(e)memiş “öteki”nin tanımı verilirken mutlaka bahsedilir: Çingeneler.(1)

Tarihsel kökleri bulunan “ötekilikleri” ve buna bağlı olarak Çingene toplumu ile girilen sınırlı ilişkilerden kaynaklanan kalıp yargılar ve önyargılar ve içinde bulundukları olumsuz sosyo-ekonomik durum ötekiliklerini pekiştirmektedir. Ötekileştirilen olarak onlar da tüm diğer toplumları “gaco” olarak ötekileştirmektedirler.

Çingeneler, dünya, özellikle Avrupa sahnesine çıktıkları andan günümüze farklı adlarla anılmaktadırlar. Buna karşın, Çingeneler, tüm dünyada benzer bir kaderi ve kederi paylaşmaktadır: Yaşadıkları bölgelerin yoksulluğu ve sosyal eşitsizliği en derinden yaşayan toplum kesimini oluştururlar. Yoksulluk ve sosyal eşitsizlik ülkemizde yaşayan Çingene toplumunun büyük çoğunluğu içinde geçerlidir.

Bir doktora tez çalışması için (Aşkın, 2011) İzmir İlinde sekiz farklı mahallede gerçekleştirilen araştırma bulguları(2) çerçevesinde oluşturulan bu çalışmanın temel amacı, ülkemizde yaşayan Çingene toplumunun gerçek sorunlarını, sorunların temel nedenlerini saptamak; içinde bulundukları umutsuzluk ve kısır döngüyü kırabilmelerine yönelik somut çözüm önerileri ve (sosyal) politika geliştirmek; bu politika ve önerileri yaşama geçirebilecek paydaşları belirlemek ve paydaşları harekete geçirme yönünde katkı yapmaktır.

Çingene/Roman toplumunun içinde bulunduğu büyük sorunların gerçek nedenlerinin saptanması, Çingene/Roman toplumuna yönelik gerçekten bir şeyler yapma gereksinimi duyanlar için yaşamsal önemdedir.

  1. Kimler Çingene/Roman olarak adlandırılmaktadır?

Her şeyden önce, gerek Türkiye’de gerek dünyada yaşayan tüm Çingenelerin kendilerine ait bir dillerinin ve kültürlerinin olduğu bilinmelidir. Çingene ortak adı altında ele alınan topluluk için Batı’da (özellikle Avrupa’da 1970’li yıllarla birlikte) “Rom”, “Roma” kelimeleri kullanılmaktadır. Bunların dışında, Çingeneleri tanımlamak için kullanılan tüm kelimeler, −yüklenen anlamları ile birlikte− Çingeneler dışında, başkaları tarafından onlara verilmiş olan isimlerden oluşmaktadır. Çingene olmayanların kullandığı kelimeler, içerdiği küçültücü ve aşağılayıcı yan anlamlar dışında doyurucu bir tanımlama getirmekten uzaktır (Ringold vd., 2005; Hancock, 1987;Liégeois 1986;)

Kimlerin Çingene olarak adlandırıldığı yaşanılan ülkeye/bölgeye göre değişmekte; bu alanda bir karmaşa yaşanmaktadır. Örneğin, İngiltere’de ırksal, etnik ya da kültürel köken değil, yaşam tarzı Çingene olarak tanımlanmada önemlidir: “Göçebe” bir yaşam süren, sabit bir işe ve yerleşime sahip olmayan kişiler Çingene sayılmaktadır (Lucassen vd., 1998:2; Sibley, 1981; Bancroft, 2005;). Göçebe yaşam, tüm Çingene grupları için geçerli bir durum değildir. Bununla birlikte, yol açan nedenler çok sorgulanmadan Çingeneler için genel bir özellik olarak belirtile gelmiştir, göçebelik. Sabit bir işe sahip olmanın güçleştiği küreselleşen dünyada, dünya nüfusunun büyük bir kesimini kısmen “Çingene” olarak nitelemek de mümkündür.

Göçebeliğin çıkış noktası, Çingenelerin anavatanı, Romani (Çingene) dili ile Sanskritçe ve Hindu dili arasında kurulan benzerlikler yardımıyla Hindistan’a kadar uzanmaktadır. Günümüzde Romani dilinin tek bir lehçesi yoktur. Romani dilindeki farklılıklar, Çingenelerin kendilerini farklı isimler ile tanımlamalarına da yol açmaktadır. Rom, Dom(3) ve Lom(4) dünya genelinde Çingene topluluğunun alt kollarını belirtmek için yaygın olarak kullanılan başlıca isimlerdir. Rom ya da Türkiye’de kullanıldığı şekliyle Roman kelimesi “adam” ve “insan” anlamına gelmektedir.

Avrupa sahnesine çıktıkları ilk andan bu yana, gerek ten renkleri gerek giyim tarzları, gerekse yaşam biçimleri, kendilerine kuşku ile bakılmalarının temel nedenleri arasındadır. Toplumsal ve etnik dışlanmanın çeşitli biçimleri ile karşı karşıya gelen Çingeneler, Avrupa’da yaşadıkları tüm ülkelerde “toplumsal sorun” ve “tehlikeli sınıflar” olarak görülmüşlerdir ve görülmektedirler (Lucassen vd., 1998; Willems, 1998;Willems & Lucassen, 1998; Lucassen, 1998a; Fraser, 2005).

Çingeneler, içinde yaşadıkları Batı topluluklarında, sıkça, çeşitli şiddet biçimleri ile karşı karşıya kalmışlardır. Tarihsel süreç içerisinde yaşamları ve yaşam alanları birçok yasal düzenlemeyle kısıtlanmıştır. Kendilerine yaşam alanı açmaya çalıştıkları bölgelerden zorla kovulmuşlar, sınır dışı edilmişler. Zorla yerleşikleştirme, kürek mahkûmu olarak çalıştırılma ve kolonilere gönderilme Avrupa’da yaşayan Çingenelerin tarihte acıyla hatırladıkları olaylararasındadır. Belli bölgelerde köleleştirilmiş; çocukları zorla ellerinden alınmış ve çeşitli işkence yöntemleri ile öldürülmüşlerdir. Bazı dönemlerde ise Avrupa sosyetesinin düzenlediği av partileri “Çingene avı” olarak düzenlenmiştir. Nazi Almanya’sında ise, “düzelmez suçlular” olarak görülen Çingeneler, çeşitli deneylerde “kobay” olarak kullanılarak faşist politikalarla soykırıma uğramışlardır (Lucassen, 1998b; Fonseca, 2002; Huttenbach, 1991; Fraser, 2005).

Son yıllarda yerel ve uluslararası alanda çeşitli kurum ve kuruluşların desteğiyle önemli kazanımlar elde etmiş olmalarına karşın günümüzdeki durumları da pek farklı olmayan Çingeneler, özellikle Avrupa’daki aşırı milliyetçilerin nefret ettiği “varlıklar” olarak çeşitli şiddet biçimleri ile karşı karşıya kalmaktadırlar.

  1. Günümüz Türkiye’sinde kimler Çingene/Roman olarak tanımlanmakta, nerelerde ve nasıl yaşamaktadırlar?

Nüfus istatistiklerinde etnik kökene göre bir kayıt tutulmadığı için Türkiye’de yaşayan Çingene/Roman toplumunun kesin sayısı bilinmemektedir. Bununla birlikte, Çingene/Roman toplumunun tüm alt kolları (Rom, Dom ve Lom) ülkemizde yaşamaktadır. Nüfus yoğunluklarının en çok olduğu bölgeler sırasıyla Marmara, Ege ve Akdeniz Bölgeleri olmakla birlikte tüm coğrafi bölgelerimizde çeşitli adlarla yaşamlarını sürdürmektedirler.

Artvin, Erzurum, Sivas, Bayburt, Erzincan ve Ardahan’da “Poşa” (Boşa); Van, Hakkâri, Mardin, Siirt’te “Mutrip (Mutrib-Mırtip)”; Trakya, Marmara ve Ege Bölgesi genelinde “Roman”; Adana ve Mersin’de “Cono” kelimeleri Çingeneleri belirtmek için kullanılmaktadır. Elekçi, Esmer Vatandaş, Arabacı, Kıpti, Gurbet, Abdal ve Buçuk Vatandaş da sıkça kullanılmaktadır.

Farklı adlarla anılsalar, farklı kültürel ve dilsel özelliklere sahip olsalar da, akraba ve aile ile “birlikte yaşama” isteği, Çingene/Roman topluluklarında ön plandadır. Birlikte yaşama, “tayfa” ile ve diğer Çingene/Roman toplulukları ya da grupları ile bir arada ya da aynı mahallede yaşama anlamına da gelmektedir. Tayfa, yakın akraba ilişkilerine dayanan geniş aile yapısı olarak ortaya çıkmaktadır. Mahalleler birden fazla tayfanın bir araya gelmesi sonucu oluşmuştur (Aşkın, 2011). Mahalle düzeyinde birlikte yaşam, bu mahalleleri, zamanla “kültürel korunma alanları”na dönüştürmüştür. Kültürel korunma alanlarına dönüşen mahalleler, mahalle ve tayfa içi dayanışma ile birlikte “içe kapanma”yı da beraberinde getirmiştir.

İçe kapanma, yalnızca Çingene/Roman toplumunun “toplu/birlikte yaşam biçimi”ne ve isteğine bağlanabilecek bir olgu değildir. Toplumun diğer kesimlerinde ortaya çıkan kalıp yargılar ve önyargılar, aşılması zor, görünmez duvarlar oluşturmuştur. Bu görünmez duvarlar, Çingene/Roman topluluklarının yaşam alanlarını yoksulluğun ve yoksunluğun yaşandığı “tecrit edilmiş mekânlar” haline getirmiştir. Sosyo-ekonomik durumları benzer olan, kendileri gibi yoksulluğu ve sosyal eşitsizliği en derinden yaşayan toplum kesimleri dışında, diğer toplumsal grup ve tabakalarla çok fazla iletişime geç(e)medikleri için toplumsal ve kamusal alanda göz önüne gel(e)memişlerdir.

Yaşadıkları bölgelerin tamamına yakını, özellikle şehirlerde “Çingene mahallesi” olarak bilinir. Toplum ve devlet olarak “gönül gözümüz”den ırak oldukları için, yaşadıkları mekânlar gözümüzün dibinde bile olsa, gözden ıraktırlar. Bu ıraklık nedeniyle birçok Çingene topluluğu ve mahallesi, ekonomik yaşam alanları dışında “gaco” ile karşı karşıya gelmemekte ve iletişime geç(e)memektedir.

Devletin Çingenelere yönelik var olan ilgisi, yıllardır mahallelere sabaha karşı yapılan “huzur operasyonlarında” kendisini göstermiştir. Son dönemlerde ise, Avrupa Birliği üyelik sürecinin de katkısıyla çeşitli çalışmalarda adları anılır olmuş ve adlarına bir şeyler yapılma çabası içerisine girilmiştir.

  1. Türkiye’de yaşayan Çingene toplumu nasıl algılanmakta ve tanınmaktadır? Çingenelere yönelik (kalıp yargılaşmış) söylenceler doğru mudur?

Türkiye’de Çingenelere yönelik gerek Osmanlı arşivlerinde gerekse Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde ve Paspati’nin çalışmasında tarihsel bilgilere ulaşmak mümkündür. Bununla birlikte, günümüzde, ülkemizde yaşayan Çingene toplumuna yönelik var olan bilimsel bilgi ve bulgulara son yıllarda yapılan ve birkaç aylık alan araştırması ile tamamlanan sınırlı sayıdaki çalışma sonucu ulaşılmıştır (Eren, 2008; Kolukırık, 2004, Ceyhan, 2003; Diler, 2008). Bu sınırlı çalışmalar dışında, Çingene toplumu, içinde yaşadıkları toplumda süregiden inanışlar ve yaşayışlar çerçevesinde şekillenmiş kalıp yargı ve önyargılar çerçevesinde bilinmekte ve tanınmaktadır.

Peki, Çingeneler hakkında var olan kalıp yargılar ve önyargılar doğru mudur? Soruyu yanıtlamaya geçmeden önce Çingeneler hakkında var olan kalıp yargılara ve önyargılara kısaca bakmak gerekir. Çingeneler, nerede yaşarlarsa yaşasınlar, genellikle dilenci, fal bakan, tembel, günlük yaşayan, gelecek kaygısı olmayan, kavgacı, küfürbaz, yüzsüz, arsız, pis, dinsiz, alkol ve uyuşturucu madde kullanan ve genellikle her türlü yasadışı işle uğraşmaya meyilli kişiler olarak, olumsuz bir imge çerçevesinde anılmaktadırlar. Bununla birlikte, müzisyen, özgür ruhlu, neşeli, eğlenceli, dans etmeyi seven gibi yansız ya da olumlu imge ve sıfatlar da Çingeneler için kullanılmaktadır (Kolukırık, 2005; Kaygılı, 1972; Özkan, 2000).

Günlük hayatta gerekse Türk Dil Kurumu’nun çeşitli sözlüklerinde yer alan “Çingene kavgası”, “Çingene parası”, “Çingen Çingene çatmayınca kasnak boğaza geçmez”, “Buçuk millet”, “Çingene düğünü”, “Çingeneleşmek” “Çingene borcu” gibi tanımlama ve nitelemeler Çingenelere yönelik kalıp yargı ve önyargıları pekiştirici işlev görmektedir.

Kalıp yargı ve önyargılar, toplumların sahip oldukları değer yargıları çerçevesinde ortaya çıkmakta ve doğruluğuna da bu çerçevede inanılmaktadır. Bu yazının temel amacı Çingenelere yönelik var olan tüm olumsuz imgelerin yanlışlığını ortaya çıkarmak değildir: Kalıp yargılar ve önyargılar nedeniyle birçoğunun derinden yaşadığı yoksulluğu ve sosyal eşitsizliği görmemizi engelleyen duvarları yıkmaktır. Bu yol, sosyal politika uygulamaları noktasında onları daha görünür kılacaktır. Ayrıca, sırf Çingene oldukları için karşı karşıya kaldıkları kalıp yargı ve önyargıların, aslında yaşadıkları yoksulluk ve sosyal eşitsizlikten kaynaklandığını da ispatlayacaktır. Bununla birlikte, (yanlış olan) birkaç imgenin yanlışlığını ortaya koymak bu noktada aydınlatıcı olabilir.

Çingeneler, gerçekten “tembel”, “günlük yaşayan” ve “gelecek kaygısı olmayan” bir toplum mudur?

Toplumun çoğunluğu, bir konu hakkında fikir sahibi olmak için, genellikle o konu hakkında bilgi sahibi olmayı gerekli görmez. Kulağına çalınanlar, imgeleme düşen gerçekliğin kendisi olduğunu düşündüğü ilk görüntüler, bilgi eksikliğini kapatmanın en önemli araçlarıdır. Gerçekliğin bütününe erişmeyi gereksiz bir çaba olarak görür. Çingenelere yönelik imgelemde ortaya çıkan görüntülerde de bu durum geçerlidir. Bir Roman mahalle muhtarının “İşin olmasa, buradan geçerken kafanı kaldırıp, şöööle bi baktıktan sonra içeri girer misin?” sorusu, imgelemdeki eksikliği de göstermektedir bize.

İşte bu eksikliktir ki, tüm aile bireylerinin katılımı ile ekmeğini “çöpten kazanan”, “ekmeğini çöpten alan”,(5) çalışan yoksul olarak nitelendirilebilecek Çingene bir aileyi “tembel” olarak nitelemektedir. Kazançları, günlük gıda gereksinimlerini karşılamaya ancak yetenlerin temel kaygısı, “ertesi gün karınlarını nasıl doyuracaklarını” düşünmektir. Ertesi güne yönelik kaygı taşıdıkları için, “geleceğe yönelik kaygı” taşı(ya)mamaları doğal bir durumdur.

Kalıpyargı ve önyargılardan kaynaklanan tüm olumsuzluklara karşın Türkiye’de ve Türklerin yönetimi altında yaşamış olan Çingeneler tarihin hiçbir döneminde modern Batı’da olduğu gibi “toplumsal sorun” ve “tehlikeli sınıflar” olarak görülüp tarihin hiçbir döneminde soykırıma uğramamışlardır. Bununla birlikte, diğer tüm eşitsiz konumda olan yoksul sosyal grup ve tabakaları görmeyen devletin sosyal politika gözü, Çingeneleri de gör(e)memiştir.

Çingene toplumuna yönelik kalıpyargı ve önyargılara yeniden dönersek, varolan tüm imgelemlerin doğruluğu ya da yanlışlığı, içinde yaşadıkları gerçek dünya göz önüne getirilerek sorgulanmalıdır. Sorgulama yapılırken, kişiliği ve yaşam biçimini, içinde yaşanılan (sosyal, kültürel ve ekonomik) ortamın şekillendirdiği akıldan çıkartılmamalıdır. Kişiliğin ve yaşam biçiminin şekillenmesinde etkili olan sosyo-ekonomik duruma kısaca bakmakta yarar bulunmaktadır.

(Gelecek sayıda sürecek)

Dipnotlar:

(1) Çingene kelimesi birçok bölgede kullanıldığı ve yazara daha “sıcak” ve “samimi” geldiği için bu çalışmada Roman kelimesi ile birlikte bir üst kavram olarak kullanılmaktadır.

(2) Yazarın Çingene toplumu ile tanışıklığı ve iletişimi dört aylık alan araştırması ile sınırlı değildir. Alan araştırmasının yapıldığı İzmir İlinde iki farklı mahallede yaşayan Çingene/Roman toplumu ile çocukluk ve gençlik dönemine kadar uzanan tanışıklığı ve iletişimi de bulunmaktadır. Yazar, belleğinde kalanları, akademik bilgi birikimi çerçevesinde değerlendirerek araştırma bulgularına eklemiştir.

(3) Domlar, Ortadoğu coğrafyasının büyük bir bölümüne dağılmışlardır. Türkiye, Irak, İran, Suriye, Ürdün, Afganistan, Lübnan ve İsrail yaşadıkları başlıca ülkelerdir.

(4) Ermenistan, Gürcistan, Türkiye ve Azerbaycan Lomların yaşadığı bölgelerdir.

(5) Geçimlerini çöp toplayarak sağlayanlar, küflenmemiş, bayat olduğu için çöp tenekelerinin yanına bırakılan ekmekleri alarak tükettiklerini belirtmişlerdir.

Kaynakça:

Aşkın, Umur (2011), Küreselleşme Sürecide Türkiye’de Yaşayan Romanların Sosyo-Ekonomik Durumları ve Beklentileri: İzmir İli Örneğinde Bir Alan Araştırması, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Anabilim Dalı, (Yayınlanmamış Doktora Tezi)

Bancroft, Angus (2005) Roma and Gypsy – Travellers in Europe: Modernity, Race, Space and Exclusion, Aldershot: Ashgate Publishing

Ceyhan, Selin (2003), A case study of Gipsy: Roma identity construction in Edirne, Ankara: Metu

Diler, Melike (2008) The Survivors: Roma Univeristy Students in Turkey, Ankara: Metu

Eren, Zeynep C. (2008), Imaging and Positioning Gypsiness: A case Study of Gypsy/Roma from İzmir, Tepecik, Ankara: Metu

Fonseca, Isabel (2002) Beni Ayakta Gömün: Çingeneler ve Yolculukları, İstanbul: Ayrıntı

Fraser, Angus (2005) Çingeneler, İstanbul: Homer Kitabevi

Hancock, Ian (1987) The Pariah Syndrome, Michigan: Karoma Publishers

Huttenbach, Henry R. (1991) “The Romani Porajmos: The Nazi Genocide of Gypsies in Germany and Eastern Europe,’The Gypsies of Eastern Europe, (Editors: Crowe, D & Kolsti, J), New York: ME Sharpe, ( 31 -49)

Kaygılı, Osman Cemal (1972), Çingeneler, (3. Baskı), İstanbul: Bilgi Yayınevi

Kolukırık, Suat (2004), Aramızdaki Yabancı: Çingeneler, (Yayınlanmamış Doktora Tezi) İzmir: Ege Üniversitesi

Kolukırık, Suat (2005) “Türk Toplumunda Çingene İmgesi ve Önyargısı”, Sosyoloji Araştırmaları Dergisi, Cilt. 8, Sayı. 2 (52 – 71)

Liégeois, Jean – Pierre (1986) Gypsies: An Illustrated History, London: Al Saqi Books

Lucassen L., W. Willems, A. Cottaar (1998) “Introduction”, Gypsies and Other Itinerant Groups: A Socio-Historical Aproach, (Editors: L. Lucassen, W. Willems, A. Cottaar) (1-13), London: MacMillan Pres

Lucassen, Leo (1998a), “Eternal Vagrants? State Formation, Migration and Travelling Groups in Western Europe, 1350 – 1914”, Gypsies and Other Itinerant Groups: A Socio-Historical Aproach, (Editors: L. Lucassen, W. Willems, A. Cottaar) (55–73), London: MacMillan Pres

Lucassen, Leo (1998), “Harmful Tramps: Police Professionalization and Gypsies in Germany, 1700 – 1945”, Gypsies and Other Itinerant Groups: A Socio-Historical Aproach, (Editors: L. Lucassen, W. Willems, A. Cottaar) (74–93), London: MacMillan Press

Özkan, Ali Rıfat (2000), Türkiye Çingeneleri, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları

Ringold, D., M. A. Orenstein, E. Wilkens (2005), Roma in an Expanding Europe: Breaking the Poverty Cycle, Washington: The World Bankd

Sibley, David (1981), Outsiders in Urban Societies, Oxford: Basil Blackwell

Willems, Wim (1998), “Ethnicity as a Death – Trap: the History of Gypsy Studies”, Gypsies and Other Itinerant Groups: A Socio-Historical Aproach, (Editors: L. Lucassen, W. Willems, A. Cottaar) (17–34), London: MacMillan Press

Willems, Wim & L. Lucassen (1998), “The Church of Knowledge: Representation of Gypsies in Encyclopaedias”, Gypsies and Other Itinerant Groups: A Socio-Historical Aproach, (Editors: L. Lucassen, W. Willems, A. Cottaar) (35–52), London: MacMillan Press

* Yrd.Doç.Dr., Gaziosmanpaşa Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Öğretim Üyesi ve Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı Gönüllüsü

 

 

 

 

Tags: , , ,

Arşivler