Genç Kuşakların Eğitimi Sorunu

                                                       

 

“Eğitim insanın gelecekteki varlığını belirler. Demek ki, eğitimdeki çürüme, insanoğlunun çürümesi anlamına gelir.” KARL JASPERS

Toplumsal sorunların büyük bölümünün kaynağı eğitimsizlik olarak ortaya konmakta ve çözüm eğitimde aranmaktayken, eğitimin, sorunun kendisi haline geldiği bir süreci yaşamaktayız. Söz konusu sorunun özünü, iktidarın, eğitimi, yalnızca ve yalnızca kendi dünya görüşüne uygun bir toplum yaratma amacına hizmet eden bir araç konumuna indirgeme çabası oluşturmaktadır. İktidar, sahip olduğu gücün kendisinde uyandırdığı zafer sarhoşluğu hissiyle, yarının toplumunu kendi düşünsel yapısına uygun olarak yeniden ve şimdiden biçimlendirmek için özellikle temel eğitim sistemini hiçbir farklı görüşe aldırmaksızın, yeniden kurgulamaktadır. Bunu yaparken, gerektiğinde manevi duyguların istismarı ya da dayatma yoluna gitmekten de geri durmamaktadır. Yeniden açılan imam hatip okullarına kayıt yaptıran öğrenci sayısının iktidarı memnun etmemesi üzerine iktidar grubundan bir milletvekilinin dillendirdiği şu sözler ibretliktir: “Açılan yere öğrenci bulamazsak tarih önünde vebalini ödeyemeyiz. (…) bütün okulları imam hatip yapma şansını elde etmiş durumdayız. (…) Velileri, öğretmenleri, öğrencileri tercihler konusunda bilgilendirmeliyiz.”(1)

Eğitim kurumu toplumun temel yapıtaşlarının en başta gelenidir, iktidarın hırsı ve çıkarlarının bir aracı olmaktan kurtarılması zorunludur. Eğitim, iktidarın toplumu hapsetmeye çalıştığı dar düşünsel sınırların ötesine çıkılarak düşünülmesi gereken, çok boyutlu bir etkinliktir. Bu yazının amacı böylesi çabalara küçük de olsa bir katkı sunabilmek ve konunun örtülmeye çalışılan yönlerine bir Alman düşünürün, Karl Jaspers’ın görüşlerini aktararak ışık tutabilmektir.

Karl Jaspers hakkında…

Karl Jaspers hakkında öncelikle özgeçmişine ilişkin bazı notlar aktaralım. 1883-1969 arası dönemde yaşamış bir Alman filozof olduğunu söyleyerek başlamak gerekir. Aslında tıp eğitimi almış ve bir psikiyatr (ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı) olan Jaspers, 1909 yılında tıp fakültesini bitirdikten sonra Heidelberg Üniversitesi’nin psikiyatri hastanesinde gönüllü asistan olarak çalışmaya başlamıştır. 1913 yılında ise felsefe fakültesinde psikoloji bölümünde ücretsiz öğretim üyesi (Privatdozent) olarak ders vermeye başlamıştır. 1921’de de felsefe profesörü olmuştur. Eşinin Yahudi olmasıyla da ilgili olarak politik sorunlar yaşamış ve 1937’de dönemin iktidarı tarafından görevden alınarak yayın yapması da yasaklanmıştır. 1945’de Amerikan işgalci otoritesinin rızasıyla görevine geri dönmüştür. 1948’de ise, Basel Üniversitesi’nin davetini kabul ederek İsviçre’ye yerleşmiştir.

Felsefeye küçük yaştan beri ilgisi olan Jaspers 17 yaşındayken okuduğu Spinoza’dan çok etkilenmiştir. Fakat felsefe alanında araştırma yapma ya da iş olarak felsefe yapma konusunda herhangi bir niyeti başlangıçta bulunmamaktadır. Bunun yerine hukukçu olmak istemiş ve bir süre hukuk okumuştur. Fakat sonradan fikrini değiştirmiş ve tıp okumaya karar vermiştir. Tıp eğitimi sırasında, yalnızca somut şeylerle uğraştığını, felsefeye ise filozofları okumadan sistematik olmayan ilgisinin devam ettiğini ifade etmektedir.

Tıp eğitimini, bir mesleğe hazırlık anlamında yararlı bulmasına karşın, bunu yaşamın kendisi olarak görmemektedir. Tıbbı bitirdikten sonra psikiyatri hastanesinde gönüllü asistan olarak çalışmaya başlamıştır. Orada yaptığı çalışmalar sonucu öğretim üyeliğine alınmak istenir ancak, kadroların dolu olması nedeniyle felsefe fakültesinin psikoloji bölümünde ders vermeye başlar. Bu sırada psikoloji disiplinine ilişin fikirlerini bir kitapta (Psychologie der Weltanschaungen) toplar. Bu çalışması yalnızca pür psikoloji değil, aslında onun dünya ve insanın dünyadaki varoluşu üzerine düşüncelerini yansıtan bir felsefi eserdir. Bu nedenle eseri “modern varoluşçuluk” olarak nitelendirilir. Felsefi yaklaşımında Max Weber’in hem düşüncelerinin hem de kişiliğinin derin etkisi olduğunu ifade etmektedir. Öyle ki, Max Weber’in ölümü onu derinden etkilemiş ve dünyanın kendisi için artık değiştiği hissine kapılmıştır.

Jaspers öğretim üyeliğine başladığı fakültede çalışmalarını sürdürür ve dediğine göre, Weber’in ölümünden sonra aralarına düşmanlık giren Heinrich Rickert’e rağmen 1922 yılında felsefe profesörü olur. O anda kendini bu alanda tam olarak yetkin hissetmediğini ancak, yine de hayatının işi olarak felsefe yapmak gibi bir riske girmekten kendini alamadığını söyler. Bunda Weber’in ölümünün de etkisi olmuştur. Çünkü Weber’in ardından akademisyenlerin yaptığı felsefeyi gerçek felsefe olarak görmemekte bu nedenle, bir anlamda, Weber’in boşluğunu doldurma görevini üstlenmektedir.

Jaspers’ın Felsefi yaklaşımı…

Jaspers felsefi çabasını iki temel ön varsayıma dayandırdığının altını çizmektedir. Bu iki temel ilgisi bütün yaşamı boyunca devam etmiştir. “Birincisi, bilimsel bilginin bütün felsefi uğraşlar için kaçınılmaz bir etmen olduğu ve bilim olmadan hiçbir doğruluğun olanaklı olmadığı temel varsayımıdır. Bilimsel bilginin kesinliği baştan sonra felsefi gerçeklikten bağımsızdır, bununla birlikte onunla ilişkilidir ve olmazsa olmazıdır. Diğer taraftan, bilim kendi varlığının nedenini açıklayamaz, yaşamın anlamını ortaya koyamaz ve hiçbir yol göstericilik yapamaz. İkincisi, bilimsel bakış açısından evrensel gerçekliği sağlamayan, bu yüzden biline bilirliğin biçimleri olarak tam anlamıyla gerçekliği iddia edebilen sonuçlar yaratamayan bir düşünme biçimi vardır. Felsefi düşünce olarak adlandırdığımız bu düşünce biçimi benim kendim olmamı sağlamaktadır. Onun sonuçları kendi prosedürlerinin içsel etkinliğinin dışında ortaya çıkmaktadır ve en sonunda bilimin kendisine bile anlam veren içindeki kaynakların farkına varmaktadır.”

Sonuçta Jaspers, kendisini, bilimin çok fazla sayıdaki temsilcisinin tarafındaki felsefeyi küçümseyici tutumun da, fanatik, irrasyonel felsefe yapma biçimleri tarafındaki bilimi küçümseyici tutumun da karşısında konumlandırmaktadır.

Jaspers için Max Weber’in özel bir önemi vardır. Jaspers kendisini derinden etkileyen Weber’in sosyolojik yaklaşımını sosyolojinin insanın var oluşunun felsefesi değil, insan davranışlarının ve onun sonuçlarının özel bir bilimi olduğu şeklinde özetlemektedir.

Jaspers’a göre, sosyoloji, psikoloji ve antropoloji insanı, amaçlı organizasyonlar tarafından onu değiştirmeyi mümkün kılan bir şey, öğrenilebilen bir nesne olarak öğretmektedir. Bu yolla insanın kendisi hakkında bir şey öğrenilmeden, insan hakkında bir şey öğrenilebilir. Bu nedenle, o insanın kendini arayışı ve kendi olma yolu olarak felsefe ile uğraşmayı yeğlemekte, Kierkegaard, Schelling ve Nietzsche’nin öncülleri olduğu akım içerisinde bir varoluşçu olarak yerini almaktadır. Varoluş felsefenin temel görevini şu şekilde ortaya koymaktadır: “Varoluşçu felsefe insanın onun aracılığıyla kendisi olma arayışının düşünce yoludur. Uzmanlık bilgisinin kullanımını mümkün kılarken aynı zamanda ondan öteye de gider. Bu düşünce tarzı nesnelerin farkında olmamakta ama gerçek düşünür olmayı izah etmekte ve mümkün kılmaktadır. Dünyanın bilişsel kavranışının aşılmasının (dünyaya karşı benimsenen felsefi bir tutum olarak) getirdiği endişe durumunda, kendi özgürlüğüne (varoluşun açıklaması olarak) başvurmaktadır ve deney ötesinin sihrini yaparak (metafizik olarak) kendisinin tamamlanmamış olan etkinliği için alan kazanmaktadır.”

Jaspers, varoluş felsefesinin, eğer insanın ne olduğunu bildiğimiz konusunda bir inanç ima ederse anında kaybolacağını, insan ve hayvan yaşamının tipleri konusunda çalışmak için taslaklar sunarak yeniden antropoloji, psikoloji ve sosyolojiye dönüşeceğini ifade etmektedir.

Eğitim konusunda düşünmenin, yazmanın ve kararlar vermenin hiç de kolay olmadığını, derin birikimler gerektirdiğini belirtmek için, Karl Jaspers’in özgeçmişine başvurduk. Yazdıklarımızın bu bölümü ise, bir gecede bir eğitim sistemini “yap-boz”a çevirenlere adanır.

Artık onun eğitim üzerine düşüncelerine geçebiliriz.

Karl Jaspers eğitim konusunda ne söylüyor…

Jaspers’a göre, eğitim her bireyde yinelenen bir süreçtir. Birey içinde yetiştiği olgusal tarihsel dünyanın işleyişi boyunca ebeveynleri, okul ve sosyal yaşamın diğer bazı kurumları tarafından amaçlı bir eğitime tabi tutulur, daha doğrusu maruz kalır ve böylece kültür olarak bilinen şeyi kazanır. Kültür, bireyi, onun kendisi olması yoluyla tamamıyla farkında kılar. O bu sayede belirli bir yerde sabit kalmak yerine dünyaya açılır. Bir kişi kendi gerçekliği ile birleşen dünyanın berraklığı ve zenginliğiyle orantılı olarak daha kesin bir şekilde kendisi olabilir. Eğitimin insanın gelecekteki varlığını belirlediğine inanan Jaspers eğitimdeki bir çürümenin insanoğlunun çürümesi anlamına geleceği görüşündedir.

Jaspers, eğitimi, tarihsel geleneğin dışında ve onunla ilişkisi olmayan, bu çerçevede de yalnızca teknik beceri eğitimi, gerçekçi bilginin kazanımı ve çocuğun çağdaş toplumda bir pozisyon ele geçirmesini güçlendirecek bilgiden oluşan bir etkinlik olarak gören bir yaklaşımın var olduğunu da ifade etmektedir. Ama bunu benimsememektedir. Eğitime tabi tutulanlar saygı duymakta, boyun eğmekte, güvenmekte ve genç olarak doğruluk iddia etmemektedir. Çünkü onlar geleceğin hazırlayıcısı ve olası misyonundan daha fazlası olarak görülmemektedir.

Jaspers kendi perspektifinden eğitime ilişkin temel sorunsalı şu şekilde ortaya koymaktadır. Ona göre, temel sorun yalnızca çağdaş yaşamın kaynakları dışında eski kültürün etkisini azaltmanın mümkün olup olamayacağı değil, aynı zamanda popüler eğitimci, işçi, çalışan ve köylü toplumlarında bunun yerine yenisinin kurulup kurulamayacağıdır. Şöyle diyor Jaspers; “İnsan kendi ıssızlığında yalnızca tam olarak gerçekliği kavrayıp kendini dönüştürmeyecek, aynı zamanda bir kez daha meslek ve partiyi aşıp insanoğlunu tam olarak bir araya getirecek bir topluma ait olacaktır.”

Jaspers eğitimin kitlelerin tercihine bırakılamayacak bir iş olduğu görüşündedir. Çünkü kitlelerin tam olarak ne istediklerini bilmediğini düşünmektedir. Kitlesel taleplerin ortalama konulara ilişkin olduğunu, bu nedenle eğitimin doğasının kitlesel talepler tarafından belirlendiğinde sonucun ortalama birşey olacağını belirtmektedir. Bunun nedenini insanların yaşamda pratik olarak uygulanabilecek şeyleri öğrenmek istemeleri olarak ortaya koymaktadır. Yaşamla yakın ilişki içerisinde olmak isterler ve bu sayede yaşamı kolay ve konforlu kılan her şeyi anlamak isterler. Bu nedenle, herkesin sürekli eğitiminin sürdürülebileceği bir çerçeve olarak devlet gençlerin eğitimi ile ilişkilendirilir. Çünkü insanoğlu eğitim aracılığıyla zaman içinde devleti sürdürmek zorunda olacak hale getirilir.

Jaspers’a göre, bu konuda devletin önünde iki seçenek bulunmaktadır. Bir tarafta eğitimi kendi haline bırakabilir, kitlesel taleplerin kendi yolunu tutmasına izin verilebilir. Bu durum, herhangi bir birleştirme türü ya da istikrar olmaksızın, önemli eğitim pozisyonlarının hakim gruplar arasında dağılmasıyla sonuçlanacaktır. Bir bütün olarak sonuç hiçbir gerçek toplum ruhunun hakim olmaması, buna karşın okulların boş retoriğin bir türünün ya da diğerinin (ulusalcı, felsefi ya da sosyal) yönlendirmesine maruz kalmasıdır. Öğretmenler ise, mekanik bir şekilde müfredat kullanan, şaşkınlık içerisinde biri diğerini anlamayan bir duruma düşecektir. Her şey karman çormandır ve sürekli değişiklikler vardır. Çocuklar hiçbir zaman unutulmayacak bir şekilde karakteri etkileyebilen samimi, yüce ve asil izlenimler alma konusunda başarısız olmaktadır. Bireyselliği arzu edilenden daha fazla geliştirmek için bir çaba vardır ama henüz öğretmen başarmaya çalıştığını başarma konusunda başarısız olmaktadır, özellikle de karakterin biçimlendirilmesinde. Çocuklar gerçekten geleneği parçalanmış bulmaktadır. Fakat güvenle girebileceği hiçbir dünya bulamamaktadır.

Jaspers devletin eğitime el atıp kontrolü ele alması durumunda, bunu güç kullanarak kendi amaçları doğrultusunda kalıplaştırdığı görüşündedir. Jaspers, o zaman zihinsel özgürlüğün felci pahasına birleşik bir eğitim sistemi yaratıldığını, temel fikirlerin dogmatik bir şekilde kafaya sokulduğunu ve böylece insanoğlunun standardize edildiğini söylemektedir.

Devletin eğitimi kendi haline bırakmasının ya da kontrol altına almasının sakıncalarını ortaya koymakta fakat buna karşı, hiçbir basit çözüm önerisinin getirilemeyeceğini ileri sürmektedir. Jaspers’a göre, kitleler devlet zoru aracılığıyla bu tek-tipleştirmenin ve çoklu amaçsızlığın farkındadır. Devletin gücü hiçbir şey yaratamaz, yalnızca kendisini koruyabilir ya da yok edebilir. Geleceği tasarlayıp bütünün farkında olduğumuzda zihinsel durum taleplerini ortaya koymaktadır. Eğitim, yalnızca öğretim ve disiplin arasındaki ayrım ve herkes için kavranabilir olanla içsel varoluşunun eğitimi sayesinde bir elit tarafından elde edilebilir olan arasındaki ayrım kitlelerin değerlendirmelerinin önüne geçirildiğinde gerçek düzeyine geri getirilebilecektir.

Çinli Hintli ya da Batılı olsun, herkesin gelecekte karşı karşıya kalacağı en önemli sorunun genç kuşakların eğitimi sorunu olduğuna işaret eden Jaspers, bütün dünyada eğitimin amaçlı bir planlama ve sürekli bir reform konusu olduğunu söylemektedir. İnsanlar her yerde onu nasıl geliştireceklerini ya da nasıl tamamen yeni bir temele oturtacağını düşünmektedir. Yalnızca çocukların geleceği değil, insanlık halinin geleceği de tam olarak eğitimin sonuçlarına dayanmaktadır.

Jaspers eğitim konusunda totaliter ve özgür bir dünya ayrımına dikkat çekmektedir. Totaliter bir dünyada, diğer her şey gibi eğitim de tamamen planlanır ve buna göre düzenlenir. Totaliterler, bilimsel-teknolojik bakış açısıyla eğitimi makine gibi organize ederler. Eğitim, insanoğlunu itaatkar bir şekilde işlev gören bir emek aracına dönüştürme etkinliğine indirgenir. Böylece, insanlar teknik becerilerine ve işlevsellik deresine göre değerlendirilebilirler. Buna karşın, özgür dünya yaşarken bütün planlarına yön veren bir zeminde ve onun aracılığıyla yaşamaktadır. Bu zemin tarihte yaşama kavuşur, gündelik yaşamdaki varlığı sayesinde çocuklarda farkına varılır, fakat bir bütün olarak ne planlanmış ne de oluşturulmuştur. Özgür dünya için neyin planlanıp, neyin planlanamayacağını belirlemek son derece zor bir problem haline gelmektedir. Eğer yanlış bir tür planlama yapılırsa totalitarizmle sonuçlanan yol boyunca bilinçsiz bir şekilde sürüklenilebilir. Bu nedenle sürekli planlama insanoğlu için gereklidir. Ancak, planlama yapılırken ‘çocuklara bilgi ve beceri öğretilmelidir’, ‘çocuklar ilgilerine ve yeteneklerine göre eğitilmelidir’ ve ‘okullar çocukları topluma yararlı üyeler olarak yetiştirmelidir’ türünden kalıp yargılara karşı son derece temkinli olunmalıdır, aksi halde sonuç yine totalitarizm olacaktır.

Jaspers’ın sözü üzerine ya da son söz yerine…

Karl Jaspers’ın eğitim üzerine değerlendirmelerinde öne çıkan can alıcı noktaların ilki, genç kuşakların eğitim etkinliğindeki pasif konumlandırılışı ve araçsallaştırılmasıdır. Buna göre genç kuşaklar aslında amaçlı bir eğitime tabi tutulmakta daha doğrusu maruz bırakılmaktadır. Bunun sonucunda iki temel çıktı elde edilmektedir. Bir yandan genç kuşaklarda araştırma, sorgulama ve eleştirel bakma yerine boyun eğme, itaat etme ve saygı duyma gibi davranışlar yerleştirilirken, diğer yandan onlara toplumda bir yer edinmesini sağlayacak teknik bilgi verilir. Demek oluyor ki eğitimin kendisini kayıtsız koşulsuz yüceleştirme notasında dikkatli olmakta ve ‘her derde deva eğitim’ türünden ön kabullerle hareket etmemekte yarar var.

Jaspers’da öne çıkan ikinci kayda değer nokta insanın kendini gerçekleştirmesinin toplumdan ve toplumsal etkiden sıyrılmasıyla olanaklı olabileceği vurgusudur. Jaspers burada varoluşçu felsefe akımının bir temsilcisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Varoluşçu akımın toplumun etkisinden kurtulup üst insana ya da daha tanıdık bir ifadeyle söyleyecek olursak, insan-ı kamil’e erme tutkusu Jaspers’da bu şekilde dışa vurmaktadır. Varoluşçu felsefe akımının yaşamsal kaynağını oluşturan bu söylemi burada daha ayrıntılı olarak ele alma olanağına sahip değiliz.

Jaspers’ın tartıştığı diğer bir kritik nokta en can alıcı konuya parmak basmaktadır. Bu, genç kuşakların eğitiminin nasıl kurgulanacağı sorunudur. Jaspers insanların yalnızca yaşamı kolay ve konforlu kılacak pratik şeyleri öğrenmek isteyecekleri savıyla eğitimin kitlelerin taleplerine bırakılamayacağı görüşündedir. Hemen söylemek gerekir, bugün eğitim kitlelerin değil ama piyasanın taleplerine göre şekillenmektedir ve piyasa eğitimi yalnızca kendi işine yarayacak pratik bilgilerin aktarıldığı bir etkinlik olarak görme eğilimindedir.

Jaspers eğitimin kitlelerin taleplerine bırakılması tehlikesine karşın devletin bu anlamda kontrolü ele almasının da çözüm olmadığına vurgu yapmakta ve kafaları iyice karıştırmaktadır. Ona göre, devlet eğitim sistemini kontrol altına aldığında bunu kendi çıkarları doğrultusunda kullanacak ve insanları birtakım dogmatik bilgilerle donatarak standardize edecektir. Şu sıralarda ülkemizde durum göz önüne alındığında Jaspers’ın bu konuda ne kadar haklı olduğu ortadadır. Jaspers totalitarizm ve özgür bir dünya karşılaştırması yaparak aslında aralarında ince bir çizginin bulunduğu iki farklı dünyada çözümü özgür olanında görmektedir.

Özgürlük, demokrasi, toplumun “üst” insanlardan oluşması (herkesin “üst” insan olması) da eğitimden geçmektedir. Belki de, bu değerlere erişim, spiral şeklinde bir gelişmeyi gerektiriyor. Gittikçe bilinçlenen ve özgürleşen toplumun, eğitim konusundaki istemlerini yükseltmesi ve devletin istenmeyen müdahalelerini engellemesi ile, gittikçe özgürleşme …

Özlediğimiz özgürlüğe kavuşmak umuduyla…

Dipnot

(1) http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/akpli-vekil-444un-gercekyuzunu-sergiledi-haberi-58729

Yararlanılan Kaynaklar

Jaspers Karl, (1951), Man in the Modern Age, (Translated from the German by Eden and Cedar Paul), Routledge & Kegan Paul, London.

Jaspers Karl, (1957), Philosophical Autobiography, The Philosophy of Karl Jaspers, (Edited by Paul Arthur Schilpp), Tudor Publishing, New York, pp. 5-94.

Jaspers Karl, (1963), Philosophy and the World – Selected Essays and Lectures, (Translated by E.B. Ashton), Gateway Edition, Washington.

Jaspers Karl, (1969), Philosophy Volume 1, (Translated from German by E.B. Ashton), University of Chicago Press, Chicago.

* Yrd.Doç.Dr. Akdeniz Üniversitesi İİBF Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü ve Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı Gönüllüsü

 

Tags: , , ,

Arşivler